Kişisel blog yazıları serisinde, içinden hayat geçen yazılar yazıyorum. Bloğuma ve seriye hoş geldin. Ben Cem.
İçinden
hayat geçen yazılar deyince aklıma geldi. Yılmaz Erdoğan, Çok Güzel Hareketler
Bunlar’da oyunculara her zaman, “Skeçlerinizi hayatın içinden yazın” dermiş. O
yüzden ne varsa, hayatın içinden yazmakta var.
Canınız
çekmesin. Bir komşumuz poğaça yapıp getirmiş. İçinde bir şey yok, sade. Ben
sade poğaça da severim ama. Çayın yanında güzel gitti.
Son
yıllarda, hiç yılbaşı akşamları kar yağmış mıydı? Ben hatırlamıyorum. Siz
hatırlıyor musunuz? Peki bu sene yılbaşı akşamı kar yağsa nasıl olur? Şimdi
hayal ettim de. Kişisel blog yazıları serisinin yılbaşı akşamı yazısını yağan
kara karşı yazmak çok güzel olurdu.
Şairler,
yaşadıklarını mı yazarlar şiirlerinde yoksa hayal ettiklerini mi? Okuduğum bazı
şiirler bana, “Şair, kesinlikle bunu yaşamış olmalı. Yoksa başka türlü
yazılamaz bu şiir” dedirtiyor. Sizin de böyle olduğunu düşündüğünüz şiirler var
mı? Varsa yorumlara yazın da hep beraber okuyalım.
Ajda
Pekkan, bir tane çikolata reklamında oynuyor şu sıra. Çikolata markasını
yazmayayım da reklam olmasın şimdi. Ben de reklama bakarak o çikolatadan aldım.
Ama yerken Ajda Pekkan gibi zevk alamadım. Paramı geri istiyorum. Şaka şaka.
Reklamdaki her şeyi bayılarak yiyecek halimiz yok sonuçta.
Bazı
blog arkadaşlarımın yazılarına bakıyorum da. Birkaç cümle yazmış ve bir
şarkının linkini bırakmış. O kadar. Basit ve sade. Bu tarz blog yazıları da çok
hoşuma gidiyor.
Kişisel
blog yazıları serisinin bu akşamlık da sonuna geldik. Yarın akşam, hayattan
yeni notlarla, yine buradayız.
*Önceki
yazı: Kişisel Blog Yazıları #61: Küçük alışkanlıklar, büyük sorular…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder