Powered By Blogger

31 Mart 2019 Pazar

Gülme emojisi olmadan yazışamaz mıyız?


     Emojiyi ben de bol bol kullanırım. Bazen bu çok kullanımımdan sıkılıyorum. Gülme emojisi olmadan  yazışamaz mıyız? Normal ifadelerimiz, gülme emojisinin yerini tutmaz mı? Komik bir şeyi zaten söylemişiz. O komik söze niye ayrıca bir de gülme emojisi ekleriz?


emoji

Foto kaynak: unsplash.com


DÜĞÜN KONVOYU DEĞİL SEÇİM KONVOYU…
     Ardı ardına korna sesleri. “Herhalde yine düğün var” dedim. Hafta sonları hep düğün konvoyları olur çünkü. Ama seçim konvoyuymuş. Önce MHP konvoyu geçti mahalleden. Bilmem kaç araçlık. Bir yarım saat sonra bu sefer AKP konvoyu. Bir abinin bu konvoylar hakkında değerlendirmesi ise: “Çalışan insanların işi değil” dedi.

İÇİMİZDEKİ ŞEYTAN KİTABI DAHA BİTMEDİ…
     Bir kitap elimde haftalarca durur. Her gün okuma gibi bir rutinim yok çünkü. O yüzden bir arkadaşımdan kitap alırken uzun süreli alırım. En az bir ayda okuduğum kitaplar olmuştur çünkü. Bu da ona benzedi. 300 sayfalık bir kitap. Kaldı 100 sayfası. Bu hafta sonu bitirmeyi düşünüyordum ama bitmeyecek gibi.

İçimizdeki Şeytan

Foto kaynak: pexels.com

CÜNEYT ÖZDEMİR’İN YOUTUBE ÜZERİNDEN SEÇİM YAYINI NASIL OLACAK?
     Geçenlerde duyurusunu yaptı. Seçim günü akşam 17:00’den itibaren Youtube’dan canlı yayınla seçim üzerine bir program yapacak. Sırf bu iş için Amerika’dan gelmiş. Stüdyo tutmuş. Normal televizyon ekranındaki gibi konukları da olacakmış. Nasıl bir yayın olacak şimdiden merak ediyorum. Dip not: Youtube üzerinden seçim yayınları daha fazla izleniyormuş.

Cüneyt Özdemir

Foto kaynak: unsplash.com

MUHTAR OLMANIN İLK KURALI…
     Ya Twitter’da ya da İnstagram’da gördüm bu paylaşımı. Muhtar olmanın ilk kuralı olarak: “Lazım olduğunda bulunmamak” demiş. Yahu ne kadar da güzel söylemiş. 

     Arkadaşlara söyledim bu paylaşımı. “Muhtarlar hep öyle” dediler. “Bizim muhtar kahveciydi. Muhtarlıktan çok orada olurdu” dedi bir tanesi. O kadar haklı ki. 

     Hiç olmazsa adamın bir dükkanı var. “Muhtarlıkta değilse kesin oradadır” der bulursun adamı. Ya esnaf değilse adam. Ara ki bulasın. O yüzden esnaf muhtar daha iyi.

ARTIK OY KULLANMA VAKTİ…
     Saat şu anda 23:44 geçiyor. 7 saat sonra oy kullanmaya başlanacak. Her seçim olduğu gibi oyumuz kullanıp akşam televizyonun başında olacağız. “Seçim yasakları kalkar kalkmaz ilk sonuçlar ekranlarımızda olacak” cümlesini duyacağız yarın akşam bol bol. Ülkemiz için en güzeli olsun.

30 Mart 2019 Cumartesi

"Artık internetimiz var"


     Bu sözleri sarf eden kardeşim. Peki neden böyle bir şey söyledi. Pazar günü seçim var ya. Kanallar pazar günü bizde olun falan diye reklam yapıyorlar. Bu reklamlardan birine denk gelen kardeşim bu sözü söyledi. “Artık size mahkum değiliz. 

     "Artık internetimiz var” dedi. Seçim heyecanı falan oluyor. İlk saatler bakıyoruz falan. Sonuç belli olduktan sonra da sıkıyor artık. Tam o anlarda internet can simidimiz olacak. Dizi, film, Güldür Güldür Show, Çok Güzel Hareketler 2 takılırız.

internet kullanmak

KEDİM OSMAN NE DÜŞÜNÜYOR?
Koltukta oturup öyle bir noktaya baka baka durur kedim Osman. Görende Karadeniz’de gemileri battı sanır. Ya da ay sonunu nasıl getireceğini düşünen bir baba figürü canlanır insanın kafasında. Yahu bu kediler niye böyle?

GÖZLÜKTEN MAVİ EKRAN KORUMASINI KALDIRTTIM
     Atasun’dan gözlük aldım. “Bilgisayarda çalışıyorsunuz madem mavi ekran koruması tam size göre” dediler. Bizde yaptırdık. Ama ben memnun kalmadım. Sarımsı görüyorsun dünyayı. Direk fark etmiyorsun tabi sarı diye. Zamanla anlıyorsun. 

     Gözlerimi çok sulandırdı birde. Bir ay süresi bitmesine rağmen mavi ekranı ücretsiz kaldırıp yenilerini taktı Atasun. Buradan teşekkürler kendilerine. Bir ay geçti dediysem de öyle üç-dört ay falan değil. En fazla bir hafta. Ben ne kadar gün sonra gittiğimizi yazayım da. Sonra beni yazdı diye birkaç ay sonra gidersiniz. Mağdur olmayın.

İTİRAF EDİYORUM: HİÇ PUBG OYNAMADIM…
     Evet, itiraf ediyorum. Sağımda solumda kim varsa bu oyunu oynarken ben şöyle bir dönüp bakmış değilim. Çünkü silah oyunlarını sevmiyorum. Kızlarda çok sevdiler bu oyunu. Hatta İnstagram’da hikayelerine bile koydular. Kızların bu kadar ilgi göstereceğini düşünmezdim. Ne bileyim. Silah falan hoşlanmazlar onlar.

SEÇİMLERİ HANGİ KANALDAN TAKİP EDECEĞİM?
Şimdiden şu kanalı izleyeceğim diye bir düşüncem yok. O akşam gelsin. Teker teker kanalları dolaşacağım. Hangisini beğenirsem onda takılırım.

YENİ REKLAM TARZI…
Akşam saat 21:00’de tüm kanallar aynı anda reklama giriyorlar. Artık reklamı hangi şirket verdiyse. Ve bilmem kaç dakika boyunca tüm Türkiye o reklamı izliyor. Bunu kim düşünmüşse süper düşünmüş. Bence çok çok etkili bir reklam tarzı. Artık yeni reklam tarzı bu.  


28 Mart 2019 Perşembe

Sabah sabah bizi güldüren reklam...


     Bugün servisle işe giderken Pal Nostalji radyosu açıktı. Eskilere gittik yine radyoda o şarkıları dinlerken. Tabi ben biraz mutsuzdum. Neden derseniz dostlar. 

     Normalde ben bugün tatil yapacaktım. Ama işlerin yoğunluğu nedeniyle mesaiye kurban gitti tatilim. Ben ne anlatacaktım? Haa tamam. 

     Reklam arası verdi radyo. Reklamları dinliyoruz. Radyodaki kadın sesi, “100 metre sonra sağa dönün. Huzur içinde düz devam edin. Tam karşınızda. Saadet partisi” dedi. Servisin içinde hepimizi bir gülme aldı. Adamlar çok güzel bir reklam yapmışlar.

radyo dinlemek

TURKCELL İLK DEFA SALLA KAZAN YAPTIM. PEKİ NE KAZANDIM?
     Sallıyorsun ve kazanıyorsun muhabbeti var ya. Ben bir ara deneyim dedim. 4,5g’ye uyumlu sim kartınız yok falan diye bir şeyler çıkmıştı karşıma. Bir daha da bende onu sallamadım. 

     Geçen gün bizim işyerindeki kızlardan biri söyledi. “Salladım. Bilmem kaç gb internet kazandım” diye. Benim başıma geleni anlattım. “Yoo. Ben 3g’liyim. Bana hiç de öyle bir şey demedi” dedi.

 Bende bunun üzerine şansımı bir kez daha denemeye karar verdim. Salladım ve oldu. Vee ilk sallayışta 3gb internet kazandım. Ama ne kadar için? Sadece ve sadece 3 saat için. Sorarım size arkadaşlar. 3 saatcik bedava internet mi olur?

GÜNDE KAÇ BARDAK ÇAY İÇİYORUM?
     Dişlerimi en çok sarartan şey çok çay içmem. Neyse ki sigara içmiyorum. “Yahu ben kaç bardak çay içiyorum da bu dişlerim hemen sararmaya yüz tutuyor?” diye sordum kendime. 

     Şimdi gelin beraber hesaplayalım. Sabah kahvaltı ederken simitin yanına bir bardak. 11 molasına çıktığımda bir bardak daha. Etti mi sana 2. Öğlen yemekten sonra bir bardak daha. Oldu 3. Birde öğleden sonra 15:30 gibi mola yapıyoruz. Etti 4. Birde akşam seansı var. 17:00 gibi. Etti 5. Günde 5 bardak çay içiyormuşum. 

     Ama bu sadece iş yerinde. E birde bunun evi var. Evde de 2 bardak içerim. Toplamda ne etti kardeşim. 7. Yazıyla da yedi. Evet, bu kardeşiniz günde tam 7 bardak çay içmektedir. Hemen şunu ilave edeyim: İş yerinde içtiğim çayları hep küçük bardakta içerim. Evde orta bardakta içiyorum. Bu ayrıntıya da ne gerek varsa.  


27 Mart 2019 Çarşamba

Erhan Ertürk, gerçekten yayına sarhoş mu çıktı?


     Erhan Ertürk yıllardan beri Ntv’de takip ettiğim değerli bir habercidir. Son dönemde kendisini göremiyordum. Meğer Ntv’den ayrılıp Haber Global diye başka bir haber kanalına geçmiş. Peki bunu haber vermek için mi yazdım bu satırları? Hayır. 

     Kendisi iddialara göre yayına sarhoş çıkmış. “Yok. Hadi başkası olsa neyse. Erhan Ertürk’ten bahsediyoruz. İşine çok özen gösteren bir haber sunucusudur” dedim. Ama yine de görüntüleri izlemek istedim. 

     Adeta donup kaldım görüntüleri izlediğimde. “Resmen sarhoş bu” dedim. Ancak sarhoş bir insanın yapacağı konuşma tarzıyla konuşuyordu. Daha doğrusu konuşmaya çalışıyordu. 

     Olay sosyal medyaya düşünce kanaldan, “Sarhoş değil sadece gripti” açıklaması yapılmış. Eğer bu şekilde grip geçiriyorsa grip olduğu zamanlar hiç çıkarmayın yayına. Ama bana inandırıcı gelmedi. Hatta ilerleyen zamanda kamuoyundan yaşanan bu olaydan dolayı özür dileyeceğini de düşünüyorum.

Erhan Ertürk

FATMA ŞAHİN, “FERHAT’IN ŞİRİNİ DELDİĞİ GİBİ” DEDİ Mİ?
     Fatma Şahin, mitingde su projesini anlatıyor. Anlatırken benzetme yapıyor. İddialara göre o benzetmelerden birinde, “Ferhat’ın Şirin’i deldiği gibi” diyor. Sosyal medyada bu video alıp yürümüş. 

     Bende videoyu izledim. Gerçekten öyle dediğini duydum. Daha doğrusu duydum sandım. Meğer öyle değilmiş. Başka bir videoda, “Ferhat’ın Şirin’i sevdiği gibi” diyor. 

     Sonra ilk videoyu tekrar dinledim. Gerçekten bir sorun yok. İlk dinleyişte niye öyle anlaşılıyor anlamadım. Ayrıca insanlık hali. Ağzından öyle bir şey çıkmış olabilir. Ne var bunda?

DÜNYA TİYATRO GÜNÜ’NDE NEJAT UYGUR’U HATIRLAMAK…
     Bugün Dünya Tiyatro Günü’ymüş. Bu nedenle bir yerde gördüğüm haberde Nejat Uygur’u da gösteriyorlardı. Oyunlarından sahneleri. O oyunları ne izlerdik. Gönül isterdi ki yerinde, tiyatroda canlı canlı izleyelim. Kısmet olmadı. 

     Star’da izlerdik tiyatro oyunlarını. Ben Nejat Uygur’u, Star’ın o yayınları sayesinde tanımışımdır. Sanırım hafta sonlarıydı. Ana haberden önce yayınlarlardı. İşte o zamanlar çok izlerdik. 

     Bugün oyunlarından parça parça görüntüler görünce o günlere gittim birden. Daha çocuktuk. Daha dünyanın kötü yüzüyle tanışmamıştık. Güzel günlerimde yer alır onun oyunları. Aslında bu güne özel bu akşam bir tiyatro oyununa gitmek vardı ya. Artık ilk fırsatta.


Uykusuzluğa çözüm: Kafayı bir şeye takma...


     Bugün Hürriyet’te Osman Müftüoğlu’nun uyku hakkında bir yazısı vardı. Uykunun önemine dikkat çekmiş her doktor gibi. Uyku için de öneriler sunmuş. Ayşe Özyılmazel uyku önerilerini İnstagram’da hikaye olarak paylaşmış ve demiş ki: “Bu listedekilerin hepsini denedim ve yine de hiç birinin işe yaramadığı zamanlar da oldu. Çözüm: kafaya bir şey takmamakta” demiş. 

     Gerçekten öyle mi peki? Ben de Ayşe Özyılmazel gibi düşünüyorum. Eğer kafanı taktığın bir şey varsa ne yapsan nafile. Tabi ki istisnalar kaideyi bozmaz. Uykuda sorunu olanlar kendilerine bir sorsunlar bakalım. Gerçi onlar cevabı biliyorlar zaten. Ama alacakları cevaptan kaçıyorlar. Devamlı aklınıza taktığınız bir sorun var mı? iş-özel hayat her şey olabilir. Evet, top sizde artık.

uykusuzluğa çözüm

GÜLDÜR GÜLDÜR SHOW’DAKİ O SKEÇ…
     Sosyal medyada çok gümbürtü kopartıldı bu skeçle ilgili. Medyanın halini ortaya koyduğu söylendi. Özellikle yandaş medyanın. Bu akşam özellikle oturdum o skeci izledim. İzledikten sonra, “Yani bütün tantana bunun için miydi?” dedim. 

     Skeç olarak kötü diyebileceğim skeçlerden biri. Orada söylenen şeylerde daha önce bu medyada yazılıp çizilmiş şeyler. Direk hükümeti hedef alan bir şey de yok. Sıradan bir skeç işte.

ERHAN ÇELİK’İ BIRAKIN. OLAY BAŞKA…
     Erhan Çelik ile Gülben Ergen arasındaki davalardan birinde- dava da değil davalar- Erhan Çelik’e 2 yıl hapis cezası çıkmış. Bu tip haberleri görünce üzülüyorum. Bir zamanlar ikisi birbirini çok seviyorlardı. İnstagram’dan mutluluklarını fotoğraflarla paylaşıyorlardı. Şimdi ne oldular? Kanlı bıçaklı. Bu nasıl bir hayattır böyle? 

     Şu hayatta en yakınına yani eşine bile güvenemeyeceksen kime güveneceksin? “Acaba bu adam ile ilerde aramız bozulursa benim mahrem görüntülerimi orada burada paylaşır mı?” ya da “Bu kadınla her şeyimi paylaşmayayım. Özellikle paramı. İlerde boşanma olursa nafaka isterken bunu kullanır mı?” gibilerinden sorularla bir hayat mı geçer yahu? 

     Hadi bunları da geç bi kalem. Olan çocuklara oluyor. Bunlar yetişkin insanlar. Bir şekilde toparlarlar. Ya çocuklar? Anne bi tarafta, baba bi tarafta. Üstelik ikisi de birbirinden nefret ediyor. Dünya ne halde böyle? Diyecek bir şey bulamıyorum.

Foto kaynak: https://www.pexels.com/photo/woman-sleeping-while-holding-pillow-935763/

25 Mart 2019 Pazartesi

Hemen yatıp uyusam bugünden bana ne kalacaktı?


     Dün akşam doğru dürüst uyuyamadım. Bir gram uyku uyumadım da diyebiliriz. Şu an çok uykum var. Ama yatmak istemiyorum. Şimdi yatıp uyusam bugünden bir şey anlamayacağım. Yemek yemiş yatmış olacağım. Bugünden bana ne kalacaktı o zaman? Sabah direk kalk, yine işe git. E hiçbir şey yapmayacağım mı yani. İşte bu yüzden uyumadım. 

     Türkiye- Moldova maçına ve Eyvah Eyvah 2’ye baktık. Film reklama girince maça döndük. Sonra yine filme. Dönüşümlü yani. Daha sonra televizyonu bırakıp Youtube’a geçtim. Önce bir video Cüneyt Özdemir’den izledim. Bir tane de Pena kanalından şarkıcı Göksel’in konuk olduğu bölümü izledim. Şimdi de yazımı yazıyorum. Böylelikle geceyi değerlendirmiş oldum. Şimdi rahat rahat yatabilirim.

hemen yatıp uyumak

GÖKSEL HAKKINDA ÖĞRENDİKLERİM
*Elazığ’lıymış.

*Benden Geçti Aşk şarkısını kanser hastası olan ve hayatını kaybeden bir genç için yazmış.

*Daha önce evlenip boşanmış. İlk zamanlar, “Bir daha evlenmem” diyormuş. Şimdilerde ise tekrar evlenmeye, “Neden olmasın” diyor.

*Çocukken şarkı söylerken annesi, “Seni alacak kocanın sağır olması gerekir” diyormuş.

*Hala genç görünmesinin sırrını iki şeye bağlıyor. Bir: Genlerinden dolayı. Anneannesi 100 yaşına kadar yaşamış. İkincisi ise: Sevdiği işi yapmasından dolayı.

ÇOCUK OLMAK İSTEDİM BUGÜN İŞE GİDERKEN
     Bugün işe gitmek için evden çıktım. Hava soğuktu. Adımlarımı hızlandırdım. İşte tam o anda. “Keşke çocuk olsaydım” dedim. “Şu anda evde çizgi film izlerdim. Sonra tabletimi alırdım elime. Oyun oynardım saatlerce. 

     Akşama yakın abimin ve ablamın işten eve gelmesini beklerdim” dedim. Sorumluluklarımı bir kenara bırakmak istedim galiba. Kaçmak istedim her şeyden. O yüzden kendi içime, çocukluğuma dönmek istedim.

ÇOK GÜZEL HAREKETLER BUNLAR 2 NİYE KOMEDİ ÜZERİNE?
     Bir tane Youtube kanalında izlerken düşündüm bunu. Onların söylediği birkaç cümleden sonra benim de aklıma takıldı. Hep komedi üzerine mi olmalı skeçler? Ara sıra ana unsur gülmek olmadan skeç yapılamaz mı? Ara sıra hüzünlü skeçler olsun. 

     Mesela Eser Yenenler’in daha ilk bölümündeki babasını anlattığı skeçteki gibi. Onun bile çoğunluğu espriliydi. Sadece son sahnesinde insanı duygulandıran anlar vardı. Orada gördük ki gülmek ve ağlamak iç içe olan şeyler. Çok da iyi oluyor ikisini aynı skeçte görmek. Ne dersiniz? Olur mu? Yoksa söylediklerim gerçekçi değil mi?

Foto kaynak: https://www.pexels.com/photo/bedsheet-browser-contemporary-display-376704/

"Günü birlik, Van'a kahvaltı etmeye gidip gelelim mi?"


     Çalan telefonla uyanıyorsunuz. Telefondaki arkadaşınız, “Kahvaltıyı Van’da yapmaya ne dersin? Günü birlik. Kahvaltıyı yapıp geri geleceğiz” dese. Bugün izlediğim videoda bu soruya, “Evet” yanıtını veriyordu çocuk. Youtuber Emre Durmuş’un Van kahvaltısı videosunda aynen böyle yaşanıyor bu olay. Uçakla hopp, Van’dalar. O meşhur Van kahvaltısını yaptı arkadaşlarıyla. 

     Ama bu zamana kadar Van’a gidip kahvaltı yapmamasını yadırgadım. Sen ki dünyayı geziyorsun Emre. Ama bu zamana kadar ülkende dillere destan olmuş bir kahvaltıyı çok daha önce yapman lazımdı. Sonra Van Akdamar Adasına gittiler. Dönüşte de trenle döneceklermiş. Güzel bir video olmuş. Pazar pazar güzel dakikalar geçirmeme sebep oldu.

Van kahvaltısı

KİTAP OKUMAKTAN SIKILIYORUM BU ARALAR…
     Uzun zamandan beri kitap okumuyordum. Ahmet Batman’ın Korkma Kalbim kitabıyla tekrar sahalara döndüm. Sonra Sabahattin Ali’nin İçimizdeki Şeytan kitabını okumaya başladım. 300 sayfalık bir kitap. Ben daha 100’lerdeyim. Bir türlü gitmiyor kitap. 

     Hemen sıkılıyorum. Konusu beni sarmadı desem oda değil. Sevdiğim tarz konulardan biri. Sevdiğim tarz konusu olsa da yazım tekniği mi bana uymuyor? Oda uyuyor gibi. Ben anlamadım ya.

YAZI YAZARKEN KLASİK MÜZİK DİNLEMEK…
     Bunu şimdiye kadar nasıl akıl edememişim. Şu anda yazdığım bu yazıya başlamak kolay olmadı. Bir türlü kafamı toparlayamadım. Müzik dinleyerek yazıya yoğunlaşmam gerekiyordu. Ama radyo dinleyerek yapmak istemedim bu sefer. Hep aynı şarkılar. Oda sıktı.

     Yazı yazarken dinlenecek müzikler diye arattım Google’dan. Birkaç şarkı sonra klasik müzikler çıktı önerilenlerde. “Bari yazarken onları dinleyeyim” dedim. Memnun kaldım. Bundan sonra yazı yazarken dinleyeceğim müzik türleri arasında klasik müzik de yerini aldı.

 HER PAZAR BARIŞ ÖZCAN VİDEOSUNUN SAAT 09:00’DA YAYINDA OLACAĞINI BİLMEK…
     İnstagram’dan hikayelere bakarken Barış Özcan’ın oğluyla konsoldan futbol oynarken ki görüntülerini gördüm. “Yapma ya. Bu hafta video yok mu?” dedim. Çünkü bugün pazar ve koyacağı hikayeye videosunu koyardı. Hemen Youtube kanalına gittim. Yeni video çoktan yayındaydı bile. 200 bin falan da izlenmiş. Moralim yerine geldi.  Keyifle izledim. 

     İnsan takip ettiği yazarların, Youtuberların alıştığı zamanda yeni yayınlarını görmenin mutluluğunu yaşıyor. Ben biliyorum ki her pazar sabah 09:00’da Barış Özcan yeni videosunu koyar. Pazar günü yapılacaklar listemde yer alır Barış Abinin yeni videosunu izlemek. Şimdi listeye almışken yeni video koymadığını görmek hayal kırıklığı yani. Bu arada hikayedeki oğluyla maç yaparkenki görüntüleri yine bu haftanın videosu ile ilgiliymiş.

Foto kaynak: https://www.pexels.com/photo/group-of-people-sitting-on-ground-while-cooking-egg-1376960/


24 Mart 2019 Pazar

Meğer Ergün Penbe'nin sohbeti ne güzelmiş...


     Öğle saatleri gibi televizyonu açtığımızda karşımızda Ergün Penbe’nin konuk olduğu bir program bulduk. Trt Spor’da. Her hafta cumartesi günü yayınlanan bir program. Babamla beraber Ergün’ü görünce başka kanala bakmadık tabi. İkimizde koyu Galatasaray’lı olunca. 

     Ergün dışardan çok soğuk görünen bir insan. Ama muhabbeti o kadar güzelmiş ki. Hele de eski anıları anlattığı anlara denk gelince sohbeti daha bir güzel oldu. O müthiş dört yıllık efsane takımdan anılar anlattı. Futbolu Gaziantepspor’da bırakmış. Nedeni ne peki? O zaman başkan olan Adnan Polat, bir yıl sözleşme yapılması isteğine karşı çıkmış Ergün’ün. Bu takıma dünyaları ver senden bir yıllık sözleşmeyi esirgesinler. Biz niye böyle kadir kıymet bilmiyoruz ya.

İNŞALLAH ARJANTİN GİBİ OLMAYIZ
     Takip ettiğim Youtuberlardan olan Emre Durmuş, Arjantin’in ekonomik durumunu ele almış videosunda. Arjantin parası Dolar’ın karşısında bilmem ne kadar değer kaybetmiş. Değer kaybetti demek bizim için anlamsız gelebilir. İşte bunu somutlaştırmış Emre. 

     Herhangi bir markete gitmiş Arjantin’de. Ürünlere göz gezdirmiş. Türk lirası ile ürünlerin ne kadar olduğunu söyledi. Mesela sıvı yağ 120 lira. Makarna 80 lira. İşte paran değer kaybedince böyle oluyormuş. Hemen, “Ya bizde de böyle olursa?” dedim. Ama aklımdan hemen o düşünceyi kovdum.

BAHÇELİ’DEN, “KANKA OLDUK” DEMESİNİ BEKLER MİYDİNİZ?
     Devlet Bahçeli yerel seçim için kanallardan birine çıkmış. Cumhur ittifakı ile ilgili açıklamalarda bulunmuş. İşte bu açıklamalarında bahsetmiş bu kankalık müessesesinden. “Sayın Cumhurbaşkanı ile toplasınız beş defa falan görüşmüşüzdür. Ama aramız çok iyi. Kanka olduk diyebiliriz” dedi. 

     Bunu kulaklarımla duydum. Daha önce biri gelip bana bunu söyleseydi. “Yok. Bahçeli gibi devamlı ciddi ve insanın bir şey söylemeye çekineceği bir görüntüye sahip birinden bunu beklemem” derdim. Ama söyledi. Gülümsemek insana yakışıyor be. 

     Kankalık ile ilgili o açıklamayı yaparken gülümsemesini görmeliydiniz. Yahu niye siyasetçileri bir kere de siyasetin dışındaki hallerini konuşmak için programlara çıkarmıyoruz. Devamlı ciddi görünce bu insanlar hiç gülmüyorlar herhalde düşüncesi doğuyor bizlerde. Halbuki onlarda bizden. Bu tip anları daha da çoğaltmalıyız. Böyle güzel anlara toplum olarak ihtiyacımız var.  


23 Mart 2019 Cumartesi

"Öldür beni sevgilim" diye film ismi mi olur?


     Murat Boz ve Seda Bakan’ın başrollerini oynadığı filmin adı bu. Film, hem de romantik komedi. Böyle tatlı bir filme niye ağızları ekşitecek bir isim koyuyorsunuz ki? Bugünlerde en çok duyduğumuz şey ölüm. Ruhlarımız daraldı artık. Böyle bir ortamda, tam da insanın kafa dağıtacağı bir filme niye böyle soğuk bir isim koyar ki insan? 

     Belki filmi izleyince isim cuk diye oturacak olabilir. Böyle olsa bile yine de bu isim koyulmaz bence. Romantik komedi dediğin cıvıl cıvıl olur. İnsan daha en baştan, fragmanını bile görmeden pozitif bakar romantik komediye. Hal böyleyken böyle bir isim konulmasını anlamış değilim ben.

Öldür beni sevgilim

YENİ ZELANDA BAŞBAKANI
     Saldırıdan sonra ekranlarda bir kadın. Ezilmiş büzülmüş bir halde açıklama yapıyor. “Herhalde hükümet sözcüsü ya da bakan falan” dedim. Üzgün olduğu her halinden belliydi. Sonradan öğrenecektim ki o kadın Yeni Zelanda’nın Başbakanıymış. Cenazelerde başörtüsü takıp baş sağlığı dilemesi ayrı bir güzel tutumdu. Attığı her adım, söylediği her sözle yara sarıcı bir tavır sergiledi. 

     Hele ki Avrupa’da İslam karşıtı söylemler zirve yapmışken onun tutumu çok iyi geldi dünyaya. Bu yaptıklarını görünce, “Hala böyle insanlar varmış mı dünyada?” dedim. Ama varmış. İyi ki de var. Keşke onu güzel bir olay ile tanımış olsaydık. O kadar cana bir şey olmadan.

SERVİSTEN DIŞARIYI İZLERKEN
     Akşam servisle eve giderken yolu izledim. Normalde çıktığımız saatte hava çoktan kararmış olurdu. Ama bugün biraz aydınlıktı. Ne de olsa yavaş yavaş günler uzamaya başladı. Yolu aydınlatan direklerdeki ışıklar sarı sarı yanmaya başlamışlardı. Benim her zaman hayran olduğum gece ambiyansıdır bu. Cam kenarındaki her zamanki yerimden yolu izledim. 

     Bu güzel ortama birde Barış Manço’nun Gül Pembe’si eşlik etti desem. Arkadaşlar internetten bir filmin sahnesine bakıyorlardı herhalde. Orada çalıyordu şarkı. Kulaklıktan değil de sesi dışarıya vererek izlemeleri ne de işime yaradı. Geçmişimi, şimdiyi ve geleceğimi düşündüm. “Ne yapıyorum, neler yapacağım” sorusunun cevabını aradım. Huzurla izledim dışarıyı. Seviyorum böyle anları. Seviyorum böyle anlarda iç muhasebemi yapmayı.

Foto kaynak: https://unsplash.com/photos/2k58cwVzMQI

21 Mart 2019 Perşembe

Küçük mekanların yemekleri niye daha güzel oluyor?


     Bundan bir yıl önce falan. Kız kardeşim İstanbul’da bir hastanede migren ameliyatı olmuştu. Onu ziyarete gelen bir arkadaşıyla beraber bir şeyler almaya çıkmıştık. Ekmek, simit, su falan. Annem çorba almamızı da istemişti bizden. Kardeşim sıcak sıcak içsin diye. 

     O zamanlarda seçim zamanıydı. Hangi seçimdi hatırlamıyorum şimdi. Her yıl seçim yapıyoruz. Karıştırıyorum artık hangi seçim diye. 

     Şöyle bir iki tur attık. Kafamıza göre bir yer bulamadık. Bazı mekanlar çok lükstü. Sonra küçük bir lokanta gördük. Oraya girdik. Ezo gelin çorbası varmış. Yaz sıcağında gezmek acıktırmıştı bizi. Annem ve kardeşime paket yapılmasını istedik. Bizde orada içtik çorbaları. 

     Böyle güzel bir çorba olabilir mi ya. Uzun zamandır böyle güzel bir çorba tatmamıştım. Bu ilk örnek. Birde bizim burada, avm’nin karşısında dönerci var. Ama yemek, çorba, ızgara her şey var. Orada bir ızgara köfte yedik arkadaşla. Ben böyle bir lezzet görmedim. Burası da küçük bir mekan. 

     Peki bu küçük mekanların çorbası, ızgarası nasıl böyle lezzetli olur? Böyle küçük mekanlara olan bakış açım değişti. İlk defa bir yerlere gittiğimde denk gelirsem küçük mekanlarda yemek yemeyi tercih ederim. Yemeklerini çok güzel yapıyorlar. Helal olsun.

küçük mekanlarda yemek yemek

EĞER BİR PARTİYİ SEVİYORSAN…
     Bizim ülkemizde parti tutmak, takım taraftarlığı gibi gerçekten. Bu benzetmeyi kim yaptıysa da tebrik ederim. Olayı en güzel açıklayacak örneği bulmuş. Bu parti tutmanın hoş olmayan bir tarafı daha var. Partinin yaptığı hataları görmemek ya da görmezden gelmek. Böyle olunca işler doğru dürüst gitmiyor. 

     Partinin yöneticileri de kendilerine herhangi bir geri bildirim gelmeyince de, “Yaptığımız her şey doğru galiba. Hiç tepki gelmiyor” hissine kapılıyorlar. Aslında asıl partisini sevenler yanlışları dile getirmeli. Partiye böyle de hizmet olur. Partili olmak demek, partin ne yaparsa yapsın doğru kabul etmek değildir bence.

İLKBAHAR DEYİNCE…
     İlkbahar gelmiş, hoş gelmiş. Bugün ilkbaharla ilgili bir haber gördüm. Çiçekler, ağaçlar falan gösteriyordu. Bir anda aklıma ilkokul hatıralarım geldi. Okulumuzun hemen yanında bir kavaklık vardı. Ne de olsa köy okulu. 

     Üfleyince tüyleri uçuşan, yuvarlak çiçekler çok olurdu kavaklıkta. Alırdık onları üfleyip tüylerini uçururduk. Mis gibi çimen kokusu sarardı dört bir yanımızı. Hey gidi çocukluk hey. Selam olsun çocukluğum sana.

Foto kaynak: https://unsplash.com/photos/Nzxi1S7iFsI

20 Mart 2019 Çarşamba

Mustafa Uslu'ya önerimdir...


     Mustafa Uslu. Gişede çok iyi iş yapan Ayla ve Müslüm filminin yapımcısı. Kendisiyle beraber Türk sinema sektöründe yeni bir sayfa açıldı. Bu topluma mal olmuş insanların hayatlarını anlatmak. Bu anlatma işini de çok da iyi yapıyor. Sırada Naim Süleymanoğlu’nun hayatının anlatıldığı film varmış. 

     İşini bu kadar iyi yapan biri varken insan, “Keşke şunu da yapsa. Ne güzel anlatır” diyor. İşte o dediğim kişilerden biri de Seyit Onbaşı. 276 kg’lık top mermisini kaldırmasıyla tarihe geçmiştir. Normal şartlarda hiçbir insanın yapamayacağı bir şeydi bu. Bu nasıl imandır. Bu nasıl vatan sevdalısı olmaktır. Bu insanın çok güzel bir filmi olsa nasıl olur Mustafa Uslu.

Mustafa Uslu

GÜNE MESUT YAR İLE BAŞLAMAK
     Hafta içi her sabah Star’da sabah haberlerini sunuyor Mesut Yar. Çok da güzel sunuyor. Kendine has bir mizah anlayışı var. Haberleri o kadar esprili sunuyor ki. İnsan ister istemez gülümsüyor. Ağlanacak halimize gülüyoruz haberlerini bile esprili bir dille anlatıyor. 

     Hepsi iyi güzel de. Tek kötü yanı: Bu cinayet haberleri falan. Adam ne güzel haberleri sunuyor esprili bir dille. Güzel tatlı tatlı izliyorsun. Bakıyorsun cinayet haberi. Sabah sabah. Ağzının tadı kaçıyor. “Şimdi oldu mu bu?” diyorsun. Bence sabah haberlerini bu tip haberlere yer vermesin Mesut Yar. Birde gizemli haberleri var. Yok ufo görüntüleri. Yok deniz kızı görüntüleri. 

     Son izlediğimde deniz kızı görüntüleri vardı. Uzaktan deniz kenarını çekmişler. Bir tane deniz kızına benzeyen bir şey denize atlıyor. Çok enteresan. Tabi haberde fotomontaj olduğunu söyleyenler de var deniyor. Ama her şeye rağmen ilgi çekici. Eğer hafta içi bir sabah vaktiniz olursa bir göz atın derim.

MÜZİK DERSLERİ BÖYLE OLSA NASIL OLUR?
     Bizim için müzik dersleri boş geçen derslerden biriydi. Hala öyle mi bilmiyorum. Ama benim müzik dersleri konusunda bir önerim var. Müzik dersleri boş geçmesin. Gerçekten dolu dolu bir müzik dersi olsun. Mesela her derste tüm müzik türleri incelensin teker teker. Caz, rock gibi. Bu müzik türleri nasıl ortaya çıkmış? 

     İlk temsilcileri kim olmuş? Hatta ilk temsilcilerinin sınıfta şarkıları dinlenilsin. İşte müzik kültürü böyle oluşturulur. Siz ne dersiniz peki?

Foto kaynak: https://unsplash.com/photos/h484bQwgNFw

19 Mart 2019 Salı

Harika hikayeleri olan bir dergi: OT


     Yeni işe başlayan arkadaşlarımdan olan Selda meğer bir dergi tutkunuymuş. Son döneme kadar takip edip aldığı 4-5 dergi varmış. Ama şu son zamanlarda alamamış. “Ama yine almaya başlayacağım” diyor. İşte daha önce aldığı dergilerden OT’un bir sayısını verdi bana. Ya 2017 ya da 2018’a ait bir sayıydı. Sadece hikayeleri değil. Hikayeleri dışında da dolu dolu bir dergi. Oku oku bitmiyor. İçeriği baya sağlam. 

     Selda, “Hikayeleri okumak için alıyorum” demişti. Bende hikayeleri okuduktan sonra Selda’ya hak verdim. Evet, bu dergi sadece hikayelerini okumak için bile alınır. 4-5 tane hikayesi vardı. Hepsini okudum. Okunmadık hikaye bırakmadım. 1 veya 2 sayfaydı hikayeler. Ama o kadar güzeldi ki. O kadar gerçekçiydi ki. O kadar bizdendi ki. Zevkle okudum zevkle. Şu anda gidip bir OT dergisi almamak için kendimi zor tutuyorum. 

OT dergisi

GÜNEŞLİ BİR GÜNDE ÇALIŞMAK NE KADAR ZOR OLUYOR
     Dün işyerine giderken hava mis gibiydi. Sıcacıktı. Güneşi, sıcağı, ortamın cıvıl cıvıl olmasını özlemişim. Hava böyle olunca insana bir hayat enerjisi geliyor. Hayata bakışı pozitif bir hal alıyor. İnsan yerinde duramıyor. Güzelliklerden konuşmak istiyor. Havaya uymak istiyor gülerek hatta kahkahalar atarak. İşte böyle bir günde çalışmak da ne kadar koyuyor insana. 

     Hava böyle güzel akar giderken ben kapalı bir mekanda çalışmak zorundayım. Molalarda hep dışarıya atıyorum kendimi. “Bu havadan ne kadar faydalansam kardır” diyerek. Başka bir şekilde de motive ediyorum kendimi. “Daha bunlar ilk güzel havalar. Bizi uzun bir yaz ayı bekliyor” diyerek.

EVLİLİĞİN SIRRI: KARŞINDAKİNİ DEĞİŞTİRMEMEK
     Geçen gün haberlerde denk geldim. Funda Arar’a uzun evliliğin sırrını sormuşlar. Oda cevap olarak, “Karşındaki kişiyi değiştirmemek. Olduğu gibi kabullenmek” demiş. Kadınlardan daha fazla duyar oldum bu sözleri. Ayrıca bu kuralın sadece evlilikler için geçerli olmadığını da eklemiş. Arkadaş, aile herkes için geçerli olduğunu söylemiş. 

     Ve şu meşhur telefon karıştırma mevzuu. “Ben eşimin telefonu karıştırmam. Onun da benim telefonumu karıştırmasına izin vermem. Eğer bana güvenmeyip karıştırıyorsa bitmiştir” diyor. Valla Funda Arar’ın bu sözlerine hayran kaldım. Bence de olması gereken bu. Olgun insanların yapması gereken bu. Diğer türlü hayatı zehir ediyoruz kendimize. Bırakın bu güzel hayatı yaşayalım.

Foto kaynak: https://www.pexels.com/photo/close-up-of-coffee-cup-on-table-256523/