Ümit Yaşar Oğuzcan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Ümit Yaşar Oğuzcan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Hemen şiirlerini okumam gereken o şair...

İnstagram’da, Ümit Yaşar Oğuzcan şiirlerine denk geliyorum ve okuyorum. Okudukça şiirlerini özlediğimi fark ediyorum. Ümit Yaşar Oğuzcan’ın kitabı vardı ben de. Onu bulup, şiirlerinden okumam lazım hemen.

ERGEN DİZİSİ AMA…

Wednesday’in ilk bölümünü izledim. Ergen dizisi. İzlenmeyecek bir yapısı yok ama.

İBRAHİM BÜYÜKAK DA…

Şahan Gökbakar’dan sonra İbrahim Büyükak’ın filmi de Disney Plus’ta gösterilecekmiş.

DİZİ DEPRESYONU…

İzlenecek o kadar çok dizi var ki. Dizileri izleyememekten dolayı da depresyona girebiliriz.

1899…

1899’un da ilk bölümünü izlemeyi düşünüyorum. Bakalım onunla ilgili düşüncem ne olacak?

SADECE TUTKU YETMİYORMUŞ…

Bir şeye tutku duymak yetmiyor. Duyduğun şey tutku mu heyecan mı, ayırt etmen gerekiyor. Bugün izlediğim kişisel gelişim videosunda duyduğum son öğüt de buydu.

BİTMEYEN YEMEK PROGRAMI…

MasterChef’in finali olmayacak herhalde. Aylar oldu hala bitmedi. Bu kadar uzatmak izleyiciyi de sıkar. Programdan bezdirir.

YILLARINIZI AYNI İŞ YERİNE VERSENİZ BİLE…

Yıllarca aynı iş yerinde de çalışsanız yine de gelecek kaygısı yaşıyorsunuz. Hiçbir şeyin garantisi yok yani. “Artık sırtımı yasladım. Bundan sonra rahatım” diyemiyorsunuz.

LOST’A BİR ŞANS DAHA MI VERSEM?

Bir arkadaşım Lost dizisini izliyormuş. Aga o da öyle bir dizi ki. İzle izle bitmiyor. Destan gibi dizi yapmışlar. Ben ilk sezonu bitirince pes etmiştim. Ama arkadaşın izlemesi, “Kaldığım yerden devam etsem mi diziye?” diye sordurtmadı değil hani.

 

 

 

 

Beni Unutma...


Bloğumda yeni bir şey deniyorum. Ümit Yaşar Oğuzcan'ın, Beni Unutma şiirini seslendirdim. Sizler nasıl bulacaksınız, merak ediyorum. 










Ümit Yaşar Oğuzcan şiirleri ayrılık acısı çekenlere birebir...

     Askerdeyken çarşıya çıktığımızda, kitapçılara da uğrardık. Bazı arkadaşlarım kitap alırdı. Ben çoğunlukla bakardım. Kitaplara bakmayı seviyorum. Tek tek kitapları incelerim. Kitaplarla dolu bir ortamda olmak, huzur verir bana. Arkadaşlarımın aldığı kitapları okurdum. Ama canım, şiir okumak istiyordu. Özellikle de aşk şiirleri. Askere gelmeden önce, sevgilimden ayrılmıştım. Ayrılık acım depreşmişti yani. Bu ayrılık acısını, kendi yazdığım şiirlerle ifade ediyordum ama. Hiçbiri, Ümit Yaşar Oğuzcan’ın yerini tutar mıydı? Ben onun aşkı anlatışına hayranım. Sonunda, Ümit Yaşar Oğuzcan’ın, bir kitabını almaya karar verdim. Onun şiirleriyle aşk acımı yaşayacaktım. Ben askerliğimi, Gelibolu’da yaptım. Gelibolu’nun, ufacık bir çarşısı vardı. O çarşısında da, iki tane kitapçı.
Ümit Yaşar Oğuzcan

                                                  ALACAĞIM KİTAP, KİTAPÇIDA YOKTU
     Çarşının tam içindeki kitapçı, moderndi. Nasıl yani? Yani gazeteden dergisine, son çıkan kitaplardan klasiklere kadar her şey vardı. Bir de çarşının çıkışına doğru, ufak bir kitapçı dükkanı vardı. Burada sadece kitaplar vardı. Öyle mizah dergileri, gazeteler falan yoktu. Nedense- nedenini şimdi hatırlamıyorum- çarşının içindeki o modern kitapçıdan değil de, çarşının sonundaki kitapçıdan aldım şiir kitabını. “Aldım” dediysem de, hemen almadım. Gittim. Kitaplara baktım. Ümit Yaşar Oğuzcan yok. Zaten küçücük bir kitapçı. Fazla zamanımı almadı bakmak. Kitapçının sahibi kadına sordum. “Bir de yukarı bakın” dedi. Meğersem yukarısı da varmış. Daracık bir merdivenden yukarı çıktım. Yukarıdaki oda da daracıktı. Zaten şiir bölümü olarak bir raf vardı.
                                                              SİPARİŞ ETTİK KİTABI
     Hemen bir göz gezdirdim. Ümit Yaşar Oğuzcan yok. Tekrar gittim kadının yanına. “Aradığım kitabı bulamadım” dedim. “İsterseniz sipariş edebiliriz” dedi. Ve hemen bilgisayardan Ümit Yaşar Oğuzcan kitaplarına baktı. İki cilt kitabı vardı. Tüm şiirlerinin toplandığı iki cilt kitabı. Kitabın adı, Şiir Denizi olarak geçiyordu. Şiir Denizi-1 ve Şiir Denizi-2 olarak, iki cilde ayrılmıştı. Fiyatını sordum. “25 lira” dedi. “Ne zaman gelir? Ben askerim. Ancak hafta sonu çarşı izninde alabilirim” dedim. “O zaman gelecek hafta çarşı izninde kitabınızı alabilirsiniz” dedi. “Tamam” dedim. Bir sevinçle çıktım kitapçıdan. Öbür hafta bir baktım ki. Meğer kitap, çarşı içindeki kitapçıda varmış. Bir hafta boşuna beklemişim kitabımı.
                                                    TEKRAR TEKRAR OKUDUM ŞİİRLERİ
     Kitabı almaktaki diğer bir amacım da: İlk sayfasına tarih ve Gelibolu ismini yazmaktı. Askerlikten bir hatıram kalsın diye. Öyle de oldu. Kitap hala elimde. Şafak 53 iken imzalamışım kitabımı. İçinde, daha önceden Ümit Yaşar Oğuzcan’ın okuduğum ve çok sevdiğim şiirleri de vardı. İlk defa okuduğum şiirleri de. Sevdiğim şiirlerinin bir kısmı ise, diğer ciltteydi. Sonradan kitapçıya gidince, ikinci cildi kontrol ettiğimde gördüm. Ama sevdiğim şiirlerin bir çoğu, ilk ciltteydi. Kitaptaki şiirleri çok okudum. Benim duygularıma tercüman oldular. “İyi ki almışım” dedim. O şiirleri tekrar tekrar okurken. Bizim yemekhaneci vardı Osman. O istedi kitabı. Onun da sevdiği varmış. Beğendiği şiirleri defterine yazdı. Bir de aynı koğuştan Orhan vardı. O da istedi. Onun da bir sevdiği varmış. O sevdiğine özel bir defter yapmış. Askerden sonra ona vermek için. Beğendiği şiirleri özel defterine yazdı o da. İşte şiir kitabımla böyle bir hikayem var benim. Sizin sevdiğiniz şiir kitapları hangileridir? Sizin böyle kitap hikayeleriniz var mı?

Foto kaynak:Pixabay.com

Blog linki:yasamdanyazilar.blogspot.com

     

Ayrılığı, Ümit Yaşar Oğuzcan gibi anlatabilir misin?

     Dünkü yazımda, romanda yapılan tasvirlerden bahsetmiştim. Bir yazarın nasıl kısa ve öz anlatım tekniğini kullandığını, örneklerle paylaşmıştım. Dilerseniz dünkü yazıma, burdan bir göz atabilirsiniz. Bugünde bir şairin, şiirdeki anlatım tekniğini örneklerle paylaşmak istiyorum. Şiir, romana göre daha bir zor yerde. Çünkü kısa cümlelerle çok şey anlatma derdindeler. Bunun yanında o kısacık cümlelerde, vurucu olmalı. Okuduğumuzda, “Vay be!” demeliyiz. “Ne kadar da güzel anlatmış”. İşte bize böyle dedirten şairlerden biri de, Ümit Yaşar Oğuzcan. Neleri, nasıl anlatmış gelin beraber bakalım.

AFFET BENİ DÜNYA

Yerde yürürken gördüğüm

Sebepsiz kanına girdiğim

Zevk için öldürdüğüm

Böceklerden af diliyorum

Dağdan, topraktan, taştan

Evlattan, akrabadan, arkadaştan

Yağan yağmurdan, doğan güneşten

Denizlerden, göklerden af diliyorum

Yıllardır kahrımı çeken kadından

Ondaki yaşamak ümidinden

Baba evinden, ana sütünden

Yediğim ekmeklerden af diliyorum    

Ümit Yaşar Oğuzcan

      

            

     Bu nasıl bir şiirdir böyle. Bana tam bir helallik alma gibi geldi. Hem tüm canlılardan, hem de anadan, babadan, evlattan ve eşten. Bize, “Dünya ve ailenden helallik iste” deselerdi. Bu kadar kısa cümlelerle, bu helalliği alamazdık herhalde. Sorarım size, o an aklınıza, öldürdüğünüz bir böcek gelir miydi? 

ÖLÜME GAZEL

Ne kötü bir dünya bu; sevgisiz, acımasız

Yaşarken dolu dizgin, ölüvermek apansız

Sen en güzel yerinde bile olsan yaşamın

Alırlar, götürürler bir yerlere zamansız

Bütün o sevdiklerin, dostların, yakınların

Koyup giderler seni orada yapayalnız

Çalkalanır gidersin kapkara bir boşlukta

Ne sevinç, ne de keder; artık her şey anlamsız

Hakkın yok üşümeye, ağlamaya, gülmeye,

Unutma! Ölüsün sen, boş bir kalıpsın cansız

Her şey geride kaldı, ne sandın yalan dünya

Gördüğün gibi işte; bir ölüm var yalansız.

 

     Ölümü ne kadar da güzel anlatmış, kelimelere, cümlelere dökmüş değil mi, Ümit Yaşar Oğuzcan? Seni ne kadar sevseler de, bir çukura bırakıp gittiklerini, nasıl da iç acıtıcı şekilde anlatmış.

AYRILANLAR İÇİN

Yollarımız burada ayrılıyor

Artık birbirimize iki yabancıyız

Her ne kadar acı olsa, ne kadar güç olsa

Her şeyi evet her şeyi unutmalıyız


     Şiirin adını görünce hemen okumak istedim. İyi ki okumuşum. Ayrılık böyle güzel anlatılabilir mi? Bu şiirin devamı da var. Mutlaka okuyun. Okumaya başlar başlamaz, içine aldı beni bu şiir. Ben bu şiiri okuduğumda, “Basitmiş, ben de yazarım bunun gibi” demiştim. Yazmaya da çalışmıştım. Yazmaya çalıştığımda, tokat gibi cevabımı almıştım. Onun gibi yazamayınca. Gerçi o zamanlar yaşımız ufaktı. Daha yeni yeni giriyordum şiir dünyasına. İşte, şair olmak böyle bir şey. Birkaç satırla, sayfalarca duyguları kağıda dökmek.

Foto kaynak:Pixabay.com

Blog linki:yasamdanyazilar.blogspot.com




 


Orhan Kemal'li bir gün...

     İmkanın olsa hangi yazar ile konuşmak isterdin? Yaşıyor ya da hayatta olmaması farketmez. Bir hayal kuruyoruz sonuçta. O yazara dair ne öğrenmek istiyorsan direk yazarın kendisine soruyorsun. Orhan Kemal olurdu benim. Onunla bir gün geçiyormuşum. Olaylara nasıl bakıyor? Nasıl yazıyor? Kafasında nasıl kurguluyor? Hem onu adım adım takip etmek izlemek. Hem de ona bu soruları yöneltmek isterdim. Bir çok işte çalışmış. Zaten kitaplarında işçileri de anlatıyor. O gördüklerini, yaşadıklarını nasıl kurguladı acaba? Bunu anlatmasını isterdim. Anlatınca ben de onun gibi yazacağımdan değil. Sadece örnek olması açısından. Bu tip durumlarda ustaların nasıl olaylara baktığını bileceksin ki sonra sonra sen kendi yolunu çizesin.
yazarlar

                                                     HAYATIN ANLAMI NEYDİ ONUN İÇİN?
     Ya da Orhan Veli Kanık ile bir gün geçirmek isterdim. Kendisi en sevdiğim iki şairden biridir. Bir olayı görünce nasıl esinleniyor? Yanında kalem kağıt mı taşıyor devamlı? Hemen bir köşeye oturup yazmaya mı başlıyor şiirini. Gerçekte böyle bir imkan olsa kabul etmezdi gibi geliyor bana. İçine kapanık biri gibi. içine kapanıklar dışarı açık olmazlar. Pek sosyal de değildirler. Devamlı yanında birinin dolaşmasından hiç hoşnut olacağını sanmıyorum. Yani belki bir ropörtaja, “Evet” derdi. Hayata nasıl baktığını, hayatın onun için ne anlma ifade ettiğini sormak ve cevabını duymak isterdim. Sanki hayatı hiç kaale almıyormuş gibi gözüküyor fotoğraflarında. Hayat görüşü en merak ettiğim konu onun hakkında.
                                                          KAFİYE VAR GİBİ AMA YOK
     Ya da başka bir şair Ümit Yaşar Oğuzcan. En sevdiğim iki şairden bir diğeri de o. Kitabının önsözünde, “Şiir yazmak doğuştan gelen bir yetenektir” diyordu. Bu sözü üzerine konuşmak isterdim onunla. “Ya yetenekleri olmayıp da hevesleri olanlar ne yapsınlar?” diye sorardım. Öyle bir aşk şiirleri vardır ki. Sanki bir hikayeyi anltıyormuş gibi okursunuz. Sanki şiir değil de düzyazı. Bunu nasıl başarabildiğini sorardım. Şiirlerinde bir önceki satırla bir sonraki satır sonunda kafiye gibi ses çıkıyor ama kafiye değil. Bunu da nasıl başarabildiğini sorardım. Ve oğlu Vedat’ı kaybetmesi. Oğlu Vedat intihar etmişti. Bu intiharı konu alan bir şiiri de var. Ama gönlüm el vermez soramazdım. Peki sizler hangi şairler, yazarlarla konuşmak ya da ropörtaj yapmak isterdiniz?

Foto kaynak:Pixabay.com


Blog linki:yasamdanyazilar.blogspot.com

Hey sen!!! Annenden yazar mı doğdun?

      Kitap okunan evden daha çok mu yazar çıkar? Bu soruyu sormama Ümit Yaşar Oğuzcan’ın hayatı neden oldu? Onun anne ve babası da çok okurmuş. İkisinin de sevdiği şairler farklıymış. İşte Ümit Yaşar Oğuzcan böyle bir evde büyümüş. Şiirler içinde. Sonra kendisi de bir şair oluyor. Hepimizin tanıdığı bir şair. Bir insanın yazar olmasında ne kadar evdeki ortamın etkisi vardır? Böyle bir ortama rağmen Ümit Yaşar Oğuzcan yine de şair olmayabilir miydi? Bu sorular kafamda dolaştı durdu. Mesela beni ele alırsak: Annem babam kitap okuyan kimseler değiller. Ama ben buna rağmen okumayı seven bir kişiliğe sahip oldum.

                                          YAZAR OLMAK İÇİN YETENEK GEREKİYOR MU?
      Demek ki anne babadan bağımsız bir şekilde gelişebiliyor bazı şeyler. Bu konuda Oğuzcan da kitabının önsözünde bir şeyler dile getirmiş. Hani yetenek gerekir mi yazar olmak için yoksa çok çalışmak mı sorusu vardır ya. İşte bunu cevaplamış. O paragrafı nefesimi tutarak heyecanla okumuştum. Kendisi, “Yetenek” dedi. “Yetenek üzerine konmazsa körlenir kalır. Eğer çalışırsa yetenek değerlenir” dedi. Tabi o daha detaylı bir şekilde anlattı. Ben özet olarak ifade ettim. “Benden yazar olur mu, olmaz mı?” ya da “Ben yazar mıyım?” diye kendinize sorular soruyorsanız bu önsözü okumanızı şiddetle tavsiye ederim. Size yol gösterici olacağına eminim. Bence de yetenek diye düşünüyorum. Yazarlık sonradan kazanılmaz.
                                                   HERKES YAZAR ARTIK AMA…
       Ben şu zamana kadar, “Benim yazarlık yeteneğim yoktu. Sonradan çok okudum, çok yazdım ve yazar oldum” diyen birini duymadım. Bu yazıyı okuyanlardan böyle birini bilen varsa lütfen yorum bölümünden paylaşsın. Başka bir açıdan bakarsak: Herkes yazıyor diye büyük bir yazar olacak diye bir şey de yok. Yüzlerce blog var ve herkes yazıyor. Sonuçta yazma duygumuzu böylelikle tatmin ediyoruz. Blogların en güzel yanı da bu: Herkese kendi çapında da olsa yazar olma imkanı sunması. Yoksa gerçek manada yazar tüm ülkenin ve dünyanın gündeminde olmalı yazdıklarıyla. Kitleleri peşinden sürüklemeli. Eseri yıllar sonra da ilk günkü gibi okunmalı. O tazeliği kaybetmemeli. O zaman yazar hatta büyük yazar olunuyor ya işte.

Foto kaynak:pixabay.com


Blog linki:yasamdanyazilar.blogspot.com

Mutluluk...

            Gözlerini açtı. Birden üşüdüğünü hissetti. Yorgana daha sıkı sarıldı. Gözlerini kapattı. Bu sayede sanki ısınmaya konsantre oluyordu. “Hava da ne soğuk böyle”dedi. Sağ tarafına dönük yatıyordu. Sırt üstü döndü. Artık bir kere uyanmıştı. Daha uyuyamazdı. Gözlerini tekrar açtı. Gözlerini tavana dikmiş bakıyordu. Birden Ümit Yaşar Oğuzcan’ın bir şiirini hatırladı.

            O şiirde de anlatılan kişi,tavana bakıp ayrıldığı sevgilisini düşünüyordu. Gerçi onun sevgilisinden ayrıldığı bir yıldan fazla olmuştu. Eskisi kadar olmasa da hala onu düşünüyordu. Bunları düşünüp bir süre tavana bakıp durdu. Sonra kafasını pencere tarafına çevirdi. Dışarıda kar yağıyordu. O kadar şiddetli değildi ama. Hani derler ya, “Lapa lapa”diye. O şekilde değildi bu kar yağışı. Yavaş bir tempo tutturmuştu kendine.
            “Kar yağışı izlemek ne güzel” dedi içinden. Evlerinin yanında küçük bir bahçeleri vardı. O bahçede de bir ağaç. Dut ağacı. Yaz ayı en büyük keyiflerinden biriydi. Ağaçtan dutları alıp alıp ağzına atmak. Ağaç,evlerine o kadar yakındı ki. Ağacın dalları balkonlarına kadar geliyordu.
            Balkonlarında yaz ayları hem oturuyorlar hem de dallardan dut topluyorlardı. “Herhalde doğayla iç içe olmak bu olsa gerek” diye düşündü. İşte o dut ağacı şimdi karlar altındaydı. Ağacın bazı dallarında karlar çokca birikmişken, bazılarında ise bir çizgi halini almışlardı. Bir yandan hafif hafif yağan kar, bir yandan da ağacın o karla bütünleşmiş hali. Tam kartpostallık bir görüntü oluşturmuşlardı. “Belki de mutluluk yaşadığım bu andır” dedi.

Foto kaynak:http://www.sitebuilderreport.com/stock-up#q=man&page=2

            
Blog linki:yasamdanyazilar.blogspot.com.tr