Aslında hiçbir şey yazmak istemiyorum. Ne işten/güçten, ne izlediğim dizilerden, ne de okuduğum kitaptan. Sadece yazmış olmak için geldim.
Kişisel
blog yazıları serisi boş kalmasın diye.
Tamam
da şimdi bu sayfayı ben ne yazarak dolduracağım?
Eşref
Rüya dizisini izlerken bir sahne vardı. Nisan, kardeşi Afra’nın mezarı başında
ağlıyordu.
Mezarlığın
yanında tren hattı var, trenler geçiyor. Tren geçtikten sonra ortada koca bir
sessizlik oluyor. Sadece Nisan’ın ağlaması. Belki de birkaç kuşun cıvıltıları. İşte
bu sessizlik etkiledi beni.
Mezarlıklar
bu dünyanın değil, öbür dünyanın toprak parçaları aslında. Mezarlıkların bu
sessizliği huzur verir bana. Çünkü orada insanlar yok.
Hepimizin
derdi bu şu sıralar. İnsanlardan uzaklaşmak. Yaptığımız işte bile, insanlarla
minumum münasebet kurmak. Geçenlerde otobüs şoförü bile öyle diyordu
yanındakilere. “Köye yerleşip hayvan bakacağım. İnsanlarla uğraşmaktan iyidir”
diye.
Mezarlık
ziyaretleri belki bu açıdan bakıldığında da huzur veriyor olabilir insana. İnsan
yok, huzur var.
Aslında
bu yazdığım şey, dehşet verici bir şey. Ama yaşadığımız çağ için normal bir
söylem oldu bu.
Kişisel
blog yazıları serisine başladıktan sonra çok mu karamsar yazılar yazar oldum?
Siz ne düşünüyorsunuz bu konuda?
Çünkü
güncel konular üzerine yazmak istemiyordum artık. Ya yazmayı tamamen
bırakacaktım. Ya da yazacak başka konular bulacaktım.
Aradığım
yazı tarzı bu mu bilmiyorum. Sadece yazmaya devam ediyorum bakalım. Yazmak beni
nerelere götürecek.
Kişisel
blog yazıları serisinin yeni yazısı ile yarın akşam da burada olacağım. Seni de
beklerim.
*Önceki
yazı: Kişisel Blog Yazıları #55: Yorgun bir günün ardından…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder