Futbol dünyasında
ve siyaset dünyasında hep aynı şeyleri konuşmaktan, hep aynı şeyleri tartışmaktan
sıkıldım artık.
Aynı işi
yapmaktan da sıkıldım.
Bana yeni şeyler
lazım.
Daralıyorum artık
bu rutinlikten.
KADERDE KÜTÜPHANEYİ AÇIK YAKALAMAK DA VARMIŞ…
Sonunda
kütüphaneyi açık yakaladım. Yüzüme bir gülümseme yayıldı. Girer girmez
kitaplara yöneldim.
Ama doğru dürüst
Türk yazarlara ait kitaplar yoktu, çeşit azdı. Yarım saat uğraştım kitap seçmek
için.
Sonunda üç tane
kitap seçebildim.
Peyami Safa’dan
Bir Tereddüdün Romanı, İnci Aral’dan Safran Sarı, Haydar Ergülen’den de
EskiYazı kitaplarını aldım.
Haydar Ergülen ve
İnci Aral’ın ilk defa kitaplarını okuyacağım.
Kütüphaneye gençten
bir çocuk koymuşlar. Çocuk patlamış artık beklemekten. Camdan dışarıyı bakıyor.
Geliyor oturuyor.
Zaman geçmedi
çocuk için. Kütüphanecinin yakını mıdır, tanıdığı mıdır nedir çocukcağız?
Seçtiğim kitapları
not etsin diye ona verdiğinde telefondan müzik dinliyordu en son.
ONLAR ANLATIYOR AMA…
Murat ve Özgür
ile buluştuk. Kahvede oturup çay içtik.
Aga kimsede maske
yok. O kahvede korona çoktan bitmiş.
Bizimkiler bir
şey anlatıyor ama. Dün akşamdan uykusuz olduğum için konuşmalarına bir türlü
odaklanamadım.
Özgür’ün de yarın
işi varmış, “Yorgunum erken kalkacağım” dedi. Öylelikle ben de kalktım. Bazen
böyle durumlarım oluyor.
Karşımdakine
tepki falan veremiyorum. Uykuyu hayatımdan çalma olarak görüyorum.
Ama uykusuz da
olmuyor be kardeşim. Ruh gibi oluyorum.
ESKİ DEFTERLER AÇILIRSA…
Kardeşim de bizim
kuzen ile oturmuş muhabbet etmiş. Eski defterler açılmış.
Kuzen anlatmış
kardeşim şaşırmış, kardeşim anlatmış kuzen şaşırmış. Meğer sülale içinde neler
varmış neler.
Can sıkıcı şeyler
tabi. İnsanın duyduğunda içini acıtan şeyler.
Akraba dediğin
sırtını yaslayacağın birileri olması gerekmez mi? Ama öyle değil işte.
Hep birilerinin
ayaklarını kaydırmaca falan. Hayatları böyle geçip gitmiş.
AKŞAMIN BEŞİNDE, SICACIK POĞAÇA…
Kütüphaneye gidip
kitapları değiştirdikten sonra Murat’ı aradım. Müsait mi diye.
Yukarıda
anlattığım buluşma da bu konuşma ile oldu zaten. Müsaitmiş. Karnımın acıktığını
hissettim.
“Şimdi kahveye
gittiğimizde devamlı çay içeceğiz. Aç karnına gitmez” dedim. Girdim pastaneye. Poğaça
sordum. 2,5 lira dedi.
Aldım bir tane. Akşam
17:00 gibi bu anlattığım. Ben soğuk beklerken, sıcacık bir poğaça dağıldı
ağzımda.
Öyle bir iyi
gitti ki. “Keşke bir tane daha alsaymışım” dedim.
BU KADAR DA GÖZLERDEKİ IŞILTIYA ABANILMAZ Kİ…
Fox haberlerini
izliyorum.
Hazine ve Maliye
Bakanı Nureddin Nebati’nin, “Ekonomi gözlerdeki ışıltıdır” lafına çok
abandılar.
Tamam, birkaç haberde
vurgularsın ama her haberde de ona gönderme yapılmaz ki.
Gönderme yapmanın
da bir anlamı kalmıyor o zaman.
UYKUSUZLUK MU, PASLANMAK MI?
Kütüphaneden aldığım
kitaplardan, Haydar Ergülen’in, EskiYazı kitabını okumaya başladım.
Daha önce bir
dergide yazdığı denemelerinden oluşuyor kitap. İlk yazıyı zor bitirdim.
Uzun zamandır
okumamanın paslanmışlığı mı yoksa uykusuzluğun verdiği tahammül edememe mi
anlayamadım.
Ama muhtemelen
uykusuzluktan.
KONUKLAR, USTALAR GEÇİDİ GİBİ…
Çok Güzel
Hareketler Bunlar 2’ye bu hafta konuk olan isim: Oya Başar.
Geçen haftalarda
Erdal Özyağcılar gelmişti şimdi de Oya Başar.
Usta isimlerin
geçidi gibi olmaya başladı programın konuk kısmı.
KİTAP OKUMANIN SEVDİĞİM FAYDALARINDAN BİRİ…
Kitap okuyanlar,
kitap okumayanlara göre, okuduklarını daha hızlı anlıyorlarmış.
Kitap okumanın en
hoşuma giden faydalarından biri, benim için bu.
YENİDEN TUTUNABİLİR MİYİM?
Kütüphanede, “Hangi
kitapları alsam?” diye inceleme yaparken Oğuz Atay’ın, Tutunamayanlar kitabını
gördüm.
Daha önce iki
kere okuyup yarıda bırakmıştım. “Tekrar okumayı denesem mi?” dedim.
“Yok, yok. Şimdi
hiç yeniden okuma havamda değilim” diyerek diğer kitaplara bakmaya devam ettim.