hatıra etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
hatıra etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Bir çocukluk hatırasının düşündürttükleri...

      Bir çocukluk hatıramı anımsıyorum. O zamanlar küçük evimizdeydik. İçerisinin çok sıcak olduğunu hatırlıyorum. Demek ki kış ayındaymışız. Kardeşimle deli gibi oyun oynuyoruz. Onun orta boyda kamyonu vardı. Tüpçü kamyonu. Arkasında da plastikten 7-8 tane tüp. O tüpleri odanın kapısının önüne koyardık. Daha doğrusu sıralardık. Biz de karşısına geçer. Bi tane plastik tüple onları düşürmeye çalışırdık. Bir nevi bovling gibi. Genelde ben kazanırdım. Kardeşim mızıkçılık yapardı. Bi kaç kere, "Hayır ben kazandım" diye tartıştım. Sonra da tartışmayı gereksiz buldum. Çünkü o küçüktü. Annem mısır unlu çorba yapıyordu. Daha önce yememiştim galiba o çorbadan. "Bu mısır unu ne güzelmiş" demiştim içimden. Ailecek, hep beraber yemiştik o çorbadan huzurla, mutlulukla. Ailecek yemek gibisi var mı.

           İLK BRUCE LEE FİLMİ
      O gün pazardı galiba. Kanal D'de Bruce Lee'nin filmi vardı. Gemiyle dövüş turnuvasının yapıldığı yere gittiği film hani. O akşamki mutlu aile tablomuza eşlik etmişti. Bruce Lee'nin en sevdiğim filmi odur. Hem güzel film hem de güzel bir anımın parçası. Böyle unutamadığı güzel anıları olması çok güzel insanın. O zamanlar deprem zamanı. Yardımlar geliyor. Yine o akşam yardım gelmiş. Tüm mahalleli gibi biz de ordaydık. Ama ben öyle girişken olmadığım için, milletin arasına dalıp eşya kapamamıştım. Bir şapka alabilmiştim. Üzerinde Chicago Bulls yazıyordu. Ve kırmızı, sinirlenmiş bir boğa resmi vardı. Çok sevinmiştim. Benim de artık basketbollu şapkam vardı. Hevesliydim o zaman böyle şeylere. Ama sonraları ne kadar istesem de takamadım. Sıktı beni. Kafamı terletti. Sonraları için işaretmiş bana aslında bu.
              HEVESİ İSTEKLE
              KARIŞTIRMIŞIM
      Hayatımın sonraki dönemine nasıl işaretmiş derseniz. O kadar çok heves ettiğim şeyleri meğer yapmak istemiyormuşum. Kendimle ilgili öğrendiğim şeylerden biriydi bu. İnsan kendisiyle ilgili bir şey öğrenebilir mi? Öğrenir. Deneme yanılma yoluyla öğrendim bunu. Meğer sadece zannediyormuşum. Zannettiğim şey yapmak istediğim şey değilmiş. Şimdi hayatımda bir karar alacağım zaman, bu durumumu da göz önünde bulunduruyorum. Bir dahaki kararlarımda yanlışa düşmemek için. Yanlışa düşmemek için diyorum ama şu an bile yanlışa düşüyorum aslında. Yine zannetmeyle yola çıkıyorum çünkü. Denemem ve hissettiğim duygu gerçek mi öğrenmem lazım. Buradan bakıldığında demek ki herhangi bir olayda verdiğimiz tepki kendimizin davranış şekliyle ilgili bize ipucu veriyor. Güzel bir anı bunları düşündürttü bana.

Foto kaynak : pixabay.com

Blog linki : yasamdanyazilar.blogspot.com
     

Günlük tutmak, geleceğe hatıra birakmaktir...



    Günlük tutmak, gelecek yillar icin bir nostaljidir. "Zamaninda neler yazmisim?" ya da "O zaman böyle mi düşünüyor musum?" gibi sorular soracaklar, ilerde günlüklerine göz gezdirirken günlük tutanlar. Sanirim,  herkes bir dönem günlük tutmustur. Tabi hep ayni seyler sayfalari kaplamistir. "Kalktim, yüzümü yikadim, yemek yedim" gibi. Sizin enterasan yazilariniz olduysa,  yoruma yazin. Bakalim, siz neler yaziyormus sunuz?
      Günlük tutmak hakkında yazı yazdigima bakmayin. Ben de sadik bir günlük yazari degildim. Iste, son üç-dort aya kadar. Bu son üç-dort aydır, "Günlük tutmanin hakkini veriyorum" diyebilirim. Birakin yıllar önce yazdiklarima, aylar once yazdiklarimi okuyunca da, aradaki hem yazi, hem de düşünce farkini görebiliyorum. E tabi bir de nostalji oluyor. "O olay, bu tarihte mi olmuş?" diye sorduğum oluyor kendime.
       Şunu da soyleyeyim. Benim farkli  bir günlük tutma tarzim var. Birincisi; herkesin ki gibi, yasadigim olaylari yazmak. Ama geniş geniş, şöyle yaya yaya. Ikincisi de; maddeler halinde, kisa kisa yasadiklarimi yazmak. O gün canim yazmak istemiyorsa, kisa kisa detayina inmeden yaziyorum. Bazen her şeyi , en ince ayrintisina kadar yazmak sıkıyor beni. Ben de böyle durumlar için, madde madde yazmak olayini gelistirdim iste.
      Bu arada, son zamanlarda gunlugume o günkü toplumsal olaylari da yazmaya basladim. Mesela; Beşiktaş'ın, Liverpool zaferi gibi. Ya da o günün, gündemin önüne geçmiş siyasi gelismelerini. Yani, kendimce almanak yapıyorum. Benden bu kadar. Sizlerin günlük tutmak hakkindaki düşüncelerinizi de çok merak ediyorum bu arada. Bir dahaki yaziya kadar sağlıcakla kalin.

Foto kaynak : http://www.sitebuilderreport.com/stock-up#q=write&page=2

Blog linki : yasamdanyazilar.blogspot.com


Soguk yalnızlık...

     Bugün, konuk yazar olarak ben Seda Schmidt Kazan yazı yazacağım sizlere. ilk konuk yazar olarak beni seçmesinden dolayı, sevgili Cem'e teşekkür ederim.
      Çok zor bir dönemden geçiyordum .Almanyada doğmuşum .2 yaşında Türkiye'ye dönmüşüz. Okula falan Zonguldak  ve Düzce'de 10 yaşına kadar idare ettim . Sonrasında Almanya'ya  gitmeye,  daha iyi eģitim ve hayat kurmak için yola çıktım. En son, belkide hiç hatırlamadiğım bir dönemde  gelip, Türkiye'ye alışmıştım. Oranın dilini,  hiç bir yerini bilmiyor, tedirginlik,  ürkeklik, korkmuş bir sekilde hava alanına gittim. Uçağa binmek için kapıdan gecerken, teyzem ile vedalaşıp pasaportu gosterip gectim. 15 dk sonra, ucağın kapisi acildi, yolcular tek tek binmeye basladi. Değişik insanlar her türden bulabilirdin. Nereye baksan yabanci dil konusan  kisiler vardi. Uçağa bindim ve koltuk numarami buldum.  Uçak havalandi. 2 saat 45 dk  sonra Stutgart Havalanına indim .Tekrar pasaport kontrolünden sonra valizimi alıp, annemin yanina doğru yoneldim. Biri el salliyordu, annemdi.   Kostum, sarildim. Arabaya binip,  dogruca eve giderken annem, oranin yasantisindan, nasil ne yapmam gerektigini anlatiyordu. Hava,  Türkiyeden daha soguk esiyordu. Ben, beynimdeki dusuncelerden surekli soru cevap yapiyordum aklimdan. Eve girdik, bavulumu yerlestirdim. Ağlayarak, o gun sabaha kadar uyuyamamistim.  İçimde bi burukluk vardi. Ama 10 yasinda bi kız olarak elimden ne gelebilirdi ki. Sabah, annemle okula yazilmaya gittik ve mudurun yanina ciktiktan sonra, haftanin 3 günü Almanca kursuna, 2 günü normal sınıfımda ders gorecegimi soylediler. O gun annem beni birakip gitti. Öğretmen anlatiyor, anlamiyorum. Yeniydim. Benimle beraber  iki cocuk daha vardi 7 yaslarinda, Polonya'lı.   Teneffüs oldu. Yalnız, tek basima gectim kenara oturmaya basladim.  Düşündüm,"Ben burada yapamiyacagim". 3 ay olmustu.  Polonya'li iki cocuk almancayi ogrendi ve sınıflarına gitti. Ben daha yarisini ogrenmistim. Üzuldum, "Ben neden cabuk  ogrenemedim" diye.  Duydum ki, onlar kucuk oldugundan dolayi daha cabuk ogrenmisler. Sonra arkadaslarim oldu 3-4 derken.  Gezmeye gittim, marketlerine gittim.  Değişik bir ülkeydi. Herkes özgur,  isteyen istedigini giyebiliyor,  yapabiliyor, icebiliyorlardi. Bende yavas yavas degismistim. Akrabalarin yanina oturmaya bile gidemiyordum. Havada kus bile yoktu. Oysa benim Türkiye'm cıvıl cıvıldı. Sokakta bile kimse yok,  surekli yagmurlu, soguk bir yer. Türkler, akrabalar sadece birbirlerini düğünlerde ve cenazelerde görebiliyorlardı. Monoton bir hayat. Sürekli calisacaksin, para yapacaksın,  sosyal faliyet falan hic bir sey yok. Oysa Türkiye'de oyle miydi sokaklar. Ortalik İnsan kaynar, komsular sıkılınca birbirlerine gider gezer, hem calisip hem yasarlar. Bilmiyorum, sevmedim, sevemedim oraları.   Benden bu kadar.
      Sevgili Seda'ya anlattiklarindan dolayi çok teşekkür ediyorum. Yeni bir ülkede yasamaya başlamanın,  nasil sorunlar ortaya çıkardığını anlatti. Bir dahaki yaziya kadar sağlıcakla kalin.


Şarkılar ve hatıralar...

Hj Bazı şarkıların anlamları benim için farklıdır.Gökhan Türkmen’in Çatı Katı şarkısı mesela.Askerdeyken çarşı iznine çıktığımda dinlerdim.O yüzden ne zaman bu şarkıyı dinlesem aklıma askerdeki çarşı izinlerim gelir.Bundan yıllar yıllar sonra da çocuklarımla bu şarkıyı dinlerken,”Bak oğlum,bak kızım bu şarkı ben askerdeyken çıkmıştı”deyip o günlerimizi yad edeyeceğiz beraber.

    Sonra Demet Akalın’ın mucize sarkısı.Hem akrabam hem de can arkadasım olan Tarık’ın askere gitmesine bir hafta kala beraber çok dinlerdik.Simdi mucizeyi ne zaman duysam o son bir hafta gelir aklıma.Sanki dünmüs gibi.Sarkılara böyle anlamlar yüklemek hosuma gidiyor.Onlar sayesinde anılarımı tekrar canlandırma fırsatı buluyorum.Yoksa çarsı iznim ne zaman gelecek aklıma.Belki bir gün arkadaslarla askerlik sohbeti açıldıgında.
    Serdar Ortaç ile Bengü düet yapmıslardı.Korkma kalbim sarkisina diye hatırlıyorum ama yanlıs da hatırlıyor olabilirim.iste o düette bir İstanbul gezisini hatırlatıyor bana.Yine can dostum Tarık ile istanbul’a gitmistik bir yaz ayı.Aksama kadar gezmistik.Eve dönecegimize yakın bir lunaparkın yanından geçerken bangır bangır bu düet çalıyordu.Peki sizler de benim bu yaptıgım gibi sarkılara anlam yüklüyor musunuz?


Blog linki:yasamdanyazilar.blogspot.com

Foto kaynak:lib.mlm.ru