Powered By Blogger

30 Nisan 2019 Salı

Ramazan reklamları da başladı - 2019...


     Dün sabah serviste işe giderken radyoda ilk Ramazan reklamları başlamış, onu duydum. İftarda şu kadar fiyat ve çeşitlerimiz şöyle şöyle diye. Adım adım Ramazan’a gidiyoruz. Yine saatler çok uzun. Zorlanacağız ama günler geçtikçe alışıyor insan. Matmazel Noraliya’nın Koltuğu kitabını okumaya devam ettim. 22 sayfa. Böyle azar azar okuma hoşuma gitti gibi. Ama hala kitabın adı niye böyle anlayabilmiş değilim. Sakın bilenler ipucu vermesin bak J 

Ramazan reklamları

     The İt Crowd 1.sezon 3.bölümü izledim. Hala dizi iyi mi kötü mü çözemedim. Bazen çok iyi espriler var. Bazen, “Ben bu diziyi nasıl izliyorum?” diye soruyorum kendime. Buket Aydın’ı sözde kanal D’den kovmuşlardı. Bu akşam yine geri dönmüş. Haberlere göre toprille geri dönmüş. Ne kadar doğru bilemem tabi. Galatasaray deplasmanda Konyaspor ile 0-0 berabere kaldı. Hak ettik ama. Kaleyi tutan şutumuz yokmuş. Şampiyonluk her an gidebilir.

Foto kaynak: https://unsplash.com/photos/SqYmTDQYMjo

29 Nisan 2019 Pazartesi

Günlük kitap okuma hedefim: Hiç okumamaktan iyidir...


     Günlük kitap okuma hedefi koydum kendime. Günde 25 sayfa. Bazıları için çok komik bir rakam gelebilir. Ama son zamanlarda zar zor kitap okuyan biri için büyük bir adım. İnstagram’da bir paylaşımda gördüm. Günlük 25 sayfa okursanız yılda şu kadar sayfa eder diye. Onu görünce heveslendim. Dün 25 sayfa kuralına uydum. Ama bugün 18 sayfa okudum. Hiç okumamaktan iyidir değil mi?

günlük kitap okuma

      Bugünle beraber ikide iki yaptım. Bakalım kaç gün üst üste kitap okumayı devam ettirebileceğim? Yarın pazartesi. Yine iş var. Şu pazartesi sendromum bitmeyecek benim bir türlü. Yarın akşam Galatasaray’ın maçı var Konya deplasmanında. Muhakkak kazanmalıyız. Şu anda bu yazıyı pazar gecesi saat 00:10 itibariyle yazıyorum. Hangi kitabı okuduğumu yazmamışım. Peyami Safa’nın Matmazel Noraliya’nın Koltuğu.

Foto kaynak: https://unsplash.com/photos/gzt13_m-7Yo

28 Nisan 2019 Pazar

Bizimkisi Bir Aşk Hikayesi...


     Lise kantininde her zaman müzik kanalı açık olurdu. Genelde de Kral tv. O zamanlar Kayahan’ın Bizimkisi Bir Aşk Hikayesi şarkısı yeni çıkmış. Ve de tutmuş. Devamlı bu şarkının klibi dönüyordu. Bu şarkıyı her duyduğumda o kantindeki anılarım gelir aklıma. O yıllarımı bile özlüyorum. Bile diyorum çünkü: Endüstri Meslek Lisesi’nde okudum. Sonradan gittiğime pişman oldum. 

bizimkisi bir aşk hikayesi

     Ama iş işten geçmişti. Sevmediğim bir bölümü okudum. Yıllarım boşuna geçti. O yüzden bir çocuğun lise seçimi çok önemli. Bu şarkının müziğini çok seviyorum. Birde Kayahan’ın şarkının sonundaki sözlerini. Özellikle, “İlk tanıştığımız günü hatırlar gülerdik/ Sen bana üstümde ne var diye sorardın/ Bende her seferinde hatırlamazdım/ Şimdi hatırlıyorum” dediği yerler vurur beni.

Foto kaynak: https://unsplash.com/photos/FsKEqmvNUhA

27 Nisan 2019 Cumartesi

İnternette her şeyi paylaşmak...


     İnternette her şeyi paylaşmak artık bir moda halini aldı. Her şeyimizi paylaşıyoruz. Kimimiz İnstagram’da, kimimiz bloglarımızda, kimimiz de Youtube’da. Herkes bir şeyler paylaşma derdinde. En çok izlenen, dikkati çeken ve para kazanma derdindeyiz. Hal böyleyken Seda Sayan’a kızanlar var. Youtube kanalında canlı canlı yüz gerdirme ameliyatını yayınlamış. Bunu nasıl yaparmış. Çok kötü görüntülermiş falan. İzleme kardeşim. 

internette her şeyi paylaşmak

     Tamam, Seda Sayan’dan pek hoşlandığımı söyleyemem. Ama bunda ne var? Sıradan insanlar yani bizler bile ilgi çekme, çok izlenme peşindeyken onun bilinen biri olarak bunun peşinde koşması çok normal değil mi? Farkında mısınız? Sevdiğimiz bir ünlü yanlış bir şey yaptığında onu bir şekilde savunacak yollar arıyoruz. Ama sevmediğimiz ünlü yanlış bir şey yaptığında acımasızca eleştiriyoruz. Bunu bir düşünelim isterseniz.

Foto kaynak: https://unsplash.com/photos/6YmmXXAdlBw

26 Nisan 2019 Cuma

Sıkıldım...


     Sıkıldım artık toplumsal barışa ihtiyacımız var laflarından. Bir olmalıyız laflarından. Bunlar sıkılacak şeyler mi? Tabi ki değil. Ama bunlar ağızlarda sakız edildi. İçleri boşaltıldı. Artık inanmıyorum bu sözlere. Çoğu kişinin  de inandığını zannetmiyorum.

     *Kraldan çok kralcı olanlardan gına geldi artık. Esas üzücü olan bunlar değil. Esas üzücü olan: Kralların bu yalakalara arka çıkması. Bunu hayatın her alanında düşünün. Gerçekten öyle değil mi?

sıkıldım

     *Ortaya çıkıp abuk sabuk konuşanlardan. Daha bugün küçük kıza istismarla ilgili bunları aklayan açıklamalar olmuş. Sırf bu açıklamalar nedeniyle kanuni işlem yapılmalı. Çünkü bunlar protestodan falan anlamıyorlar. Ancak böyle anlatılabilir düşündüklerinin ne kadar çirkince olduğu.

     *Sıkıldım. Her gün ardı ardına gelen tecavüz, kadına şiddet, cinayet vb. haberlerden.

Foto kaynak: https://unsplash.com/photos/9VPtNW84vGI


25 Nisan 2019 Perşembe

23 Nisan'da Alman vatandaşı olmak isteyen çocuk...


     Ntv’de 23 Nisan özel programı vardı. Oraya gelen çocuklara gelecekte ne olacakları soruluyor. Bir tane kızcağız Köln üniversitesinde tıp okuyup daha sonra da Alman vatandaşı olabileceğini söyledi. Bu söyledikleri gündeme bomba gibi düştü. Aslında çok da güzel oldu. Gerçekleri suratımıza çarptı. Bu ülkenin çocuklarının gelecekte bu ülke ile ilgili hayalleri yok. 

23 Nisan'da Alman vatandaşı olmak isteyen çocuk

     Yazık ki ne yazık. Sadece o kız çocuğunda değil bu düşünce üniversiteyi bitiren abi ve ablalarında da. Burada kimseye imkan verilmiyor. Hatta önü kesiliyor. O ecnebi dediğimiz yabancılar sonuna kadar kapıları açıyorlar onlara. Ondan sonra beyin göçü neden oldu diyoruz. Bu durumun daha uzun yıllar değişeceği görüşünde değilim maalesef.

Foto kaynak: https://unsplash.com/photos/BUSNrjl1xiA

24 Nisan 2019 Çarşamba

Efsunvari, bir şehir olsam diye mimlemiş beni...


Efsunvari, bir şehir olsam deyip beni mimlemiş. Mim için tekrar teşekkür ediyorum kendisine.

BİLECİK: Hiç hesapta yokken kardeşimin üniversiteyi kazanması nedeniyle gittiğimiz ve yeri bende her zaman ayrı olan bir şehir.

BALIKESİR: Saatlerce otogarında oturup otobüs saatini beklediğim şehir. Seviyorum bu tür ortamları. Kavuşmalar, ayrılıklar, askere gidenler vs.

BOLU: Semih, ben ve Bilal ile üniversite öğrencileriyle dolu sokaklarında gezdiğimiz şehir.

bir şehir olsam mimi

İSTANBUL: Bir zamanlar kalbimin başkenti olan şehir.

İZMİR: Meşhur kordonunda dolaşmak ve boyoz yemek istediğim şehir.

ANKARA: Öve öve bitirilemeyen Ankara simidini yemek istediğim şehir.

Tüm şehirlerimiz ayrı güzel. Kendilerine göre lezzetleri ve gezilecek yerleri var. İmkan olacak hepsini göreceksin aslında.


Azra Kohen hakkında...


     Azra Kohen hakkında bir şeyler yazmak istedim. Az önce Youtube’da, Habertürk’te katıldığı bir programı izledim. Kübra Par ile Açık ve Net programı. Son çıkan kitabı Gör Beni hakkında konuşmak içim katılmış programa. Daha kitap çıkmadan birkaç gün önce çekilmiş program. Ve kitapla ilgili de katıldığı ilk programmış. Fikirleri her zaman enteresan ve ilgi çekici gelmiştir kendisinin. Ve programda da söyledikleri yine ilgi çekiciydi benim açımdan. Dikkat çeken görüşlerini burada paylaşmak istedim.

*”Bizim değerlerimizi tartışmaya açıyorlar ki kaynaklarımıza sahip olabilsinler. Biz de devamlı tartışıp duruyoruz. Enerjimizi buna harcıyoruz. O güçler de alacaklarını alıyorlar”.

*”Müslüman ülkelere bakıldığında en iyi biziz? Bu neden böyle kendimize sormalıyız”.

*”Benim bir siyasi görüşüm yok. Siyasi görüşüm olması demek bu ülkenin kaynaklarında gözleri olanların ekmeğine yağ sürmektir. Çünkü kendimizi kaybedecek kadar tartışmam lazım o zaman. Bu da onların isteği zaten”.

*”Atatürk kadınlara seçme ve seçilme hakkı getirmiş. Kadın olarak sahip olduğum bir çok hakka onun sayesinde ulaştım. Bu nedenle kendisine çok saygı duyuyorum. Ama yanlışları olmamış mıdır? Olmuştur. Ama yaptığı yanlışlar yaptığı doğrularını sıfırlamaz”.

*”Atatürk, İngilizler tarafından görevlendirilmiş bir ajan mıdır? Buna cevap verme noktasında değilim. Ben bu kitabı yazarken İngiliz arşivlerine girdim. Araştırdım. Bu bilgiler ışığında bu kitabı yazdım. Bu nedenle herkes araştırmalı. Tüm bu araştırmaların sonunda bu soruya her insanın kendisi cevap vermeli”.

Azra Kohen hakkında

     Programa dair birkaç şeyde yazmak isterim. Kübra Par çok güzel sorular sordu. Sorduğu bazı sorularda Azra Kohen’in tepki göstermesine rağmen ortamı yumuşattı. Başlar başlamaz lafı hiç uzatmadan konuya girdi. Azra Kohen’in söylediklerinden çok etkilenmişe benziyordu. Çünkü her zaman duyduğu şeyler değildi.

     Azra Kohen bazen aşırı tepkiler verdi. Kendisinden hiç beklemiyordum. Çünkü Youtube’da diğer röportajlarını da izlemiştim. Hiç böyle tepki verebilecek biri gibi durmuyordu. 

     Kübra Par, romanda Kubilay’ın 1930’lu yıllarda bir günde nasıl Sivas’tan İstanbul’a geldiğini sordu. O dönem için bunun mümkün olmadığını belirtti. Kohen ise hemen parladı. “Yanlış biliyorsunuz. O yıllarda gelinirdi. Bir günde 24 saat bu arada” dedi. Bunu daha yumuşak bir dille ifade edebilirdi. Bu arada Kubilay’ın belki de hiç İstanbul’a gitmemiş olabileceğini ve bunun kendisinin yaptığı bir kurmaca olduğunu söyledi.

     Kendisinin Aeden kitabını okudum. Dünyaya çok farklı bir açıdan bakıyor. Görüşlerini seviyorum. Bu kitabını da büyük bir heyecanla okuyacağım günü bekliyorum. Azra Kohen hakkında bunları yazmak istedim sizlere.

Foto kaynak: https://unsplash.com/photos/5HqtJT2l9Gw

23 Nisan 2019 Salı

23 Nisan kutlu olsun bir çocuk heyecanıyla...


     23 Nisan kutlu olsun. Hemen bunun arkasından şarkının devamını getiriyorum otomatik olarak. Sevinin küçükler, övünün büyükler, 23 Nisan kutlu olsun. Çocukken heyecanla bayram sabahlarını beklerdim. Hatta bir kız arkadaşımız önlükle yatmış heyecandan. Ne günlerdi yahu. Çocuk olmak ne güzel. O çocuk yüreğinle yarın bayram diye heyecan duymak ne güzel. 

23 nisan kutlu olsun

     Bir bayramda şiir de okumuştum. Hatta şiir okurken çekilmiş fotoğrafım da vardı. Ama şimdi kim bilir nerede? Taşınma falan derken nerede olduğu belli değil şimdi. O kadar heyecanlanmıştım ki. “Ya unutursam şiiri” diye çok heyecan yapmıştım. Her ihtimale karşı şiiri yazdığım kağıt da elimdeydi. Neyse ki unutmadım. Takılmadan okudum. Böyle anılar var işte. Başta tüm çocukların ve hepimizin bayramı kutlu olsun.

Foto kaynak: https://unsplash.com/photos/oD7carJZ_G0

Ramazan ne zaman başlıyor?..(2019)


     Ramazan ne zaman başlıyor millet bilen var mı? 2019 yani bu yıl için 6 Mayıs pazartesi günü başlayacakmış. Hey gidi günler hey. Ne çabuk da geçiyor. İşte bir ramazan daha geliyor. Eğer yaşarsak haftanın ilk günü ramazana başlayacağız. Ramazan, sevinç demek. Ramazan, güzellik demek. Yine nasip olursa sofra başında ezanın okunmasını bekleyeceğiz iftarda. 

Ramazan ne zaman başlıyor

     Sahurlarda gözlerimiz kapalı bir şeyler yemeğe çalışacağız. Ve pide. Ramazanın ayrı bir güzelliği olan nimet. Hele sıcak sıcak yemesi ayrı güzel. Bundan önceki ramazanlardan birinde, daha ilk gün pide kuyruğunda okunmuştu ezan. Ama sonunda almıştım pidelerimi. Zafer geç de olsa benimdi. Tabi daha sonra erkenden gidip almıştım. Güzel günler geliyor be nasip olursa güzel günler.

Foto kaynak: https://unsplash.com/photos/c6aAJm31sw8

21 Nisan 2019 Pazar

Blog günlük #1...


     Blog günlük diye yeni bir seri başlatıyorum artık. Bloğumla ilgili gelişmeleri bu günlük serisinde yazacağım. Bloğumda reklam konusunda daha önce; blog panelinden, kazançlar bölümünden, yayınlarımın altında ve kenar çubuğunda reklam göster şıkkını işaretliyordum. Her yazının altında reklam çıkmıyordu ama. Onu için kod yapıştırmam gerekiyordu. Head’in altına ya da üstüne gibi. Bir türlü o kod meselesini çözemedim. 

blog günlük

     Bende artık otomatik reklam düzenlemesine geçtim. Google Adsense’den otomatik reklamları aktif hale getirdim. Şimdilik yazıların başında reklam çıkıyor. Google siteyi analiz ediyor. Ve sitenin en uygun yerlerine reklamları yerleştiriyor. Otomatik reklamı kullanan bloglarda baktığımda yazıların başında ve sonunda reklamlar eklenmeye başlamış. Bakalım ilerleyen günlerde sitenin hangi bölümlerine otomatik reklamlar gelecek.

Foto kaynak: https://unsplash.com/photos/0iB6_GX7BXk

20 Nisan 2019 Cumartesi

Bu aşkın katili sensin şarkısı ile ilgili bir anı...


     Teyzeoğlu Can ile birlikte bir tane tekstile gittik iş için. Daha önce bir yerde çalışmamışız. Bir tane kadınla görüştük. “İkiniz de lise mezunusunuz. Sizi bırakmam istemem” dedi. Hemen işe başladık. Aslında servis güzergahı da bize uygun değildi. Servise binmemiz için bi 15-20 dakika kadar yürümemiz lazımdı. Buna rağmen işe başladık. Pantolonları dürmeye başladık. 

Bu aşkın katili sensin

     İşte tam o anda açık olan radyoda Levent Yüksel’in söylediği Bu Aşkın Katili Sensin şarkısı çalıyordu. Makine taşınacakmış. Bir dünya insanın arasına girip bir ucundan da biz tuttuk. Yani nerede ihtiyaç varsa oraya koşuyorduk. Öğlen oldu. Yemek yedik. Çay içelim dedik. Bardaklar desen kirli. “Bu böyle olmaz” dedik. Yemekten sonra öğle arasında topuk. Yediğimiz öğle yemeği kar kaldı işte bize. Az önce radyoda yine bu şarkı çıktı. Ve yine o gün geldi aklıma.

Foto kaynak: https://unsplash.com/photos/GI6L2pkiZgQ

19 Nisan 2019 Cuma

Berat kandilimiz mübarek olsun...(2019)


     Şükürler olsun yine bir kandile eriştik. Ramazan ayından önceki son kandil artık Berat kandili. Bu akşam ki kandil sevinci ayrı, Ramazan'a az kalmasının sevinci ayrı. Yine oruçlar tutulacak hayırlısıyla. İftarlar, sahurlar yapılacak. Güzel günler kapıda yani. İnşallah o günlere de ereriz. Bugün bir televizyon programında lokma yapıp, konuklara dağıttılar. 

Berat kandilimiz mübarek olsun

     Dağıtanın da alanın da yüzünde bir huzur vardı. Bende orada olup dağıtanlar arasında olmak isterdim. O huzura ortak olmak isterdim. İşte böyle akşamlarda aileyle bir arada olmak, hep beraber yapılan dualara el açıp amin demek o kadar güzel ki. Böyle güzellikleri yaşayacağımız bir akşam daha olsun bu akşam. Berat kandilimiz mübarek olsun.

Foto kaynak: https://unsplash.com/photos/8vyCtLPlEBo

18 Nisan 2019 Perşembe

Albert Einstein beyni nerede?


     Albert Einstein beyni nerede? Daha önce beyninin çalındığını duymuştum. Ama nerede olduğunu bilmiyordum. Bugün bu sorunun cevabını öğrendim ve sizlerle de paylaşmak istedim. Kendisi öldükten sonra yakılmasını istemiş. Yakılmasını isteme nedeni de ilginç. Öldükten sonra bedenine tapılması olasılığına karşılık. İnsanlık bunu da yapar. Cesedi yakıldıktan sonra Delaware nehrine atılmış. Sonradan beyni ve gözlerinin olmadığını fark etmişler. Bedeni yandıktan sonra bunu nasıl fark etmişler acaba? 

Albert Einstein beyni nerede?

     Ayrıca gözleri nerede onunla ilgili haberde bilgi yok. Beynini ise naaşı ziyarete gelen Patalog Thomas Harvey çalmış. Tabi bu çalma olayını evde yapmıyor. Naaş Princeton Üniversitesi Hastanesi’nde.  Oradan çalıyor beyni. Ama hepsini değil bir parçasını. Ve bu parçayı da 46’ya bölmüş. 2011 yılında ise beyni Philedelphia’daki Mutter Müzesi’ne bağışlamış. Albert Einstein beyni nerede sorusunun cevabı bu.

Foto kaynak: https://unsplash.com/photos/lVEp3uuoSI0

Şahsiyet dizisi konusu...


     Şahsiyet dizisi konusu merak edenler için bir yazı olacak. Haluk Bilginer ve Cansu Dere başrollerde. Bir polisiye dizisi. Agah Bey(Haluk Bilginer) emekli, kendi başına yaşayan bir adamdır. Bir gün alzaymıra yakalandığını öğrenir. Her şeyi yavaş yavaş unutmaya başlayacaktır. Bunu öğrendikten sonra artık bir seri katil olacaktır. Çünkü geçmişe dair yaptığı hiçbir şeyi hatırlamayacaktır.

Şahsiyet dizisi konusu

     Nevra(Cansu Dere) yeni polisliğe başlamış biridir. Agah Bey, öldürdüğü kişilerin cesetlerine Nevra’ya dair mesajlar bırakır. Agah Bey ile Nevra arasında nasıl bir bağ vardır? Agah Bey neden cinayetler işlemeye başlamıştır? İlk başlarda her şey anlamsız gelse de bölümler ilerledikçe taşların yerine oturduğunu göreceksiniz. 12 bölümden oluşuyor. Bölümler ortalama 1 saat. Şahsiyet dizisi konusu böyle.

Foto kaynak: https://unsplash.com/photos/diipNOhlnA0

17 Nisan 2019 Çarşamba

Cansu Canan Özgen ile Gündem Dışı programındaki yanlışlar...


     Cansu Canan Özgen ile Gündem Dışı programıyla tekrar ekranlara döndü. Programın takipçisi olarak çok memnun oldum bu duruma. Kendisini seviyorum ve her zaman başarılı olmasını istiyorum. Ve bunun içinde programın son izlediğim bölümünde bana göre yaptığı yanlışları yazmak istedim. Yine onun iyiliği için. Daha güzel programlar yapması için. 

     Belki benim gördüğüm bu yanlışlar başkalarına göre yanlış olmayabilir. Ama dediğim gibi bunlar bana göre yanlış olanlar. Yazıdan sonra bunlara karşı çıkanlar olursa tartışırız. Sonuçta amaç en doğruyu bulmak. İnsan her zaman müsait olamıyor. Bu nedenle programı baştan sona izleme şansım olmuyor. Ama programın son bölümünü baştan sona izleme fırsatı buldum.

     Cansu Canan Özgen ile Gündem Dışı programını nasıl kaçırırdım. İlk defa fotoğrafı çekilen kara delik üzerine konuşulacaktı. Zaten ortalık fotoğrafla yıkılmış. Bu programın izleyicisi daha başka ne isteyebilir ki? Program konuklarını daha önce hiç görmedim. Genelde uzay için çağırdığı konuklar arasındakilerden değillerdi. Ama yine de güzel bir program oldu. 

Cansu Canan Özgen le Gündem Dışı

     Üç profesör. En çok konuşan, orta sürede konuşan ve az konuşan olmak üzere üçe ayırabiliriz konuşma stillerini. Bu tip programlarda az konuşanlara pek sempati ile bakmıyorum. Çünkü ben ekranın başına o konuda bilgi almak için oturuyorum. Oda bilgi vermekten kaçıyor. “Aman bana soru sormasın” der gibi bir halleri oluyor az konuşanların.

     Bir tane profesör konuşmaya ve anlatmaya başlamış. Tam konunun detayına girecek. Hemen araya giriyor. Başka bir soru soruyor. Anlatanın dengesini bozuyor. Ve sonra adama kaldığı yerden devam etme fırsatı vermiyor. Diğer konuğa dönüyor. Bir başkası. Adam yine konuyu anlatmaya başlamış. Güzel güzel anlatmaya devam ediyor. Durdurup başka bir konu hakkında soru soruyor. Birkaç dakika sonra yine eski konuya dönüyor. Konuda bir bütünlük kalmıyor. 

     Sonra bazen lafı çok uzatıyor. O kadar uzatmana gerek yok. Soruyu hemen sor ve aradan çekil. Bazen, “Hadi soruyu bitir artık” diyorum. Sanki bunlar aşırı özgüvenden kaynaklı davranışlar gibi geldi bana. Her şeyin fazlası zarar. Cansu Canan Özgen ile Gündem Dışı programı bunlara dikkat edilirse daha da güzel olacak.

Foto kaynak: https://unsplash.com/photos/mkQsoiskWSg

16 Nisan 2019 Salı

Notre Dame Katedrali hakkında bilgi...


     Notre Dame Katedrali hakkında bilgi vermek istedim sizlere. Zira dün akşam katedralde çıkan yangından sonra aklımızda katedrale dair soru işaretlerimiz var. Katedral Fransa’nın başkenti Paris’tedir. Meryem Anamız ya da Kutsal Bakire anlamlarına gelir ismi Fransızca’da. 1163 yılında başlayıp 1334 yılında tamamlanmıştır. Şehrin psikoposu Sully’nin hayaliymiş bu katedral. Papa 2.Alexander’de desteklemiş yapımını. Eyfel Kulesi kadar ünlüdür ve milyonlarca turist ziyarete gelmektedir. 

Notre Dame Katedrali hakkında bilgi

     Hala ibadethane olarak kullanılmaktadır. Biz daha çok ismini Victor Hugo’nun, Notre Dame’ın Kamburu romanıyla duymuşuzdur. Zaten Hugo’nun da amacı ilgiyi bu yapıya çekmekmiş. Fransızlar pek önemsiyormuş roman yazılana kadar. Hatta yıkılacağı düşünülüyormuş. Romanda da katedralin yanmasını anlatan bir bölüm vardır. Son bir not: Napolyon’un taç giyme töreni ve De Gaulle’ün cenaze töreni burada yapılmış. Notre Dame Katedrali hakkında bilgi bu kadar.

Foto kaynak: https://unsplash.com/photos/zaIViGDwPgI

İstanbul seçimleri tekrarlanırsa ne olur?


     İstanbul seçimleri tekrarlanırsa ne olur? Bu soru şu anda siyaset dünyasında sorulan bir soru. Bu soruya Erol Mütercimler, “Eğer tekrar seçime gidilirse İmamoğlu %5 ile %7 arasında fark atar” diye cevap veriyor. Ankara’da seçimin kaybedilmesinin nedeni olarak Mansur Yavaş’ın çok üzerine gidildiğini ve mağdur yaratılmasını gösterdi. Aynı durumun İstanbul içinde geçerli olduğunu ve bu nedenle %5 ile %7 arasında farkın olacağını belirtiyor.  

İstanbul seçimleri tekrarlanırsa ne olur?

     Adil Gür ise, net bir cevap vermemekle beraber Türk seçmeninin her zaman mağdur olarak gördüğü kişinin yanında yer aldığını söylüyor. Eğer İmamoğlu kazandı ama başkanlığı vermediler düşüncesi halkta oluşursa bu durumun İmamoğlu’un avantajına olacağını söylüyor. İstanbul seçimleri tekrarlanırsa ne olur sorusunun cevabını bu şekilde verdiler.

Foto kaynak: https://unsplash.com/photos/YuvfevyXwXA

15 Nisan 2019 Pazartesi

Yeni blogları nasıl keşfediyorum?

     Yeni blogları nasıl keşfettiğimi yazmak istedim size bugün. Blog keşif etkinliklerinin dışında benim söyleyeceğim. Kendime has. Blog okumada pek iyi olduğumu söyleyemem. Okunacak çok blog var. Fakat benim o kadar zamanım yok. Birde yavaş okuyorum. Bunun da etkisi büyük. Sevgili Deep nasıl yetişiyor da bu kadar bloğu okuyor hayret ve tebrik ediyorum kendisini. 

     Genelde hafta sonları yani tatillerde blog okuma sayılarım yükselir. Bana kimler yorum yapmışsa hepsine gider, teker teker yazılarını okuyup yorumlarımı yaparım. Eğer fazladan tatilim olursa- bayram tatilleri gibi mesela- o zaman yeni blog keşiflerine çıkarım. Çok basit bir şekilde yapıyorum bunu da. Ben bu durumu mu televizyonlar arasında zap yaparsın ya ona benzetiyorum. Bu da bloglar arasında zap yapma oluyor. 

     Yeni blogları şöyle keşfediyorum: Mesela Deep’in yazısını okuyorum- genelde hiç tanımadığım bloglar Deep’e yorum yaptıkları için- yazısına yorumumu bırakıyorum. Sonra Deep’in yazısına kimler yorum yapmış onlara bakıyorum. Onlardan birine tıklıyorum. O bloğun en son yazısına yorumumu yapıyorum. Eğer en az haftada bir defa ya da 15 günde bir yazı giriyorsa onu takibe alıyorum. Kırk yılda bir yazı giriyorsa takibe almıyorum. 

blog keşif etkinliği

     Bana devamlı güncellenen bloglar lazım çünkü. Blog yazarı ile devamlı yazıyorsa bir bağ kurabiliyorum. Takibe aldım ve yorum bitti mi? Bu sefer o yazıya yorum yapan bloglara bakıyorum. Yine onlardan birine tıklıyorum. Yine az önceki işlemlerden geçiyor. Sonra o yazıya yorum yapan diğer bloğa. Böyle böyle devam ediyorum. İşte benim blog keşif etkinliğim bu şekilde. Kendi kendime etkinlik yapmış oluyorum. Bir oyun gibi. Ama zevkli bir oyun. 

     Bugün yine bunu yaptım. Blogdan bloğa geçtim. Takibe aldığım bloglar da oldu. O kadar çok blog var ki. Hepsine yetişmek çok zor. Benim genelde takip ettiğim blog listem var. İlk etapta onları yorumsuz bırakmamaya çalışırım. Ondan sonra bloğa yorum yapan ama bu listenin dışındakiler gelir. En sonda bu bloglar arası sörf yapma. Hangisi daha uygun bir kavram oldu sörf mü, zap mı? Bilemedim şimdi.

Foto kaynak: https://unsplash.com/photos/xjSkI_seiZY

Pazar günü düşünceleri...


     Bir Pazar günü daha bitti. Ama bu Pazar benim için çalışarak bitti. İşimiz gereği bazen pazarları çalışıyorum.  İşyerine çorba sipariş ettik akşam saatlerinde. 17:00 gibi. Ezo gelin çorbası iyi gitti akşam akşam. Eve geldiğimde ilk işim Fenerbahçe- Galatasaray maçının skoruna bakmak oldu. Fenerbahçe’yi yine yenemedik Şükrü Saraçoğlu’nda. 1-1 berabere kaldık. 

     Kıdem tazminatını konuştuk arkadaşlarla. Herkesin, işçi olarak bu hakkımızın da elimizden alınacağı yönünde düşünceleri var. Osman’ın bu akşam keyfi yerinde. Bizimkiler ciğer almışlar. Ciğerin üstüne güzel bir uyku çekiyor şu an koltukta. Hayatta beklentilerimizi çok üst düzey mi tutuyoruz? Belki de bulunduğumuz konum bizim için iyidir. Her yerde devamlı daha fazlasını isteyin söylemlerine kapılıp içinde bulunduğumuz durumu sağlıklı bir şekilde değerlendiremiyoruz belki de. 

pazar günü

     Şu an saat 00:12 geçiyor. Dışarda gök gürüldemeye başladı. Peşi sıra yağmur da yoldadır. Gecenin bu saatinde bile öten kuşlar var. Sanki güzdüzmüşçesine. Sanki açık ve güneşli bir hava varmış gibi. “Rüyamda şöyle bir şey gördüm. Ne anlama geliyor” dedi İrem. “İnternetten baksana” dediler. “Yahu bir siteye bak iyi, diğerine bak kötü yazıyor” dedim. “Ne gördüysen ona bak. Detaylarına bakma. Mesele ayakkabı mı gördün. Ayakkabı görmek ne diye bak. Detaylara girme” dedi Nagihan. Dediğim gibi internette iyi ve kötü yorumları çıktı. 

     Youtube’dan takip ettiğim ettiğim kanalları izlemeyi seviyorum. Ama bazen de hiç birini görmek istemiyorum. Sıkılıyorum. Çok çabuk sıkılıyorum bende. Yapım bu. Aslına bakarsanız bu yazıyı da yazmayacaktım. Çünkü aklıma yazacak bir konu gelmedi. Her akşam ne yazacağım diye kıvranmaktan da sıkıldım. Alışkanlık yolunda ilerliyorum. Böyle bir durumda yazmayı bırakmayayım dedim. Aklıma ne gelirse onu yazarım diyerek oturdum yazının başına. 

     Cem Yılmaz’ın son gösterisine giden var mı? Gidenlerden gösteri hakkında olumlu veya olumsuz yorum yapan? Köşe yazarlarından da duymadım iyi ya da kötü bir şeyler. Ayaklarım üşüyor çorapları giyiyorum. Sonradan ayaklarım yanmaya başlıyor. Tekrar çorapları çıkart. Anlamadım gitti. Ortaya çok çok karışık bir yazı oldu. Okuduktan sonra aklınızda bir şey kalacak mı bilmiyorum. Açıkçası görüşlerinizi de merak ediyorum.

Foto kaynak: https://www.pexels.com/photo/person-holding-white-ceramci-be-happy-painted-mug-851213/

14 Nisan 2019 Pazar

HALA MALTEPE SAYIMI SÜRÜYOR...


     Yarın yerel seçimlerin üstünden iki hafta geçmiş olacak. Ama hala başkan kim belli değil. Maltepe’de kaç gündür sayımlar bitmedi. Yarın akşama kadar bitirilmesi planlanıyormuş. Ondan sonra Yüksek Seçim Kurulu, İstanbul için kararını açıklayacakmış. Yılan hikayesine döndü bu iş. Yeniden seçim yapılacaksa seçim, yok İmamoğlu kazandıysa o. Artık bir karar vermeli Yüksek Seçim Kurulu.

2019 İstanbul yerel seçim sonuçları

BEŞİKTAŞ KAZANDI, SIRA BİZDE…
     Beşiktaş sahasında lider Başakşehir’i 2-1 yendi. Galatasaray’ın tam istediği oldu. Ama yarın Şükrü Saraçoğlu’ndaki maçı kazanmamız halinde bir işe yarayacak bu galibiyet. 20 yıldır Fenerbahçe’yi o statta yenemiyoruz. Şimdi öyle bir noktadayız ki. Yarın akşam kaçarı yok yenmemiz lazım. Hem Başakşehir ile olan aradaki puan farkını 3’indirmek için hem de 20 yıllık galibiyet hasretine son vermek için. Haa, yarın ne olur maç? Ben yine yeneceğimizi düşünmüyorum. Beraberlik bekliyorum.

KIDEM TAZMİNATI TARTIŞMASI…
     Ekonomi ve Maliye Bakanı Albayrak, kıdem tazminatı ile ilgili yeni bir düzenlemenin yapılacağını söyledi. Kıdem tazminatları fona devredilecekmiş. Çalışan parasını 56 yaşından sonra alabilecekmiş. Konuşulan bu. Ama netleşen bir durum yok. Bakan Albayrak kıdem tazminatı konusundan İşçi ve İşveren sendikalarını bir masa etrafında toplayacakmış. Orta yolu bulsunlar diye. 

     Bende bir işçiyim. İnşallah bizim zararımıza olan bir şeyler çıkmaz. İşçi sendikaları, “Kala kala elimizde kıdem tazminatı kaldı. Onu da vermeyiz” diyorlar. Eski yöntemi bir abimiz anlatıyor. Kendisinin çalıştığı zamanlarda .İşçi bir yılı tamamladıktan sonra ne zaman çıkarsa çıksın kıdem tazminatını alırmış. Sonraları çıkarılan her yasa işvereni kollamış. Ve gele gele bu günlere gelmişiz işte.

YAZILARIMDA TEKRARA MI DÜŞÜYORUM?
     Dün yazıyı bitirdikten sonra okudum yazdıklarımı. “Ben şunu daha önce yazmamış mıydım?” dedim. İnsanın takık olduğu konular oluyor. Devamlı üzerinde düşündüğü konular. İşte devamlı o konuları yazılarımda ele almam acaba okuyanları sıkıyor mu? Beni sıkmıyor. Çünkü ben hissettiklerimi yazıyorum. 

     Her zaman aynı konuları da yazsam. Aynı konu hakkında ardı ardına yazı yazsanız ikisi birbirine benzemez. Farklı kelimelerle anlatırsınız ya da olayın farklı bir yönünü ele alırsınız. O yüzden dün yazı bittikten sonra bunu düşünerek rahatlatmaya çalıştım kendimi. Ama yine de tam rahatladım diyemem. Aynı konularla ilgili kısa aralıkla yazmamayı düşünüyorum. Ne kadar başarılı olacağımı hep beraber göreceğiz.

Foto kaynak: https://www.pexels.com/photo/red-background-with-123-text-overlay-1314525/