Cemal Süreya hakkında bilinmeyen bir
özelliğinden bahsedeceğim. Ben okurken şaşırdım. Çünkü şiirlerini okuyanlar
bilirler ki Cemal Süreya, son derece cesur şekilde konuşturur kalemini. Kendi
ifadesi ile, “Son derece utangaç bir adamım” der. Zaten onu tanıyanlar için bu
bilinmez bir şey değildir. Çevresine onun anlatılması istendiğinde, utangaçlığı
anlatılmadan geçilmez. Birkaç örnekle bu utangaçlık durumunu somutlaştıralım
isterseniz. Verdiğim örnekler birebir kendisinin anlattığı olaylardır. Dükkana
gidip, herhangi bir şeyin fiyatını sormaya çekinir. O kadar ki, yanındakilerden
yardım alır, onlara sordurur istediği şeyin fiyatını. Şair olmak demek, bu tür
utangaçlıkları ortadan kaldırmıyor demek ki. Şairlik ya da yazarlık, içine
kapanıkların mı yapabileceği bir iş acaba?
BİR ŞEYİN FİYATINI SORAMAZ
Cemal Süreya, bir örnek daha veriyor
utangaçlığına dair. Bir şeyin fiyatını soramamasının yanında, bir şeyi tartırıp
bile alamaz. Kendisi bu durumu, “Bir şeyin yarım kilosunu bile alamam” diye
ifade eder. Bazen bende de böyle utangaçlıklar zuhur ediyor. Acaba kendimi bu
açıdan şanslı sayabilir miyim? Acaba zaman zaman yaşadığım bu utangaçlık, bende
de bir yazarlık yeteneğinin göstergesi olabilir mi? Utangaç olan herkeste
yazarlık yeteneği olacak diye bir şey yok tabi. Ama hasbelkader şu kadar yıl
yazma peşinde koşan biri olunca, umutlanmadan edemiyor insan. Yazarken
utangaçlığının ortadan kalktığını kendisi de dile getiriyor. Yazmak onun için
sadece kurtuluş anlamına gelmiyor. Yazmak onun için aynı zamanda, sıkıntı da
demek.
HAYIR DİYEMİYOR BİZİM GİBİ
Utangaçlıkla ilgili yaşadığı bir başka
sorunu da, hayır diyememek. Bugün hala, bir çoğumuz hayır diyememekten dert
yanmıyor muyuz? Oda bizim gibi bu dertten muzdaripmiş. Aslında böyle isteklere
evet demek istemez. Ama gönlünden geçeni diline söyletemez. Böyle olunca da gelen
her isteğe, “Evet” der. Herkes bir şey yapılmasını ister. Birken iki, ikiyken
üç olur kendisinden yapılması istenenler. Bu seferde başka bir sıkıntı peydah
olur kendisinde. “Bu işleri nasıl bitireceğim?” sıkıntısı. Kendisi bir şair.
Topluluk önünde rahatça konuşması beklenir değil mi? Hem de kendini çok da iyi
bir şekilde ifade edebilmesi. Ama işin özü öyle değildir Cemal Süreya için.
TOPLULUK ÖNÜNDE KONUŞMAK ZORDUR ONUN İÇİN
Konuşma gününün yaklaştığı her gün, onun
için zorlu bir süreçtir. Uykularında rahat edemez. Rüyalar boş bırakmaz
uykularını. Bu rüyalarda kendisine soru sorulduğunu görür. Ama o soruyu bir
türlü cevaplayamaz. Öyle kalır. Tek bir kelime edemez. O konuşmanın iptal
olması için neler neler düşünmez ki. Yağmurun yağmasını ister önce. Ama sadece
bu masum istekle kalmaz. Daha dehşetli şeyler ister. Deprem olmasa gibi mesela.
Konuşmanın yapılacağı yere gitmeyi, “Korkunç” olarak niteler. Korkunçluğu tanımlar
tam bu sırada. Söze başlamadan önceki 15 dakika, onun için korkunçluktur. Çok konuşmasından
dert yanar birde. Normalde konuşkan biri değildir Cemal Süreya.
GEVEZELİĞİNİN
SEBEBİ NEDİR?
Ama son birkaç yıldır, konuşkanlık almış
yürümüş kendisinde. Hele ki içki masasında. Konuştukça konuşurmuş. Bu öyle bir
konuşma ki hem de. Sadece kendisi konuşurmuş. Bu konuda kendisine de söylenmiş.
“Milleti konuşturmuyorsun, hep kendin konuşuyorsun” diye. Bozulmuş böyle
denmesine. Özellikle yeni tanıdığı kişilerle konuşurken, çok belli ediyormuş bu
durum kendini. Farkına varıyormuş. Kendisini uyarıyormuş kendi kendine. Ama ne
fayda. Kendi uyarısını, kendisi dinlemiyormuş. Eskiden konuşmayan biri olarak bilinirken,
şimdi nasıl olur da geveze biri haline gelmiştir? Kendisine sorar bu soruyu. “Şımarıklık
mı?” diye sorar. Yoksa onun için bu gevezelik, yazmanın yerini mi almıştır? Yoksa
yazamamak kendisini böyle mi gösteriyordu? Ya da yaşlılıkta böyle geveze mi
olurdu insan? Veya bir yazarın her zaman karşı karşıya kalabileceği işsizlik
korkusu muydu bunun sebebi? İşsizlik korkusunun, son olarak kendi gerçeği olduğunu söyler Cemal Süreya.
Foto 1 kaynak : https://www.pexels.com/photo/coffee-notebook-pen-writing-34587/
Foto 2 kaynak: https://www.pexels.com/photo/wood-light-creative-space-68562/