Powered By Blogger

30 Eylül 2019 Pazartesi

Depremden korunmak için dua okunur mu, okunmaz mı?




     Olur tabi. Evleri sağlam yaparsan, millete depremde nasıl davranacağını öğretirsen, operatörler altyapısını depreme göre hazırlarsa olur. Asıl tam da o zaman dua olur aslında. Ama sen çürük çarık binalar yap, millet depremde ne yapacağını bilmesin, sonra dua et. Olmaz kardeşim olmaz. İşte tam da o zaman olmaz.

deprem

Foto kaynak: haberglobal.com.tr

BİLMEM HANGİ UYGULAMALARDAN MAÇ İZLEMEK…

Bazı uygulamalardan ya da linklerden maç izleyenler oluyor. Ben bunu tasvip etmiyorum. İzlemiyorum da. İzlemeyerek iyisini yapıyormuşum. Bu akşam kanal D haberlerinde gördüm. Bu uygulamalar virüslü oluyormuş. Cihazın kamerasını açıp sizi izleyebiliyorlarmış. Sadece bu da değil. Ayrıca kredi kart bilgilerinize ulaşabiliyorlarmış. En iyisi ne idiğü belirsiz uygulamaları indirmemek ve kullanmamak.

29 Eylül 2019 Pazar

Cüneyt Özdemir, depremde telefonları neden kullanamadığımızı anlattı...

     Cüneyt Özdemir, Amerika’da Silikon Vadisi’nde bu iş üzerine çalışan Türk mühendislerine bunun nedenini sormuş. Aldığı cevaplar şaşırtmadı. İşin içinde yine para var. 

     Operatör şirketleri internetin daha yaygın kullanılması nedeniyle alt yapı yatırımlarını hep internet üzerine yapmışlar. Ses ile iletişim için gereken alt yapı çalışmalarını önemsememişler. Bu nedenle Whatsapp kullanılmaya devam etmiş. Ama telefonla görüşme cortlamış. Bu birinci neden. 

Cüneyt Özdemir
Foto kaynak:finansgundem.com

     İkinci neden ise: Mesela bir yerin konuşma için belirlenmiş kotası var. Diyelim ki İstanbul’un bir bölgesinde 10 bin kişinin konuşması için alt yapı hazırlanmış. Ama olağanüstü durumlarda herkes telefona yüklenince doğal olarak 10 bin kişiyi geçiyor. Bu sefer 10 bin kişi sınırı geçildiği için sistem kaldırmıyor. Ve kimse birbirine ulaşamıyor. 

     Bu gibi durumlar için yapılan yazılımlar varmış. Bu gibi durumlarda mesela o hat üzerinde kapasiteyi 50 bine çıkar gibi. Yazılım hemen 50 bin kişiye çıkarıyor kapasiteyi. Bu şekilde herkes istediği kişiye ulaşabiliyor. Ama bizim operatörlerin böyle bir hazırlığı olmadığı için hepsi patladı. Umulur ki bu durumdan ders çıkarıp hazırlık yaparlar.

28 Eylül 2019 Cumartesi

Murat Yıldırım'dan Kenan İmirzalıoğlu'na Kim Milyoner Olmak İster...


İÇİNDEKİLER

     ·      Tam Murat Yıldırım’a alışmışken.

     ·      Bilgi yarışması için en uygun format: Kim Milyoner Olmak İster’dir.

     ·      Yeni sunucuyu kısa sürede açıkladılar.

     ·      Kenan İmirzalıoğlu programı sunabilir mi?

     ·      Bilgi yarışması sunan sunucunun bilgili olanı makbuldür.

     ·      Murat Yıldırım gibi Kenan İmirzalıoğlu’da oyunculuğa dönmek isterse.

     ·      Şansa bak ki soracağı ilk soru 1 milyonluk soru olacak.

İKİ İŞİ BİR YÖNETEBİLİR ZANNETMİŞTİM…
     Kim Milyoner Olmak İster’den Murat Yıldırım ayrılmıştı biliyorsunuz. Ayrılma nedeni olarak yeni bir diziye başlamasını gösterdi. Daha doğrusu bir oyuncu olarak yeniden ekranlara dönmeyi istedi.

     Bu çok normal. Asıl mesleği zaten sunuculuk değil. Bir gün bu olacaktı zaten. Ama ben dizi ve yarışmayı aynı anda yürütebilir diye düşünmüştüm. Yanılmışım.

Kim Milyoner Olmak İster
Foto kaynak:diziseti.tv

TAM MURAT YILDIRIM’A ALIŞMIŞKEN…
     Kendisine alışmıştık. Yavaş yavaş programla özdeşleşmişti. Selçuk Yöntem’de de böyle olmuştu. Tam sunucuya alışmışken gitmişti. Şimdi de aynı şey Murat Yıldırım’da oldu. Gerçi Murat Yıldırım ilk başlayacağı zaman programı sunup sunamayacağına dair aklımda soru işaretleri vardı.

     Nedense kendisini de pek hazzetmezdim. Ama bu programla kendisini sevdiğimi söyleyebilirim. Programı başarıyla sundu. Belki yıllar sonra bu başarısından dolayı tekrar Kim Milyoner Olmak İster’e dönebilir. Ya da Selçuk Yöntem gibi başka bir yarışma programı sunabilir.

BİLGİ YARIŞMASI İÇİN EN UYGUN FORMAT: KİM MİLYONER OLMAK İSTER’DİR…
      Ama Kim Milyoner Olmak İster gibi olabilir mi? Orası muamma. Selçuk Yöntem’de gitti, Fox’ta bir yarışma sunmaya başladı. Oda Kim Milyoner Olmak İster’in başka bir versiyonuydu. Ne oldu peki? Artık devam etmiyor sanıyorum.

     Şu bir gerçek ki: Bilgi yarışmalarının ilk başlangıcı ve babası Kim Milyoner Olmak İster’dir. Bilgi yarışması için en uygun formattır. Bu zamana kadar bilgi yarışmaları içinde bunun kadar tutan başka bir format da olmamıştır. O yüzden başka bir bilgi yarışmasının tutması kolay değildir.

     Ve yine bu tutan formatı nedeniyle Kim Milyoner Olmak İster yarışması yayınlanma süresi bakımından rekorlara doymayacaktır. Bilmem kaç yıllar boyunca devam edecektir.

YENİ SUNUCUYU KISA SÜREDE AÇIKLADILAR…
     Murat Yıldırım’dan sonra programı kim sunacak merakı başlamıştı. Atv bu meraka kısa zamanda cevap verdi. Ben yine sürüncemede kalır diye düşünüyordum. Ama bu sefer erken davrandılar. Kısa sürede Kenan İmirzalıoğlu’nu açıkladılar.

     Murat Yıldırım gibi kendisini de pek hazzettiğimi söyleyemem. Neden hoşlanmıyorsun derseniz ona da belli bir cevabım yok. Belki bu yarışma sonrası kendisine olan bakışım da değişir.

Kim Milyoner Olmak İster
Foto kaynak: haberport.com

KENAN İMİRZALIOĞLU PROGRAMI SUNABİLİR Mİ?
     Kenan imirzalıoğlu’lu ilk gösterimleri gördük Atv’de. Bence güzel bir fragman hazırlamışlar. Takım elbisesini giyerken falan. Her şey buraya kadar güzel. Peki programı sunabilecek mi? Elbette bir şekilde sunacaktır. Burada önemli olan seyirciye kendini kabul ettirebilecek mi? Değerlendirme yapmak için ilk programı izlemek lazım.

     İlk program için çok yakında dendi fragmanda. Herhalde ekim ayında başlar. İlk programdan yapar ya da yapamaz demek insafsızlık olur, ön yargı olur. Ama en azından ip uçları yakalamak açısından iyi olur. Yarışmacıya yaklaşımı, bilgisi vs. Bunlar önemli detaylar olacak.

BİLGİ YARIŞMASINI SUNAN SUNUCUNUN BİLGİLİ OLANI MAKBULDÜR…
     Mesela Murat Yıldırım bilgi konusunda baya iyiydi. Yarışmacının bilemediği bir sorudan sonra hemen açıklama yapardı o soru hakkında. Şundan böyle olmuştu, bu nedenle böyle oldu gibisinden. Adam boş adam değildi yani.

     Bu yarışma açısından boş adam değildi diyorum. Yoksa bir kişi bilgi yarışmasından hoşlanmayabilir. Çok bilgili olmayabilir. Ama bilgi yarışması sunan bir kişiden bilgi sahibi olması beklenir. Hele çok bilgili olursa çok çok iyidir.

     İşte bu noktada Kenan İmirzalıoğlu bilgi konusunda nasıl? Merak ettiğim noktalardan birisi bu. Normal hayatında Kim Milyoner Olmak İster’i izler miydi? Genel kültüre meraklı mıdır? Merakı ve ilgisi olmasa bu teklifi kabul etmezdi herhalde.

     Sadece para için bu teklifi kabul edecek biri değil diye düşünüyorum. Tamam, kendisinden pek hoşlanmıyorum ama. Şimdi doğruya doğru. Şöhret, para olaylarını çoktan aştı.

     Daha yeni yeni bu sektöre giren biri olsa neyse. O zaman sadece para için diyebilirdik. Ama Kenan İmirzalıoğlu için bunu söyleyemeyiz.

MURAT YILDIRIM GİBİ KENAN İMİRZALIOĞLU’DA OYUNCULUĞA DÖNMEK İSTERSE…
     O zaman bir sunucu değişikliği daha olacak. Çünkü bu adamlar oyuncu adamlar. İnsan çok sevdiği mesleğini yapmayı özler. Gün gelecek Kenan İmirzalıoğlu’da tekrar oyunculuğa dönmek isteyecek. Oda dizi ile sunuculuğu aynı anda yürütemeyeceği için programı bırakmak zorunda kalacak.

     Sonra yine sunucu ara. Ama belki şu olabilir: Dizi yapmadan yaz aylarını film yaparak geçirirse bu olabilir. Hem oyunculuğunu yapmış olur hem de yarışmayı sunmaya devam eder.

     Ama her yaz kesin film yapacak diye de bir şey yok. İyi proje gelecek mi bakalım.  Bu tür oyuncular film seçerken ince eleyip sık dokurlar. Bence de en güzelini yaparlar. Abidik gubidik filmde oynayacağına hiç oynama daha iyi.

     Kaliteli ve iş yapacak film de her zaman insanın kapısını çalmaz. O zamanda her yaz film işi suya düşer. Diyelim ki istediği tarz filmlerde oynadı. Peki bu sefer de sadece filmlerde oynamak kesecek mi kendisini? Ya dizi ortamını yeniden solumak isterse?

      O zaman iş yine çıkmaza girer. O zaman yine yarışmayı bırakmak zorunda kalır. Yani neresinden tutarsan elinde kalan bir durum. En fazla iki yıl yarışmayı sunup tekrar oyunculuğa döner gibi.

     Acaba Atv anlaşma yaparken şu kadar yıl için diye mi anlaşma yapıyor? Yoksa iki taraf ne zaman isterse anlaşmalı olarak program ayrılma üzerine konuşuluyor ve ayrılıyorlar mı?

     Murat Yıldırım’da süre belirlediyseler bile Kenan İmirzalıoğlu’nda belirlememişlerdir diye düşünüyorum. Çünkü bu zaten oyuncu. Bir gün bu da gider diye düşünmüşlerdir. Tabi detayları bilmiyoruz. Anlaşmaya ilişkin herhangi bir haber okumadım. Bizimkisi sadece varsayım.

ŞANSA BAK Kİ SORACAĞI İLK SORU 1 MİLYONLUK SORU OLACAK…
     Bir önceki sezondan bir yarışmacı kalmıştı. Tam da 1 milyonluk soruda süre yetmemiş ve program orada bitmişti. Ve 1 milyonluk soru bir sonraki sezona kalmıştı.

     Kim derdi ki o beklenen soruyu Murat Yıldırım değil de Kenan İmirzalıoğlu soracak diye. Bu arada o yarışmacı içinde kötü olmuş. Hadi bir program sonrası neyse, gelecek sezona kalması sıkıntı.

     Bu gibi durumlarda bir an önce olsa da bitse deriz. O baskıyı kaldıramayız. Birde o yarışmacının yerine kendinizi koyun. Kim bilir yaz ayı nasıl geçmiştir onun için?

     Belki bu durumu avantaja da çevirmiş olabilir. Çıkabilecek sorulara çalışmıştır. Programda Kenan İmirzalıoğlu soracaktır bunları. Nasıl bir süreçten geçmiş bizde yarışmacının ağzından birebir duyacağız.

     Hani adam birkaç yarışmacıyla bir programa ısınsaydı. Kafadan 1 milyonluk sorudan başlamak nedir. 1 milyonluk soruyu sormayı ve o dakikaları aslında Murat Yıldırım harika yönetirdi. Bu işin hakkını veren bir sunucu olarak.

     Kenan İmirzalıoğlu bakalım 1 milyonluk soruyu nasıl soracak ve o dakikaları nasıl yönetecek?




27 Eylül 2019 Cuma

5.8'lik İstanbul depremi ve Düzce'de yaşananlar...


     İşyerindeki sebilden şişeme suyumu doldurdum ve masama doğru yöneldim. İçeri girmemle beraber herkesin ayakta olduğunu gördüm. Herkes birbirine, “Deprem oldu, deprem oldu” diyordu. Tam deprem sırasında ayakta olduğum için depremi fark etmedim.

TELEFONLA KİMSEYE ULAŞAMAMAK…
     İş yerinde de ilk defa depreme yakalanışım bu ayrıca. Öğrendik ki İstanbul’da 5.8’lik bir deprem olmuş. O buraya yansımış. Herkeste bir tedirginlik oldu. Bazıları aşağıya inmek istedi. İstanbul’da yakınları olan onlara ulaşmak istedi. Ama ne mümkün. Hiçbir hat çekmiyordu. Tüm operatörler kilit olmuştu. Neyse ki Whatsapp üzerinden yakınlarından bilgi alabildiler.

İstanbul depremleri

İSİMLERİ KOCA AMA ALT YAPILARI ZAYIF OPERATÖRLER…
     Daha bu kadarcık bir depremde telefonlar pert oluyorsa, kimse kimseye ulaşamıyorsa durum vahim demektir. Halk olarak hadi biz hazır değiliz. Peki o koca koca telefon operatörleri de mi hazır değil? Demek ki hazır değillermiş. Umarım bugün yaşananlardan sonra gerekli önlemleri alırlar.

İSTANBUL’DA NELER OLUYOR?
     İstanbul’da daha birkaç gün önce 4,6 büyüklüğünde bir deprem olmuştu. Birkaç gün sonra da bu. İstanbul’da gerçekten neler oluyor? Bu akşam televizyonda dinledim. Büyük depremin öncüsü de olabilir, onunla hiç alakası da olmayabilir deniliyor.

Foto kaynak: haber3.com
    

26 Eylül 2019 Perşembe

Elini sallasan gripli birine çarpıyor...


HERKES GRİP, HERKES HASTA…
     İş yerinde herkes hasta. Herkes grip. Herkes öksürüyor. Mesela Öznur. Gribi çok ağır atlatıyor. Salı günü doktora gitmişti. Bir gün rapor almıştı. Bugün gelmiş ama ne gelme. Yine burnundan konuşuyor. Daha tam iyileşememiş yani. Bugünü zor yaptı. İki gün izin aldı. “İnşallah bu iki günde iyileşirim” diyerek evinin yolunu tuttu.

grip olmak

BENDE DURUMLAR NASIL?
     Bende grip olma aşamasındayım. İlaçlarla tam yakalanmadan geçirmeye çalışıyorum. Daha tam atlatamadım.

KİŞİSEL GELİŞİM KİTAPLARINI OKUMAYI SEVİYORUZ, İÇİNDEKİLERİ UYGULAMAYI DEĞİL…
     Bir arkadaşımı kişisel gelişim kitabı okurken gördüm. Bir başka görüşümde bu sefer o kitaptan notlar alıyordu. Bende bir zamanlar notlar almıştım. Ama ne işime yaradı? Hiç. İşte tam o anda bunu düşündüm. Galiba bizler kişisel gelişim kitaplarını sadece okumayı seviyoruz, içindekileri uygulamayı değil. Zaten bu kitaplarla ilgili söylediğimiz bir cümle vardır, “Adam çok güzel yazmış. Ama içindekileri uygulamak mesele”.

Foto kaynak: unsplash.com


25 Eylül 2019 Çarşamba

Cem Yılmaz film yapamıyor mu?


     Tv8’de Arif ve 2016 filmini izledim. Çok eğlenceli, bol gülmeli bir film bekliyordum. Dakikalar geçtikçe filme ilgim azaldı. Odaklanamamaya başladım. Sıkılmaya başladım. Eğer para verip sinemada izleseydim o parama acırdım. Ciddi ciddi yukarıdaki bu soruyu sormaya başladım. Tamam, stand-up senin işin. Ama film senin işin mi? Bu benim düşüncem. Elbette ki çok sevenler olabilir. Ama ben Cem Yılmaz filmlerini sevemiyorum. Sıkıyor beni.

cem yılmaz

Foto kaynak: finansgundem.com

22 Eylül 2019 Pazar

Neslican Tay ile ilgili beni derinden etkileyen iki söz...


     Neslican Tay’la ilgili gözüme çarpan iki cümleyi paylaşmak istiyorum. Birincisi kendisine ait: “Benim yerime sol bacağınızı sevin” demesi. Bu nasıl bir sözdür? Sağlıklı olduğumuz her ana şükretmemiz gerektiğini gösteren, her zaman aklımızın bir köşesinde olması gereken bir söz. Diğer söz ise onun için bir başkasının yazdığı bir söz. İnstagram’da denk geldim. “Gittiğin yerde kanserle savaşmak zorunda olmayacaksın”. Bu sözde çok etkiledi beni.

Neslican Tay

HER İYİLİĞİN ALTINDAN ÇIKAN ADAM…
     Son dönemde Haluk Levent’i şarkıcılıktan çok yaptığı güzel işlerle duyar olduk. Nerede güzel bir şey oluyorsa onun altından Haluk Levent çıkıyor. Dün akşam haberlerde gördüm yine. Neslican Tay’ın anne ve babasına baş sağlığına gitmiş. Bu adamın yaptıklarından sonra nasıl değerlendireceğimi bilemiyorum. Bu adama şarkıcı değil de ne denmeli? İşte o ifadeyi bulamıyorum.

HİÇ BİR MESLEK DIŞARIDAN GÖRÜNDÜĞÜ GİBİ DEĞİL…
     Kardeşim Pınar hayvanları çok sever. Hatta bu sevgisinden dolayı bir arkadaşı ona, “Sen veterinerlik okusana” bile demiş. Veterinerlik okumadı ama veteriner yanında çalışmaya başladı. Çalışmaya başladıktan sonraki görüşü ise: “Ben veterinerlik yapamazmışım” oldu. Çünkü bir köpeğin ölümüne şahit oldu. Ameliyat yaparken veterinere yardımcı olması gerekiyordu. Kan görmeye dayanamadığını söyledi. 

     Buradan çıkaracağımız sonuç şu: Hayvanları çok sevmek demek veterinerlik yapmak için yeter şart değil. Belki de meslekler için böyle pratik uygulamalar olması gerekli. Mimar mı olmak istiyorsun. Mimarın yanında bir ay çalışmalısın. Televizyoncu mu olmak istiyor. Televizyonda bir ay çalışmalı. Yapmak istediği mesleği yaşayarak görmeli. Gerçekten o mesleği yapabilecek mi test etmeli.



Foto kaynak: gunboyugazetesi.com.tr

21 Eylül 2019 Cumartesi

Ahmet Hakan, Yetenek Sizsiniz Türkiye'de jürilik yapabilir mi?


Acun’un yeni hedefi Ahmet Hakan’mış. Yetenek Sizsiniz Türkiye’de jürilik yapmasını istiyormuş. Çok iyi bir jüri olabilir. Sergen Yalçın gibi bir tarzı olabileceğini düşünüyorum. Ama program eskisi gibi izlenmiyor. Her yıl aynı yarışmacıların katılması ve artık yetenek olarak sergilenebilecek bir şeyin kalmaması yarışmayı ilgi çekicilikten çoktan çıkardı. Ama tüm bunlara rağmen Ahmet Hakan’ın jürilik performansını görmek için bile izlerim.

Ahmet Hakan
foto kaynak: haberaktuel.com

TRİLEÇE DENEN TATLININ HAYRANIYIM…
Bir tatlı bu kadar hafif olabilir mi? Ve yemesi bu kadar zevkli. Genelde tatlılarla pek aram yoktur. Ama trileçe başka. Sanki bir tepsi olsa yermişim gibime geliyor. İş yerinde yemek listesinde adını gördüğüm zaman ağzım kulaklarıma varıyor. Ve yerken, “Yok böyle bir tat” diyorum. Sadece Trileçe üzerine bir dükkan açıp bu tatlıdan herkesin haberi olsun istiyorum. Ve sanki çok da para kazanırmışım gibime geliyor. Ama sadece böyle zannetmekle kalırım herhalde. Çünkü bu tür dükkan açıp çok kazanırım diyenlerin beklediklerini alamadıkları da ortada.

HELVACI ŞARKISI…
Trileçe demişken aklıma helvacı şarkısı geldi. Hem de bugün cumartesi. Keyifli bir günde, bu keyifli şarkıyı dinleyelim istedim. Mavi Işıklar grubunun söylediği bir şarkı bu. Bu şarkıyı ilk duyduğumda çok garip gelmişti bana. “Helva üzerine şarkı mı yapılırmış?” demiştim. Ama gerçekten yapılırmış. Çok da güzel bir şarkı olmuş. Şarkının ilk başındaki, “Tanrı bize sıhhat vermiş biz ona şükredelim” sözü çok hoşuma gitti. Sağlık olmazsa şu dünyadaki her şey boş. Şükretmek için güne sağlıklı uyanmış olmak bile bir neden aslında. Şarkı hakkındaki düşüncelerinizi merak ediyorum.


KENDİNİ KÖPEK SANAN KEDİ…
Beni takip edenler bilirler kedim Osman’ı. Kapımızın önünde Osman dışında daha bir çok kedi vardır. Onlardan biri de Hırsız adını verdiğimiz kedimiz. Neden Hırsız derseniz. Bu kedicik dışarıya koyduğumuz mamadan yemez, illa ki içeri girip mama torbasının içine atlar o şekilde yer. Hırsız adını tam olarak açıklamadı galiba bu anlattığım. Benim hatırladığım buydu. Bizimkilere sorsam belki onlar bile hatırlamaz. Çoktandır bizim dışardaki kedilerimizden biridir kendisi. İşte bu Hırsız’ın bir özelliği var. Bir yere giderken bizi takip eder. Tıpkı bir köpek gibi. Hani köpekler sahiplerinin peşinden giderler ya. Bu da onun gibi. Mesela geçen sabah işe giderken peşimden geldi. Dön derim dönmez. Durağa gelmeden döndü neyse ki. Dün de babamın peşinden sağlık ocağına kadar gitmiş. İşte böyle bir kedicik bizim Hırsız.

Video kaynak: https://www.youtube.com/watch?v=9aQs-Aaz2CE

20 Eylül 2019 Cuma

Blogda daha güzel yazılar yazmam için kat etmem gereken daha çok yol var...


      Blog arkadaşlarımın bloglarındaki yazılarını okuyorum. Hayran kalıyorum. O kadar güzel yazıyorlar ki. “Keşke bende duygularımı bu kadar güzel ifade edebilsem” diyorum. Ve diyorum ki: “Sen güzel yazmıyorsun oğlum. Daha senin kırk fırın ekmek yemen lazım”. Belki de böyle hissetmemin nedeni: Kitaplarla fazla haşır neşir olmamaktır. 

     Hiçbir zaman düzenli bir kitap okuru olmadım. Bazı zamanlar çok düzenli okudum. Ama an geldi sıkıldım. Uzunca bir süre kitabı elime almadım. Sonra özledim tekrar okumayı. Ve başladım yeni bir kitaba. Benim için okuma dünyamdaki döngü buydu hep. İstikrarlı değildim okumada. 

yazmak
foto kaynak: https://unsplash.com/photos/o032ZyI93GY

     Devamlı kitap okuyanların yazdıkları yazılar o kadar güzel oluyor ki. İnsan okumaya doyamıyor. Ben böyle okumaya doyulmayan yazılar yazdığımı pek düşünmüyorum. En azından genelinde. Ben daha çok yazmaya önem verdim. Elimden geldiğince yazdım. Bir ara haftada bir yazıyordum. Sonra ayda bir. Ama aldığım en son karar ile günlük yazmaya başladım. 

     Kısacık da olsa bir şeyler yazmalıydım. Kendimi zorlamalıydım. Böyle düşünerek yazmada bir istikrar tutturdum. Ama bu sefer de okumayı çok boşladım. Böyle olmaz diyerek okumaya tekrar başladım.

GÜNLÜK KİTAP OKUMALIYIM, BİR SAYFADA OLSA…
Kitapsız geçen günlerim için kendime çok kızıyorum. Günlük yazı yazmak gibi niye günlük okuma hedefimi bir türlü tutturamıyorum. Pazartesinden beri bu kızgınlığımın verdiği enerjiyle her akşam tekrardan kitap okumaya başladım. “Bir sayfada olsa okuyacağım” dedim. Önemli olan o günü pas geçmemek. Ki dün akşam tam da böyle oldu. Üç sayfa falan okudum. Ama hiç olmazsa demoralize olmamış oldum. Pazartesiden beri başlayan seriyi bozmadığım için moralli yattım yatağıma.

okumak
foto kaynak: https://unsplash.com/photos/WY_J0_9sVFg

HANGİ KİTABI OKUYORUM PEKİ?
İş yerinden arkadaşım İbrahim’den aldığım kitabı, Ruhlar Dükkanı’nı okuyorum. Stephen King yazarı. İlk defa kendisinin bir kitabını okuyorum. Böyle isim yapmış bir yazarın kitabın okuduğum için heyecanlıyım. 560 sayfalık bir kitap. Ben daha 130’uncu sayfadayım. Kitap şu an için iyi gidiyor. Bittiğinde nasıl bir görüşe sahip olacağım kitap ve yazarı hakkında şimdiden merak ediyorum.

TAM BİR BURASI TÜRKİYE’LİK BİR DURUM…
Servisle akşamleyin eve geliyoruz. Yolun bir bölümünü kapatmışlar. Yolun kapanan bölümüne geldiğimizde merak edip baktım. “Yolda ne gibi bir çalışma yapıyorlar?” diye. İnanır mısınız kimsecikler yoktu. Onu bırak. Yolla ilgili bir çalışma olduğunu gösteren en ufak bir eşya bile yoktu. Kazmadır, kürektir falan. Yol öylesine bomboştu. Şimdi gel de, “Burası Türkiye” deme.

YUTKUNURKEN BOĞAZIM AĞRIYOR…
Bendeki bu durum hastalığın habercisidir. Öğlenden beri böyleyim. Yutkunmaya çalıştıkça boğazımda ağrı oluyor. Böyle durumlarda kendimi hemen ilaç koruması altına alırım. Ağrı kesici olarak Arveles, grip için Aferin içtim. Birkaç gün daha böyle devam etmem lazım. Hastalık daha başlamadan kapıda imha etmem lazım onu.

“KISACIK YAZIYORSUN”
     Bunu bana söyleyen iş yerinden arkadaşım Burcu’ydu. O sözü bana söylediğinden beri aklımdan çıkmıyor. “İnsan tam okumaya kendini kaptırmışken yazı bitiyor” demişti. Yazılarımı okuduğunu ilk defa o gün öğrendim. Yazılarımı okuyan arkadaşlarım arasında onun olduğu kırk yıl düşünsem aklıma gelmezdi. Yazılarımı okumuş olması ve düşüncesini paylaşması çok hoşuma gitti. Burcu’nun söyledikleri üzerine çok düşündüm. 

     Gerçekten kısacık yazıyorum. Hemen bitiyor. Aslında bende uzun yazmak isterim. Ama o konu hakkında düşüncem o kadar. Daha fazla kelime yazmak için zorlasam bu sefer de tekrara girmiş olacağım. Tekrara girmekse benim bir yazıda en sevmediğim şeylerden biridir. Ben başkasının yazısını okurken tekrar bir bölümle karşılaştığımda sinirleniyorken kendim nasıl böyle bir şey yapardım. 

     Ama yazıların bu kısalığına da çözüm bulmam lazım. Yeni bir karar aldım. Madem ki bir konu hakkında en az 300 kelime yazamıyorum. O zaman bu kelime sayısını doldurana kadar o günkü gözüme çarpan her konuda yazmak. Bu yeni kararımı dün akşamki yazım ile uygulamaya koydum. Yeni aldığı kararları hemen uygulamaya geçirmek de bir sorunum yoktur. Önemli olan devamını getirmemdir. Bakalım ne zamana kadar bunu devam ettirebileceğim?

ARSIZLIKTA ARŞA ÇIKMIŞ DİLENCİ…
İş yerinde sohbet ederken konu dilencilere geldi. Herkes dilenciler hakkında ne duyduysa ve ne yaşadıysa onları anlattı. Nihan’ın anlattığı ve bizzat yaşadığı bir dilenci olayını anlatmak isterim sizlere. Zaten bu bahsettiğim konuşma geçer geçmez, “Blogda bunu da yaz. Tam bir blogluk konu” dediler. Alışveriş yapmak içim bir markete gidiyor Nihan. Kapıda bir dilenci. “Bana tavuk alır mısın?” diyor. Tavuk mu? Evet, tavuk. Bende ilk defa duyuyorum tavuk isteyen bir dilenciyi. 

     Nihan, “Bir an emin olamadım. Gerçekten ihtiyaç sahibi mi değil mi? Kimseye güvenemiyor insan” dedi. Yerden göğe kadar haklısın be Nihan. Ama yine de gönlü el vermemiş girmişler markete. Yanında gelen kadın başlamış, “Şundan da al, bundan da al” demeye. “Ne oluyoruz? Sadece tavuk alırım başka bir şey almam” demiş Nihan. “Sen iyi tavuğu almışsın. Ben öyle söyledikten sonra tavuğu bile almazdım” dedi Öznur. Ebru’nun olayı değerlendirdiği cümle ise bu yazının başlığını oluşturdu: “Dilenci, arsızlıkta arşa çıkmış”.

“ÇOK SİNİRLİ GÖRÜNÜYORSUN CEM ABİ”
Molaya çıktım. Merdivenlerden aşağıya iniyorum. Şeyma ile karşılaştık. İşte o karşılaşmamız sırasında söyledi bu cümleyi bana. Aslında hiç de sinirli değildim. Ama dışarıdan öyle görünüyormuşum demek ki. Beni tanımayanlar dışarıdan o halimi görünce hiç de iyi şeyler düşünmüyorlardır. Belki de, “Ne suratsız bir çocuk” diyorlardır.

TARÇINLI KARANFİLLİ ÜÇÜ BİR ARADA ÇIKMIŞ…
Kahve içen arkadaşlar söylediler bugün. “Tarçınlı karanfilli kahve çıkmış” diye. Nihan içmiş, hiç beğenmemiş. Bende daha önce damla sakızlısını içmeye çalışmıştım. Bir yudumdan sonra çöpe atmıştım. Aşağıda molada otururken Bahar’a söyledim. “Al da içelim o zaman” dedi. Bende bugün bir tane alıp verdim ona. İçti mi içmedi mi, beğendi mi beğenmedi mi yorumunu alamadım. İş çıkışına çok yakındı. Sorma fırsatım olmadı. Yarın soracağım kendisine.

“DIŞARIDAN ÇOK SAKİN GÖRÜNÜYORSUN”
Konu nereden geldiyse bana geldi. Şimdi tam hatırlamıyorum. “Dışarıdan çok sakin ve sessiz görünüyorsun” dedi Ebru. “Dışarıdan öyle görünüyorum ama birde bana sor. İçimde fırtınalar kopuyor” dedim. Gelecek endişesi yaşıyor bir kere insan. Şükür bugün çalışıyoruz. Ya sonra? Nereye kadar böyle gidecek? Günlük iş stresi sonra. Bir günün içinde değişik değişik psikolojilere sahip bir sürü insanla konuşuyorsun. 

     Her zaman sakin olman gerek. Alttan alman gerek. Kendine hakim olman gerek. Bunu sağlayabilmek kolay değil. Her gün bunun için bile ayrı bir stres söz konusu. Sonra geleceğe yönelik beklentilerin var. Bunların gerçekleşme olasılıklarının günbegün değişiklik göstermesi var. Bunları sadece ben yaşamıyorum. Herkesin kendi içinde sorunları var. Bu yazıyı okuyan senin bile kim bilir ne sorunların var. Evet, dışarıdan sakin görünüyorum. Gülüyorum. Devamlı güler yüzlüyüm. Ama ruh halim böyle soruların cevaplarıyla meşgul. Hiçbir insan dışarıdan göründüğü gibi değil. İnsanları sadece davranışlarıyla değerlendirmek hataya götürebiliyor bizi. O yüzden en iyisi yakından tanımak onu.




19 Eylül 2019 Perşembe

"Sana Blogger'dan bir blog açalım ne dersin?"


 HIRKA ZAMANI GELDİ…   
     Sabahları ve akşamları havalar serin olmaya başladı. Artık hırka zamanı. Çoğu kişide artık hırka ile geliyor işyerine. Bu akşam bu konu üzerine konuşurken Ebru, “Kışı sevmiyorum” dedi. “Üst üste kıyafet giymek hiç hoşuma gitmiyor. Tişörtümü giyip evden çıkmam lazım benim. Yaz ayı benim ayım” dedi. “Her mevsim ayrı bir güzeldir be Ebru” dedim bende.

İŞE YENİ BAŞLAYANLARIN HEYECANI…
     İşe yeni başlayanlar var. Serviste heyecanla çağrıda yaptıklarını anlatıyorlar. Böyle anlattıklarını görünce kendi ilk günlerim aklıma geliyor. Şimdi o heyecandan eser kalmadı diyebilirim. Her şeyi öğrenmek istiyorlar. “Şu nasıl oluyor, bu nasıl oluyor?” diye soruyorlar. Bizde onlara anlatıyoruz. Zaman geçtikçe onlar da bizim gibi heyecanlarını kaybedecekler.

plan yapmak


İLERİSİ İÇİN PLANIM YOK…
     Bir ara Meltem geldi yanıma. “İleride ne yapmayı düşünüyorsun?” dedi. “Hiç bilmiyorum Meltem. Şimdilik böyle devam ediyoruz bakalım. Nereye kadar giderse” dedim. Biz Türk milleti olarak hep böyleyiz herhalde. İçinde bulunduğun durumdan şikayet et ama onu değiştirmek içinde bir şey yapma.

HAYATIM GALATASARAY’DAN MI İBARET?
     Molada çay içerken Erhan, “Ne olacak böyle?” dedi. Bende bu akşam ki Galatasaray’ın Club Brugge maçını soruyor zannettim. Şampiyonlar Ligi önemli sonuçta. “Bu akşam göreceğiz” derim. “Yahu çağrıları diyorum. Ne maçı. Senin hayatın Galatasaray’dan mı ibaret?” diye sordu. Tabi tamamiyle Galatasaray’dan ibaret değil ama büyük çoğunluğunda da var yani. Tam böyle konuşurken Erhan’a telefon geldi. Telefonun müziği Fenerbahçe marşlarından biriydi. Böyle dediğine bakmayın. Kendisi de koyu Fener’lidir.

İŞ YERİNDE GEÇMEYEN SAATLER…
     Bazen öyle bir an geliyor ki. “Daha işin bitmesine 5 saat var. Nasıl geçecek bu zaman?” diyorum mesela. Sonra bir bakıyorum. Zaman akıp geçmiş. İnsan kendini işe kaptırınca geçiyor. Öteki türlü kağnı gibi saatler.

YİNE RUTİNDEN SIKILMACA…
     Şu rutinden çok sıkılıyorum. İş yerinde molaya in, çay iç, tekrar yukarı çık, çalış, sonra yine mola, yine çay. Her gün bu sahneleri yaşamak çok sıkıyor beni.

BİR KÖPEĞİN MASUM BAKIŞI…
     Bugün yine molaya çıkarken bir köpek gördüm. Yattığı yerden masum masum baktı bana köpekcik. O bakışları yaralıyor beni. Çok muhtaç bakıyorlar. İsterim ki hiçbir hayvan böyle bakmasın.

YÜZYILLIK YALNIZLIK’I BEĞENMEMİŞTİM BENDE…
     Blog yazarlarından biri Marquez’in, Kolera Günlerinde Aşk kitabını okumuş ve beğenmemiş. İlk defa bir Marquez kitabını okumuş. Bende en ünlü kitabı Yüzyıllık Yalnızlık kitabını okumuştum. “Öve öve bitiremedikleri kitap bu muymuş?” demiştim.

HER AKŞAM MUHAKKAK YORUM YAPTIĞIM BLOGLAR…
     Her akşam takip ettiğim blog yazarlarına bakamıyorum. Ama yorum yapanlara muhakkak uğruyorum o akşam. Sonraya kalırsa onlara da bakamıyorum. Genelde hafta sonu, rahat kafayla takip ettiğim blogları gözden geçiriyorum.

okumak

ÇOK OKUMAKTAN HİÇ OKUMAMAYA…
     Bazen saatlerce yazmak istiyorum. Bazen de saatlerce okumak. Bu niyetle okuma ya da yazmaya çok yükleniyorum. Ama sonuç hüsran oluyor. Çok yüklendiğim içinde bu sefer de çok bıkıyorum. Sonra uzun bir süre okumam yüzüne bakmıyorum.

AZİM ETMEK VE ÇOK ÇALIŞMAK BAŞARMANIN GARANTİSİNİ VERİYOR MU?
     Kişisel gelişimciler boşa mı gaz veriyor? Bir yazar böyle diyordu bir yazısında. Kişileri olmayan yetenekleri peşinde koşturduklarından ve insanları bu nedenle mutsuz ettirdiklerinden şikayetçiydi. Sanki insan çok azim ettikçe, çok çalıştıkça ne isterse kesin olacakmış gibi bir algı var gerçekten hepimizde. Bu büyük bir hayal kırıklığına neden olabilir insanda. Bunu da bir düşünelim derim.

SEVDİĞİM YAZARLAR GİBİ YAZMAK…
     “Bunu bir kenara koyalım” ya da “Bunu da bir düşünelim” gibi ifadeleri yazılarında Haşmet Babaoğlu kullanır. Genelde okuduğum yazarlardan biri olduğu için onun gibi yazmaya başladım bende. Sevdiğim bir yazar gibi yazmak çok mutlu ediyor beni. Onun derinliğinde yazabilmek için daha kırk fırın ekmek yemem lazım.

yazmak

NEDEN OKUDUĞUM DİĞER YAZARLAR GİBİ DE YAZAMIYORUM?
     Sevdiğim gibi yazmak demişken. Son yazılarımda dikkat ediyorum. Ahmet Hakan gibi de yazmaya başladım. Onun gibi sorular sormaya başladım. Fatih Altaylı ve Hıncal Uluç’u da okuyorum ama onlar gibi yazamıyorum. Bu neden kaynaklanıyor acaba?

KLİP VASAT…
     Ben Fero, Biladerim İçin şarkısına klip çekmiş. Klibi izledim. Beş para etmez. Demet Akalın şarkısının klibi çok iyiydi.

KEDİM OSMAN NEDEN TIRMALIYOR?
     Kedim Osman’dan da bahsedeyim. Bu adam çok asabi bir adam. Asabiliğinin nedeni olarak Tekir cinsi olmasını gösteriyorlar. Adam ne kadar süredir yanımızda ama hala bizi tırmalıyor. Adamı şöyle rahat rahat sevemiyoruz.

RAMAZAN AYI MI KALDI BE MÜBAREK?
     Ramazan ayı geçeli aylar oldu ama bir restoranda hala Ramazan menülerinin fiyatlarını yazan afiş asılı duruyor. Servisle işe giderken gördüm. Ama bu durum sadece o restorana özel değil. Belediyelerde öyle mesela. Kurban bayramını kutlama afişleri bayram geçtikten bilmem kaç gün sonra kaldırılıyor. Niye böyle?

“SANA BLOGGER’DAN BİR BLOG AÇALIM”
     İş yerinden arkadaşım Uğur benim gibi bir blog açmak istiyor. Aslında Wordpress’ten açılmış bir bloğu var. Vücut geliştirme üzerine yazıyor. Ama yorum yapmaya yeri yok. Eklentilerle ilgili bir durum. Wordpress ile ilgili bilgim olmadığı için yardımcı olamadım ona. Ama Blogger’a geçmesi için teklif yaptım. Hatta blog üzerine isimler bile düşündük. Sporcu gençlik diye bir isim buldu mesela. “Çok iyi. Böyle enteresan isimler çok tutuyor” dedim. İlk fırsatta Blogger’da bir blog açacağız ona.

KİRACININ TERLİK SESLERİ BİZİM ODANIN İÇİNDE…
     İş yerinden çok yazdım ama ne yapayım. Günümüzün büyük bir kısmı iş yerinde geçiyor. Öyle olunca yazacak konu da daha çok iş yerinden çıkıyor. Apartmanda yukarı kattan seslerin gelmesi üzerine konuştuk. Biz Bilecik’te apartmanda dururken yukarıdaki kiracının yürürken terlik sesi bile geliyordu aşağıya. Onlarda da böyle bir durum vardı diye sordum arkadaşlara. Varmış. Peki niye bu apartmanları dikerken buna bir önlem almıyorlar? Yaşam kalitesini çok düşürüyor bu durum.

“DAHA BUGÜN ÇARŞAMBA MI?”
İşin başlamasına birkaç dakika kalmış. “Bugün Çarşamba mı? Daha iki gün var hafta sonuna ya?” dedim. Hemen Ebru sitem etti, “Söyleme işte öyle” diye. Ebru tüm çalışanların ortak sesi olmuştu o an. Sabah saatlerinde ne kadar moral bozuk çalışmaya başlıyorsak, iş çıkışı da sevinçten koşarak işten çıkıyoruz değil mi?

YOUTUBE’UN HÜKÜMRANLIĞI DAHA NE KADAR SÜRER?
Artık millet okumak istemiyor. Kimsenin uğraşacak vakti yok. O yüzden video izleme popüler. O yüzden sabah/akşam Youtube’dan video izliyoruz? Peki sizce Youtube’un bu popülerliği ne zamana kadar devam eder? Sanki hiç bitmezmiş gibi geliyor şu an. Bir zamanlar Facebook ve Twitter’ın dışında bu kadar popüler olacak başka bir sosyal uygulama düşünülebilir miydi? Sonra İnstagram çıktı. Şimdi hepsine kafa tutuyor. Youtube’a kafa tutacak bir uygulama çıkar mı? Onu tahtından eder mi? Bu yazıyla beraber buraya bir not düşmüş olalım. Bakalım yıllar sonra bu uygulamaların dışında başka bir uygulamadan da söz edecek miyiz? Bizleri hangi yeni uygulamalar bekliyor kim bilir. Siz ne dersiniz?