Powered By Blogger

6 Aralık 2015 Pazar

Başkanlık muamması bitmeli...

    Başkanlık sistemine geçecek miyiz, gecmeyecek miyiz? Artık bir an önce karar verilmeli. Ülkenin aklı buna takılı olduğu için ileriye rahat bakılamıyor. Herkes Başkanlık sistemine geçilip gecilmeyeceğini bilsin. Herkes gelecek için ona göre planını, programını yapsın.
         BAŞKANLIK VE EKONOMİ
     Bilinmezlik hiç bir zaman iyi değildir. Hem ekonomi için, hem de insan psikolojisi için. Başkanlığa geçilirse ekonomide ona göre adımlar atılır. Yok geçilmezse, ona göre atılacak adımlar farklı olur. Belirsizlik ekonominin en nefret ettiği şeydir. Yatırımcı önünü görmek ister.
            REFERANDUM VAKTİ
      Vatandaş olarak biz de önümüzü görmek istiyoruz. Artık bu Başkanlık meselesi daha fazla uzatılmamalı. Bir an önce referanduma götürülmeli. Ve en son karar merci halk kararını vermeli. Ben toplumda yeterince tartışıldığını düşünüyorum. Artık altyapı olarak hazır. Son hamlede referanduma gidilen dönemde olacaktır. Kimin eteğinde ne taş varsa herkes dökecektir. Bu tartışmalar vatandaşın son kararını vermede etkili olacaktır.
           BAŞKANLIK ÇEKİNCESİ
       Başkanlık sistemine dair çekincelerimiz var. Çekincesi olanlar arasında, Ak Parti'ye oy vermiş vatandaşlarimiz da var. Çekincenin en büyük nedeni: Başkanlık=federasyon algısı. Bunun sonucunda da bölünme endişesi. Bu nedenledir ki referandumda, "Yüzde yüz evet çıkar" diyemiyoruz. Ak Parti bunu göz önüne alarak, nasıl bir Başkanlık sistemi istediğini, ayrıntılı ve en sade şekilde halka anlatmalı.

Blog linki : yasamdanyazilar.blogspot.com


15 Kasım 2015 Pazar

Böyle hukuk mu olur?

       Aşırı sevgiden dolayı, 16 kere bıçaklamiş diye, bir gerekçeli karar olabilir mi? Bu nasıl bir hukuk sistemidir? Bu kararları veren de, bir insan değil mi? Peki, bu insanların vicdanları yok mu? Onlar bu yazdıklarına inanıyorlar mi? Geceleri,  başlarini yastığa rahat koyabiliyorlar mı?
       Hatice Kaçmaz davasında katil,  aşırı sevgiden öldürdü diye,  cezasında indirim aldı. Bunu hangi vicdan kaldırabilir?
       Hükümetten biri, çıkıp da demedi ki, "Hükümetimiz kurulur kurulmaz,  bu işe el atacağız. Artık olmadık nedenlerle, cezalarda indirime gidilmeyecek". Yasa mı, kanun mu,  ne ise yapın artık. Ben ülkemde bir daha, böyle kahredici bir haber duymak istemiyorum.
       Şimdi her olayda böyle indirimler yapılırsa, kadın cinayetlerinin önüne nasıl geçilecek,  söyler misiniz? Böyle bir suçu işleyenin, bir daha dışarıyı görmemesi gerekir. Görmeyecek ki,  herkes ibret alsın.
        Zaten, ilk savcı müebbet istemiş. Ama dava müebbetten, aşırı sevgiden bıçaklamaya kadar gelmiş. Verilen bu karar, toplum vicdanını yaralamıştır. Hukuka olan güveni sarsmiştir.
       Hatice Kaçmaz gibi, başında manyak olan, kim bilir kaç kadın vardır. Şimdi bu karardan sonra, o kadınların, nasıl bir psikolojiye girdiklerini düşünsenize.
       Bir de, o kadınlara musallat olan manyakları düşünün. Bu karardan sonra, kim bilir, nasıl daha da cesaretlenmişlerdir.

       Blog linki : yasamdanyazilar.blogspot.com


4 Kasım 2015 Çarşamba

% 49, nefreti bitirir mi?

       Ak Parti, % 49 aldı diye, bütün sorunlar bitecek mi? Yok. Yine bazilari, Ak Parti'ye oy atanlar için, "Koyun" diyecekler. Ak Parti'liler de buna karşılık, " Koyun dediniz, koyduk" diyecek. Yani, değişen hiç bir şey olmadı. Olmayacak.
       Aradaki nefret bitmedikten sonra, hiç bir şey değişmez. E, nefret de bugünden yarina geçebilecek bir duygu değil. Zaten kimsenin de, nefreti sonlandırma gibi bir düşüncesi de yok.
       Alınan % 49, nefreti bitirmeyecek evet. Peki neyi bitirecek? Belirsizliği bitirecek. Kim kimle koalisyon yapacak sorusunu bitirdi. E ekonomi kötüye gidecekti. Çalkantılı bir dönem olacaktı yani. Şimdi bunların önüne geçilmiş oldu.
       Ülke, Ak Parti'yi sevenler ve Ak Parti'yi sevmeyenler olarak, ikiye ayrılmış durumda. Aslında ayrimin adı bu değil. Ayrimin adı: Erdoğan'ı sevenler ve Erdoğan'dan nefret edenler. Yoksa, Erdoğan'dan nefret edenler arasında bir anket yapılsa, "Aynı şekilde, Davutoğlu'dan da nefret ediyoruz" diyeceklerini sanmıyorum.
        Alınan bu % 49, ekonomiyi kurtardı. Ama, ya bu nefret ortamı ne olacak? Her iki taraftandan da, hakaretler devam eder. Her iki taraf da, birbirinin yanlış yapmasını bekler. Yanlışı yakalayınca da, en ağır hakaretlere başvurur. Sonra Cumhurbaşkanı dava açar. Ötekiler, "Basın özgürlüğü" diye bağırır. Berikiler, "Cumhurbaşkanına hakaret edilemez" der. Bu böyle devam eder, durur.

Blog linki : yasamdanyazilar.blogspot.com
     


28 Ekim 2015 Çarşamba

TRT, özerk olmali...

     TRT 1, RTÜK'ten uyarı cezası almis. TRT Genel Müdürünün yerinde olsam, hemen istifa ederdim. "Benim dönemimde böyle bir şey oldu" diye.
      Bu ne demek ya. Koskoca devlet televizyonu TRT 1, nasıl uyarı cezası alabilir. Bu olacak iş değil. Bu karar, TRT'nin, tarafsız olmadığının tescillenmesidir.
      Benim başından beri söylediğim bir şey var ki: TRT, özerk bir kurum haline getirilmeli Tüm iktidarlardan bağımsız olmalıdır.
      Bu yapılmazsa, aynı haberi daha çok duyariz. Ama bu haber bizim için, sıradan bir haber haline gelmemeli.
      TRT, düştüğü bu durumdan bir an önce kurtarılmalı. TRT, iktidarların borazanı olmaktan çıkarılmalıdır.
      TRT uyarı cezası aldı haberini duyduğumda, kan beynime sıçradı adeta. Ama şuna da sevindim. RTÜK, TRT'ye uyarı verme kabiliyetine hala sahip. Bu durumu da pekala görmezden gelebilirdi.
      Bir hukuk devletinde olması gereken de budur. Devletin kurumları birbirinden, hukuk kuralları çerçevesinde, çatır çatır hesap sorabilmeli. Bu, toplum olarak, daha iyi bir yaşam sürmemizin ön sartidir.

Blog linki : yasamdanyazilar.blogspot.com


22 Ekim 2015 Perşembe

iğneada nükleer santralsiz kalsın...

    Üçüncü nükleer santral, Kırklareli'ndeki iğneada'da yapilabilirmis. Bakan açıkladı.
    Bahsedilen yer, dünyada parmakla gösterilecek bir doğal güzelliğe sahip.
    Ben anlamıyorum. Niye bu nükleer santralleri doğanın, kendini en güzel şekilde sergilediği yerlere yapıyoruz.
    iğneada'ya kadar, nükleer santral yapacak yer mi kalmadı?
    Bir açıklama yapan da yok. Kamuoyunda bu kadar tepki çekmiş. Cik, açıkla.
    "Biz, şu şu nedenlerle iğneada'yi seçtik" de. Açıklama yapilmayinca da olmuyor.
     Açıkçası benim, haberi duyunca moralim bozuldu, "Yine mi?" dedim içimden. "Yine mi, güzel mi güzel ormanlarimizdan biri gidecek?".
     Her zaman böyle olmuyor mu? Ne zaman bir şeyler yapilmaya kalkilsa, hemen doğa harikası neresi var, ora seçiliyor.
     Sanki Türkiye haritası açılıyor. "En güzel doğa harikası neresiymiş bakalım" deyip, göz gezdiriliyor. "Hah burası" deniyor en sonunda.
     Bence İğneada'dan vazgeçilmeli. En güzeli bu. Ama bu yapilmayacaksa bir yetkili ya da bakan, kameralar karşısına gecmeli. Bu tercihlerinin sebebini kamuoyuna ayrıntılı bir şekilde açıklamalı.


18 Ekim 2015 Pazar

TRT 1 parti reklami almamali...

     TRT 1 devlet kanalidir. Bu nedenle parasiyla olsa bile, herhangi bir partinin reklamini yayinlamamalidir.
     Devlet kanali her partiye ayni mesafede durmalidir. Ak parti reklamini yayinladi diye Ak partili olmus degildir. Ama reklami yayinlamamasi daha guzel olurdu.
     Zaten toplumda TRT 1 Ak partinin kanali diye bir algi var. Ak partinin TRT 1'e reklam vermesi, bu algiyi daha da guclendirir.
     Bu algiyi guclendirecek baska bir olay da: CHP ve MHP'nin reklamlarinin yayinlanmamasi. "Niye sadece Ak parti?" diye akillara soru takiliyor.
     Muhtemelen, CHP ve MHP reklam icin basvuruda bulunmamislardir.
     Bu konuda TRT'den aciklama yapilmali. Eger reklam icin teklif gelmediyse, "Ak parti disinda diger partilerden reklam istegi gelmemistir" denilmeli.
     Eminim bu tip bir aciklamayi bekleyen bir kesim var toplumda. Bu tip bir aciklamayi sorumlu yayincilik geregince yapmali TRT 1.
     Basbakan Ahmet Davutoglu cok hassas bir insan. Bu tip konulara dikkat eder. Ama yogun tempoda gozden kacirmis olabilir.
     Danismanlarinin bu noktada devreye girmesi gerekir. Eminim Ahmet Davutoglu toplumdaki hassasiyeti dusunerek, TRT reklamlarinin geri cekilmesi talimatini verecektir.

      Blog linki : yasamdanyazilar.blogspot.com

16 Ekim 2015 Cuma

Suc ve Ceza kitabi degerlendirmesi...

     Suc ve Ceza kitabini sonunda bitirdim. Dunyanin en iyi romani dendigi icin heyecanla baslamistim okumaya.
     Ama bu heyecanim okurken de devam etmedi. Cunku yer yer sikinti basti.
    "Bu muymus dunyanin en iyi romani" laf ini bir ara cok kullandim. Hic bekledigim gibi degildi.
     Tabi cevirinin de begenmemem de payi olabilir. Ceviri aslinda iyiydi. Ya da standartti diyelim.
     Baska bi ceviriden okusam farkli olur mu? Begenir miyim? Bilmiyorum. Ama en azindan simdi olmaz.
     Kafam bos, vaktimin oldugu zamanlarda baska bir ceviriden okuyabilirim.
     Okumasam bi sey kaybetmez misim. Nedense bu yabanci klasikler sikiyor beni.
     Genelde yabanci kitaplari da kolay kolay sevmem. En son askerde okudugum Aklindan bir sayi tut guzeldi.
      Kitap akti bitti resmen. Ama Suc ve Ceza da boyle olmadi. Dolu dizgin okudugum bi kitap degildi benim icin.

Blog linki : yasamdanyazilar.blogspot.com
     
    


7 Ekim 2015 Çarşamba

Cuneyt Ozdemir tweet atmaya devam...

   Cuneyt Ozdemir, Kanal D'de, ana haber sunuyordu. Ne ara muhalif oldu, anlamadim. Oyle, pek muhalif olacak bi havasi da yoktu hani. Ogrencilere, kar tatili haberini verirken, "Bombayi patlatiyorum" diyen biriydi. Sen oralardan, muhalif ol. Olacak sey degil. Ilk, Kanal D haberi birakmasindan belliydi, bi seyler oldugu. Ben haberlerine de bakiyordum. Oyle olesiye, muhalif bi haber bulteni de yoktu acikcasi. Ayrica, reytingleri de dusuktu. Belli ki, ana haberden ayrilma nedeni, yaptigi haberler degil. Paylastigi tweetler.
          O TWEETLERE TiB ENGELi
     iste, bu tweetler nedeniyle, Cuneyt Ozdemir, yine gundemde. Telekomunikasyon iletisim Baskanligi (TiB), Cuneyt Ozdemir'in tweetlerini sakincali bulmus. Sakincali olan tweetleri gormedim. O yuzden, ne kadar sakincali bilmiyorum. Mahkemeye basvurmus, Telekomunikasyon iletisim Baskanligi. Hesaba, erisim engeli istemis. Mahkeme, bu istegi reddetmis. O tweetleri, sakincali bulmamis. Paylasilan tweetleri, ifade ozgurlugu kapsaminda degerlendirmis.
       BU ADAM NE PAYLASiYOR Ki?
    Cuneyt Ozdemir, ne paylasiyor ki, boyle mahkeme konusu olmus. ister istemez, merak ediyor insan. ilk f irsatta inceleyecegim. Bu kadar olay yaratan tweetler neymis.

Blog linki : yasamdanyazilar.blogspot.com


5 Ekim 2015 Pazartesi

Haktan Akdogan'dan muthis iddia...

    Haktan Akdogan, gecen cuma aksami Haberturk'te, Cansu Canan Ozgen'in konuguydu. Programdan,  onceden haberim vardi. Saat 23:00'de baslayacakti. Ama unutmusum. Kanallari zaplarken rastgeldim. Oyle bir zamanda acmisim ki. Gundemi sarsan iddiayi aciklarken. Akdogan'in iddiasina gore, bundan bi kac yil once Ege'de bir koye ufo indi. Ve o ufodan inen uzaylilari koyluler gordu. Bunun uzerine hemen jandarmaya haber verdiler. Fakat gelen kisiler jandarma degildi.
                 OZEL Bi BiRiM
     Hemen aklimiza gelen soruyu Cansu Hanim sordu, "Peki kimmis onlar?". Ozel bi birimden bahsetti Akdogan. Ozel kiyafetler giymisler. Uzaylilari alip goturmusler. Sanki hirsizi, katili alip goturur gibi. Hatta gotururlerken koylu, uzaylinin simsiyah gozleriyle kendisine baktigini soyluyor. Ve hala daha o koylu, o bakisi unutamamis. Bu anlatilanlar sanki bi Amerikan f ilmi degil mi? Bizimkiler boyle uzaylilar falan icin bi ekip falan hazirlayacaklar ha. Guldurmeyin beni demek geliyor icimden. Bizimkiler boyle seyler icin harcanacak paralari musriflik sayarlar. Ama oyle degil mi birader simdi.
                    SONUNDA
            BiZiM TOPRAGA DA
               AYAK BASTiLAR
     Uzaylilar bizim topragamiza basmadan olmazdi. Sonunda o da oldu. Bu anlatilanlar bunun kaniti. Acaba uzaylilar biz Turkler hakkinda ne dusunuyorlar. Hep soyleniyor ya. Arastirma falan yapiyorlarmis. Bizi arastirdilar da ne buldular acaba? Ama bizi sevmislerdir. Biz ne de olsa misaf irperver bi milletiz. Misaf irler uzayli olsa bile bunun degisecegini sanmiyorum. Onlarla hemen kankaya baglariz. Hemen kufur ogretiriz. Tipki turistlere yaptigimiz gibi.
             HiC UFO GORMEDiM
   Ben bugune kadar hic ufo falan gormedim. En fazla arkasindan beyaz bir iz birakan ucak gormusumdur. Onu da gormeyen yoktur zaten. Acaba ufo gorsem ne yaparim? Korkar eve kacarim herhalde. Belgesellerde goruyoz abi. Adam kaciriyor bunlar. Sonra orana burana igne falan. Delik desik ediyorlar her taraf ini. Neymis. Analiz yapacaklarmis. Bi kere ben igneden korkarim aga. O yuzden durup da hic kameraya falan alamam. Benden kimse bunu beklemesin. Toplumdan ozur dilerim gerekirse. Bu kamuya yonelik hayirseverligi yapamadigim icin. Ne yaparsin yusuf yusuf durumu. Uzaylilarin bizim guzel topragimiza ayak bastiklari icin sevincliyim. Bu milletin havasindan, suyundan nasiplensin adamlar. Simdilik bu kadar uzayli muhabbeti yeter diye dusunuyorum. Bi dahaki yaziya kadar sağlıcakla kalin.

Blog linki : yasamdanyazilar.blogspot.com
    


4 Ekim 2015 Pazar

Murat Boz, O Ses Turkiye icin ne kadar onemli?

    Bu aksam, O Ses Turkiye'nin yeni sezonu basladi. Bu sene kadroya,  yeniden Murat Boz dahil oldu. Su anda programi izliyorum. Murat Boz,  harika bi baslangic yapiyor diyebilirim. Ayrildigi sezon, sonlara dogru iyice tutuk, bitsede gitsek bi hali vardi. Ama bu aksam ki Murat Boz, bi harika. Bastan sona enerji dolmus. Morali, en ust seviyede. Programi cok ozlemis. Her hareketini, sozlerini isteyerek, icinden gelerek yapiyor. Oyle bir pozitif enerji yayiyor ki. insana kendisini izlettiriyor.
      O SES TURKiYE, MURAT BOZ'LA
                      Bi BASKA
    Murat Boz'dan, ilk baslarda pek de hoslandigimi soyleyemem. "Neden?" derseniz. Buna belli bir cevabim yok. Genelde, ilk olarak bi insandan hoslanmiyorsam, sonradan cok iyi anlasiriz. Bu arkadas secimlerimde boyledir. Murat Boz'da da, aynen boyle oldu iste. Gecen seneki program, o olmadan yavandi. Ebru Gundes ve Hadise ile cok iyi bir uyumu var. Zaten, bu programi izlettiren de o uyum. Yoksa ben,  oraya cikacak yarismacilar icin izlemiyorum. O yuzden, bu program Murat Boz ile bi baska.
            KiLiT iSiM:MURAT BOZ
    O Ses Turkiye'nin kilit juri uyesi bence Murat Boz'dur. Herkese takilmasi ve tartisma baslatmasi cok onemli. Tatli atismalar, genelde bu sekilde basliyor. Bu tavri, Hadise ve Ebru Gundes'e de buyuk kolaylik sagliyor. Onlarda, Murat'a takilacak konu bulmus oluyorlar. Zincirleme bi durum olusuyor yani. Gecen sene Murat olmadigi icin, programin temposu dusmustu. Mazhar Alanson ve Ozkan Ugur, onun yerini dolduramadilar. Bu program ne kadar devam edecekse, Murat Boz olmali. Tabi Hadise ve Ebru Gundes olmak kaydiyla.

Blog linki : yasamdanyazilar.blogspot.com


3 Ekim 2015 Cumartesi

Mars ve Nihat Hatipoglu nasil bir araya gelir?

    Sosyal medya, biz blogcular icin bulunmaz bi nimet. Konu sikintisi cektigimiz zamanlar, hemen sosyal medyaya basvuruyoruz. En fazla yararlandigimiz sosyal medya ise: twitter. Twitter'da ister siyaset, ister hayata dair, isterse de esprili paylasimlar bulabiliyorsunuz. E biz de buralardan, bloggerlar olarak ekmek cikariyoruz. Bu ekmeklerden biri de, Mars oldu. Mars ile Nihat Hatipoglu bir araya gelir mi? Turkiye'de yasiyorsak gelir.
      HOCAM MARSTAKi SU iLE...
   Nihat Hoca'ma, yine gundem yaratan bi soru sormus gencler. Demisler ki, "Hocam, marstaki su ile abdest alinir mi?". Bizim ulkemizde, inkar edilemez bir mizah yatkinligi var. Adamlar, nerelerden ne cikariyorlar. Sahsen, boyle bir soru, benim aklima gelmezdi. Belki de, yasadigimiz zorluklar bizi mizaha itiyordur. Ne dersiniz? Ben bu tur mizahi seviyorum. Cunku bu mizahta asagilama yok. Twitter'da, maalesef bu tur paylasimlarda var. Tek kelime ile igrenc buluyorum.
        MARSTA KiBLE MEVZU
    ikinci bir bomba soru daha sormuslar Nihat Hatipoglu'na, "Hocam, Marsta kibleyi nasil bulacagiz?". Tek kelimeyle harika. Hocam da, bu isin espri oldugunu anlamis tabi. Gencleri de kirmadan, "Mars' ta eger su varsa, abdest alinir" demis. Videosu var. izleyin derim. Kible konusuna gelince de, "Kible dunyada olur. Marsa cikta,  ondan sonra dusunuruz" demis. Nihat Hoca'yi bu yuzden seviyorum iste. Kimseyi kirmiyor abi. Devamli guler yuzlu. Su stresli ortamda, bi anlik gulumsememize neden oldu bu haber.

Blog linki : yasamdanyazilar.blogspot.com
   


29 Eylül 2015 Salı

Aof mezunu olmanin yollari...

   Bana deselerdi ki, "Bi gun aof'den mezun olacaksin", inanmazdim. "Hayir, ben yapamam" derdim. Ama simdi bak, mezun oldugum 2 yildan fazla oldu. Bu islerde olay, biraz kendine guvene bakiyor. E biraz da, calisma sekline. Belki de en onemli seyi atlamayayim. Bir de istedigin bolumu okumak. Bizim zamanimiza gore aof, bir cok bolum imkani sunuyor. Size tavsiyem, bu f irsatı degerlendirin. Ahh keske, bizim zamanimizda da boyle bolum bollugu olsaydi. Gerci ben istedigim bolumu okudum. Ama, daha baska okumak istedigim bolumlerde vardi.
           YARDiMCi KiTAPTAN
                        CALiS
   Bi cuval dolusu para veriyon ama,  aof kitaplari cacik. Roman gibi. Oku oku bitmiyor. Ben bi uniteyi, bastan sona, bir saatte okudugumu bilirim. Ki, ben devamli tekrar yaparak calisan biriyim. Simdi bu kitapla, nasil tekrar yapabilirim? Sorarim size. Neyse ki, yardimci kitaplar var. 30 sayfalik bi uniteyi, 4 sayfaya sigdiriyorlar. Ben de rahat rahat calisiyorum. Burada onemli olan,  duzenli calismak. Erkenden calismaya baslayin derim. Gunde bi unite, bi unite.
           TESTLERi MUHAKKAK
                          COZ
    Yardimci kitaplarda, unitenin sonunda testler var. Uniteyi bitirdikten hemen sonra, sicagi sicagina coz. Bakalim ne kadarini anlamissin. Orada takildigin yer,  hemen cikar karsina zaten. Don,  hemen orayi tekrar et. Farkindaysan,  olaya ilk anda mudahale etmis oluyorsun. Boylelikle, kendine guvenin gelir. Bos calismadigini,  kendine kendine soylersin. Kendini motive etmis olursun.
            SON 10 GUN KALA
                TEKRAR ET
    Bak bu da onemli. ilk calistigin uc-dort uniteyle, zaman gectikte kopukluk olacak. O bilgileri tazelemen gerekiyor. Aof de olsa,  calismadan mezun olamazsin. Emek vereceksin. Uniteyi tekrardan sonra,  testleri yine coz. Kafana iyice yerlessin. Sen boyle yaptikca, o dersin mantigini kavrayacaksin. Mantigini kavrarsan, bilmedigin soru ciksa da, yaparsin. Tum bunlari yaptiysan, gonul rahatligiyla sinavlarina gir. Her yil sinif ini gec. Ve en sonunda mezun ol. iste bu kadar. Simdiden kolay gelsin. Mezuniyetinizi simdiden kutluyorum. Hadi saglicakla kalin.

Blog linki : yasamdanyazilar.blogspot.com


28 Eylül 2015 Pazartesi

Kanli ay, twitter'i salladi...

    Dun aksam twitter, kanli ay ile sallandi. Uzerine ne mavralar yapildi, ne espriler dondu. Ben, bu tutulma olaylarini halen anlayabilmis degilim. Hep karistiririm. Yok, ay dunyanin onune gecince su olurmus. Yok, dunya arkadan dolanip, ayin onune gecince su olurmus. Cografya dersinde gormusuzdur muhakkak. Ama simdi esamesi okunmuyor. Twitter, gercekten haber alma araci haline gelmis. Benim, hic kanli aydan falan haberim yoktu. Twitter sayesinde haberim oldu.
          SEN COK YASA TWiTTER
    Gercekten de, sen cok yasa twitter. Olup bitenden haberdar ediyor insani. Dun aksam baktim twitter'da kanli ay tweetleri birbiri ardina atiliyor, "Yine aya bi seyler mi oluyormus?" dedim. Ben disari cikip bakmadim zaten. Ciksam da gorebilir miydim, orasi da ayri bir muamma. Sag olsunlar, twitter'dakiler ani anina gelismeleri paylastilar. Yok, ay kirmizi olmaya basladi. Yok yok, kararmaya basladi falan.
       KANLi AY UZERiNE KOMiK
                      TWEETLER
    Bazilari, bu isi gercekten biliyorlar. Mizah dolu tweetler atiyorlar. Sag olsunlar, eglenceli vakit gecirtiyorlar bize. Bi ara, olaya bende kendimi kaptirdim. Bi iki tweet de, araya ben sikistirdim. Bende de hic merak yok be kardesim. insan, girer bi google'a,  kanli ay nedir, ne degildir arastirmaz mi? Yok. O bende yok. Merak etmiyoruz birader. Bakip bakip, yazip yazip geciyoruz. Koskoca Einstein bile, nasil Einstein oldugunu soranlara merak demis. Dilerim,  cocuklarima gensel olarak gecmez bu durum. Onlar da benim gibi meraksiz olmasinlar. O zaman ne diyoruz. Merak guzel sey, guzel sey merak. Hadi saglicakla kalin.

Blog linki : yasamdanyazilar.blogspot.com


27 Eylül 2015 Pazar

Arkadasim Semih'le hasret gidermeceler...

     Arkadasim Semih, askerden izne geldi. Bugun, ogleden sonra da aradi, "Bulusalim" dedi. Aksam, 17:00 otobusune bindim. Bi kalabalik, bi kalabalik. Hadi, bizde bayramlarda boyle. Ya istanbul'da yasayanlar ne yapiyor her gun, her gun. 17:30'da,  Duzce Merkez'deydim. Duzce Krempark Avm'nin onunde bulustuk.
        iLK iZLENiM:ZAYiFLAMiS
   Koca Semih, zayiflamis. Bu adamin zayiflayacagi aklima gelmezdi. Hemen soyledim zaten, "Zayiflamisin" dedim. O'da bana aynisini soyledi. Aslinda, ben askerde daha da kilo almasini bekliyordum Semih'in. Durumu sonradan anladim. Anlatti, "Cok stres altindayim. Tam 8 kilo verdim" dedi. Bu adami stresten baska bir sey zayiflatamazdi zaten. Merak edenler icinde soyleyeyim. Semih,  komutan habercisi.
      ETHEMiN YERi TERCiHiMIZDi
    "Karnim ac. Bi seyler yiyelim mi?" soruma, bekledigim cevabi aldim. "Yiyelim abi". Her zaman gittigimiz donerci vardi, "Oraya gidelim" dedim, "Gelmisken lahmacun yiyelim" dedi. Rotamiz belli olmustu. Ethemin Yeri'ne gittik. Ethemin Yeri, Duzce'nin en meshur pide, lahmacun salonudur. ikinci kata ciktik. Balkona gectik. Gelip geceni izlemek guzel oluyor. ikimizde, ikiser lahmacun soyledik. Bir de 1lt kola.
         BEKLENMEYEN KONUK
    Kendimi lahmacun yemege kaptirmisken, baktim biri kafami tutuyor. Bi de sesini degistirmis, bi seyler soyluyor. Baktim. Atos' tan Sahin. Onu da soframiza davet ettik. Konumuz, tabi ki askerlikti. Bedelli, kisa donem, acikogretim ucgeninde dondu sohbet. Ben askerligi yaptim. Sahin yapmadi. Sahin'in ne yapmayi dusundugu hakkinda konustuk. O da tam net degil.
   ANKARA HAKKiNDAKi GORUSU
   "Ankara'yi bu kadar guzel beklemiyordum" diyor. Bende Semih'in Ankara'yi bu kadar guzel bulacagini beklemiyordum. Semih'in daha 8 ayi var. Yol uzun. Ama her yolun da bi sonu var. Kismetse,  mayista burda. Cuma gunu gidiyor. Eger f irsat bulursak, bi kere daha gorusmeyi planliyoruz. Bir dahaki yaziya kadar sağlıcakla kalin.

Blog linki : yasamdanyazilar.blogspot.com


26 Eylül 2015 Cumartesi

Eskiyi ozluyorum...

Capsi Sun'i da ozluyorum :)

    Her gecen yil, bir onceki yilimi ozluyorum. Su anda bulundugum durumdan hosnut degilim. Ama eminim gelecek yil, bu gunleri de ozleyecegim. Lisedeyken ortaokulu, universitedeyken liseyi ozledigim gibi. Tum ruhumla, eskiyi ozluyorum. Sanki bir yanim eskide, gecmiste yasiyor. Ne zaman ortaokulumun, lisemin onunden gecsem, hemen o gunlere duyulan ozlemim depresiyor. "Keske, simdi yine ogrenci olsam da,  su okulun kapisindan girsem iceri" diyorum.
         NiYE ESKiYi OZLUYORUM?
    Buna cok net bi cevabim yok. Nedenini bilmiyorum, ama ozluyorum. Bu durum, sanki tek bende oluyor. Baska hic kimse, bu durumu yasamiyor. Sadece bu duygu icin söylemiyorum bunu. Her duygu icin, boyle dusunuyorum. Sanki, diger insanlarin, sapasaglam bi ruh dunyalari varmis gibi. Yaziyi yazmadan once, google'da arastirma yaptim. Durum hic de oyle degil. Megerse benim gibi, ne kadar da eskileri ozleyenler varmis. Nedense, bi rahatladim sayfalari gorunce. "Evet, eskiyi ozleyen bi tek sen degilsin. Normalsin merak etme" rahatlamasiydi.
            BiLECiK GUNLERiM
   Bilecik gunlerimi ozlerim mesela. Kardesim, Bilecik Universitesi'ni kazanmisti. Ailecek oraya gitmistik. Annemler, buyuk odada otururken,  ben, diger kucuk odaya gecerdim. Umit Yasar Oguzcan'in, siir kitabini okurdum. Kitap, eski bi basimdi ve sararmisti. Belki de o yuzden, o kitabi sevdim. O kitap sayesinde,  Umit Yasar Oguzcan ile tanismistim. Ve o kitaptan sonra, Umit Yasar Oguzcan, en sevdigim sairlerden biri oldu. O donem, cok siir okudum. Hatta, begendiklerimi, bi defterde bile topladim. iste, o siir dolu gunlerimi ozluyorum mesela.
          iNSAN ESKiYi OZLEMELi
   Cagri merkezinde calistigim yillari ozluyorum mesela. Guzel bi 3 yil gecirmistim, cagri merkezinde. Ornekleri daha da cogaltabilirim. Eminim, sizin de vardir. Böyle ozlediginiz yillar. insan, bence eskiyi ozlemeli. Arada dalmali. Gitmeli. Bu cok guzel bir duygu. Belki huzunlendiriyor insani ama. Olsun. Bu duygu yasanilmali. Bir dahaki yaziya kadar sağlıcakla kalin.

Blog linki : yasamdanyazilar.blogspot.com
   


25 Eylül 2015 Cuma

Bayram sevinci...

    Bir farklilik oldugu otobusten belli. Bindigim otobus tika basa dolu. Her bayram boyledir otobuslerimiz. Hosuma gitmiyor da degil bu durum. Otobuste calan telefonlar, adeta,"Nerde kaldin diyorlar?". "Geldim, geldim. Otobusteyim. 15 dakikaya ordayim" lar. Belli. Bayram sevinci yasanacak. Belki cok yakin bi arkadasiyla. Belki de canindan cok sevdigini soyledigi sevgilisiyle. Ben insanlari seyretmeyi seviyorum. Akip giden hayati goruyorum onlarda.
               DUZCE MERKEZ
                TiKLiM TiKLiM
    20-25 dakikalik bi yolculuktan sonra Duzce'deyim. Cilimli ile Duzce arasi normalde 20 dakikadir. Ama otobusun kirmiziya takilma, yolcu bindirme gibi durumlara bagli olarak, bu sure de degisiyor tabi. Otobusten iner inmez hemen kalabalik carpiyor gozume. Ayni zamanda otobusten inen herkes gibi bende, rahat bi nefes aliyorum. Otobuste tika basa olunca,  temiz havaya hasret kaliyor insan. Duzce Krempark Avm'nin yanindan,  yurumeye basliyorum merkeze dogru.
             MEDiTASYON GiBi
    Karinca gibi yogun insan toplulugu. Kimi sevgilisiyle, kimi arkadasiyla, kimisi de kalabalik arkadas gruplariyla dolasiyor. Cogunluk gencler tabi. Herkesin elinde artik bi organi haline gelmis cep telefonlari. Millet olarak bagimlisi olduk telefonlarin. Gulme sesleri geliyor. Bazisi da bayram bayram sevgilisiyle tartismis. Ona telefonda laf anlatmaya calisiyor. Tun bunlar bana meditasyon gibi geliyor. Seviyorum insanlari izlemeyi. Benim de bayram sevinci halim budur.

Blog linki : yasamdanyazilar.blogspot.com

24 Eylül 2015 Perşembe

Oncesi ve sonrasiyla bayram namazi...

     Ben Duzce'nin Cilimli ilcesinde yasiyorum. Bizim bayram namazi vaktimiz, 07:26'diydi. Namaza yetisebilmek icin, telefonun alarmini 06:30'a kurmustum. Ama gerek kalmadi. Saat 06:00'da kendiligimden uyandim. "Yarim saat var. Tekrar uyumanin bi manasi yok" dedim. Tekrar yatmadim. 06:30'a kadar telefondan kose yazisi okudum. Facebook'a, Twitter'a girdim. Saati 06:30 yaptim. Kalktim. Abdest aldim. Ustumu giyindim. Yediye on kala evden ciktim.
          HER BAYRAM NAMAZA
       MUSTAFA ABi iLE GiDERiZ
    Yediye on kala cikmamin sebebi: Mustafa Abi, o saatte cik dedigi icindi. Mustafa Abi karsi komsum. Uzaktan da akraba ayni zamanda. Disari ciktim. Baktim yok. "Mustafa Abi!" diye seslendim bi kac kere. O da hazirmis zaten. Hemen cikti. Bu sefer erken cikmistik. Diger bayram namazlarina gore. Diger namazlarda,  ya son anda yetisiyorduk, ya da biz geldikten bi kac dakika sonra namaza basliyorduk.
            CAMiYE GiTTiGiMiZDE
                   KiMSE YOKTU
    Bayram namazi icin o kadar erken gitmisiz ki. Camide tek tuk insan vardi. Saate baktim. 07:10 geciyordu. Ama disarisi kalabalikti. Namaza baslamaya az kala cami doldu. Biz Mustafa Abi ile genelde yukarda kiliyoruz namazi. Asagisi cok kalabalik oluyor. Biz de o yuzden yukariyi tercih ediyoruz. Sabah biraz hava serin gibiydi. O yuzden hirkayla gittim. Ama namaz kilarken bi yandim, bi yandim ki. Namaz biter bitmez hemen cikardim hirkayi.
                FiRiNDAN EKMEK
              ALMA GELENEGiMiZ
   Her bayram namazindan sonra,  hemen caminin karsisindaki f irindan ekmek almak icin siraya gireriz. ilk zamanlar ekmekler sicak oluyordu. Sicak sicak kahvalti da cok guzel gidiyordu. Sonradan bozdu. Artik ekmekler normal. Biz yine de alalim istedik. Adet yerini bulsun diye. Ordan Mustafa Abi pastaneye girdi. 5 liralik kiymali borek aldi. Bende aldim. "Sabah sabah cayla iyi gider" diye dusundum. Onun da pek sicak oldugu soylenemezdi. Eve gelirken sokaklarda kimse yoktu. Kimseyle bayramlasmak zorunda kalmadan evlere girdik. Bi bayram namazi daha boylece bitmis oldu.

Blog linki : yasamdanyazilar.blogspot.com


23 Eylül 2015 Çarşamba

Faturaliya gectim, rahat ettim...

   Ben daha once 30 liraya her ay 2gb internet paketi yapiyordum. Bi de 1 lira yukleme ucreti. Oldu ma sana 31 lira. Benim isim internetle. E blogcuyuz. Her an yazi yazma potansiyelimiz var. internetsiz nasil yaparim? Konusmaya ya da mesajlasmaya da fazla ihtiyacim yoktu. E su aralar sevgili de yok. E o zaman ne yapayim konusmayi, ne yapayim mesajlasmayi. Ama hic de lazim olmuyor degil hani. Ozellikle de mesajlasma. O yüzden faturaliya gecme zamani gelmisti.
             FATURALiYA GECME
       KONUSUNDA CEKiNGENDiM
   Nedendir bilmem. Herhalde faturali hakkinda duyduklarimdan olsa gerek. Kontorlude fazla para odeme gibi bi durum yok. Ama faturalida oyle degil. Soylenen fiyat farkli, sana gelen fatura farkli. Bunlar benim hic de sevmedigim islerdir. Ben hesabimi bilmek isterim. Sürpriz fatura ile karsilasmak istemem. iste bu nedenledir ki faturaliya gecmedim. Ama zamanla akilli fatura falan cikti ya. Faturaliya gecmek yavas yavas aklima yatmaya basladi.
            ARAMASALAR YiNE
            GECECEGiM YOKTU
   "Yavas yavas aklima yatmaya basladi" dedim ama. Faturaliya gecmek icin de herhangi bir girisimim olmadi. ise baslamistim. Sabah 08:00'de ise gidip gece 23:00'de gelirsen, vakit mi kalir insana. Ha birde calismazken, daha yuksek tutarda odeme yapmak da akil kari degildi. Bi gun calisirken Turkcell'den telefon geldi. "Bakiyoruz. Sadece internet icin cok miktarda para oduyorsunuz. Gelin sizi faturaliya gecirelim" dediler.
          40 LiRAYA UCU BiR ARADA
               PAKETi SUNDULAR
   Teklifleri suydu: Ayda 40 liraya, konusma, mesajlasma ve internet paketi. "Oo guzelmis" dedim. "Ya 500 dakikayi asarsam?". "Akilli fatura var. 500 dakikayi gecince duracak" dediler. "Oo harikaymis o zaman". "Ne yapmam gerekiyor faturaliya gecmek icin?" dedim heyecanla. Onay vermek yeterliymis. Daha once kimlik fotokopisi ve bir de fatura istiyorlardi. Burokrasiyi kaldirmislar. Onayi verdim. 10 dakika sonra faturaliya gecmistim.

Blog linki : yasamdanyazilar.blogspot.com
         
  


22 Eylül 2015 Salı

Hayir diyememek...

    Siz de de hayir diyememek gibi bir sorun var mi? Bende yillardir bu sorun var. Ustesinden gelmeye calisiyorum. Ne cok basarili oldum. Ne de cok da basarisiz. Orta karar bir tutum sergiledim su ana kadar.
              DUN HAYiR DEDiM
    Mutluyum. Belki zor oldu ama hayir dedim. ilk baslarda boyle zor olacak diye dusunuyorum. Ama zaman gectikce taslar yerine oturacak. Ben istersem evet demeliyim. Dun biri benden bi sey istedi. ilk etapta hemen hayir diyemedim tabi. Hayir diyememek duygum depresti bi anda. Karsimdakini de kirmak istemiyordum. Bi emaneti bi yere birakmami istiyordu.
         NEDEN YAPAMAYACAGiMi
                    ANLATTiM
   O isi gercekten yapamazdim. Bu isi uzerime almamaliydim. Hayir diyememek duygum galip gelmemeliydi. "Ne yapsam da hayir desem" diye dusunurken. Neden bu isi yapamayacagimi karsimdakine onu kirmadan anlatmaya basladim. Ben anlatirken her one surdugum bahaneye bi care uretiyordu. Galiba yine evet diyecektim. Ama en sonunda buldugum bahaneye bi sey diyemedi.
           BU iSE iNANCiM YOK
                       DEDiM
   Gerci bahane de degil, yalan da degil. Bana gore o kadar zahmete katlanilacak onemde bi durum yoktu ortada. Sonunda, "Tamam" dedi. Bende icimden kocaman bir, "Ohh" cektim. Bir hayir diyememe mucadelesinden ben galip cikmistim. Karsimdaki ister istemez biraz bozuldu. Ama uzun surmedi. Kisiligimi ortaya koymustum. Karsimdakine soyledigi her seyi kabullenecek biri olmadigim mesajini vermis oldum.
                  ONEMLi OLAN
                    DEVAMLiLiK
   Bir kere hayir demekle is bitmiyor tabi. Her zaman tetikte olmak lazim bu duyguyu yenmek icin. Hayir diyememeyi surekli bir hale getirmek lazim. Bunun icin sizin de onerileriniz varsa beklerim. Bir dahaki yaziya kadar sağlıcakla kalin.
Blog linki : yasamdanyazilar.blogspot.com

             


21 Eylül 2015 Pazartesi

Suc ve Ceza yarida kaldi...

    ise baslamadan once Suc ve Ceza romanina baslamistim. ilk baslarda cok bunaltti beni. Ama ortalara dogru belli bir standarta oturdu. Acikcasi ilerleyen sayfalarda ne olacak merak ediyorum. Ama okuyamiyorum. Sabah sekizde cikip,  gece on bir bucukta evde olursam nasil okuyabilirim ki? Zaten yorgunluktan oluyorum. Birak kitap okumayi, kolumu kaldirmaya halim olmuyor.
             BAYRAMDA OKUMAYA
                         DEVAM
   Aslinda, ben bir kitabi okumaya basladigim zaman yarida birakmayi sevmem. Birakirsam tamamen okumayi birakirim. Ama Suc ve Ceza oyle olmadi. Yarida biraktim. Bilerek, isteyerek. Ama devam etmek niyetiyle. Bir turlu geri donemedim. Devamli calis, calis. Ama bayram tatiliyle beraber onumde bir f irsat dogdu. Arefe gununden itibaren kurban bayrami tatilim basliyor. Bu 7 gunluk tatil boyunca hedef im:Kitabi bitirmek olacak.
             BELLi OKUMA SAATiM
                    OLACAK AMA
   Amasi: is yerinde belli calisma saatim yok. Kimi zaman aksam 18:00'de cikiyoruz. Ama cogunlukla da mesaiye kalip gece 22:30'da cikiyoruz. Siz de takdir edersiniz ki,  boyle belirsiz bir ortamda okumayi rayina oturtmak zor. Eger rayina oturtabilmis olsaydim, coktan Suc ve Ceza bitmis olurdu. "Bu kadar isin gucun arasinda niye kitap okumaya calisiyon ki. Sende bi alemsin" diyenler olabilir. Benim de cevabim su, boyle diyenlere: Okumak benim icin bir hobi. Okumak meditasyon gibi.

Blog linki : yasamdanyazilar.blogspot.com


20 Eylül 2015 Pazar

Pazar gunu uykusu...

   Pazar gunu yatis gunum oldu. Haftanin yorgunlugunu cikariyorum. Uykunun dibine vurdum. 11:00'de bi uyandim. Bi sosyal medyaya baktim. Bloga girdim. Okunma sayilarini kontrol ettim. Bi yarim saat sonra tekrar yattim. Saat 14:00 gibi annem uyandirdi. "Kalk oglum. Cayi yaptim. Kahvalti hazirladim" diye. Televizyonda Kanal D acikti. Buyur Burdan Bak'in sonuna denk gelmisim. Kalktim. Gectim sofranin basina. Hemen kumandaya uzanip zap yapmaya basladim.
             TURK FiLMi iMDADiMA
                         YETiSTi
   Kanallara baktim. Hic bir sey yok. Bu pazar gunu neden izlenecek seyler olmaz ki. Neyse ki kanal 7'de Gulsah Kucuk Anne vardi. Ona baktik. O f ilmde beni iki sey etkiliyor. Bir: Gulsah'in babasinin hapishaneye girdikten sonra, bir de annesinin araba kazasi gecirip hastaneye yatmasinin haberini almasindan sonraki, hickirarak aglayislari. Sabah sabah icimi dagladi. ikincisi ise: Filmin son sahnesinde Gulsah, insaatin tepesinde bilmem kac metre yukseklikte kaliyor. Babasi Fikret Hakan onune yatip kopru oluyor. Gulsah'da babasinin ustunden annesi Hulya Kocyigit'in kucagina gidiyor. Etkileyici bi sahne. izlememis olanlar google'dan aratabilir.
       TS-GS MACiNiN YORUMLARiNi
                         OKUDUM            
   Dun aksam 23:00'de falan uyudum. Onun icin yorumlara falan bakamamistim. "Bakalim yorumcular Trabzonspor karsisinda Galatasaray'i nasil bulmuslar?" diye okumaya basladim kose yazilarini. Mehmet Demirkol ile Hakan Unsal, Hamza Hoca'nin oyun stratejisini begenmisler. Ridvan Dilmen ise begenmemis. Tabi herkes Erkan'in pozisyonunu konusuyor. Ne guzel be pazar gunu tatil. Ve ben kose yazisi okuyorum. Benim icin buyuk bir keyif.
          ARiFE GUNU TATiLiM
                     BASLiYOR
   Bu arada arife gunune kadar calisiyorum. Arife gunu itibariyle tatilim basliyor. Ben bir raf fabrikasinda calisiyorum. Ayni zamanda bu seneki kpss' ye hazirlaniyorum. ilk defa yazimi okuyanlar olabilir. Onlar icinde bu kucuk bilgileri de paylasmak istedim. E pazarimiz daha devam ediyor. Saat daha 17:24. Keyf i surmeye devam edelim o zaman. Paylasmaya deger bi seyler olursa, bi ikinci yaziyi da yazarim. Simdilik sevgiyle kalin.

Blog linki : yasamdanyazilar.blogspot.com
           

                             


19 Eylül 2015 Cumartesi

Otobuste uyumak muhtesemligi...

   Sabahlari ise giderken otobuste uyumayi sevmem. Cunku ise gidiyorumdur. Calisacagimdir. Oyle uykunun tadi cikmaz. Uykunun tadi,  eger otobus eve gidiyorsa cikar. Nasil olsa eve gidiyorsun. Evde yatacaksindir. Ohh mis. O zaman rahat rahat uyuyabilirim otobuste. Goz kapaklarima engel olmam. Kapanmalarina izin veririm. Dusunuyorum da. Ben keyif adamiyim herhalde. Boyle seylerin tadini cikarmayi biliyorum.
            HiRKAM YASTiGiMDiR
                         BENiM
   En sinir oldugum seylerden biri: Otobus camina kafayi dayayinca,  kafanin cama carpip durmasi. insan boyle uyuyabilir mi? Ama benim cozumum var: Hirkam. Canim hirkam benim. Kendisini hirka olmanin disinda, yastigim olarak da kullaniyorum. Yumusacik. Yastik niyetine cama yasliyorum onu. Kafami da koyuyorum. Ohh bee. Hayat bana guzel. Otobuste uyumak simdi guzel. Simdi tatli.
           OTOBUSTE UYUMAK
                       LEZZETi
   Otobusun sesi. Yolcularin konusmalari. Ninni gibi geliyor bana. iste tam sevdigim ortam. iste tam o noktada uyku beni cagiriyor :) Bende birakiyorum kendimi uykunun kollarina. Arada uyaniyorum. Duragi kacirmayayim diye, "Ooo daha varmis. Uyu uyu" deyip tekrar daliyorum uykuya. Duragi kontrol etmek icin uyandigimda, "Ulan ne tatli uyuyorum bee" diyorum icimden. O kadar lezzetli bi sey iste otobuste uyumak.
          OTOBUSTEKi UYKUYU
          EVDE BULAMiYORUM
   Gelgelelim. O leziz uykuyu evde bulamiyorum. Tabi yatagin guzelligi ayri. Yastik, yorgan ve yatak uclemesine kim hayir diyebilir ki. Ama uykuya gecmekte zorlaniyorum. Bi de sabahlari uyandigimda, tatli bi uyku uyudugumu hissedemiyorum. Bu uyku problemini bi turlu cozemedim zaten. Kaliteli uyuyamiyorum abi. Yataktan dayak yemis gibi kalkiyorum. Ama otobuste uyumak oyle mi. Hayatimdaki guzel seylerden biri: Otobuste uyumak.

Blog linki : yasamdanyazilar.blogspot.com


18 Eylül 2015 Cuma

Bir gun herkes gozluklu olacak...

   Bu benim tezim. Cunku goz doktorlari her goz rahatsizligi olana gozluk verdikleri icin. Bir gun herkes gozluklu olacak. Gozluk takmaya basladiktan sonra, yanimdan gelen gecene daha dikkatli bakmaya basladim. Yanimdan gecen bi dunya insanin yarisi gozluklu. Simdi ben nasil bu tezi savunmayayim.
            GOZLUKCU iSiNE Mi
                      GiRELiM
    Bizim is yerindekilerle ara sira makara yapariz boyle. Su ise mi girsek, bu ise mi girsek diye. Ben de o yuzden diyorum ki. Gozlukcu isine mi girsek :) Bu iste para var abi. Her hastaya gozluk yazmaya hevesli doktorlar oldukca, sirtimiz yere gelmez. Paraya para demeyiz. isin sakasi bir yana. Soyledigimde de gerceklik payi yok degil haa. Her gecen gun saglik sektoru ha babam buyuyor. Bu pastadan bi dilim de biz alsak olma mi? :)
             HEP GOZLUK TAKMA
                HEVESiM VARDi
   Harry Potter'i cok severdim. Cok izlerdim. Acaba ondan mi? Harry Potter etkisi mi diye dusunmuyor degilim. Ne bileyim abi, gozlugun baska bi havasi var. Herhalde bende o havanin ruzgarina kapildim. istedim, istedim. Evrene mesaj ustune mesaj gonderdim. Sonunda oldu. Fi tarihinde cercevelerle tanistim. Tarihini tam olarak hatirlamiyorum iste. O kadardir takiyorum bu cerceveleri.
         SiNEK UCUSMALARiYLA
                       BASLADi
   Her sey, sabahlari universiteye gitmek icin otobus bekledigim durakta basladi. Ne giris yaptim be. Neyse devam edeyim. Sol gozumde sineklere benzeyen karartilar ucusmaya basladi. ilk baslarda dikkate almadim. Baktim sonra gecmiyor. Caldim doktorun kapisini. Gozume damla damlatti. "Aksama kadar net goremeyeceksin" dedi. Gercekten de oyle oldu. Saate bakiyordum. Boyle flumsu goruyordum. "Gozunde catlak falan yok. Sana bi 0,75 gozluk yaziyorum" dedi. iste boylece gozluklu oldum. Hala da kullaniyorum. iyi bir beraberligimiz var. Neyse sabah sabah bu kadar mavra yeter. Gorusuruz beyler, bayanlar. Kendinize iyi bakin :)

Blog linki : yasamdanyazilar.blogspot.com
           


17 Eylül 2015 Perşembe

iphone 6 plus alacam abi...

   Bugune kadar, hic iphone 6 plus kullanmadim. Tercihim hep Samsung'dan yanaydi. Once,  Samsung s3 mini aldim. Belli bir sure onu kullandim. Bir yil olmustur yine kullandigim. Sonra maddi durum elverince. Samsung Grand Neo aldim. Ekrani daha buyuk. Benim isim, internetle. Blog yazmaya baslamadan once de, yine benim isim internetleydi. Ben kose yazisi okumayi severim. Takip ettigim yazarlar vardir. Gazete mansetlerine bakarim. Kisacasi: Hayatimda blog yokken de, internete ihtiyacim vardi.
          SAMSUNG YAVASLIYOR
   Sadece Samsung'lar da mi boyle,  yoksa tum androidler de de, belli sure sonra yavaslama oluyor mu,  bilmiyorum. Ama benim, Samsung grand neo yavasladi. Mesela mesajlara basiyorum. Hemen gelmiyor. 4-5 saniye bekliyor. Ben istiyorum ki, bastigin an ekran gelsin.
O yuzden, arkadaslarim yeni telefon aldiklarinda, hemen hizlarina bakarim. Bizim Semih, askere gitmeden bi kac ay once, iphone 4s aldiydi. Hemen hizina baktim tabi. Harika. Gidesiye kadar kullandi. Hic de sikayet ettigini duymadim.
            iPHONE ALMA ZAMANi
                           GELDİ
   Semih'te hic sikayet etmeyince,  kararimi verdim. Artik bende bir iphone'lu olacaktim. iste tam o aralar da, iphone 6 plus cikti. Bekledigim iphone buydu. Diger iphone'lar, kucuk ekranliydi. Bu ise,  dev gibiydi. Ama bi sorun vardi ki, fiyati. Fiyati ucuyordu. Bende uzun bir planlama yaptim. iphone 6 plus,  fiyati dustugunde alacaktim. Gecen yemekhanede bu konu acildi, "Ya dedim. Bu iphone 6 plus ne kadar?" Dediler ki, "3000 ile 3500 arasi".
          iPHONE 6 PLUS ALACAM
                            AMA
                   BiR YiL SONRA
   Hemen orda dahiyane plani mi acikladim. iphone 6 plus bir yil sonra, f iyatı dusunce alacaktim:) " O zaman ne kadar olur?" dedim. "2500 falan" dediler. Bekledigim f iyat araligi bu degildi. Bilal, "iphone'larin f iyati cabuk dusmuyor" dedi. Evet, dogru. Bizim Semih'te, iphone 4s'e,  bin kusur lira vermisti. Her seye ragmen kafaya koydum. Iphone 6 plus alacam abi:))

Blog linki : yasamdanyazilar.blogspot.com


16 Eylül 2015 Çarşamba

Karsinizda ben: Beceriksiz...

   Daha onceleri, beceriksiz oldugumu kabullenmezdim. Ama artik kabulleniyorum. Evet, ben bir beceriksizim. Annem bu durumu cok onceden gordu. Bana hep derdi ki, "Elin bi seye de yakissin". Sagolsun. Simdilerde yasimiza hurmeten, bu sozu kullanmiyor artik. Annemden yillar sonra bu sozu, bi abimden de duydum.
              DUN iTiBARIYLE
               KABULLENDiM
   Dun o abiden, o sozu duyduktan sonra, cizgi f ilmlerdeki gibi,  beynimdeki ampul bir anda yandi. Tum belirtiler tek bir seyi gosteriyordu. Galiba ben,  beceriksizdim. Hemen bi rahatlama geldi. Meger, beceriksiz oldugumu kabullenmemek, ne de agirlik yapiyormus ruhumda. Sanki,  ruhumdaki birikmis olan agirliklari attim. Bi haf ifledim.

         GERCEKLE YUZLESiNCE
    Beceriksiz oldugum gercegiyle yuzlesince. Haf ifledim, haf ifledim ama. Uzuldum de. Kim beceriksiz biri olmayi ister ki. Ama iyi de oldu. Bundan sonra bir ise kalkisirken,  bunu da goz onunde bulunduracagim.
         NELERDE BECERiKSiZiM?
   El yatkinligi gereken islerde. Mesela: Su anda bir fabrikada calisiyorum. Kpss sinavina kadar. Gun icerisinde bi suru is yapiyoruz. Ve ben, hic bir isi dogru durust yapamiyorum. Verilen isi yapiyor muyum? Yapiyorum. Ama sikinti var iste.
                NE OGRENDiM?
    Eksik bir yanimdan kacmanin, onunla yuzlesmemenin, aslinda bir avantaj olmadigini. Boyle yaparak ruhumu baskiladigini. Kabullendim. Rahatladim. Siz de hemen boyle yapin. Bi deneyin. Bakin nasil da rahatlayacaksiniz.

Foto kaynak : pixabay.com

Blog linki : yasamdanyazilar.blogspot.com

      

15 Eylül 2015 Salı

KPSS maceram basliyor...

   Bu benim Kpss'ye ikinci girisim olacak. Onceki girisim, askerden geldikten sonraydi. iki yil once. Askerden, nisanda geldim. Haziranda sinava girdim. Tabi, dogru durust calisma firsati yakalayamadim. Zaten askerde calisma firsatim olmadi. "Askerde de hazirlanabilirdin" diyenler oluyor. Askerligin psikolojisi farkli. Ben o ortamda calisamadim. Ben evde ya da dersanede olacagim. Belli bir calisma sistemi kuracam ve ona gore devam edecegim. O yuzden o ortam bana uygun degildi.
         BU SENE UMiDiM DAHA COK
   Bu sene onumde uzun bir donem var. Bu donemi en iyi sekilde degerlendirmeyi dusunuyorum. Dersaneye gitme gibi bir planim yok. Evden calisacagim. Zaten istesem de gidemem. Calisiyorum. Belli bir saatten sonra calismadan olmuyor. Hem calismak, hem de kpss' ye hazirlanmak zorundayim. Farkindayim. Ikisini bir arada goturmek zor. Ama su an icin boyle devam etmek zorundayim.
           ENDiSEM MATEMATİK
    Su hayat yolunda matematik ile hic aram duzelmedi. Bi turlu anlayamiyorum. Yapamiyorum. Yapamadikca moralim bozuluyor. Sonra, "Yok ya yapamiyorum" sizlanmalari basliyor. Yurdumun her sinavinda oldugu gibi, kpss' de de sizi, milyonlarca adayin onune geciren matematik. O yuzden olmazsa olmaz. Bana on-on bes net yeter. Ona gore calisacagim.

Blog linki : yasamdanyazilar.blogspot.com


14 Eylül 2015 Pazartesi

Pazartesi sendromum varrrrr...

   Evet. Beyler, bayanlar. Haykiriyorum, "Pazartesi sendromum varrrr". Koskoca bir pazar tatilinden sonra sabahin korunde kalk. Ustunu giyin. Offff, offfff. Bir insanda pazartesi sendromu niye olur ki? Sizin bu konuda varsa bi cevabiniz, buyrun yorum bolumune. Tartisalim, konusalim. Su pazartesi sendromunu didik didik edelim. Bu millet niye her pazartesi boyle diye.
           BU YAZiYi DURAKTAN
                   YAZiYORUM
    Ozellikle durakta yazmayi tercih ettim. O duyguyu, o sendromu zirvede yasarken, sicak sicak yazmak istedim bu duygulari. Aklima su soru da geliyor, "Acaba sevdigim bi meslegi yapsaydim, yine de pazartesi sendromu yasar miydim?". Bu yaziyi okuyan, sevdigi meslegi yapan sansli kisilerden biriyseniz. Ozellikle sizden rica ediyorum. Bu soruyu cevaplayalim. Gercekten merak ediyorum. Sevdigim meslegi yapsam, pazartesi sendromunu yasamam gibi geliyor bana.
        OGLEDEN SONRA GECiYOR
    Hele o ise ilk baslayis ani var ya. Orada bi yuzumu gorseniz. "Yuzun sirke satiyor" dersiniz. Disardan oyle. Peki ya icerden? icerisi karisik. Homurdanmalar, bagirmalar. Psikolojik bi savas. Ama sonra sonra, zaman ilerledikce, kan degerlerim normale donuyor. Cikan tansiyonum iniyor. Bu dedigim olaylar ogleden sonra oluyor. Oyle ya da boyle, bir pazartesi sendromunu daha atlatmis oluyorum.
          YA DA FAZLA KASMAYiN
    Yani. Sonucta kassaniz da bi sey degismeyecek:)) Kucuk mutluluklar bulun kendinize. Öyle atlatmaya calisin. (Simdi de psikolog yanim tuttu:)) iste bloglamayi bu yuzden seviyorum. Kafana gore takiliyorsun. E bu kadar lak lak yeter. iyi pazartesi sendromlar herkese:))

Blog linki : yasamdanyazilar.blogspot.com



  
          


13 Eylül 2015 Pazar

Pazar gunu tatil demek...

   is aradigim zamanlar, benim icin pazar gununun bir onemi yoktu. Sali, carsamba gunu gibi bir gundu benim icin. Ama calismaya basladiktan sonra, pazar gunu, degerini ve onemini bir kez daha hatirlatti bana.
           PAZAR DEMEK TATİL
                      DEMEK
    Pazar demek tatil demek. Bu tatil gununde olabildigince dinlenmeye calisiyorum. Uyumanin dibine vuruyorum. Ama bu her zaman olmuyor. inadina gibi, sabah sekizde dokuzda uyaniyorum. Okul zamaninda da boyle olurdu. Hafta ici  zar zor kalkardim. "Cumartesi, pazar on, on ikiye kadar yatacam derdim". Ama nerdee. Sabah yine sekizde dokuzda acardim gozleri. Ayni bu durum, calisma hayatimda da devam ediyor iste.
          PAZAR GUNUNU UYUYARAK
                         GECiRMEK
   Tamam, sabah sekizde uyaniyor olabilirim. Ama bu daha sonra uyumayacagim anlamini tasimiyor. Kalkip kahvalti falan yapiyorum. Televizyona bakiyorum. Oyle boyle saat 14:00 ya da 15:00 oluyor. Benim gozler yine kapanmaya basliyor. Yine bi yatiyorum. iki uc saatte oyle uyuyorum. Yani pazar gununu uykuya boguyorum.
          PAZAR GUNLERi SAAT
                       UCUYOR
   Siz de farkindasinizdir. Pazar gunleri saat ucuyor. Hemen ogle oluyor. Hemen aksam oluyor. Hafta ici isteyken boyle vakit akmaz. Gecen her dakika pazartesi sendromum basliyor. Cunku gecen her dakika pazartesiye akiyor. Su an aksam saat 19:13. Pazartesi sendromunu yasamaya basladim.

Blog linki : yasamdanyazilar.blogspot.com


12 Eylül 2015 Cumartesi

Benimki nasil bir kisilik???

   İnsanlarda ilk biraktigim izlenim: kendi halinde, sessiz sakin, gerektiginde konusan, biraz da itici biri. Evet. Ben buyum. Ama ilk baslarda. Ben bir ortama girdigim zaman hemen isinamam abi. O sekil bi kisilik olmayi cok isterdim. Soyle girisken falan. Ama nerdeee. Ama yine de hakkimi yemeyeyim. Bazi zamanlar cok girisken olurum. Konusamayacagim kisi, yapamayacagim is yoktur. Ama dedigim gibi her zaman degil. 15-20 dakika. Belkide yarim saat.
            KABAK CiCEGi GiBi
          SONRADAN ACiLiRiM
    Bu deyimi kendim icin kullanacagim hic aklima gelmezdi. Aynen bu deyimdeki gibiyim. Bir ortama alistikca konusmaya, araya girmelere, hatta ve hatta esprilere bile baslarim. Hee, o kadar cok esprili bir kisilik degilim. Ama hepten de bu konuda kabiliyetsiz oldugum soylenemez. Evet. Nerde kalmistik. Heh. Kabak cicegi. Simdi su an dusundum de, ben hic kabak cicegi gormemisim. Yazidan sonra nasipse google'dan bakariz.
               KONUSURUM ABİ
    Ortama alistim mi, isindim mi,  baslarim kabak cicegi gibi yavas yavas acilmaya. Millet, "ilk tanidigimiz adamla bu sen arasinda daglar kadar fark var" der. (Bi not: daglar kadar olmayabilir:) ilk zamanlar agzini bicak acmayan adam ben, baslarim konusmaya. Hatta bazen sacmalarim bile. O kadar yani. Beyler, Bayanlar. Sizce bu bi dengesizlik isareti midir? Degerli yorumlarinizla aydinlatin beni.

Blog linki : yasamdanyazilar.blogspot.com


11 Eylül 2015 Cuma

Gelecege Donus dublaj f iyaskosu...

   Az once kalktim. Yine zar zor bir halde. Sabah kalkmak gibi zor bir sey yok. "Biraz daha uyku, biraz daha uyku" diye diye yataktan zor bela kalktim. Neyse bu konuyu geceyim. Bu konuda soyleyeceklerimi dunku yazimda soyledim. Merak edenler buyrun dunku tap taze yazima. "Tamam anladik sonra?" diyenleriniz icin devam ediyorum.
           SABAH SABAH GELECEGE
                       DONUS
    Her sabah giyinirken muhakkak televizyonu acarim. Actim. Kanallari dolasiyorum. Bi de ne goreyim. Sabah sabah Atv Gelecege Donus yayinliyor. "Ne alaka?" dedim. Normalde aksam yayinlanip reyting alacak f ilmdir bu. Sabah sabah benim favori f ilmimi izlesem mi, izlemesem mi bilemedim. Ben bu tur f ilmleri aksam saatlerinde izlemeyi severim. Her seye ragmen, "Yine de bakayim bari" dedim.
         SESLENDiRME BERBATLiGi
    En sinir oldugum konulardan biridir. Filmlere orjinal turkce dublajinin disinda dublaj yapmak. Bunu neden yaparlar anlamiyorum. Ben kac kere bu f ilmi o dublajla izlemisim. Simdi sonradan yapilma dublaj ayni tadi verir mi hic. Moralim bozuldu. Gectim kanali. Zapladim yani. Ben Gelecege Donus hayrani, fani, artik ne derseniz deyin cem zapladim ya. Var mi boyle bir sey.
      YETKiLiLERE SESLENiYORUM
   Burdan yeri geldiginde herkesin seslendigi yetkililere bi de ben seslenmek istiyorum. Sevgili yetkililer. Artik kac kisiyseniz. Su ise bi el atin. Orjinal turkce dublaj disinda dublaj istemiyoruz. Ohh be rahatladim. Su hayatta yetkililere seslenmeden gitseydim gozum acik giderdi. Hadi saglicakla kalin.

Blog linki : yasamdanyazilar.blogspot.com


10 Eylül 2015 Perşembe

Bende uyku hastaligi mi var?

    ise gireli neredeyse iki ay olacak. Ama ben hala sabah kalkmaya alisamadim. Hala yataktan dayak yemis gibi kalkiyorum. Sunun caresini bilen varsa soylesin. Resmen is yerinde ayakta uyuyorum. Devamli uykulu bir halim var. Böyle ruh gibi dolasiyorum ortalikta. Yani kendime ogleden sonra baslayan bir is mi bulayim? Boyle bir sey olmayacagina gore,  galiba en iyisi vardiyalı bir ise girmek.
            ERKEN YATAMiYORUM
    "Erken yatmazsan tabi boyle olur?" diyebilirsiniz. Erken yatamiyorum derken, gece 12-1 gibi yatiyorum. Peki ama neden? Mesai oldugunda aksam 22:30'da cikiyorum. 23:00 otobusune biniyorum. Evet, dogru duydunuz. Servisim de yok. Yol da yarim saat. 23:30'da evdeyim. E hemen yatmiyorum tabi. Haberlere bakiyorum. Herhangi bir haber kanalinda. Biraz da izlenecek bi seyler varsa dizi, program gibi onlara bakiyorum. Saat oldu 01:00.
         SABAH TEKRAR 06:15'TE
                         KALK
    Simdi o saatte yatinca sabah nasil dinc kalkabilirim? O yuzden de dayak yemis gibi kalkiyorum iste yataktan. Cok uykucuymusum. Bunu yeni kesfettim. Zaman zaman da,  acaba bende uyku hastaligi mi var diye soruyorum kendime. Gerci bilmiyorum uyku hastaligi diye bir hastalik var mi? Acaba doktora gitmeli miyim? Siz ne diyorsunuz? Yoksa doktor, "Git isine evladim" mi der bana. Derse pis bozulurum. Gelecek gunlerde bir degisme olursa paylasirim. Simdilik saglicakla kalin.

Blog linki : yasamdanyazilar.blogspot.com
    
 


30 Ağustos 2015 Pazar

Hemingway nasil yazarmis?..

    Yazmaya ne zaman baslamaliyiz sorusu, biz amator yazarlarin cevap bulamadigi sorulardan biridir. Bu durumda buyuk yazarlar ne yapmis, onlara bakmak en dogrusu galiba.

           Hemingway ne diyor?

     Bahsettigim o buyuk yazarlardan biri de, Hemingway. Bunaldigimiz bu konuda, Hemingway neler yapiyormus bakalim mi? Hemingway, yazmaya bana gore cok cok enteresan gelen bir zamanda basliyor. Hani, sabahlari, "Yerler yeni yeni isimaya basladi" deriz ya. iste bu zaman dilimi, Hemingway'in yazmaya basladigi zamanlar. Ne diyelim, buyuk yazarlarin acayip halleri oluyor boyle.

            Yazmak istiyorsaniz

      "Evet, istiyorum" dediginizi duyar gibiyim. O zaman okumaya devam edelim. Bu noktada da, Hemingway'e kulak verelim isterseniz, "Siz yazmak istedikten sonra, hic kimse ama hic kimse buna engel olamaz. Bunun disinda, havanin sicak ya da soguk olmasi da sizi etkileyecek faktorlerden degildir. isine konsantre ol ve sevkle yaz" diyor.

            Ya yazamazsam korkusu

     Ben bu yaziya baslarken bile bu korkuyu yasadim, "Ya tikanirsam, ya guzel olmazsa" diye tedirgin oldum durdum. Ama Hemingway'in, bu soylediklerini okuduktan sonra icime su serpildi. Daha sakin bir sekilde yazmaya basladim.

      Blog linki : yasamdanyazilar.blogspot.com

    
           
 


9 Ağustos 2015 Pazar

Hayatta tek basina kalan yasli bir kadin...

     Mahallemizde yasli bir cift vardi. Kucucuk evlerinin onune, minder atar otururdu adam. Taa, benim kucuklugumden beri. Yillardir onu, o evin onunde gormeye alismistim.
      Yakin zaman once adam oldu. Simdi evlerinin onunden gelip gecerken, bir eksiklik hissediyorum. Artik o adamin ne minderi var, ne de kendisi.
      Dün gordum. Minderde bu sefer kadin oturmaya baslamis. Sanki o minderde oturmak, kocasinin vasiyetiymis gibi.
      Kadini gordugumde aksama dogruydu. Ekmek almaktan geliyordum. Dusundum kendi kendime. Ben simdi eve gidiyorum. Evde bekleyenlerim var. Ama ya bu yasli kadin. iceri girecek. Kimsecikler yok. Koca bir karanlik.
      Lambanin dugmesine basacak. isik yanacak. Oda aydinlanacak. Peki ya o isik, o kadinin icini de aydinlatabilecek mi?
      issiz mi issiz, sessiz mi sessiz bir ev. Kendi kendine konusursa bir ses olacak. Ya da televizyonun sesi sessizligi bozacak.
      Hazirladigi yemeyi kendi basina yiyecek. Televizyona kendi basina bakacak. Ve uyumak icin yatagina yattiginda, yillardir ayni yastiga bas koyduklari adam olmayacak yaninda.
     Yalniz kalmak da bir imtihan olsa gerek diye dusunuyorum. Ama cok zor bir imtihan.
      Blog linki : yasamdanyazilar.blogspot.com


26 Temmuz 2015 Pazar

Hayvanat bahceleri kapatilmali...

    Hayvanat bahceleri, kendimi bildim bileli bana hep soguk gelmistir. Hayvanlarin bir kafese konmalari ve yasamlarini orada devam ettirmeleri, hep moralimi bozmustur.
     Hayvanlarin yasam alani, hayvanat bahceleri degildir. Yapilan arastirmalar gostermistir ki, hayvanlar da bizler gibi depresyona girmektedir. Ama ne yapsinlar ki, bunlari dile getiremiyorlar. Acizler. Bu nedenle onlara daha merhametli olmamiz gerekir. Bu merhametin ilk gostergesi de, hayvanat bahcelerinin kapatilmasidir.
     Dunyamizda iki tip insan var. Bir, hayvanseverler. iki, para icin, sapik duygulari icin, hayvanlara eziyet edenler, onlari oldurenler. Devletler bu hayvan dusmanlarinin karsilarinda. Hayvanlar yasalarla koruma altinda. Kimi ulkede yasalar yeterli, kimi ulkelerde yetersiz. Ama ne olursa olsun, hayvanlari korumak icin calismalar var.
     Devletlerin, hayvan haklarini korumasi guzel bi sey. Peki devletlerin, kendilerinin de hayvan haklarinin korunmasinda, hassas olmalari gerekmez mi? Diyelim ki, hayvanat bahcelerinin ilk kuruldugu yillarda yeterli teknoloji yoktu, ve hayvanlarin kafeslerin icinde nasil bir buhran yasadiklari da bilinmiyordu. Peki ya gunumuzde?
     Bu kadar teknoloji ilerlemisken, hayvanlar hakkinda bu kadar bilgiye sahipken, hala neden hayvanat bahceleri acik tutulur ki? Hayvanseverlerin, hayvanat bahcelerinin kapanmasi konusunda calisma yapmalari, protesto gosterileri duzenlemeleri gerekir. Hayvanat bahceleri, medeni olmanin bir geregi degildir. Hayvanlara hayati zehir ederek, medeni de olunmaz zaten.
    Gun gelip hayvanat bahceleri elestirilmis olmali ki. Ortaya dogal park ya da dogal yasam parki cikmis. Ama buna ragmen yine de hayvanat bahceleri kaldirilmamis. Dogal park, her seye ragmen yine de bir adimdir. Hayvanat bahcesine gore, hem de baya bir adimdir.
     Dogal parkta hayvanlar en azindan kafeslere tikilmiyorlar. Genis alanlari var. Bu genis alanlar, hayvanat bahcelerine gore gercekten buyuk bir devrimdir. Kafeslerin icerisinde, sizden urktukleri zaman kacma sanslari yok. Ama dogal parkta oyle mi. Onlar isterse yaniniza gelirler. istemezlerse kaybolup giderler.
     Belli bir plan dahilinde hayvanat bahceleri kademeli olarak kapatilabilir. Ya mevcut hayvanat bahceleri dogal parka donusturulur. Mumkun degilse de, dogal parka bir uygun yer belirlenir ve calismalar baslatilir.
     Bana kalsa, ben dogal parka da karsiyim. Bana gore, hic bir sekilde hayvanlarin yasamlari sinirlandirilmamali. Bunun adi dogal park bile olsa.
     Her sey dogal ortaminda guzel. Ne zaman ki insanoglu dogal ortama el atmis. Her sey alt ust olmus. Hayatin belli bir akisi var. Her hayvanin yaratilis ozellikleri farkli. Bu ozelliklerini en iyi yasayacaklari yerler dogal ortamlari. Yani ormanlar. Siz ne kadar yapay bir ortam yaparsaniz yapin. Orjinalini tutmayacaktir. Tutamaz da zaten.
     O yuzden, hayvanlari bir yerlere hapsetmekten vazgecelim.
    
     Blog linki : yasamdanyazilar.blogspot.com


14 Temmuz 2015 Salı

Neden matematik dersini sevmiyoruz?

    Bizim millet olarak, bir adetimiz vardir. O da:sorunlarin kaynagiyla degil, sonuclariyla ilgileniriz. Bu yuzden de hep kaybederiz. Yillarimiz bosa gider.
    iste, matematik dersinde de, durum aynen boyle. Biz de neredeyse, aylik olarak, egitim sistemi degisir. iste bu sistemi degistirme, yazinin basinda anlattigim, sorunun kendisiyle degil, sonuclariyla ilgilendigimiz kisma giriyor.
    Bugune kadar Milli Egitim Bakanligi (MEB), kendine, neden matematik dersini sevmiyoruz diye, dert edindi mi? Bunun pesinden kosturdu mu? Universitelerle, sivil toplum orgutleriyle, bir araya geldi mi? Sorunun kaynagina inmeyi, denedi mi?
    Yeni Turkiye vaadimiz varsa, once burdan baslamaliyiz diye dusunuyorum. Her seye calistay yapiliyor ya. Neden matematik dersini sevmiyoruz diye, calistay yapildi mi?
    ilkokul, ortaokul, lise ve universitelerde, ogrencilerle, anketler yapilabilir. Neden matematik dersini sevmiyoruz diye. Bu anketler, bize buyuk bir yol gosterici olabilir diye dusunuyorum. Sonucta, bu sorunu yasayanlardan, bire bir ogrenmis olacaksiniz. Kaynaga ineceksiniz yani.
    insan, yapamadigi seyden hoslanmaz. Ama, yapabildigi seyler cok hosuna gider. Mesela ben: tarih ve felsefe derslerinden, buyuk bir zevk alirdim. Cunku: onlari anliyordum. Anladikca da seviyordum. Ama, bu ulkedeki buyuk cogunluk gibi bende, matematik dersini sevmiyordum. Cunku anlamiyordum. iste oyle anlamayarak, sevmeyerek, okul hayati bitti gitti.
    il Milli Egitim Mudurleri, matematik hocalarini toplayabilir mesela. Bir de onlara sorabilir: "Neden matematik dersini sevmiyoruz?" diye. Bir de ogretmenler acisindan olaya bakabilir.
    En sonda, Ankara'da, Milli Egitim Bakanligi'nda, buyuk bir toplanti yapilabilir. 81 ilden gelen matematik ogretmenleri, toplantida yer alir. Ve yine tum Turkiye'de, ogrencilerle yapilmis anketler de, konusulur, tartisilir. Bir yanda, ogretmenlerin anlattiklari, bir yanda anketler. Bu ikisi harmanlanir. Ve ortaya bir tez konur.
    Simdi bu anlattiklarim, cok zor seyler mi? Ama istemek onemli. Bu isi yureginde hissetmeliler. Heyecanlanmalilar. Anlatirken, heyecanlarini yuzlerinden okumaliyiz. Bu isle yatip, bu isle kalkmalilar.
     Milli Egitim Bakanligi'nda, bu is icin, ozel bir ekip olusturulur. Bu ekibin basina, oylesine bir burokrat atanmamali ama. Bu ulkenin matematikcilerinden. Dunyasi matematik olan, biri getirilmeli. Bu kurul da, matematigi, bu ulkenin genclerine nasil sevdiririz, ya da, matematigin, daha kolay nasil anlasilmasini saglayabiliriz, sorulari uzerinde durur. Cevaplar uretir.
    Yapmak istedikten sonra, yapilacak seyler o kadar cok ki. ilk basta istemek. Ve sonra da harekete gecmek.
    Matematik seven nesiller yetistirebiliriz. Bu bizim elimizde. Bu uygulamalarla, sadece matematigi sevdirmekle kalmayacagiz. Ayni zamanda, egitimin de kalitesini yukseltmis olacagiz.
    Bir dahaki yaziya kadar sağlıcakla kalin.
    Blog linki : yasamdanyazilar.blogspot.com
   


5 Temmuz 2015 Pazar

Çinli sanıp Korelilere saldırdılar...

    Tam canım Türkiye'm haberi. Devlete kızıp, hıncını vatandaştan çıkarmaya kalkmak.

 
     Yahu, vatandasin ne sucu gunahi var. Dogu Turkistan'a yapilanlar bir devlet politikasidir. O yuzden gerekli tepkiyi gostermek, devletimize duser.

 
      Ha. Vatandas olarak sende bir seyler yapmak istiyorsan. Bunun yolu bu degildir. Cinli sanip Kore'lilere saldirdilar haberi, bize bir sey kazandirmaz. Ulke olarak itibarimizi düsürür. Turist kacirir. Boyle yaparak, masum insanların kanina girmekten baska bir sey gecmez elinize.


      Vatandas olarak sokaklara cikabilirsin. Bu zulmu protesto edebilirsin. Hem de tum Turkiye'de. Boylece, hem icindekini haykirmis olursun. Hem de demokratik hakkini kullanmis olursun. Ulkene gelmis turistleri, dovmek icin kovalamak gibi, utanc verici bir davranisin icinde de olmamis olursun. "Turkiye, Dogu Turkistan zulmune sessiz kalmadı. Tum Turkiye'de protesto gosterileri vardi" haberi, tum dunya basininda yer alsa. Gururlanmaz miyiz? Gogsumuz kabarmaz mi? "Turk'un adini, hayirli bir isin icinde gecirttik" diye. Tum Turkiye olarak zulmun karsisinda durduk diye.


      Bunun disinda, Cin mallarina boykot uygulayabilirsin. Sosyal medya uzerinden bir araya gelirsin. Kampanya baslatirsin. Cin malini evine sokmazsin. Bu da demokratik bir haktir. Kimse buna da cikip bir sey diyemez. Illa adam dovmek gerekmiyor. Medenice de tepkini ortaya koyabilirsin.


      Millet olarak, yanlislarimizdan biri de:linc kulturu. Savasmamiz ve yenmemiz gereken kotu huylarimizdan biridir linc kulturu. Buna yonelik de, okullarda egitim vermeliyiz. Su okullarda vermemiz gereken egitimler o kadar cok ki.


      Turk milleti, Cinli sanip Kore'lilere saldirdilar diye haber olmamali. Kacinci yuzyilda yasiyoruz. Bu yuzyildan, millet olarak alacaklarimizi almaliyiz artik.


      Ilk olarak. Bu linc girisimini kim baslatti? Halki, kim ya da kimler galeyana getirdi?  Derhal bulunmali. Ve en agir sekilde cezalandirilmalilar. Gerci hukuk sistemimizde, bunun icin de dogru durust bir ceza yoktur. Adalet Bakanlıgi, bu olayi takip etmeli. Az ceza almalari durumunda. Itiraz etmeli. Ve hukuken varsa bir eksik. Meclisten yeni bir yasa gecirilmeli.


      Ve böyle yaparak. Tum dunyaya su mesaj verilmeli:ulkemize her turist gonul rahatligiyla gelebilir. Devlet olarak, biz can guvenliklerini garanti ediyoruz. Gordunuz. Bu olayın takipcisi olduk. Ve suclularin, gerekli cezalari almalarini sagladik. Bu anlattiklarim, uygar bir memleketin yapmasi gerekenler. Buranin dag basi olmadiginin, herkes farkina varmali. Yok oyle, "Canim istedi, adam dovecem" demek.

 
      Her zaman, ama her zaman, once hukuk. Ilk hukuk. Herkes icin hukuk.
     
     



     


2 Temmuz 2015 Perşembe

Kimsenin takmadigi hukuk...

     Hukuk devletiyiz ama hukuku takan yok. Örnek; kesilen zeytin ağaçları. Tam 6 bin tane.
     Karar çıktı. Firma oraya bir şey yapamayacak. Ama olan ağaçlara oldu. Onlar geri gelir mi? Hayir.
     Firma, davanin sonucunu beklemeden kesmisti ağaçları. Peki firma, daha dava sonuclanmadan, onca ağacı nasil kesebiliyor?
     Iste, tam bu noktada, ben yeni bir kurum kurulmasi gerektiğini düşünüyorum.
     Ne yapacak bu kurum? Bu kurumun isi gücü, verilen kararlar uygulaniyor mu, uygulanmiyor mu denetlemek olacak.
     Böyle bir kurum olsaydi. O firmaya diyecekti ki, "Vatandaş dava acmis. Davanin sonucunu bekleyeceksin. Bu ağaçları kesemezsin".
     Her ihtimale karsilik, dikecekti askeri oraya. Asker de aynen bu cevabi verecekti.
     Bir ülkede verilen kararlara uyulmuyorsa. O mahkemeye, o yargıya güven kalir mi? Hukuk devletinde, verilen kararlar uygulanmali. Gerekirse asker dikerek, polis dikerek.
      Sabah aksam televizyonlarda görüyoruz. Gazetelerde okuyoruz. "Mahkeme karar verdi. Ama takan yok" diye.
      Iste olusturulacak bu kurul, o kararlarin uygulanmasini, yani argo deyimle takilmasini sağlayacak.
      Bir dahaki yaziya kadar sağlıcakla kalin.
      Blog linki : yasamdanyazilar.blogspot.com


30 Haziran 2015 Salı

Doğu Türkistan, Japonya ve Taksim...

      Twitter, 2-3 günden beri, Doğu Türkistan paylasimlarindan geçilmiyor. O paylasimlarda, zalim Çin kinanmakla kalmıyor. Ayrıca Çin'i protesto eden Japonya, ve hafta sonu Taksim' de yapılan yürüyüşte, o paylasimda kendine yer buluyor.
       Japonya'ya ovgulerin ardi arkasi kesilmiyor. (Hak ettikleri bir övgü, o ayrı) Bizimde Japonya gibi, Çin'i protesto etmemiz gerekirken, nasil yürüyüşler yaptigimizdan dem vuruluyor. Haklılar mi? Haklilar.
       Ama, isin bir de ama tarafı var. O yürüyüşe katilanlara böyle bir bilinç asilanmis mi? Bir olmak. Beraber olmak. Böyle bir bilinç ile mi bu yaşa gelmisler? Onları bırak. Hangimiz böyle bir bilinç ile buyutulduk ki? Okullarda böyle eğitim mi aldik? Tarihte, Türk milleti olarak neredeyiz? Dünyanın başka neresinde Türkler var? Soydas ne demek? Hepimiz bu ülkeye hizmet etmek, bir yerlere getirmek ulkusuyle mi büyüdük?
        Iste ove ove bitiremedigimiz o Japonlar öyle buyutuluyor. Her Japon, Hirosima ve Nagazaki'ye atilan bombalari, nedenlerini küçük yaşlarda ogreniyor. Cocuklar bir bilincle büyüyor, yeseriyor.
        Bir de bize bakin. Twitter'dan birbirimize sallayip duruyoruz. Siyaset, Doğu Türkistan üzerinden atisiyor. Birbirimizi suclamakla, birbirimizi yargilamakla mesguluz. Olması gereken, Tüm Türkiye'de, 81 ilde, elde bayraklar protesto gosterileri yapmakti.


28 Haziran 2015 Pazar

TEOG ve hatali soru...

     Yine bir sınav. Yine bir hatali soru. Bu hatali soru da, TEOG'dan. Bu sefer ki bir ingilizce sorusu. Bu soru mahkemeye tasindi. Ve mahkeme devam ettiği için, Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), sınav sonuclarini aciklayamadi. Boylelikle yeni krizin adi, TEOG oldu.
      Bilirkişi heyeti, ingilizce 10'uncu soruyu inceledi. Ve soruyu iptal etme kararı aldı. MEB, 10'uncu soruyu tüm öğrencilerin bildiklerini varsayacaklarini, puanlarin buna göre hesaplanip, sonuçların pazartesi günü aciklayacagini duyurdu.
      Benim yıllardır aklım almıyor. Her sinavda nasıl oluyor da, hatalı soru çıkıyor. Hadi diyelim bir kere oldu. "Insanlik hali, oldu" diyelim. Ama bir sonraki sene, sorular hazırlanırken,  daha bir dikkat edilmez mi? "Geçen sene hatalı soru cikardik. Bu sene daha dikkatli olalim. Hatalı soru cikarmayalim" denilmez mi? Demek ki denilmiyor.
      Maalesef, bu duruma alistik artık. Sağ olsunlar, alistirdilar. Bu gidişle, gelecek senelerde de hatalı sorular çıkar. Yine mahkemelere gidilir. Yine soru iptal edilir. Yine her öğrenci soruyu doğru cevapladi sayilir. Puanlar ona göre hesaplanir. Ayni hamam, aynı tas yani.
      Bu hatali sorularla ilgili, birilerinin görevden alındığını duydunuz mu hiç? Ben duymadim da. Aynen, tahmin ettiğim gibi. Sasirmadim. Ne de olsa burasi Türkiye değil mi?

27 Haziran 2015 Cumartesi

Ceza ve teyze, Didi soğuk çayı uçurdu...

     Şu ana kadar, ramazan ayinin en iyi reklamini, didi soğuk çay yapti.
     Her yil ramazan ayi ile beraber, firmalar arasinda da bir reklam savaşı başlar. En iyi ramazan reklamı yapma yarışı. Firmalar ne kadar iyi reklam yaparlarsa, ürünleri o kadar çok satar.
      Tabi burda, sadece reklam yapmak yetmiyor. Sempatik, ilgi çekici, mizahi reklamlar yapmak da önemli. Bunlara ne kadar çok dikkat ederseniz, o kadar iyi geri dönüş aliyorsunuz.
       Tüm bunları göz önüne aldigimizda. En iyi reklamı, Ceza ve teyzeli, didi soğuk çay yapmış görünüyor. Ilk olarak, Ceza ve teyze reklamları, ramazandan önce denendi. Ve aşırı ilgi gördü. Kim bu ikiliyi yan yana getirmeyi planlamissa, tebrik etmek gerekir. Toplum tarafından büyük bir kabul gördü. Ve didi marka olarak, zaten sempatik olan imajini, maksimuma cikardi.
        Benim şahit olduğum bir olay: marketteyim. Yanimdan bir çift geçiyor. Beyefendi eşine, Ceza'nin didi reklam sarkisini söyleyerek, "didi alalim mi?" diyor. Iste reklamın, toplumdaki karşılığı.
        Didi soğuk çay, yaptığı bu reklamlar ile, bir seviye daha atladı dersek, hic de yanlış bir kanaatte bulunmuş olmayiz. Zevkle izlenen reklamlar yapmak, maharet ister. Maharette Iltifata tabidir.
        Bir dahaki yaziya kadar sağlıcakla kalin.
        Blog linki : yasamdanyazilar.blogspot.com


25 Haziran 2015 Perşembe

Kararsız bir kişilik benimkisi...

      Ben kararsız bir kişiliğe sahibim. Bu huyumu hic sevmiyorum. (Kisilik ile huy, sanirim ayni kapiya cikiyor. O yüzden, ikisini de kullanmakta bi mahzur gormedim.) Hayatta cok zorluk cikariyor bana. Bir karar alacam ya. Başlıyorum kara kara düşünmeye. Abartisiz, yarim saat düşündüğüm olmuştur. Verilecek karar, hayati bir karar ise, süre bir iki güne kadar da çıkabiliyor. Bu huyumu yenmeye çalışıyorum. Ama su ana kadar, pek basarili oldugumu soyleyemem.
       Hani meşhur bir söz var ya, "En kötü karar bile, kararsız kalmaktan iyidir" diye. Bu sözü düşünüp, "Yanlis da olsa karar alayim" diyorum. Yine yapamiyorum. Simdi hepten kendime haksızlık etmeyeyim. Bazen hemen karar alıyorum. Laf olarak hemen dedigime bakmayin. Fiiliyatta ta hemen karar alıyorum. Önüme bir karar geldi mesela. Hemen iyi-kötü yanlarini düşünüyorum. "Ha, evet iyi" deyip ya ,"Evet" diyorum. Ya da, "Yok, iyi değil ya" deyip, "Hayir" diyorum. Isik hızıyla karar alıyorum yani.
        Bu ışık hızıyla karar durumu da,  benim icime sinmiyor. Böyle yapınca, secenekleri iyi degerlendiremedigimi düşünüyorum. Yalap şap karar alıyorum. Bende o saatten sonra, her seyi akisina bırakıyorum. Yani, yine kararsız kisiligim galip geliyor. Ama olsun. Calismalara devam edeceğim. Bu huyumu degistirmeye calisacagim. Çünkü bu durum, benim hayat kalitemi düşürüyor. Gelismemin, yenilenmemin önüne set çekiyor. Kendime savaş actim yani,  anlayacaginiz.

        Bir dahaki yaziya kadar sağlıcakla kalin.

        Blog linki : yasamdanyazilar.blogspot.com

      


24 Haziran 2015 Çarşamba

Uykusuzluk pesimi biraksan...

     Ramazan ayi baslamadan önce gece iki üç gibi yatiyordum. O zaman fazla koymuyordu uykusuzluk. Ama ramazan başladıktan sonra sahurdan sonra dört bes gibi yatmaya başladım. Bir iki gün bi sey hissetmedim ama simdilerde gündüzleri hayalet gibiyim. Yatıyorum. Fazla uyuyamiyorum.
      "Bari sahura kadar uyuyayim" diyorum. O da olmuyor. Uyuyamiyorum. Iyice yorgun düştüm. Bana bir çözüm lazim. Bu böyle gitmez. Uykusuzluk sardi dört bir yanimi anlayacaginiz. Geçen senede böyle bir durum yasamistim diye hatırlıyorum. Ama nasil cozmustum orasi muamma. Orasi da silinmis bu güzel beynimden.
       Bu uykusuzluk durumuna daha fazla direnebilecegimi zannetmiyorum. Bi yerde vücut bırakacak kendini uykunun kollarina. Inanin kac gündür söyle deliksiz bir uykuya hasretim. Bak yine saat on iki oldu. Bu saatte de Burada Laf Cok var. Onu izlemeden de yapamıyorum. Yani bir kisir dongunun icindeyim. Bakalim ne yapacagim? Bir dahaki yaziya kadar sağlıcakla kalin.

        Blog linki : yasamdanyazilar.blogspot.com
      


22 Haziran 2015 Pazartesi

Ramazan ayı güzellikleri...

    Şükürler olsun ki, yine ramazan ayina eristik. Yine bu mutluluğu, yine bu güzelliği doyasiya tadiyoruz, yasiyoruz. Ramazan ayi deyince benim aklima, mutluluk geliyor. Ve yüzümde bir gülümseme beliriyor. Ramazana bi kac gün kala heyecanlandim. "Ramazan geliyor" diye sevindim. Icten ice bayram yaptim. Bana göre ramazan ayi,  guzellikler ayi. Bu guzellikler ayina erisme mutluluğu sarmisti beni.
      Ramazan deyince aklima ne geliyor? Bu güzellikleri paylasayim sizinle.
      1) Pide: ramazan ayi ile ozdeslesmis bir seydir pide. Ramazan ekmeği diyebiliriz herhalde pideye. Hele de sicak sicak yemek yok mu. Keyfine doyulmaz. Mis gibi kokar. Bir de pide kuyrugu vardir. O kuyrukta beklemek bile guzeldir. Çünkü o kuyruk, ramazana özeldir. Twitter adresimde de paylastim. Benim icin ramazan esittir pidedir.
       2) Iftar: sofranin başında okunacak ezani beklemek gibisi var mi ya. Sofra kurulur. Her sey hazirdir. Ma aile sofraya oturulur. Ezan beklenilmeye baslanir. O arada sohbet yapılır. Iste mutluluk sofrasi bunun adi. Ve sonra ezan okunur. Bir çatal, kasik sesi sarar ortalığı. Keyifle oruclar acilir.
       Bir de koydeki, mahalledeki komsular ya da akrabalar iftar verirler. Onlara gidersin. Sofralar kurulur. Tüm sulale ya da tüm mahalle acar oruclarini. Iste ramazan ayinin bir güzelliği daha.
       Bir de arkadaslarla yapılan iftarlar vardir. Çok sevdigin arkadaslarinla, abilerinle, kardeslerinle. Onun da tadı bi baskadir. Hatirlanacak güzel anlara eklenecek iftarlardir bunlar da.
       3) Ve sahur: ramazan ayinin her seyi farkli güzel. Iftari başka, sahuru başka. Hepsinin ayri bir güzelliği var. Sahurda tuzlu yememeye dikkat ederim. Bol çay icerim. Ve ezanin okunmasina bi kac dakika kala da bol bol su. O kadar ki, karnimdan glop glop diye su sesi gelir.
       Sahurda ise sorun, caninin pek bir şey istememesidir. Ama yemek de zorundasindir. Yoksa yarin zorlanacagini bilirsin. Büyük bir ikilem yani. Ama güzel bir ikilem. Insan keşke hep böyle güzel ikilemler arasında kalsa.
       Sahurun ve ramazan ayinin vazgecilmez bir unsuru da, Nihat Hatipoğlu'dur. Star'da başladığı günden beri takip ederiz ailecek. Anlatimi harikadir. Sadece anlatimi değil tabi. Bir de insanlara yaklasimi var ki. Hemen sizi sarip sarmaliyor. Cocuklarla o güzel muhabbeti de,  ona olan sevgiyi de, daha da katliyor.
       4) Çay: ramazan ayinin başka bir vazgecilmezi de caydir. Hele ki iftar sonrasi. Ne güzel gider. Gün boyunca caya olan ozlemini giderirsin her yudumda. Her yudumu ayri bir zevkle icersin, keyifle.
       Bana göre ramazan ayinin ifade ettikleri bunlar. Ekleme yapmak isterseniz. Büyük bir mutlulukla kabulumdur. Bir dahaki yaziya kadar sağlıcakla kalin.
        Blog linki : yasamdanyazilar.blogspot.com