Powered By Blogger

28 Şubat 2018 Çarşamba

Sağım solum önüm arkam ağrı...

ağrı


     Hafta başında belim ağrıyordu. İşyeri doktoruna gittim. İlaç verdi. Geçeceğine bu sefer de boynum ağrımaya başladı. Bu ne iştir la? Neyse buna da şükür. Beterin beteri var. Belim baya bir geçti. Ama hala boynumda az daha ağrı var. Eğer yine geçmezse bu sefer doktor yolu gözükecek gibi. Biliyorsunuz biz millet olarak yatağa düşecek hale gelmeden doktora gitmeyiz. Bende bu milletin bir ferdi olarak bunu uyguluyorum 😊


Foto kaynak: https://www.pexels.com/photo/drink-girl-glass-hands-576831/

27 Şubat 2018 Salı

Hamsi tekrar Karadenize gelmiş...

hamsi


     Hamsiler tekrar Karadenize gelmiş. Hem de bu sefer büyük ve enine de genişmiş. En son bir hamsi yemiştim. Serçe parmağım kadar boyu ve kalınlığı vardı. Tadı da olmadı doğal olarak. Bir arkadaşım var yemek ayırmaz. Ama balıktan hiç hoşlanmaz. “Sen çok şeyler kaçıyorsun” dedim 😊Şimdi ilk fırsatta bu yeni gelen hamsiciklerin tadına bakmalı 😉

Foto kaynak: https://www.pexels.com/photo/people-fish-market-marketplace-3713/

26 Şubat 2018 Pazartesi

Haftaya rahat bir başlangıç...

yeni hafta


     Bugün pazartesi olmasına rağmen yoğun bir iş günü değildi. Haftaya rahat bir giriş yaptık diyebilirim. Aklıma yazacak bir konu gelmedi. Bugünlük bu kadar. Herkese sevgiler.


Foto kaynak: https://www.blogger.com/blogger.g?blogID=3411035895969180712#editor/target=post;postID=5398715917856982420

25 Şubat 2018 Pazar

Sabahattin Ali, iyi ki doğdun...

Bugün Sabahattin Ali’nin 111’inci doğum günüymüş. Böyle büyük bir yazarın doğum gününde bir şeyler yazmadan olmazdı. Ben kendisinin bugüne kadar sadece 2 kitabını okudum. Kuyucaklı Yusuf ve Kürk Mantolu Madonna. Şimdi ise okumak istediğim bir diğer kitabı ise İçimizdeki Şeytan kitabı. Bir tane edebiyat sitesinde o kitaptan birkaç sayfasını okumuştum. Çok hoşuma gitmişti o birkaç sayfası.

Sabahattin Ali

     Sabahattin Ali bu toplumun içinden biri. Bunu kitaplarındaki diyaloglarından çok iyi anlayabiliyorsunuz. Tıpkı çok sevdiğim diğer bir yazar olan Orhan Kemal gibi. Eğer benim roman yazabilme özelliğim olsaydı tıpkı bu iki yazarımız gibi yazmak isterdim. Devamlı bu iki yazar üstüne çalışırdım. Sabahattin Ali iyi ki doğdun. İyi ki bu unutulmayacak eserleri hayatımıza kattın.

Foto kaynak: https://www.pexels.com/photo/yellow-and-red-heart-knot-on-black-labeled-book-220314/

23 Şubat 2018 Cuma

Şarkıyı radyodan mı, Youtube'dan mı dinlemek?

Ben şarkı dinleyeceksem şu an yaptığım gibi açarım radyomu radyodan dinlerim. Genelde de ya Süper fm ya da Pal fm dinlerim. Benim tarzıma yakın radyolar bunlar. Son dönemde Pal fm’e ağırlık verdim. Çünkü Süper fm beni sıkmaya başlamıştı. Yahu biri bir şarkı yapmış. Her yerde o şarkı çalıyor. Tutmuş o şarkıyı çalmıyor da daha önceki şarkılarından birini çalıyor. Niye abi? Ne gereği var ki? Ben zaten günceli takip etmek için radyo dinliyorum. En son hangi şarkılar çıkmış? Youtube’dan devamlı aynı şarkıları dinlediğin zaman yeni şarkılardan haberin olmuyor tabi. 

     Hem aynı şarkıyı tekrar tekrar dinlemek de istemiyorum. Bir zaman sonra o şarkıdan iyice sıkılmaya başlıyorum. Halbuki o şarkıyı ilk dinlediğimde beni çok etkilemişti. Neredeyse o şarkıyı bir daha hiç duymak istemiyorum. Beni derinden etkilemiş bu şarkının sonradan gözümde böyle bir pozisyona gelmesini istemem. O yüzden radyoda ne zaman denk gelirsem o zaman dinliyorum. Şarkının tadını çıkarıyorum.

radyo dinlemek

     Mesela Buray’ın Sahiden şarkısı ilk dinlediğimde kalbimden vurmuştu beni. “Bu nasıl bir şarkı böyle?” demiştim. Adeta beni sarsmıştı. Şimdi bu şarkıyı Youtube’dan defalarca dinleseydim iyice bıkacaktım. Bir daha Sahiden şarkısını orada burada duyduğumda da hiç zevk almayacaktım. 

     Radyo dinlemek demişken. Ben Düzce’de yaşıyorum. Ama Düzce’min hiçbir yerel radyosunu dinlemiyorum. Daha önce hiç duymadığım şarkıcıların şarkılarını çalıyor. “Bu ne be?” deyip bir daha hiçbir yerel radyoyu dinlememeye karar verdim. Bu bahsettiğim sadece bir radyo da değil. Hepsi böyle. Geçen serviste gelirken yerel radyolardan birini açtılar. Yine böyle adını sanını duymadığım bir şarkı çalıyordu. “Acaba bunlar bu şarkıları çalmak için para falan mı alıyorlar?” diye düşündüm. Çünkü başka türlü bu şarkılara katlanılmaz. 

     Hiç mi bu radyonun sahipleri radyolarını dinlemiyorlar? Adam bir açar dinler. “Bizimkiler ne çalıyor acaba?” diye merak etmiyorlar mı? Radyo dinlemek hakkında bir yazı yazmanın zamanı gelmişti. Daha önce de bu konu ile ilgili yazdım diye hatırlıyorum. Ama bu kadar detaylı değildi. Sizler ne dersiniz radyo dinlemek hakkında?

Foto kaynak: https://www.pexels.com/photo/vintage-radios-4624/


21 Şubat 2018 Çarşamba

"Çocuklar Duymasın komedi dizisi değil"

     “Çocuklar Duymasın komedi değil” demiş Cengiz Bozkurt. Herkesin bildiği ismiyle Erdal Bakkal. Kendisi biliyorsunuz yeni başlayan Jet Sosyete dizisinde oynuyor. Peki yanlış mı söylüyor? Bence çok yerinde bir tespit yapmış. Sadece bunu demekle kalmamış. Niye böyle dediğini de açıklamış. “Çocuklar Duymasın drama bağladı” demiş. Aynen, aynen, aynen. 

     Büyük bir hevesle kanal D’de başlayacak haberini almıştık Çocuklar Duymasın’ın. Ama bir başladı ve gördük ki. Artık anlatacak bir hikayesi kalmamış. Daha önceki bölümlerde ne anlattıysa Birol Güven aynısını tekrar yazmaya başlamış. Aslında ben anlatacak hikayesi kalmamış lafına da karşıyım. Yüzlerce kez anlatılan şeyi sen tekrar anlatabilirsin. Çok da izlenir hem de.

Çocuklar Duymasın

     Çocuklar Duymasın yine bu dediğimin bir örneğini yapabilirdi. Birol Güven öyle anlatırdı ki, yine dillere pelesenk replikler ortaya çıkardı. Ama bu dediğimi yapabilmek kolay bir iş değil tabi. Baktı ki reytingler aşağı doğru gidiyor. Dizi final yapacak haberleri aldı başını gidiyor. “Bir şeyler yapmam lazım ama ne?” diye düşündü durdu. Sonunda bir şey buldu. 

     Ama bu bulduğu şey bu dizinin genlerine ters bir şeydi. Bunca yıllık Çocuklar Duymasın serüveninde hiç aldatma gibi mevzulara dalınmamıştı. “Ancak bu şekilde bu diziyi ayakta tutabilirim” dedi. Şimdilik başarılı da oldu. Ama ben yine de içime sindiremiyorum. Bunca yıllık Çocuklar Duymasın izleyicisi olarak söylüyorum bunu.

     Çocuklar Duymasın bu olmamalıydı. Ne alakası var bu aldatma olaylarının falan. Tamam ne Meltem ne Haluk öyle bir durumda yer almadılar. Ama bir komedi dizisinde bunun ne işi var? Hem de aile komedisinde. Sevmediğim sözü söyleyeceğim yine. Anlatacak bir şeyin kalmamış. Hadi şimdilik kurtardın. Peki daha sonraki bölümler ne olacak? Ne anlatacaksın? Bu belalı kadın karakteriyle nereye kadar gideceksin? 

     Böyle bir kadın karakterini ben Şebnem Özinal’dan hatırlıyorum. Zamanında Böyle Mi Olacaktı dizisinden. Hafızalara kazınan bir performansmış ki hala hatırlıyorum bak. Birol Güven’le karşılaşsam direk sorardım, “Dizinin bu halinden memnun musunuz?” diye. Acaba sosyal medyada bir anket falan yapıldı mı? “Çocuklar Duymasın dizisinin bu son halini nasıl buluyorsunuz?” diye.

Foto kaynak: https://www.pexels.com/photo/men-s-white-button-up-dress-shirt-708440/

20 Şubat 2018 Salı

Jet Sosyete hakkında fazla eleştirel bir yazı...

     Gülse Birsel’in yeni dizisi Jet Sosyete dün gece ilk bölümü ile Star’daydı. Ben Çocuklar Duymasın’ı tercih ettim. Nasılsa defalarca yine yayınlarlar. Sosyal medya ikiye bölünmüş. Kimisi çok beğenmiş kimisi yerin dibine sokmuş. Benim de görüşüm negatif. İzledikten sonra bir daha bir kez daha değerlendireceğim tabi. 

     Fragmanlardan gördüğüm kadarıyla Avrupa Yakası’ndaki gibi bir ofis var. Ve ofiste de Burhan’ı andıran Çağlar Çorumlu. Zaten millet “Avrupa Yakası” diye diye ortalığı inletiyor. Sen de tutuyorsun onu andıran bir mizansen yapıyorsun. “Ne Avrupa Yakası’ymış kardeşim” diyenleriniz olabilir. Onu zamanında izleyen herkes ağzından düşürmez. Jet Sosyete bakalım böyle bir etki yapabilecek mi?

Jet Sosyete

     Jet Sosyete fragmanlarını izledim dün. 1,5 dakikalık fragman olur mu gerçi, oda ayrı bir konu. Youtube’da gezinirken denk geldi. “Acaba çok mu önyargılı davranıyorum?” dedim. Tüm objektifliğimle izledim. Yok abi yok. Daraldım, bunaldım. “Yok be Gülse olmamış” dedim. Tabi ilk bölümü izleyenlerin görüşü çok önemli olacaktı benim için. Belki ben yanlı bakıyor olabilirdim. 

     Ama yapılan haberlere göre beğenenler ve beğenmeyenler olarak ikiye bölünmüş izleyenler. Beğenmeyenler çok ağır sayılabilecek yorumlar yapmışlar. Ve tabi Avrupa Yakası ile karşılaştırılmış. Burhan, Aslı, Volkan gibi dizinin efsane isimleri tivitler arasında kendilerine yer bulmuş. Bu Avrupa Yakası özlemi hep devam edecek anlaşılan.  Jet Sosyete ilk bölümden geçer not aldı diyemeyiz herhalde bu durumda.

     Jet Sosyete hakkında daha net karar verebilmek için dizinin oturması lazım. En azından şans vermemiz lazım. Şöyle 5 bölüm ya da bir 10 bölüm falan. Ondan sonra ak mı kara mı belli olur. Ben Yalan Dünya’yı da beğenmemiştim. Ama herhalde 2 sezon devam etmişti. Tv2 sonradan tekrarlarını yayınladı. Orada baktım. Hiçbir şey yokken bakıyorduk. 

     İlk bölümden reytingde zirveye yerleşmiş. Tabi herkeste bir merak vardı. Sadece bu merak nedeniyle reytingde 1’inci olurdu zaten. Evet, bu yazı çok eleştirel oldu. Belki Gülse Birsel’i çok sevdiğimizden. Her zaman güzel işler yapmasını istediğimizdendir. Jet Sosyete her şeye rağmen dilerim beklentilerimizi karşılar.

Foto kaynak: https://www.pexels.com/photo/adult-business-choices-choosing-515169/

18 Şubat 2018 Pazar

Man of the year ödül töreni izlenimlerim...

     Man of the year ödül törenine denk geldim bugün Ntv’de. Canlı yayını izleyememiştim. Ne zaman yayınlandığından da haberim yoktu. “Bir denk gelsem de izlesem” diyordum. Başka bir şey isteseymişim olacakmış. Bir kere oturma düzenine hayranım. 

     Harika bir sahne düzeni var. Ortada yuvarlak bir sahne. Konuklar o sahnenin etrafında yuvarlak bir düzende oturmuş. Sanki Türkiye’de değil, Amerika’daki bir ödül törenini izliyorum hissi uyandırıyor. Sevdiğim bir diğer yanı da verilen ödül sayısının az olması. Mesela Altın Kelebek ödül töreninde millet ödül vermekten bıkıyor. Hem gelen konuklar hem de biz izleyiciler de sıkılıyoruz. Burada ise bir saatte bitti. Man of the year kendine has bir ruhu var.

Man of the year

     Man of the year ödül töreninden önce bir de ödül alanlar fotoğraf çektiriyor. Dans ediyorlar falan. Bu sene çekimlerde herkes kırmızı renklere bürünmüştü. Kırmızı çok yakışan bir renk. Hele Gülse Birsel’e çok yakışmış. Dansını da çok sevdim ben. Bu erkeklere ödül veren bir tören. Ama yılın kadını olarak da bir kadına ödül veriliyor. Bu sene yılın kadını Gülse Birsel’di. 

     Gülse Birsel yılın kadını olacak ne yaptı? Sadece bir film yaptı. Tamam, senaryosunu yazdığı ilk filmi. Ama bu yılın kadını olması için yeterli mi? Bunda emin olamadım. Bu arada bir not daha Gülse hakkında. Man of the year töreninde ödül alanlardan biri de Ferzan Özpetek’ti.

     Man of the year ödül konuşması ilgi çekiciydi. Ferzan Özpetek aldığı ödüllere baktığında o geceye kendince damgasını vuran olayları hatırlarmış. Bu ödüle baktığında ise Gülse Birsel’in telefon numarasını almasını hatırlayacağını söyledi. 

     Gülse, siyah bir elbise seçmişti. Oldukça şıktı. Ödül konuşması ise esprili yapmaya çalıştı ama doğru dürüst anlaşılamadı. Ya da komik değildi. Ben hiçbir şey anlamadım açıkçası. Sadece komik olmayan o değildi. Cem Yılmaz da bekleneni veremedi. Esprileri hiç komik değildi. 

     “Şimdi salondaki gözlemlerinden neler çıkarmıştır o” dedim. Bir gözlem yapmış oda kısa pantolondu. Ödül alanlardan biri ile ilgili. “Ona pantolon alalım falan” dedi. Man of the year her şeye rağmen çok prestijli bir tören olduğunu bir kez daha kanıtladı.

Foto kaynak: https://www.pexels.com/photo/wood-sign-arrow-blur-137596/


Küçük bir mim...

     Bayanlar baylar! Yeni bir mim ile yine karşınızdayım. Bu sefer ki mimin adı: Küçük bir mim. Şule Uzundere beni bu mime davet etmiş. Kendisine buradan çok çok teşekkürler. Sorular zor gibi görünüyor. O zaman lafı fazla uzatmadan sorulara geçelim.

1-Dünyayı değiştirecek sizce 3 küçük adım nedir?
*Çocuk işçi diye bir kavramın ortadan kaldırılması
*Kadınlara tüm dünyada lafta değil gerçekten pozitif ayrımcılık yapılması
*Tüm insanlığın sadece insanlık için çalışması

2-Dünyanın daha fazlasına ihtiyacı olduğu şey nedir?
Bir insana sırf insan olmasından dolayı değer verilmesi. Hiç bir ayrım gözetilmeksizin. Ama bu dediğimin olacağına inancım çok az hatta hiç yok. Çünkü insanlık bir takım kör ideolojilerin ve paranın esiri olmuş. Artık insanlık için ok yaydan çıkmış. İnsanoğlu koşar adım uçuruma gidiyor.

3-Okuduğunuz son kitap nedir?
Kürk Mantolu Madonna- Sabahattin Ali. Yakınlarda okumuştum bu kitabı. Ben beğendim. Tekrar okuyacak olsam hiç mızırdanmadan tekrar okurum. Yıllardan beri en çok satan listesinde. Bir türlü okuyamamıştım. Sonunda, hatta en sonunda okudum. Bana göre hak ediyor bu kadar çok satılmayı.

4-İzlediğiniz son film?
Bu soru tam da üstüne geldi. Daha bu akşam Piyanist’e baktım. Bir kere daha insanlığımdan utandım. Bu nasıl bir dünya ya nasıl?

5-Sizin değişmenizi sağlayan bir hatanız?
Aniden parlıyorum. Sonra pişman oluyorum. Bunu düzeltmeye çalışıyorum. Ama şimdilik zor görünüyor. Zamanla düzeleceğini umuyorum.

blog mimi

6-Sözcükleriniz eylemlerinizle eşit midir?
Bir işi yapmadan dillendirmemeye çalışırım. O zaman ya o işi bir şekilde yapamıyorum ya da yapmak istemiyorum. İlerleme var diyebilirim.

7-Gurur duyduğunuz bir başarınız?
Sağlam dostluklar kurabilmem diye düşünüyorum.

8-Hayattaki öncelikleriniz nelerdir?
Ailem ve yazmak. Aile konusunda herkes hem fikirdir herhalde. Ama tabi birde yazmak var. Eğer yazacak konu bulduysam ne kadar yorgun gelsem de işten yine oturup yazarım.

9-Kendinizde beğendiğiniz 5 özelliğiniz nedir?
*Edebiyatı sevmem
*Sıcakkanlı
*Adaletli
*Duygusal
*Anlayışlı olmam

10-Geçen haftanın en güzel olayı nedir?
Geçen haftayı şöyle bir gözden geçirdim de sıradan bir haftaymış 😊

Bir mim yazısı da böylece bitti. Yeni bir mim ile karşınızda olmak dileğiyle. Nerede yaşanıyor ve yaşatılıyorsak. Bir zamanların efsane sözüydü be. Canı çeken yapsın bu mimi 😉
         

Foto kaynak: https://www.pexels.com/photo/sharpened-blue-wooden-pencil-159731/

16 Şubat 2018 Cuma

Vatanım Sensin, senaryodaki aksaklıklar neler?

     Vatanım Sensin dizisi severek izlediğim dizilerden biridir. Ama bu yıl dizinin senaryosunda beni tatmin etmeyen noktalar var. Mesela Tevfik karakteri. Onun senaryodaki görevi geçen sene bitmişti aslında. Bu sene karşımıza bir vatansever olarak çıktı. Hem de nam salmış bir efe olarak. Yahu o Tevfik’in o kadar fedakarlık yapacağını sizin aklınız kesiyor mu?

     Tevfik gibi adam dağlarda yaşar mı? Çıkarı olmayan bir şey için kılını kıpırdatır mı? Bu sene o durumu kendi içinde yaşadığı bir savaşa verdiler. Kendisi iyi bir insan olmaya çalışmış. Ama başaramamış. Sonunda tekrar kötülük damarı yakalamış onu. Bana hiç mi hiç inandırıcı gelmedi. Peki ya size, değerli Vatanım Sensin izleyicileri?

     Vatanım Sensin dizisindeki içime sinmeyen durumlardan bir diğeri ise Dağıstanlı vakası. Adam ilk bölümlerde vatanı için gözünü kırpmadan çekip abisini vuruyor. Bu akşamki bölümünde ise vatan hainliği ile diziye veda ediyor. Yahu bu inandırıcı mı? Dağıstanlı başından beri ne yaptığını bilen, vatanperver ve lider vasıflı biri olarak girdi. Şimdi bu adamdan nasıl bir vatan hanini yaptınız? 

Vatanım Sensin

     Dizinin ilk bölümlerindeki Dağıstanlı katiyyen bunları yapacak biri değil. Çünkü baştan adamın profili böyle çizildi. Bu adamı da kibirden götürdüler. O kadar kibir ki, vatanını bile satacak bir kibir. Abisini niye öldürdü bu adam o zaman? Vatanım Sensin, buradan da açık verdi senaryoda.

     Vatanım Sensin, belki geçen yılın sonunda bitmeliydi. Bu seneye uzaması senaryodaki bu anlaşılmazlıkları getirdi belki de. Bir ara senaristlerinin değiştiğini falan duymuştum. Eğer gerçekten doğruysa senarist değişimi çok kötü etkilemiş diziyi.

     Acaba yola çıkarken dizi için ne kadar bir süre planlamışlardı? Belki de bir sezon düşünmüşlerdi. Ama baktılar ki dizi çok iyi gidiyor. Reytingler almış başını gitmiş. Şimdi kim olsa bu kadar ses getiren bir diziyi hemen bitirmek istemez. En azından yapımcılar bu şekilde düşünür.

     Biz izleyici olarak diziden alacağımız keyfe bakarız. Ama ben yine de dizilerin uzamasına karşıyım. Bir dizinin anlatacak bir şeyi kalmadıysa devam ettirilmemeli. Bir sezonsa bir sezon. Yaşanmalı ve bitmeli. Vatanım Sensin her şeye rağmen yine de izleniyor.


Foto kaynak: https://www.pexels.com/photo/homework-paper-pen-person-267491/

15 Şubat 2018 Perşembe

Sevgililer Günü mü, çiçek günü mü?

     Sevgililer Günü, çiçekçilerin en çok para kazandığı gün olsa gerek. Bugün çalıştığım yerdeki kızların neredeyse hepsine çiçek geldi. Bizim danışmada devamlı çiçek getiren çocukları gördüm. Çiçek gelmeyenlere sordum. “Çiçek istemiyoruz” dediler. Bilinenin aksine her kadın çiçeği seviyor diye de bir şey yok. Bazıları ise kız arkadaşına çiçek değil, giysi almış. Yani iş yerinde sabahtan akşama bir Sevgililer Günü muhabbetidir gitti.

     Devamlı danışmadan içeriye telefon geldi. “Çiçek gelmiş” diye. Kim danışmaya gidip çiçeği alıp gelirse hemen millet, “Oooo” dediler. Bu gün boyu böyle devam etti.

     Her yerde kalp şeklinde kırmızı balonlar vardı. Buram buram Sevgililer Günü kokusu vardı ortalıkta. Benimde çiçek almışlığım vardır. Çiçek Sepeti’nden almıştım. Bir kere aldım ya ordan. Her özel günde mesaj geliyor. Geliyor da boşa geliyor. Artık çiçek gönderecek bir sevgili kalmadı be.

     Kardeşimde Düzce merkezdeydi. Herkesin elinde çiçekler varmış. Kafayı nereye çevirirsen çiftler ve çiçekler varmış. Herhalde tüm yurtta bugün ekonomi baya canlanmıştır. Zaten çiçekçiler bayram etmiştir. Onu baştan söylemiştik. E birde herkes çiçek almıyor. Giysi, takı vs. başka şeyler alanlar da var. E bazıları akşam yemeğini çıkacaklar. Al ver ekonomiye can var. Bugün ekonomi canlandı işte.

Sevgililer Günü

    Birkaç gün sonra haberlerde çıkar zaten. Sevgililer Günü’nde şu kadar para harcandı falan diye. Çiçek 30 liraymış. Eğer ona çiçekçi ile göndereceksen 50-60 liradan aşağıya olmuyormuş. Tabi bunlar ortalama rakamlar. Bugün bir arkadaş ile konuşuyorduk. “Sevgilim olsa bugün 200-300 lira içerdeydim abi” dedi. Bakmayın biz erkekler böyle deriz ama sevgilimiz olunca da masraftan kaçınmayız.

     Bugün muziplik yaptım bende. Kız arkadaşların sevgililer gününü kutladım. Hemen arkasından da bugün çiçek gelir herhalde deyip gülümsedik. Böyle tatlı tatlı takılmayı seviyorum ya.

     Bir Sevgililer Günü daha geride kaldı. Çiçekler böcekler onlar bunlar. Bu seneyi pas geçtik. Sevgilisiz bir sevgililer günüydü. En azından paramız cebimizde kaldı. Bu söylediğime kim inanır? Sevgilisiz olanların her zamanki savunmalarından biridir bu. Ha birde, “Sevgililer Günü bence saçma bir gün” sözü vardır, artık klasikleşmiş olan.

Foto kaynak: https://www.pexels.com/photo/adult-bloom-blooming-blossom-428611/

13 Şubat 2018 Salı

Kayhan gişe rakamları neden düşük?

Kayhan gişe rakamları hiç iç açıcı değil. Acaba Şahan Gökbakar bunu bekliyor muydu? İlk üç günde sadece 252.458 kişi tarafından izlenmiş. Şöyle internetten filmle ilgili haberlere baktım. Kayhan gişede çakıldı gibi başlıklar gördüm. Ama gerçekten öyle. Fragmanına baktım filmin. Recep İvedik’in genç hali gibi geldi bana. Sırf bu yüzden gişede başarılı olabileceğini düşündüm.

     Zira bizim milletin neye gülüp gülmeyeceğini kestirmek zor oluyor. Ama ilk üç gün rakamları tam bir fiyasko gördüğünüz gibi. İlerleyen günler ne getirecek? Onu yaşayıp göreceğiz. Ama Kayhan’ın o kadar da çok tanıtımının yapıldığını da düşünmüyorum. Benim bile fragman çıktıktan sonra haberim oldu. En azından fragman çıkmadan orada burada haberlerini görürdüm.

     Kayhan gişe tartışması yapıyorsak bence bunda tanıtım eksikliğinin de payı var. Mesela, “Şahan yeni filmi Kayhan’ın çekimlerine başladı” gibi bir haber görmeliydik. Şahan kabuğuna çekilmiş gibi. “Benim nasıl olsa Recep İvedik ile oluşmuş bir kitlem var. Onlar bana yeter” diye düşünüyor galiba. Sanırım bu gişe sonuçları kendisini sorgulamaya itecektir.

Kayhan gişe

     Şahan sadece Recep İvedik’e takılıp kalmak istemiyor. Başka bir şeyler de denemek istiyor. Belki de başka bir karakteriyle Recep İvedik gibi ses getirmek istiyor. Yeni gişe rekorları elde etmek istiyor. Aslında ne gereği var diye düşünülebilir. Yılda bir yap Recep İvedik’i, gerisini boşver. Ama bu durum sadece Şahan’a has bir durum değil.

     Aynısını Cem Yılmaz da yapıyor. Gora gibi tutan bir seri varken başka filmlerin peşinde koşuyor. Gerçi o diğer filmlerinde komedi peşinde koşmuyor. O komedinin dışında bambaşka bir tarz deniyor. Mesela Pek Yakında gibi. O komik adamın içinde kalbe dokunmak isteyen filmler yapmak isteyen bir yan var. Oda sadece Gora ile devam edebilir halbuki.

     Hem Şahan hem de Cem, kendi çizgileri dışındaki filmlerde başarıyı yakalayamadılar. Bir arada Osman Pazarlama’yı yapmıştı Şahan. Galiba o 1 milyon barajını geçmişti. Recep İvedik’e başarısızdı doğal olarak. Ama ne zaman Recep İvedik yapsa gişeyi alt üst ediyor. Kayhan gişe rakamları eminim yeni yapacağı filmler için Şahan’a yol gösterici olacaktır.

Foto kaynak: https://www.pexels.com/photo/man-person-people-emotions-1990/

11 Şubat 2018 Pazar

Ahmet Ümit de sevilmiyormuş...

     Bugün Ahmet Ümit’in Patasana kitabını okumaya devam ettim. Devam etmek denilebilirse tabi. 5-10 sayfa okudum okumadım, gözlerim kapanmaya başladım. Kitap okurken niye böyle oluyorum ya? Kitabı bırakıp yattım. Sözde uyukluyordum. Uyku muyku yok tabi. Sonra da devam etmedim kitabı okumaya. Meğer Ahmet Ümit’i de sevmeyen ne çokmuş. Genelde herkesin Ahmet Ümit’i herkesin seveceğini düşünürdüm oysa.

     Kitabı alacağım zaman kitabın muhabbeti geçiyor aramızda. Yan yana çalışıyoruz zaten çağrı merkezinde. 5-10 kişi dahil oluyor ne konuşulursa. Mesela Zeynep. Daha önce hiç Ahmet Ümit okumamış. Ama bu son dönemde bir okumaya başlamış. Sonra tüm Ahmet Ümit kitaplarını okumaya başladı. Ama bazı arkadaşlarım hiç hoşlanmadıklarını söylediler. Kitaplarından ziyade kendisinden de.

Ahmet Ümit

     Bu sevmeme olayını daha çok Elif Şafak hakkında duymuşumdur. Çoğu kişiden ondan hoşlanmadıklarını duydum. Bana pek şaşırtıcı da gelmedi. Çünkü onun durumu belli zaten. Ama konuştuğumuz yazar Ahmet Ümit olunca şaşırdım doğrusu. Herkes tarafından beğenilen, kabul gören bir yazar olarak düşünüyordum.

     Bu arada Patasana’nın daha yüzüncü sayfasına gelemedim. Bir türlü okumaya vakit bulamadım. Okumaya vakit bulduğumda da gitmedi kitap. Ama tabi okumaya devam. Ahmet Ümit kitabını 70 sayfa okuyup bırakacak değilim. Kendisini İnstagram’dan da takip ediyorum. İmza günleri oluyor. Kitap yazım sürecinden fotoğraflar paylaşıyor. Bir yazarın dünyasına tanık olmak, keyif verici.

Foto kaynak: https://www.pexels.com/photo/book-book-pages-college-education-448835/


10 Şubat 2018 Cumartesi

Hayatımın dolmayan boşluğu...

     İnsanları gözlemlemeyi seviyorum. Bugün Düzce’min sokaklarını dolaştım. Hava soğuktu ve yağmurda hafiften serpiştiriyordu. Ama buna rağmen kalabalıktı. Sokakları kalabalıkken seviyorum zaten. Bizim İstanbul Caddesini trafiğe kapattılar. Ama hala yolun ortasından yürümeye çekiniyorum. İpini koparan bisikletli, motorsikletli o caddeye dalıyor çünkü. İnsanların üstüne çıkacaklar neredeyse. Kimsenin onlara dur dedikleri de yok. O yüzden hala kaldırımdan yürüyorum.

Hayatımın dolmayan boşluğu

     Yürümek ve havayı içime çekmek çok iyi geldi bana. Bizim buradaki Krempark avm ye gittim. Girer girmez kalp şeklinde yapılmış büyük bir sepet ve tavana doğru asılmış kırmızı renkteki yüzlerce kalp karşıladı beni. Yani avm çoktan Sevgililer Günü moduna girmiş. Şimdi hiç Sevgililer Günü tartışmasına girmeyeceğim. Ama bir hareket oluyor. Ortam şenleniyor.

     Zemin kattaki kitapçıya da uğradım gitmişken. Oda dükkanın dışına bir stand kurmuş. 3 kitap 20 liraya. Kitaplara baktım. Bana hitap eden kitaplar yoktu. Zaten benim amacım kitap almak değildi. Kitaplara bakmak yeterlidir benim için. Ne zaman avmye yolum düşşe, o kitapçıya uğrarım. Bana bir terapi gibi gelir. Birde kitapçı çocuk sen kitaplara bakarken yanına geliyor ya. Sıkılıyorum abi. Ben kitaplara bakıyorum diye illa alacak değilim ya. Gerçi çocuk fazla kalmadı yanımda. Alıcı olan diğer kitap bakanların yanına gitti. Oradan ayrılırken en son baktım. Bir kız çantasından para çıkartıyordu. Seçtiği üç kitabı almak için.

     Tekrar dışarı çıktım avmden. Ama yine de içimde bir huzursuzluk vardı. Belki huzursuzluk yanlış bir ifade olabilir. İçimde bir şeylerin eksik kalması. Yine aradığımı bulamamam. Aradığım beni seven bir kadın mı? Ya da benim seveceğim bir kadın. Yani kısacası aşk. Tam da 14 Şubat yaklaşırken. Yok, yok değil. Beni kendime getirecek olan aşk değil. Çünkü daha önce aşkı yaşadım. O günlerde de hala bir boşluk vardı. Ruhum tatmin olmuyordu o zamanlarda da. Devamlı bir eksiklik duygusu hüküm sürüyordu şimdiki gibi. Aslında biraz daha dolaşmak istedim. Düzce’mizin ünlü Spor Sokağında. Ama dün akşamdan uykusuzdum. Daha fazla yürümeyi kaldıramayacağıma kanaat getirerek, otobüsün yolunu tuttum. 

9 Şubat 2018 Cuma

Tolgshow...

     Tolgshow tanıtımları dönmeye başladığında, “Tolga Çevik’de artık Beyaz gibi, show programı yapacak herhalde” dedim. Artık gitmiyordu program çünkü. “Oda çok radikal bir karar alıp, formatı değiştirmeye kalktı” dedim. Yapıp yapamayacağına dair kafamda şüphelerim vardı. Çünkü show programı farklı bir mecra. Ama program başladıktan sonra, işin aslı ortaya çıktı. Arkadaşım Hoşgeldin’den hiçbir farkı yokmuş. Sadece sahnenin ortasında bir show programı masası, o kadar. Yine, gelen ünlüyle spontane bir şeyler yapma üzerine kurulu bir program. Ben ilk bölümünden itibaren bakmadım. Cem Yılmaz’lı bölümüne baktım. Gelen konuk Cem Yılmaz yahu. Ama ona rağmen, ilerleyen dakikalarda sıkıldım be. “Tolgshow bu muymuş yani” dedim.

Tolgshow

     Tolgshow buysa ben izlemem abi. Bu programı ilk yaptığı zamanlarda bir programa çıkmıştı Tolga Çevik. O zamanlar program çok meşhur olmuştu. Ama buna rağmen Tolga Çevik, o programı bitirmişti. “Neden?” diye sordu sunucu. “Her şeyi tadında bırakmak lazım” demişti. “İşte beklediğim cevap” demiştim bende. Çünkü bu iş, uzun süre devam ettirilebilecek bir iş değildi. Elbet seyirci bir gün sıkılacaktı. Ama gün geldi. Söylediği bu söze rağmen programa yeniden başladı. Belki o dönemde yeni bir alan bulamadı kendine. Ama yeni bir alan aradığına dairde hiçbir girişim göremedik kendisinden. Mesela bambaşka bir programla ya da projeyle görmedik onu televizyonda. Tolgshow ile çıktı yine karşımıza.

     Tolgshow uzun ömürlü bir proje olarak görmüyorum. Şimdilik reytingleri iyi olsa bile. Ha tutar, devam eder. “Eyvallah, yanılmışım” derim. Ama şimdilik düşüncem bu. Bakın, ben Tolga Çevik’i severim. Ama o programda yapılan espriler o kadar anlamsız ve o kadar saçma geliyor ki bana. “Öfff, bu ne be” diyorum. Geçen yine denk geldim. Programa konuk olacak ünlüden önce, kısa bir ısınma turu mahiyetinde seyircilerle beraber bir şeyler yaptı. İnanın dayanamadım. “Yahu” dedim. “Ben bu programa bir zamanlar deli gibi bakıyordum. Kahkahalarla gülüyordum. Bu program nasıl bu hale gelmiş? Heyy gidi eski programlar” dedim. Kapattım gittim. Tolgshow; Adı değişik, içerik aynı program olmuş. 

Foto kaynak: https://www.pexels.com/photo/man-person-red-white-476/

7 Şubat 2018 Çarşamba

"Okumanı istediğim bir kitap var"

kitap okumak


     İşyerinde Elif (Aydın) ile konuşuyorduk. “Senin okumanı istediğim bir kitap var. Görüşünü merak ediyorum. İsmini duymadığım bir yazar. Ama kitabı beğendim. Sana getireyim, oku” dedi. “Tabi getir” dedim bende memnuniyetle. Birinin bir kitap hakkında görüşümü merak etmesi çok hoşuma gitti. Bende birkaç kişi hakkında böyle düşünürüm. Mesela Nagehan için. Mevlana ve Şems kitaplarını çok okur kendisi. “Elif Şafak’ın Aşk kitabını muhakkak okumalısın” dedim. Okudu. “Ayetlerle hadisleri karıştırmış” gibi bir şey söylemişti. Yarıda bıraktı. Elif’in getireceği kitabı heyecanla bekliyorum. Elif’in dikkatini çektiyse boş bir kitap değildir. Çünkü Elif’le genelde kitap zevklerimiz uyuşur. Mesela Lontano kitabını öve öve bitirememişti. Kitabı okuduktan sonra bende onun gibi övmeye başlamıştım kitabı.


Foto kaynak: https://www.pexels.com/photo/background-bench-blur-book-346735/

Sıradan bir gün...

Sıradan bir gün

     Bizim iş çıkışı saatimiz 19:00’dur. Ama bu akşam bir saat mesai vardı. Akşam 20:00’de işten çıktım. Eve geldim. Yemeğin hazırlamasını beklerken Ruhi Çenet’in ölmeden önce izlenmesi gereken o videosunu izledim. Beklediğim gibi değildi ama yine de iyiydi. Televizyonda bir şey yoktu yine bu akşam. Saatin 00:00 olmasına yine birkaç dakika kaldı. Birazdan yine yatacağım. Sonra yine iş. Kısır bir döngü yani. Aslında bilgisayarın başına oturduğumda amacım bu yazıyı yazmak değildi. Ama aklıma bir konu gelmeyince bugün yaşadıklarımı yazdım bende. 

5 Şubat 2018 Pazartesi

Jet Sosyete beni sarmadı ahali...

Jet Sosyete

     Jet Sosyete’nin fragmanını izlediniz mi? Hani Gülse Birsel’in yeni başlayacak yeni dizisinin canımm. Ben izledim ve hayal kırıklığına uğradım. Ahh Avrupa Yakası nerdesin? Tam kardeşimle televizyona bakarken fragmanına denk geldik. Fragman biter bitmez göz göze geldik. “Bundan iş çıkmaz” dedik. Yine Yalan Dünya havası var. Arkadaş ben Yalan Dünya’yı beğenmedim, sevemedim. Doğruya doğru şimdi. Herkes Avrupa Yakası gibi efsane olacak bir şey bekliyor. Ama o efsane bu dizide de gelmeyecek gibi. Tabi ki ilk bölümünü izleyeceğiz. Bakalım o zaman beğenecek miyiz? Ama şunu belirteyim: Fragmanı görene kadar içimde bir heyecan vardı. Ama şimdi hiç heyecanım kalmadı.

Foto kaynak: https://unsplash.com/

3 Şubat 2018 Cumartesi

"Sana da hizmet edenlerin olsun kızım"...

Sana da hizmet edenlerin olsun kızım

     Eski insanları seviyorum abi ya. Misafirlikteydik. Bir amcamız, genç kızımızdan su istedi. Kızımız bir bardak su getirdi. “Sana da hizmet edenlerin olsun kızım” dedi amcamız. Bu sözü duyar duymaz hayran kaldım. Gerçi daha önce de duymuş gibiyim sanki. Neyse önemli değil. Önemli olan: Sözün güzelliği ve içerdiği mana. Bu ne güzel bir duadır. Bu sözün tokat gibi çarpan bir yanı da var aslında. Şimdi gençliğinde ihtiyarlara yardım edersen, sen de bir gün ihtiyar olduğunda sana da hizmet eden olur. Gençler için bu söz anlamsız gelebilir. Ama yaş aldıkça, yaşadıkça bu sözün ne kadar geçerli olduğunu anlayacaklardır.

Foto kaynak: https://www.pexels.com/photo/old-man-6110/

1 Şubat 2018 Perşembe

Haber sitelerini okumak istemiyorum artık...

haber siteleri

     Ben yandaş haber sitelerini de muhalif haber sitelerini de takip ederim. Bilirim ki sadece birinden haberleri okursam, olaylara eksik bakmış olacağım. Ama artık her iki kesimin de haber sitelerine bakmak istemiyorum. Neden? Çünkü hangi siteye girsem, karşı taraf hakkında karalama, hakaret, alaycı yaklaşımlar. Yahu ben sadece haber okumaya giriyorum. Tamam, yandaşsın ya da muhalifsin. Bunu bilerek sitene geliyorum. Kardeşim en azından kendi kesiminle ilgili haberlere yer ver. Ama diğer tarafla ilgili haber yapıp durma. Artık kaldıramıyorum bu tür haberleri. O yüzden Facebook ya da Twitter’da gezerken ilgimi çeken haberler olursa onlara tıklıyorum, bahsettiğim bu haber sitelerinin.

Foto kaynak: https://www.pexels.com/photo/gray-laptop-computer-near-journals-177557/

Sensiz kış ayının tadı yok...

kış ayı

     Mevsim kış. Ama hala kar yok buralarda. Soğuklarla geçiştiriyor kış ayı kendini. Ben çok üşüyorum. Bir bu soğuktan, birde sensizlikten. Sara sarılıp ısınırdım oysa. Hatırlıyor musun? Kar topu oynamıştık seninle. Ellerin donmuştu. Ellerini ısıtmaya çalışmıştım. “Koskoca adam kar topu oynar mı?” demiştim içimden. “Bu sefer seni dinlemeyeceğim içimdeki ses” demiş, bırakmıştım kendimi kar topuna. Şimdi kar topu oynasam ne fayda. Sen olmadıktan sonra ne karın, ne de kar topu oynamanın tadı var.

Foto kaynak: https://www.pexels.com/photo/snow-woman-winter-snowflakes-54200/