gazete okumak etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
gazete okumak etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Gazete ve park...

Gazeteyi kolumun altına koyup büfeden dışarı çıktım. Kolunun altında gazeteyle fotoğrafları çekilmiş yazarlar geldi aklıma. Karşıdan onlar gibi görünüyor olmak hoşuma gitti. İnsanlar bir yerlere gidiyorlardı. Kimi yaşlılar parkta oturmuş dinleniyor, kimi gençler kocaman kulaklıkları kulaklarında önümden geçiyorlardı. 

Park biraz olsun büyüktü. Boş bulduğum bir yere oturdum. Her zaman boş olan oturma yerleri tercihimdir. Aldığım gazeteyi açtım. Ama gazeteyi böyle okumaya çalışmak zor oluyordu. Kolum yoruldu. En iyisi evde rahat rahat okumaktı. 

Saate baktım. Otobüse 10 dakika vardı. Yavaş yavaş, sağa sola baka baka gidersem on dakikaya kadar otobüs durağında olurum diye düşündüm. Gerçekten de öyle oldu. Durağa geleli birkaç dakika olmuşken otobüs geldi ve bindim. Artık eve gidiyordum.

Kuş kadar kalan gazeteler...

     Pazar günü gazete aldık. Hafta sonları, ekleriyle beraber bir gazetede dünya kadar sayfa olurdu. Şimdi hepsinin toplamı anca 20 sayfa vardır. Kriz vurmuş, belli.

NE ARA SİYASİ TARTIŞMA OLDU?

     Tamer Karadağlı- Nihal Yalçın tartışması ne ara siyasi bir tartışmaya döndü yahu.

KESTANE SEZONUNU AÇTIK…   

     Kestane sezonunu açtık. Salı pazarından bizimkiler kestane almışlar. Davulda pişirdik.

SONRADAN SOĞUDUĞUM DİZİ…

     Kanal D’de, Baht Oyunu’nun final bölümünü izledim biraz. İlk başlarda sevmiş, sonrasında soğumuştum.

85 LİRA OLMUŞ…

     Dün akşam haberlerde izledim. Bir tane yaşlı teyzem, “Bir çuval kömür 85 lira oldu” diyordu.

BÖYLE BİR İHTİMALİ HİÇ DÜŞÜNMEMİŞTİM…

     “Bundan laf çıkmaz” diye düşünüp, aklıma geleni anlattığım kişilerden ya laf çıkıyorsa?

ÖNERİLERİ DİKKATE ALIR MISINIZ?

     Bana önerilen bir yazıyı, bir filmi ya da bir videoyu, elimden geldiğince izlemeye çalıyorum. Peki ya siz?

 

Bir cumartesi günüm böyle geçti...


Tatil sabahları niye insan işe giderken ki saatte kalkar? Bugünde öyle oldu. Saat 07:00’de de ayaktaydım. Takip ettiğim blogların yazılarını okudum. Gözlerim kapanmaya başladığında tekrar koydum kafamı yastığa.

Kalktığımda saat 12:30’du. "Çok uyumuşum" dedim. Bir bardak çay içip, birkaç zeytin ve peynir ağzıma atıp hemen giyindim. Liseden arkadaşım Yaşar ile buluşmaya gidecektim.

Saat 13:30 otobüsüne bindim. Her yarım saatte bir otobüs kalkar Düzce merkeze. Sabahları işe giderken bir tişört giyer, üzerine de hırka çeker giderim.

Servise kadar üşüsem bile gün boyu iş yerinde olacağımız için, kazak giyip giymemem sorun olmaz. Ama illa ki dolaşırız sokaklarda, turlarız diye kazak giydim.

Nerden giydiysem onu da. Otobüste yandım. Hırkayı çıkardım yetmedi. "Bir an önce ineceğim yere varsa da insem şu otobüsten" deyip durdum.

Dışarısı otobüsün içi gibi değildi. Biraz serinceydi. Yaşar’la Cihat’ın Yeri’ne gittik. Bizim Düzce’de hamburgerci. Meşhurdur. Yerli ve milli yani.

Hamburgerleri bir güzel gömdük. Ardından çay ile sohbeti koyuladık. Şu ana kadar neler yaptık? Gelecekte neler yapacağız? Bu sorular etrafında döndük durduk.

Avm’deki kitapçıya gittik. Kitaplara baktık. Her görüşmemizde muhakkak kitapçıya uğrarız. Bizim için bir gelenek halini aldı.
Hava kapalıydı. Üstüne birde yağmur yağmaya başlayınca erkenden evlere dönmeye karar verdik. 17:30 otobüsüyle eve geldim.

Sabah gazetesi almıştım. Ona şöyle bir göz attım. Cumartesi eki bomboş. Okunmaya değer bir şey yok. Hafta sonu ekleri güzel oluyor diye aldım. Oda hüsran oldu işte.

Köşe yazarlarına baktım. Hıncal, yine yarım sayfa yazmış. Şu adama hayranım ya. Nasıl doldurabiliyor onca yeri. Birikim başka şey.

Yazısını okuyacağım köşe yazarının sayfasını evirip çevirip okumak zor geldi bana. İnternetten okumaya baya alışmışım. Bunu fark ettim.

Akşam yemek yerken babam, Show tv’nin haberlerini açmış. Yine üçüncü sayfa tarzı haberler veriyordu. Hayattan soğuttu beni. Kanal D’yi açtım bende.

Gündemde Cemal Kaşıkçı’nın cesedi nerede sorusu var. Diyarbakır’da stad açılışına özel; bakanlar, milletvekilleri ve eski futbolcular maç yapmış. Başlama vuruşu ise Erdoğan’dan. Öne çıkan bunlardı.

Bir haftadır elime kitap alamıyordum. Elif Şafak’ın, Ustam ve Ben kitabına devam ettim. Güzel gidiyor kitap. Daha 200’lerdeyim.
Öyle böyle bir gün daha bitti işte. Saat 23:57. Herkese iyi pazarlar.

Gazete okumak için mi yoksa cam silmek için mi?

     Her gün eve gazete alınan bir ülke değiliz. Bu anlamda bir gazete okuma kültürümüz yok. Bizim evlerde gazeteler iki şey için alınır. Bir, kupon biriktirmek. İki, evdeki camları silmek. Elbette okumak için alanlar vardır. Onlar ayrı. Ben genelden bahsediyorum. Kimse de yanlış anlamasın. Bizim evde de durum aynı. Bizim kültürümüz böyle. Ben sadece bunu vurguluyorum. Yoksa, yok birbirimizden farkımız. Bu ülkede kahveler olmasa. Sizce bu kadar gazete satılır mı? Haftalık 5 milyon gazete satıyor. 80 milyonluk ülkede. 80 milyon nerede, 5 milyon nerede. Şahsen ben de günlük gazete almıyorum. Çoğu kişi gibi. Bunun nedenlerinden biri de internet.
gazete

                                                HER GÜN ALINACAK BİR GAZETE VAR MI?
      İnternet varken tüm gazeteler elinin altında. Ben genelde yazarları için alırım. Yazarları da okuyoruz netten. Gazeteyi alıp okumak başka tabi. Onun zevki ayrı. Ama teknoloji alışkanlıklarımızı da değiştiriyor işte. Bunun dışında kahveler var bir de. Çok gazete okumak istersem eğer. Giderim bir kahveye. Bir bardak olmadı iki bardak çay içerim. Tonla gazete okurum. En az 10 tane gazete var. Seç, beğen, al, oku. Gazeteye doymuş bir şekilde çıkarsın kahveden. Günlük, alınmayı hak eden bir gazete var mı peki? Tüm gazeteler bir şeylerin parçası. Her gün birilerini suçlama. Her gün birilerini aklama telaşı. Böyle gazeteleri alıp ne yapacaksın? Çoluk çocuğa mı okutacaksın?
                                                       GAZETE NEDEN OKUNMUYOR?
      Çocuklar böyle çıkarcı gazetelerle büyümemeli. Olduğu kadar, çocukları bu dünyadan korumak gerek. Ama şunu söyleyim mi? Bu şartlarda bile 5 milyon çok iyi bir rakam. Bu kadar ayrışmış olmalarına rağmen. İnsanları gazete almaya çekecek bir şeyleri yok. Zaten kimse de almaya meraklı değil. Böyle olunca da, sadece siyasi taraftarlar alıyorlar gazeteleri. Gazeteye baktığınızda içiniz kararıyor. Zaten içimiz kararık. Bir de para verip gazete mi alacak adam. Son bir toparlama yaparsak. Gazete okunmamasının nedenleri: İnternet, bir. Gazete içeriklerinin çekici olmaması, iki. Belki de en önemlisi. Gazete okuma kültürümüzün olmaması, üç. Bunların dışında sizinde ekleyecekleriniz olabilir. Görüşlerinizi merak ediyorum. Farklı bir bakış açısı her zaman güzeldir çünkü.

Foto kaynak:pixabay.com


Blog linki:yasamdanyazilar.blogspot.com

Aslında biz okuyan bir millet miyiz?

       Okuma kültürümüz üzerine bir yazı okudum. Bir paragraflık bi şeydi. Ama söylediği şey etkiledi beni. Genel olarak yaygın olan okumuyoruz söylemine karşı çıkıyordu. Aksine, "Okuyoruz" diyordu. "İlla okumak demek kitap okumak mı demek? Gazete okumuyor muyuz? Dergi okumuyor muyuz? Sonuçta az ya da çok okuyoruz" diyordu. Hiç bu açıdan bakmamıştım. Hiç okumamaktansa bu da iyidir. Tabi sonuçta hiç bir şey kitabın yerini tutamaz. Bardağın dolu tarafindan bakalım. Ya da pozitif olalım derseniz. Tam da bu aradığımız şey. Kahvelerde gazete okunuyor. Bu da bir şeydir değil mi? Hem de öyle bir iki gazete de değil. 8-10 gazete var. İnsan hangisini okuyacağını şaşırıyor. Gazete falan okuyacağım zaman, her zamanki kahveme giderim. Ufak bi kahve. Üç-dört masa anca vardır. İstediğim gazetelerin köşe yazarlarına göz atarım. Gazete okumak benim için köşe yazılarını okumak demektir. Gazetenin şöyle hızlıca sayfalarını çevirir bakarım. İlgimi çeken haber olursa bakarım. Yoksa direk köşe yazarlarına geçerim.




         DERGİ OKUYOR MUYUZ?
      Evet, bu açıdan bakıldığında paragraftaki iddaa yerini buluyor. Evet, gazete okuyoruz. Peki ya dergi? Bir zamanlar Posta gazetesi haftalık bir dergi verirdi. Genç kız dergisi. Testler, posterler falan. Çok popülerdi. Benim kız kardeşim bile alırdı. Gençlerin şu aralar çok sıkı takip ettikleri bir dergi var mı bilmiyorum. Ama şu gerçek ki dergi de okuyoruz. Dergi deyince benim aklım tek popüler kadın-genç kız dergilerine gitti. Bir de mizah dergileri var tabi. Penguen, Uykusuz vb. Gençlik bu dergileri de çok takip ediyor. Karikatür okuyor. Ayrıca o dergilerde sadece karikatürler de yok. Mizah yazıları da var. Yani düzyazı. Evet, gençler buradan da okunmaya tutunuyorlar. Demek ki dergi de okuyoruz. Okuma deyince biz millet olarak sadece kitap okuma anlıyoruz. Bu nedenle de okumuyoruz diye kendimize dert ediyoruz. Peki şimdi bu gazete ve dergi okumayı da işin içine katarsak, hala okumuyoruz diyebilir miyiz?
        OKUMAK SADECE KİTAP 
              OKUMAK MIDIR?
       Yazı dedigin böyle olmalı. İnsanı düşündürmeli. Hatta şu an yaptığım gibi üzerine yazı da yazdırmalı, tartışmalı. Benim yazılarımda da amaçladığım şey bu. Bu yazıyı okuyanlara sorular sordurtmak. "Ben bu yazının neresindeyim?" diye. İşte bu soruyu sormanıza yarıyorsa bir yazı iyi bir yazıdır. Başka bir açıdan baktırabilmeli konuya. Benim okuduğum bir paragraf bunu yaptı. Şimdi burda önemli olan bu yazıyı okuduktan sonra fikriniz de bir değişme oldu mu? Siz de okumak deyince sadece kitap okumak mı anlıyordunuz? İsterseniz yorumlarınızla bu konuyu daha derinleştirelim, tartışalım. Farklı bakış açılarını seviyorum ben. Şimdi gazete ve dergi okuyanlar nasıl kitap okumaya çekilir, yönlendirilir? Teknoloji çağında bu biraz zor. Çünkü önümüzden akıp giden görüntülerin tutkunu olduk. Kitap okumaksa emek istiyor. Ama ben ümitliyim. Biz okumada daha iyi yerlere geleceğiz.

Foto kaynak : pixabay.com

Blog linki : yasamdanyazilar.blogspot.com
       


Gazete okunacak 5 mekan...

     Takip ettiğim köşe yazarlarını internetten de okuyorum ama gazeteden okumanın yerini tutmuyor.Gazeteyi hele ki küçük çaycılarda,kahvelerde okumak çok güzel oluyor.Kendimi o tarih kitaplarında gördüğümüz mekanlarda hissediyorum,oralarda gazete okurken.Ya da Anadolu’yu karış karış gezen programlarda röportaj yapılan o nostaljik kahvelerde hissediyorum.Kendimi bildim bileli eskiye,nostaljiye özlemim vardır.
     Bizim burada,yani Düzce’de uğrak iki caddemizden biri olan Gaziantep Caddesi’nde küçük bir çaycı var.Caddeden geçerken göremiyorsunuz.İçeride kalıyor.Ufacık bir çayhane.Üç dört masa var.Karşıda televizyon.Ve masalarda aşağı yukarı her gazete var.İstediğin gazeteyi seç seç oku.Çayhanede de devamlı bir koşturma oluyor.Diyafondan devamlı çay isteyenlerin sesi geliyor.”Şuraya üç çay” yok “Buraya beş çay biri açık”gibi.

      Bu örnekte anlattığım gibi gazete okumayı sevdiğim mekanları paylaşmak istiyorum.Bunlar beş tane;
1)Küçük çaycıda gazete okumak(Ya da çayhane)
2)Kahvehanede gazete okumak
3)Yaz sıcağında parkın gölge yerinde cıvıl cıvıl sesler arasında gazete okumak
4)Evdeki koltuğuma uzanıp rahat rahat gazete okumak
5)Eczanede ilaçları beklerken gazete okumak
        Bunların hepsinde de ortak bir nokta var ki o da gazetenin kendine has kokusu.


Blog linki:yasamdanyazilar.blogspot.com.tr