Dillere destan
şehir, İstanbul. İmparatorluklara başkentlik yapmış bir şehir. Kültürlerin
merkezi bir şehir. Bunları, daha da çoğaltabiliriz. Çünkü İstanbul bir değil,
bin özelliği kendisinde barındırıyor. O yüzden, ne dense az. Hala duyarız. Hem bizimkilerden,
hem de yabancılardan, “Dünyayı gezdim. İstanbul gibisini görmedim” diye. Peki yazarlar,
İstanbul’u nasıl anlatmış? Bahsettiğim herhangi bir roman ya da hikayede değil.
İstanbul’a gelmiş, ziyaret etmiş, büyük yazarlar ne demiş, İstanbul hakkında?
Evet, o büyük yazarlardan birine, Ernest Hemingway’e kulak vereceğiz. Hemingway’in
anlattığı İstanbul, 1922’in İstanbul’u. Okuyacaklarınızı lütfen, bu tarihi göz
önüne alarak okuyalım. Bugünkü İstanbul’a göre değerlendirmeye kalkarsanız,
yazı büsbütün anlamsızlaşır o zaman. Yani, okuyucularımın dikkatine!!!
HAŞLAMA PATATES SATILIRMIŞ
O ZAMANLAR SOKAKLARDA
Biliyorsunuz, sabah
ezanlarımız bir başkadır. Her dinleyişte etkiler bizi. Sabah ezanlarımızdan
etkilenen, sadece bizler değiliz tabi. Hemingway’de etkilenmiş. İstanbul’daki
tatil günleri, şimdiki ülkemizin tatil günleriyle, yarışır nitelikteymiş. 168
gün tatil varmış. İmparatorluk olduğu içinde, Cuma-cumartesi ve pazar da tatil.
Cuma biz müslümanlara, cumartesi Yahudilere, pazar ise Hristiyanlara tatilmiş. Bugün
nasıl milletimiz devlet memuru olmak istiyorsa, o zamanlar İstanbul’da da,
banka memuru olmaya çalışmak revaçtaymış. O zamanlar, saat dokuz dendi mi,
yemek yenirmiş. Saat on dedi mi de, tiyatrolar açılırmış. Gece ikide ise, gece
kulüplerinin açılma vaktiymiş. Kahveleri de gözlemlemiş Hemingway. O zamanın
kahvelerinde biz Türkler, nargileyi tek geçermişiz. Her kahvede gözlemlemiş
bunu Hemingway. Bir de geceleri, sadece köfteciler kaplamıyormuş sokakları. O zamanlar
bir de haşlama patates satılırmış.
HEMİNGWAY’DAN İSTANBUL TASVİRİ
Şöyle bir tablo
çiziyor Hemingway, o zamanın İstanbul’u için. “Güneş doğmadan, kendinizi
İstanbul sokaklarına atarsanız, önünüzden kaçışan fareleri görebilirsiniz. O saatte
sadece fareler yoktur sokaklarda. Çöp tenekelerinin sakinleri de zayıf,
çelimsiz köpeklerdir. O saatte bir ışık yansıması görüyorsanız, bu bir barın
ışığıdır. Ve peşinden sarhoş kahkahaları kulaklarınızı tırmalar. Bir yanda
sarhoş kahkahası, diğer yanda ise içli ezan sesleri” diyor. İşte Hemingway’in
gözünden, 1922’in İstanbul’u bu şekilde. Siz Heminway’in gözlemleri hakkında ne
düşünüyorsunuz? O zamanki İstanbul hayal ettiğiniz gibi miymiş?
Foto kaynak:Pixabay.com
Blog linki:yasamdanyazilar.blogspot.com