Kişisel Blog Yazıları #61: Küçük alışkanlıklar, büyük sorular...

Kişisel blog yazıları serisi yolculuğuma hoş geldin. Ben Cem.

Pazartesi sendromu o kadar vurmadı bugün. Yumuşak bir geçiş yaptım diyebilirim.

Akşam 19.00’dan sonra abur cubur yememek için kendimle savaştım. Saat 23.03 ve şu ana kadar başardım. Resmen çikolata krizi geliyor.

İnstagram’da bir saati aştım yine. Bugünlük izin ver dedim. Boş durduğum her an, elim telefona gitti yine.

Televizyon reklamlarında yılbaşı kazakları görüyoruz. Kardeşime söyledim alalım diye. Bin liraymış. “Kalsın kardeşim kalsın” dedim.

Kaç gecedir 00.30 ile 01.00 arası yatıyorum. Artık buna bir dur demem lazım.

Bu akşam bir komşumuz takvim getirmiş bize. Takvimi görünce sevindim. Eskisi gibi her gün yapraklarını koparmıyoruz. Ama adet işte. Nostaljik bir şey. Mutlu oluyor insan.

Bu akşam bir blogcu arkadaşımın blog yazısını okuyordum. Yazısında devamlı takip ettiği bloglar olduğunu, her zaman yorum yapmasa da o blogları okuduğunu söylüyordu. Her zaman yorum yapmak da istenilen bir durum değil demek ki. İnsan, her zaman görünür olmak istemeyebilir. Çok normal.

Kişisel blog yazıları serisi güzel. Ama her akşam da insan anlatacak bir şey bulamıyor hayata dair. Tekrara düşsün istemiyorum yazılar.

Yazıyla alakasız gibi olacak ama aklıma takıldı. Az önce bir YouTube videosu izlerken sordum bu soruyu kendime. Videodaki kadın, kendini bildi bileli sorgularmış. Nereden geldik, nereye gidiyoruz falan diye. Peki niye bazı insanlar böyle sorgulamalar yapıyor da bazılarımız kendini hayata kaptırıyor? Sanki ömürlerinde bir kez olsun bile, bu soruları kendilerine sormamış gibiler. Siz ne diyorsunuz bu konuda?

Kişisel blog yazıları serisi ile hayata dair sorular sormaya devam edeceğim. Yarın, yine buluşalım mı?

*Önceki yazı: Kişisel Blog Yazıları #60: Tam da en heyecanlı yerinde…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder