Powered By Blogger

30 Haziran 2015 Salı

Doğu Türkistan, Japonya ve Taksim...

      Twitter, 2-3 günden beri, Doğu Türkistan paylasimlarindan geçilmiyor. O paylasimlarda, zalim Çin kinanmakla kalmıyor. Ayrıca Çin'i protesto eden Japonya, ve hafta sonu Taksim' de yapılan yürüyüşte, o paylasimda kendine yer buluyor.
       Japonya'ya ovgulerin ardi arkasi kesilmiyor. (Hak ettikleri bir övgü, o ayrı) Bizimde Japonya gibi, Çin'i protesto etmemiz gerekirken, nasil yürüyüşler yaptigimizdan dem vuruluyor. Haklılar mi? Haklilar.
       Ama, isin bir de ama tarafı var. O yürüyüşe katilanlara böyle bir bilinç asilanmis mi? Bir olmak. Beraber olmak. Böyle bir bilinç ile mi bu yaşa gelmisler? Onları bırak. Hangimiz böyle bir bilinç ile buyutulduk ki? Okullarda böyle eğitim mi aldik? Tarihte, Türk milleti olarak neredeyiz? Dünyanın başka neresinde Türkler var? Soydas ne demek? Hepimiz bu ülkeye hizmet etmek, bir yerlere getirmek ulkusuyle mi büyüdük?
        Iste ove ove bitiremedigimiz o Japonlar öyle buyutuluyor. Her Japon, Hirosima ve Nagazaki'ye atilan bombalari, nedenlerini küçük yaşlarda ogreniyor. Cocuklar bir bilincle büyüyor, yeseriyor.
        Bir de bize bakin. Twitter'dan birbirimize sallayip duruyoruz. Siyaset, Doğu Türkistan üzerinden atisiyor. Birbirimizi suclamakla, birbirimizi yargilamakla mesguluz. Olması gereken, Tüm Türkiye'de, 81 ilde, elde bayraklar protesto gosterileri yapmakti.


28 Haziran 2015 Pazar

TEOG ve hatali soru...

     Yine bir sınav. Yine bir hatali soru. Bu hatali soru da, TEOG'dan. Bu sefer ki bir ingilizce sorusu. Bu soru mahkemeye tasindi. Ve mahkeme devam ettiği için, Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), sınav sonuclarini aciklayamadi. Boylelikle yeni krizin adi, TEOG oldu.
      Bilirkişi heyeti, ingilizce 10'uncu soruyu inceledi. Ve soruyu iptal etme kararı aldı. MEB, 10'uncu soruyu tüm öğrencilerin bildiklerini varsayacaklarini, puanlarin buna göre hesaplanip, sonuçların pazartesi günü aciklayacagini duyurdu.
      Benim yıllardır aklım almıyor. Her sinavda nasıl oluyor da, hatalı soru çıkıyor. Hadi diyelim bir kere oldu. "Insanlik hali, oldu" diyelim. Ama bir sonraki sene, sorular hazırlanırken,  daha bir dikkat edilmez mi? "Geçen sene hatalı soru cikardik. Bu sene daha dikkatli olalim. Hatalı soru cikarmayalim" denilmez mi? Demek ki denilmiyor.
      Maalesef, bu duruma alistik artık. Sağ olsunlar, alistirdilar. Bu gidişle, gelecek senelerde de hatalı sorular çıkar. Yine mahkemelere gidilir. Yine soru iptal edilir. Yine her öğrenci soruyu doğru cevapladi sayilir. Puanlar ona göre hesaplanir. Ayni hamam, aynı tas yani.
      Bu hatali sorularla ilgili, birilerinin görevden alındığını duydunuz mu hiç? Ben duymadim da. Aynen, tahmin ettiğim gibi. Sasirmadim. Ne de olsa burasi Türkiye değil mi?

27 Haziran 2015 Cumartesi

Ceza ve teyze, Didi soğuk çayı uçurdu...

     Şu ana kadar, ramazan ayinin en iyi reklamini, didi soğuk çay yapti.
     Her yil ramazan ayi ile beraber, firmalar arasinda da bir reklam savaşı başlar. En iyi ramazan reklamı yapma yarışı. Firmalar ne kadar iyi reklam yaparlarsa, ürünleri o kadar çok satar.
      Tabi burda, sadece reklam yapmak yetmiyor. Sempatik, ilgi çekici, mizahi reklamlar yapmak da önemli. Bunlara ne kadar çok dikkat ederseniz, o kadar iyi geri dönüş aliyorsunuz.
       Tüm bunları göz önüne aldigimizda. En iyi reklamı, Ceza ve teyzeli, didi soğuk çay yapmış görünüyor. Ilk olarak, Ceza ve teyze reklamları, ramazandan önce denendi. Ve aşırı ilgi gördü. Kim bu ikiliyi yan yana getirmeyi planlamissa, tebrik etmek gerekir. Toplum tarafından büyük bir kabul gördü. Ve didi marka olarak, zaten sempatik olan imajini, maksimuma cikardi.
        Benim şahit olduğum bir olay: marketteyim. Yanimdan bir çift geçiyor. Beyefendi eşine, Ceza'nin didi reklam sarkisini söyleyerek, "didi alalim mi?" diyor. Iste reklamın, toplumdaki karşılığı.
        Didi soğuk çay, yaptığı bu reklamlar ile, bir seviye daha atladı dersek, hic de yanlış bir kanaatte bulunmuş olmayiz. Zevkle izlenen reklamlar yapmak, maharet ister. Maharette Iltifata tabidir.
        Bir dahaki yaziya kadar sağlıcakla kalin.
        Blog linki : yasamdanyazilar.blogspot.com


25 Haziran 2015 Perşembe

Kararsız bir kişilik benimkisi...

      Ben kararsız bir kişiliğe sahibim. Bu huyumu hic sevmiyorum. (Kisilik ile huy, sanirim ayni kapiya cikiyor. O yüzden, ikisini de kullanmakta bi mahzur gormedim.) Hayatta cok zorluk cikariyor bana. Bir karar alacam ya. Başlıyorum kara kara düşünmeye. Abartisiz, yarim saat düşündüğüm olmuştur. Verilecek karar, hayati bir karar ise, süre bir iki güne kadar da çıkabiliyor. Bu huyumu yenmeye çalışıyorum. Ama su ana kadar, pek basarili oldugumu soyleyemem.
       Hani meşhur bir söz var ya, "En kötü karar bile, kararsız kalmaktan iyidir" diye. Bu sözü düşünüp, "Yanlis da olsa karar alayim" diyorum. Yine yapamiyorum. Simdi hepten kendime haksızlık etmeyeyim. Bazen hemen karar alıyorum. Laf olarak hemen dedigime bakmayin. Fiiliyatta ta hemen karar alıyorum. Önüme bir karar geldi mesela. Hemen iyi-kötü yanlarini düşünüyorum. "Ha, evet iyi" deyip ya ,"Evet" diyorum. Ya da, "Yok, iyi değil ya" deyip, "Hayir" diyorum. Isik hızıyla karar alıyorum yani.
        Bu ışık hızıyla karar durumu da,  benim icime sinmiyor. Böyle yapınca, secenekleri iyi degerlendiremedigimi düşünüyorum. Yalap şap karar alıyorum. Bende o saatten sonra, her seyi akisina bırakıyorum. Yani, yine kararsız kisiligim galip geliyor. Ama olsun. Calismalara devam edeceğim. Bu huyumu degistirmeye calisacagim. Çünkü bu durum, benim hayat kalitemi düşürüyor. Gelismemin, yenilenmemin önüne set çekiyor. Kendime savaş actim yani,  anlayacaginiz.

        Bir dahaki yaziya kadar sağlıcakla kalin.

        Blog linki : yasamdanyazilar.blogspot.com

      


24 Haziran 2015 Çarşamba

Uykusuzluk pesimi biraksan...

     Ramazan ayi baslamadan önce gece iki üç gibi yatiyordum. O zaman fazla koymuyordu uykusuzluk. Ama ramazan başladıktan sonra sahurdan sonra dört bes gibi yatmaya başladım. Bir iki gün bi sey hissetmedim ama simdilerde gündüzleri hayalet gibiyim. Yatıyorum. Fazla uyuyamiyorum.
      "Bari sahura kadar uyuyayim" diyorum. O da olmuyor. Uyuyamiyorum. Iyice yorgun düştüm. Bana bir çözüm lazim. Bu böyle gitmez. Uykusuzluk sardi dört bir yanimi anlayacaginiz. Geçen senede böyle bir durum yasamistim diye hatırlıyorum. Ama nasil cozmustum orasi muamma. Orasi da silinmis bu güzel beynimden.
       Bu uykusuzluk durumuna daha fazla direnebilecegimi zannetmiyorum. Bi yerde vücut bırakacak kendini uykunun kollarina. Inanin kac gündür söyle deliksiz bir uykuya hasretim. Bak yine saat on iki oldu. Bu saatte de Burada Laf Cok var. Onu izlemeden de yapamıyorum. Yani bir kisir dongunun icindeyim. Bakalim ne yapacagim? Bir dahaki yaziya kadar sağlıcakla kalin.

        Blog linki : yasamdanyazilar.blogspot.com
      


22 Haziran 2015 Pazartesi

Ramazan ayı güzellikleri...

    Şükürler olsun ki, yine ramazan ayina eristik. Yine bu mutluluğu, yine bu güzelliği doyasiya tadiyoruz, yasiyoruz. Ramazan ayi deyince benim aklima, mutluluk geliyor. Ve yüzümde bir gülümseme beliriyor. Ramazana bi kac gün kala heyecanlandim. "Ramazan geliyor" diye sevindim. Icten ice bayram yaptim. Bana göre ramazan ayi,  guzellikler ayi. Bu guzellikler ayina erisme mutluluğu sarmisti beni.
      Ramazan deyince aklima ne geliyor? Bu güzellikleri paylasayim sizinle.
      1) Pide: ramazan ayi ile ozdeslesmis bir seydir pide. Ramazan ekmeği diyebiliriz herhalde pideye. Hele de sicak sicak yemek yok mu. Keyfine doyulmaz. Mis gibi kokar. Bir de pide kuyrugu vardir. O kuyrukta beklemek bile guzeldir. Çünkü o kuyruk, ramazana özeldir. Twitter adresimde de paylastim. Benim icin ramazan esittir pidedir.
       2) Iftar: sofranin başında okunacak ezani beklemek gibisi var mi ya. Sofra kurulur. Her sey hazirdir. Ma aile sofraya oturulur. Ezan beklenilmeye baslanir. O arada sohbet yapılır. Iste mutluluk sofrasi bunun adi. Ve sonra ezan okunur. Bir çatal, kasik sesi sarar ortalığı. Keyifle oruclar acilir.
       Bir de koydeki, mahalledeki komsular ya da akrabalar iftar verirler. Onlara gidersin. Sofralar kurulur. Tüm sulale ya da tüm mahalle acar oruclarini. Iste ramazan ayinin bir güzelliği daha.
       Bir de arkadaslarla yapılan iftarlar vardir. Çok sevdigin arkadaslarinla, abilerinle, kardeslerinle. Onun da tadı bi baskadir. Hatirlanacak güzel anlara eklenecek iftarlardir bunlar da.
       3) Ve sahur: ramazan ayinin her seyi farkli güzel. Iftari başka, sahuru başka. Hepsinin ayri bir güzelliği var. Sahurda tuzlu yememeye dikkat ederim. Bol çay icerim. Ve ezanin okunmasina bi kac dakika kala da bol bol su. O kadar ki, karnimdan glop glop diye su sesi gelir.
       Sahurda ise sorun, caninin pek bir şey istememesidir. Ama yemek de zorundasindir. Yoksa yarin zorlanacagini bilirsin. Büyük bir ikilem yani. Ama güzel bir ikilem. Insan keşke hep böyle güzel ikilemler arasında kalsa.
       Sahurun ve ramazan ayinin vazgecilmez bir unsuru da, Nihat Hatipoğlu'dur. Star'da başladığı günden beri takip ederiz ailecek. Anlatimi harikadir. Sadece anlatimi değil tabi. Bir de insanlara yaklasimi var ki. Hemen sizi sarip sarmaliyor. Cocuklarla o güzel muhabbeti de,  ona olan sevgiyi de, daha da katliyor.
       4) Çay: ramazan ayinin başka bir vazgecilmezi de caydir. Hele ki iftar sonrasi. Ne güzel gider. Gün boyunca caya olan ozlemini giderirsin her yudumda. Her yudumu ayri bir zevkle icersin, keyifle.
       Bana göre ramazan ayinin ifade ettikleri bunlar. Ekleme yapmak isterseniz. Büyük bir mutlulukla kabulumdur. Bir dahaki yaziya kadar sağlıcakla kalin.
        Blog linki : yasamdanyazilar.blogspot.com


21 Haziran 2015 Pazar

Babalar Günü ve babam...

     Bugun, babalar gunu. Öncelikle,  ben bu tür günlere karsi değilim. Çoğu zaman duyarız, bu günler icin, "Kapitalizmin oyunlari, para tuzağı" falan denir. Ne olursa olsun, benim kabulüm. Para tuzagi olsa bile. Kapitalizmin oyununa ortak olsak bile. Sonuçta haticeye değil, neticeye bakmak gerekir diye düşünüyorum.
 
      Belki cok siradanlasan, bizi cok bayan bi söz ama. Durumu da en iyi aciklayan söz, bana göre. Hani, "Hayat koşusturmasi" diyoruz ya. Gerçekten kendimizi bi kaptirdik mi,  kendimizi unutuyoruz. Sanirsin ki hayat, calismaktan, kosusturmaktan ibaret. Değil, değil ama ne yaparsin. Illa gecineceksin, para kazanacaksin. Çoluk cocuk, yasam derken, hayat gecip gidiyor. Aslinda,  bu hayat tarzindan da sonunda, pek bir şey kalmiyor elimizde. Yasadiklarin iste. Hepsi o. Ne kadar güzel günler yasadiysan, hepsi o.

        Iste böyle kendimizi kaybetmisken. Esine, sevgiline, annene, babana, istedigin zamani ayiramayabiliyorsun. Simdi durup dururken de, kimse karsisindakine, "Seni seviyorum" da diyemiyor. Iste,  bu noktada devreye, babalar günü, anneler günü, sevgililer günü vs. giriyor. Insan da diyor ki, "Hayata daldik. Annemi, esimi, babami, cocuklarimi bosladim. Bari firsat bu firsat, gonullerini alayim". Iste bu düşünceyle güzel planlar yapılıyor, hediyeler alınıyor. Sevgi sozcukleri agizlardan dökülüyor bir bir. Böylece bu hayatta, güzel bir gün gecirmis oluyoruz ailecek. Zaman zaman bizi nefessiz birakan bu hayatta, bu tür sevgi günleri ile beraber, yuregimizi yeniden yasama sevinciyle dolduruyoruz. Doya doya nefes aliyoruz. Cigerlerimizi dolduruyoruz.

       Herkesin anasi, babasi kendine ozeldir. Benim babam da bana özel. Bizim kulturumuzde pek babayla sevgi gosterileri yapilmaz. Hos karsilanmaz. Babalar böyle seylere mesafelidir. Ne yapsinlar? Onlar da öyle görmüş babalarindan. Neyse ki,  zamanimizda bu tür durumlar asiliyor artik. Ama onda da cok asiriya kactik gibi. Biz millet olarak boyleyiz, bir ayarimiz yok. Ya benim olacaksin, ya topragin felsefesi,  genlerimizin derinliklerine islemis. Ya tam severiz, sevgi gosterileri girla gider. Ya da hic sevmeyiz. Bir guzel sözü dahi esirgeriz. Her şeyde oldugu gibi, sevgi dunyamizda da carpik yapilasmamiz var.

       Ne demistik? "Herkesin annesi, babasi kendine ozeldir". Aynen öyle. Ben babamı düşündüğümde,  korkmam mesela. Aklima korku gelmez. Rahatlik gelir. Huzur gelir. Çünkü ne beni, ne de kardeslerimi dislamamistir, elestirmemistir, asagilamamistir. Her zaman yanımızda olmustur. En basiti karne olayi. Ilk dönem zayif varsa, "Duzeltirsin oglum" derdi. Hic bir zaman karnem zayif oldu diye, benim eglenceme engel olmadi. Evde oturtup, sabahtan aksama ders calistirtmadi. Bu en basit örnek idi. Böyle baba sevilmez mi? Sevilir tabi.

        Böyle anlattim diye, sanmayin ki herseyi konusurduk onunla. Yine de aramizda mesafe vardi. Mesela:kiz arkadasimi gidip ona anlatamazdim. O da zaten sormazdi. Ben de istemezdim zaten. Utanirdim. Ne bileyim, bi babayla onlar konusulmali mi? Emin değilim. Konusanlar vardir tabi. Yanlis anlasilmasin. Onlari da yargilamiyorum. Dedim ya iste. Gelenek, gorenek.

        Babamin en cok, pozitif yanini severim. Genelde pozitiftir yani. Sinirli, asabi olduğu anlar da yok degildir elbette. Ama yine de pozitif yani ağır basar. Karne olayinda ornek verdigim gibi. Sihirli sözcüğü, "Düzelir"dir. Zaman zaman kendime sormusumdur, "Bu adam devamli nasil böyle pozitif oluyor?" diye. Sormakla da kalmadim. Bende onun gibi olmaya karar verdim. Ne kadar basarili oluyorum? Iste. Bazi zamanlar, anlar oluyor, "Şimdi tam sirasi" deyip basiyorum ardi ardina, "Düzelir, duzelir" kelimesini. Mutlu oluyorum. Çünkü herkes, hayatin olumsuz yanini görüyor, söylüyor, dile getiriyor. Ben o tayfadan olmadığım icin cok mutlu oluyorum o anlarda. "Evet, ben bu duruma karsi cikiyorum. Ve duzelir diyorum".

       Babamin bu davranisi bile, "Bana yeter" diye düşünüyorum. Tabi, bunu bir huy haline getirebilirsem. Yine cok yazdim. Ama böyle sevgi isleri de bir iki cümle ile anlatilmiyor ki. Eminim herkeste de böyle oluyordur. Babasini ya da bi baska sevdigini anlatmaya kalktiginda. Yasam ne ki zaten. Sezen Aksu'nun dedigi gibi, "Bir kac yasanan güzel andan ibaret". Bir de babamla yaptigimiz siyaset ve futbol sohbetlerine doyamam. Siyaset konusunda ters düştüğümuz noktalar vardir. Bunlari,  hararetli hararetli tartışıriz. Zevk alarak. Bir de futbol tabi. Biz Galatasaray'li bir aileyiz.

     Galatasaray'liligimiz babamizdan gelir. Galatasaray üzerine derin analizler yapariz. Kendimize göre. Diğer takimlari da konusmadan durmayiz tabi. Birbirimizin goruslerini merak ederiz.
 
      Böyle bir babaya sahip olduğum icin mutluyum. Hani bi klise vardir. "Yine dunyaya gelsem yine seni secerim" diye. Ben de bu kliseye dahil oluyorum ve diyorum ki, "Bu dünyaya yine gelsem, babamin yine senin olmani isterim. Babalar günün kutlu olsun baba. Beraber nice senelere. Ve tabi tüm babalarinda.

       Bu yazimi begendiniz mi? Begenin ya da begenmeyin. Goruslerinizi bekliyorum.
       Bir dahaki yaziya kadar sağlıcakla kalin.
       Blog linki : yasamdanyazilar.blogspot.com

       
      

9 Haziran 2015 Salı

2015 genel secimlerine damga vuran olaylar...

    2015 genel secimlerini de geride bıraktık. Secim sonuçları, sabah akşam televizyonlarda tartisilip duruluyor. Ben oralara girmeyecegim. Ben olayin farklı bir yanindayim. "2015 genel secimlerini nasıl hatirlayacagiz?" sorusunun cevabi ilgilendiriyor beni. Baslayalim o zaman.
     1) 13 yıldır ilk defa sandıktan koalisyon çıktı.
     2) 13 yildan beri ilk defa meclise dördüncü parti girdi.
     3) Cumhurbaşkanı Erdoğan elinde Kuran ile miting yaptı.
     4) Asgari ücret yarisinda 5.000 lira ile Haydar Baş ipi gogusledi.
     5) Secimin sonlarina doğru, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile CHP Lideri Kılıçdaroğlu arasında altın klozet tartışması yaşandı.
     6) Bir ara, "MHP ne zaman kuruldu?" tartışması ile yakın tarihimize yeniden bakma firsati bulduk.
     7) Secimin ilk baslarinda kaynak tartismasi gündeme damga vurmuştu. CHP'nin, emekliye iki maaş ikramiye vaadi kaynak tartismasinin fitilini ateslemisti.
     Bir dahaki yaziya kadar sağlıcakla kalin.
   


     Blog linki : yasamdanyazilar.blogspot.com