Tek Yalnız Ben Değilim...

 

Tek Yalnız Ben Değilim

Tek Yalnız Ben Değilim adlı kitaba denk geldim İnstagram’da. Yazarı Jean-Louis Fournier. Bir arkadaşa sordum. Çok ünlü bir yazarmış. Ben daha yeni duydum. Ölüm gerçeğini dile getiriyormuş eserlerinde. Kitabını okumak isterim. Okunacak o kadar çok kitap var ki. Hangi birini okuyalım arkadaş.

POPÜLER OLANIN İTİCİLİĞİ…

Bir tane arkadaşım, “Her yerde Gassal dizisinin reklamı yapılıyor. İtici geldi bu bana ve bu yüzden izlemeyeceğim” dedi. Hak verdim. Bu kadar reklamı gördükten sonra insan, “İnadına değil mi? İzlemiyorum işte ben” diyebilir.

DAHA NE KADAR KARANLIK OLABİLİRSİN WHATSAPP?

Whatsapp’a, ultra karanlık özelliği gelecekmiş. Daha ne kadar karanlık olacak? Bir de ultraymış. Karanlığın ultrası nasıl oluyormuş merak ettim bak.

BU SEFER KESİN BİLGİ Mİ?

Market poşetleri 50 kuruş olmuş. Bu sefer kesin mi bilmiyorum. Markete gidip test etmedim daha. Her zaman böyle zam haberleri geliyor. Markete gittiğimde ise çalışanlar, “Yok öyle bir şey” diyorlar çünkü.


Yeni yıl hedefleri, asgari ücret ve Arka Sokaklar...

 

yeni yıl hedefleri

Yatsı ezanı okundu. Artık, gecenin hakimiyeti başladı. Birkaç gün sonra yeni yıla gireceğiz. Yeni yıl heyecanı taşıyorum. Sonuçta yeni yıl, yeni başlangıçlar demek değil mi? Bu arada yeni yıl hedeflerinizi yazdınız mı? Ben yazmadım. Böyle bir alışkanlığım yok. Hedeflerim var ama bunları yazma alışkanlığım yok. Belki de bu yıl yazmalıyım.

22 BİN LİRAYA TEPKİ MİTİNGİ…

Ülkede asgari ücret tartışması var. Açıklanan 22 bin liralık asgari ücrete tepki için bugün Ankara, Tandoğan’da, CHP’nin düzenlediği bir miting vardı.

ARKA SOKAKLAR YERİNE BELGESEL…

Arka Sokaklar, tarikatle ilgili bölümü nedeniyle ceza almıştı. Dün akşam Arka Sokaklar yerine belgesel yayınlandı kanal D’de. Bir gün şu yayınlanan belgeseller reytinglerde patlasa nasıl olur? Düşünsenize her kanalın belgesel yayınlanmaya başladığını. Reyting için her şeyi yayınlarlar bu kanallar.

 


Gassal, Kızılcık Şerbeti ve Tomay Baba...

 

Gassal

Gassal dizisinin birinci bölümü YouTube trendlerde ve şu ana kadar 4,1 milyon kişi tarafından izlenmiş. Tabii platformu, bu dizisiyle çok büyük ses getirdi. Bu iş, Tabii platformuna olan ilgiyi de artıracaktır.

ÖLÜM ŞERBETİNİ KİMLER İÇTİ?

Gelelim bir başka diziye. Dün akşam yayınlanan Kızılcık Şerbeti dizisinde yangın vardı. 4 kişi ölmüş. Ama ölen bu 4 kişinin kim olduğu belli değil. Millet tahminlerde bulunuyor deli gibi. Bu gidişle bu diziyi bu sene de bitirmezler. Gelecek yıl da devam eder.

TOMAY BABA…

Mesut Can Tomay’ın babası, Tomay Baba ilk kez kameralar karşısında. Mesut Can Tomay ve Ali Biçim sormuş, Tomay Baba cevaplamış. Mesut Can’ın neden bu kadar öz güvenli bir çocuk olduğu belli. Babası da öyle çünkü. Çocuğunu da öyle yetiştirmiş.


Tuşlu telefon üret, deli gibi para kazan...

 

tuşlu telefon

Bazı ülkelerde tuşlu telefon satışları artmış. İnsanlar, sosyal medyadan kurtulmak için akıllı telefonları terkediyorlar. Bu girişimleri takdir ediyorum. Ama şu an için bunu yapamam ben. Savaşımı, elimde akıllı telefonla, ona karşı yapmaya devam edeceğim.

NEREDESİN NOKİA?

Tam da bu noktada, yani eskiye dönüş varken, eski efsane Nokia, yine efsane olan telefonlarını üretip piyasaya sürse ya. En son Nokia kapandı demişlerdi sonra bir daha açıldı falan da denildi ya. En son ne alemde olduğunu bilmiyorum.

TUŞLU TELEFON ÜRETİN HEMEN…

Nokia kapandıysa bile farklı bir şirket eğer bu durumu iyi değerlendirirse paraya para demeyebilir. Türkiye’de telefon üreticisi bir şirket olsam hemen bir tuşlu telefon üretip, bangır bangır reklamını yapardım. Büyür, giderdim.


Geldiği gibi yaşamak...

Belki de hayatı çok didiklememek gerekir. Olduğu gibi, geldiği gibi yaşamak lazım hayatı. Sakınan göze çöp batar değil mi? Hayatımızın üzerine çok da titremeyelim mi? Ne dersiniz?

KUNDAKLAMA ŞÜPHESİ…

Şakir Paşa Ailesi dizisinin çekildiği köşk yanmış. Kundaklama olduğuna dair iddialar var. Bu yangın nedeniyle dizi çekimleri duracakmış. Belki de başka bir köşk bulurlar.

ŞAHİN KENDİRCİ…

Gassal dizisindeki Şahin Kendirci’nin söylediği şarkılar. Çok fena. Alıp götürüyor insanı. Bu çocuk unutuldu derken bir daha, “Ben burdayım” dedi. Sevindim onun adına.

FUTBOLDAN ANLAR ZANNEDERDİM…

Acun’a önerim: Bir an önce Fenerbahçe yöneticiliğinden ayrıl. Daha fazla nefret edilen birine dönme. Bu arada, yöneticilik yaptığı bu kısacık dönemde anladık ki: Acun, futbolun F’sinden anlamıyor.

Dizisini izlemem ama kitabını okurum...

Şakir Paşa Ailesi’nin dizisi konuşuluyor bu günlerde. Ben oturup da diziyi izlemedim, izlemem de. Bu tip diziler sıkıyor beni. Ama kitabını okurum bak. İyi bir yazarın kaleme aldığı, bu ailenin hikayesini anlatan bir kitabı büyük bir zevkle okurum.

TAHAMMÜL EDEMİYORUM…

Fatih Portakal haber sunarken o kadar lakayt ki. O kadar kendini beğenmiş ki. Tahammül edemiyorum. Frekanslarımız uyuşmuyor. Benim frekansımın uyuştuğu ve sunumunu beğendiğim haberci Selçuk Tepeli.

İLK YORUM GELDİ: FELAKET…

Squid Game dizisinin ikinci sezonu yayınlandı. İlk değerlendirmeye İnstagram’da denk geldim. Büyük bir hayal kırıklığı olduğunu belirtmiş Televizyon Kafası adlı hesap. Final bölümünü felaket olarak değerlendirmiş. Olacağı buydu zaten. Anlatılabilecek her şey ilk sezonda anlatılmış ve hikaye bitmişti aslında. Zorlamanın manası yoktu.

Gündemi sarsan dizi reklamı...

Ölünce beni kim yıkayacak? Reklam panolarına bu söz asıldı. Bir anda ortalık karıştı tabi. Bu sözü kimler, neden asmışlardı? Her gün öyle garipliklerle karşılaşıyoruz ki. Bunun altından çıkacak şeyle ilgili çok endişe duyduk ister istemez. Ama sonradan anlaşıldı ki bu söz, TRT’nin dijital platformu Tabii’de başlayacak olan Gassal dizisinden.

GASSAL DİZİSİNİN KONUSU…

Dizide, ölümle burun buruna geldikten sonra büyük bir değişim yaşayan ve ölünce kendisini yıkayacak birini aramaya başlayan bir gassalın macerasını anlatıyor. Dizinin başrolünde Ahmet Kural var. Dizinin yönetmeni ise Selçuk Aydemir.

REKLAM TARTIŞMASI…

Reklamın iyisi/kötüsü olur mu? Yeniden tartışmaya açıldı bu konu. Bir dizinin reklamı olduğunu önceden bilseydik bu kadar etkilenmeyecektik belki de. Toplum tarafından çok tepki gördü bu afişler. Ama amacına ulaştı mı derseniz. Evet, hem de nasıl?

Her yerde Şakir Paşa Ailesi var...

Now TV’de, Şakir Paşa Ailesi dizisi başladı. Bir anda ortalık Şakir Paşa Ailesi’nin kitapları ve YouTube videoları ile doldu. Bu arada bu dizi için aile varislerinden izin alınmamış. Her zaman ki gibi. Onlar da mahkemeye başvurmuş. Dizi tutarsa ve mahkeme de diziyi durdurursa, yapımcıya iyi bir ders olur bu.

SEKSENLER BİTTİKTEN SONRA SEVİLDİ…

Seksenler yayınlanırken ben izlemek isterdim. Bizimkiler beğenmezdi. Şimdi Seksenler bitti. Tekrarları yayınlanıyor. Bu sefer onlar izlemek istiyor. Ben izlemek istemiyorum.

TEKRAR ESKİYE DÖNÜŞ…

Artık aile hekimleri çalışma saatleri dışında, özel olarak hasta bakabileceklermiş. Zamanında özel olarak hasta bakmak yasaklanmıştı. Tekrar eskiye dönülmüş olunuyor böylece. Bu gidişle ilaçlar sadece sigortadan alınacak diye daha da eskiye dönmezler umarım.

Oturmanın cazibesi...

İnsan bazen geceleri hemen yatmak istemiyor. Oturdukça oturası geliyor. Mesela ben dün akşam oturmanın cazibesine kapıldım. Saati gecenin ikisi yapıp öyle yattım.

GİŞEDE ÇAKILMASIN, ÜZÜLÜRÜM…

Cem Gelinoğlu’nun yeni filmi Tur Rehberi’nin teaser izledim. Berbattı. Umarım film de böyle olmaz. Çünkü severim kendisini. Gişede çakılmasını istemem.

ÇILGINCA BİR DENEYİM…

Alışkanlık haline getirmek için bir şeyi her gün yapmaya çalışmak çılgınca bir şey. İlk başta çok basit bir şey gibi geliyor. Ama zamanla bir stres sebebi oluyor.

SIKI FIKI ARKADAŞLIĞIN SONU…

Çok iyi arkadaş olsanız da sizi bağlayan şey ortadan kalktığında eskisi gibi olamıyorsunuz. İş ya da okul. Herkes hayat mücadelesine kaptırıyor kendini. Ama kırk yılda bir araşıp, buluşup, bir şeyler içebiliyorsunuz. Asla o eski sıkı fıkılık olmuyor.

Whatsapp, İnstagram gibi olur mu?

Whatsapp’a yeni yeni özellikler geliyor. Düşünüyorum da. Acaba Mark Zuckerberg gün gelip Whatsapp’ı, İnstagram gibi yapar mı? Bi diyorum: “Yok ya dokunmaz. Bu sadece mesajlaşma uygulaması.” Bi diyorum: “Mark’ın sağı solu belli olmaz. Bakarsın bir sabah herkesin Whatsapp ana sayfada paylaşım yaptığı bir sabaha uyanmışız.” Dışarıda yağmur yağıyor ve hava kapalı. Yağmuru izlemek ve sesini duymak güzel. Bugün dışarı çıkıp bir şeyler içmek istiyordum. Gerçi kararsızdım. Net değildim. Bu yağmuru gördükten sonra iyi ki gitmemişim dedim. YouTuberlarda yeni bir alışkanlık başladı. Videolarda, ufacık mikrofonları ellerine alıp konuşuyorlar. Arkadaş video boyunca ben yoruluyorum ya. Sizin kolunuz yorulmuyor mu? Hem iyi bir görüntü de olmuyor. Amatörce geliyor izleyene.

Her yerde gördüğüm kitap: İntermezzo...

İnstagram kitap bloglarında, kitapçılarda, her yerde bu kitabı görüyorum. İntermezzo. İki erkek kardeşin hikayesini anlatıyormuş. Gerçek sevgiyi ve hayatta anlam arayışını konu alıyormuş. Kitabın konusunu beğendim. Okunacaklar listemde çoktan yerini aldı. Bugün ekmek almaya gitmişken yeni çıkan Nefes gazetesinden de alayım dedim. Baktım market kapalı. Diğer markete de gitmeye vaktim yoktu. Kaldı hafta sonuna. YouTube’da 2025 için kitap listesi hazırlayan bir kıza denk geldim. Tuğla kitaplardan da listeye aldı. Tam 11 tane. Benim için bitirmesi günler alsa da tuğla gibi kalın kitapları okumak hoşuma gider. Hele de konusunu sevmişsem. En son tuğla kitap olarak İstanbul Hatırası’nı bitirdim. 632 sayfaydı. 1000 sayfa ve üzeri bir kitabı okumadığım yıllar olmuştur ama.

Whatsapp sesli mesajları metne çevirme özelliğini aktif hale getirme...

Whatsapp sesli mesajları metne çevirme özelliği gelmiş. Özelliği aktif hale getirmek için Whatsapp ayarlara gir. Sohbetlere tıkla. Sesli mesaj transkriptleri pasif durumda görünür. Onu aktif hale getir. Aktif hale getirdiğinde bir ekran gelir ve dil seç yazar. Ona tıkla. Gelen ekranda Türkçe(Türkiye) seçili göreceksin. Üzerine tıkla. Yine bir ekran gelecek. Türkçe(Türkiye) olarak değiştir yazacak. Onun üzerine de tıkla. Tamam. Artık kullanıma hazır. Bu arada ben İphone kullanıyorum. Android kullanan birkaç arkadaş bunu yapmak istediklerinde Türkçe dil seçeneği çıkmıyormuş. Bilginize. Bazı arkadaşlarım bir ay önce kullanmaya başlamışlar bu özelliği. Benim de Momentos sayesinde haberim oldu. Teşekkürler Momentos. Ben de sizinle paylaştım.

Satın Alınan Koca...

Kanalları gezerken baktım 360 kanalında Satın Alınan Koca filmi var. Hem de yeni başlayacakmış. “Harika” dedim. Televizyonda hiçbir şey yokken, piyango gibi oldu bu. Başrollerinde Cüneyt Arkın ve Fatma Girik’in oynadığı film, tam bir efsanedir. Yazarlarla programlar yapılıyor. Hepsinde de bilindik, klasik sorular soruluyor. Artık aynı soruları duymaktan sıkıldım. Yahu biri de farklı sorular sormayı denesin. İçerik üreticisi Oğuzhan Alpdoğan, asgari ücret komisyon toplantılarını canladırmış. Harika olmuş. Mizah işte bu. Bu çocukta ışık var. Yakın zamanda belki bir film de yapar. Eğer doğru senaryoyu da bulabilirse gişede çok iyi bir iş çıkarabilir. Şu bir gerçek ki: Millet olarak mizaha yatkınlığımız var.

Derin devlet, Elon Musk'ın peşindeymiş...

Elon Musk sonunda derin devlet ile de papaz olmuş. Ya Elon, her gün gündem olmayı nasıl başarıyorsun? Biraz anlatsana. Açıklama yapmış Elon. “Derin devlet peşimde” demiş. Ne yaptın da derin devleti kızdırdın abi? “Kavgayı başlatan ben olmak istemem ama onlar başlatırsa derin devleti bitiririm” demiş. Sabah kahvaltıda ciğer mi yedin be adam. Bu atar ne? Bakalım bu işin sonu nereye varacak? Bugün çarşamba. Hafta ortası. Kaldı son iki gün. Hava güzel. Yazdan kalma bir gün gibi. Eğer işiniz yoksa kendinizi hemen sokaklara atın. Gezin, dolaşın, çay/kahve için. Geçenlerde İnstagram’da denk geldim. Yürümek, insan psikolojisine iyi geliyormuş. Hele ki bu mis gibi havada yürümek insanda doping etkisi yapar herhalde.

Türkiye'de en çok tercih edilen platform: Blu TV...

Yapılan bir araştırmaya göre Türkiye’de en çok tercih edilen medya platformu Blu TV çıkmış. Oysa ki Netflix beklerdim ben. Blu Tv ne ara çok iyi içerikler yaptı da milletin gönlüne girmeyi başardı. Hayret. Ama her şeye rağman tebrikler Blu TV. ABD’nin ikinci kez seçilen başkanı Trump, Cumhurbaşkanı Erdoğan için, “Zeki” demiş. Böyle övücü bir söz kullandıysa muhakkak bizden bir şey isteyecek. Yakında öğreniriz. Doritos, Avustralya’ya özel, kahve aromalı cips çıkarmış. Evet, kahve içmeyi toplum olarak seviyoruz. Özellikle bu yeni nesil kahvecilerin açılmasından sonra. Ama kahveli yiyeceklerle pek aramız yok. Bizim ülkede de satışa sunulsa bence pek rağbet görmez. Nasıl br şeymiş diye alırız ama gerisi gelmez.

Ruhi Çenet ile Mağaracılık Federasyonu kavgası...

Ruhi Çenet, dünyanın en derin mağarasına inmiş. Konumuz bu değil ama. Konumuz: Ruhi Çenet’in, Türkiye Mağaracılık Federasyonu’ndan yardım istemesi ama federasyonun yardım etmemesi. Ruhi Çenet’in iddiası bu. Kaç gündür karşılıklı açıklamalar sürüp gidiyor. Bu tartışma sayesinde ülkemizde mağaracılık ile ilgili bir federasyonun olduğunu öğrendik. Çinli bilim insanları cuma günü tüm insanlığı ilgilendirecek, önemli bir konu hakkında açıklama yapacaklarmış. İlk olarak aklınıza ne geldi? Evet, benim de onlar geldi. Uzaylılar. Açıklayın, kurtulun artık. Başka bir şey gelmiyor benin aklıma. Suriyeliler gerçekten gidiyorlar mı sorusu var ülkenin gündeminde. İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya açıklamış. Bir haftada 6-7 bin kişi ancak gitmiş. Varın, kararı siz verin gidip gitmediklerine.

Sonra neyi heyecanla bekleyeceğiz?

Alışveriş merkezine girmişken oradaki kitapçıya da girdim. Yeni yıl için hediyelik eşyalarla doluydu. Milleti yavaş yavaş, yeni yıl heyecanı sarmış. Peki yeni yıla girince bu sefer neyi bekleyeceğiz? Tekrar neye heyecan duyacağız? Hafta sonunun gelmesine mi? Evet, aynen öyle. Yeni çıkan ve çok okunan kitaplar bölümünde, Ahmet Ümit’in Yırtıcı Kuşlar Zamanı kitabını gördüm. Ahmet Ümit’i seven bir okuru olarak buna çok memnun oldum. Sinemanın önünden geçtim. Rafadan Tayfa’nın yeni filmi vizyondaymış. Yeğenim sayesinde çok izlemişliğim vardır Rafadan Tayfa’yı. Bu çizgi filmin televizyondan alınıp sinemaya taşınması ve aynı şekilde başarı elde etmesi bence bir başarıdır. Bu çizgi filmi bize kazandıranlara teşekkürler.

Öylesine bakıyorum dışarıya...

Bu akşam otobüsle eve dönerken şunu fark ettim: Eskiden otobüsün camından dışarıyı izlemekten zevk alırdım. Özellikle geceleri. Ama şimdi hiç zevk almıyorum. Öylesine izliyorum dışarıyı. Ama kafamda başka başka düşünceler oluyor. Ne oluyor da böyle küçük zevklerimizi bile unutur oluyoruz? Arkadaşlarla bir kafede, üç mocha ve iki çay içtik. 415 lira ödedik. Kardeşim, “Az bile ödemişsiniz” dedi. Her kafe ve restoran kafasına göre takılıyor artık. Millet olarak biz de hissizleştik artık bu rakamlara karşı. Bu yazıyı saat 00.24 geçe yazıyorum. Uzaklardan köpek sesi geliyor. Romanlarda ve hikayelerde de devamlı buna dem vurulur. En son okuduğum İstanbul Hatırası kitabında da geçiyordu. Sık kullanılan bir replik gibi olmuş bu.

Yeni yıl mimi- Blog Forum...

Blog dünyasında unutulmuş bir gelenek olan mimi, yeniden canlandırmak için bir mim etkinliği başlatmış Sinan. Yeni yıl mimi. Kendisine hem mim etkinliğini yeniden hatırlattığı için, hem de beni mimlediği için teşekkür ederek mime geçiyorum. Bu arada Sinan’ın yazısına da buradan ulaşabilirsiniz.

2025 yılından beklentilerim neler?

Klasik olacak ama. Başarı, sağlık ve mutluluk. Blogda daha fazla yazı yazmak, her ay en az bir film izlemek ve her ay en az iki kitap okumak. Bunlar da hedeflerim.

2024 yılı nasıl geçti?

Galiba kendime ve insanlara dair bazı şeyler öğrendim. Blogda yazı yazma oranım düştü. Ara verince de 15 gün, bir ay ya da iki ay aralar verdim. Hedeflediğim şeylere ulaşamadığım bir yıldı. 2025, umarım hepimiz için hedeflerimize ulaştığımız bir yıl olur.

 

Aras Bulut İynemli, komedi oynamalı...

Aras Bulut İynemli aslında bir komedi dizisinde oynasa harika olur. Bence bunu kariyerinin bir döneminde mutlaka denemeli. Platformlara falan da yapabilir bir dizi. Onda tam bir komedi oyuncusu ışığı görüyorum. Göz önünde bir iş yapıyorsan eğer Twitter’daki yorumlara hiç bakmayacaksın. İyi/kötü fark etmez. Her kötü yorum seni aşağıya çeker çünkü. Aşağı çekmeyi bırak, depresyona bile sokar. Hiç İphone kullanmamış bir arkadaşımız var. Yeni telefon alacakmış. “Daha önce hiç kullanmadım. İphone’a alışabilir miyim?” diyor. “Sen bir kullanmaya başla. Bırakamazsın” dedik. Yeni yıl geliyor ya. Kehanet haberleri yapılmaya başlandı yine. Baba Vanga falan. Gerçekten seviyoruz böyle haberleri. Evet, saçma. Ama yine de merak ediyoruz.

Okuduğum kadar, okumadığım kader...

İstanbul Hatırası kitabını bitirdikten sonra hemen yeni bir kitaba başlamak istemedim. Birkaç gün ara verdim. Sonra yeni kitaba başlayacağım. Gazeteci Murat Yetkin kendi YouTube kanalında kitap önermiş. Önerdiği kitaplar arasında Ahmet Ümit’in yeni çıkan kitabı Yırtıcı Kuşlar Zamanı da var. Tam bir Ahmet Ümit hayranıymış kendisi. Bir yılda 100 kitap okuyanlar var. Benim için imkansız bir hedef. Ben bir hedef koymuyorum. Çünkü koyduğum hedefe ulaşamayınca moralim bozuluyor. O yüzden okuduğum kadar, okumadığım kader düşüncesindeyim. İnsan çok sevdiği şeylere de ara vermeli. Kitap okumak gibi mesela. Bir kitap bitince ara vermeli. Hedeflerinin peşinden koşmadığı, rutin mecburiyetlerin olmadığı bir gün ayırmalı kendine.

Çok kitap okuyan biri yazmıyorsa bence biraz eksiktir...

Çok kitap okuyanlar, bence kitap da yazmalılar. Ya da en azından blog açmalılar. Ya da daha olmadı günlük tutmalılar. Çok kitap okuyan biri, sadece okumakla kalmamalı bence, yazmalı. Eğer yazmazsa eksik kalır gibi geliyor bana. Ahmet Ümit’in son çıkan kitabı Yırtıcı Kuşlar Zamanı şu ana kadar ne kadar sattı diye merak ettim. Kitap Yurdu’nda 10,621 adet satılmış. İnstagram’da bir söze denk geldim. Başarının mutluluk getirmediğini, asıl mutlu olan birinin başarıya ulaştığını söylüyordu. Bugüne kadar bize böyle öğretilmedi. Biz hedefimize ulaşınca, başarınca mutlu olacağız diye programladık kendimizi. Evet, bunun üzerine düşünelim. Ya düşünüyorum da: Eskiden insanların böyle dertleri var mıydı? Mesela Osmanlı zamanında. Böyle bakmıyorlardı herhalde hayata?

Pes mi edelim, devam mı edelim?

Kimi sözler var pes etmememizi söylüyor. Kimi sözler de var ki, bazen bırakmanın da iyi bir karar olduğunu söylüyor. Peki biz bunun ayrımını nasıl yapacağız? Wordster diye bir kelime oyunu var. Dün indirdim. Acayip sardı. Zamanında çok uygun fiyatlardayken arkadaşım Bitcoin almamış. Nereden bileceksin ki 100 bin dolara ulaşacağını. İstanbul Hatırası kitabını sonunda bitirdim. Katilleri tahmin ettim. Aslında bir diğer kitabındaki gibi yapmış. Tabi ki ipucu vermiyorum. Kişisel gelişimciler, bize iyilikten çok kötülük yapıyor olabilirler mi? Bir de anda kalma muhabbeti var. İnsan gelecek kaygısı taşıyorsa nasıl anda kalabilir? Ya da hiç geleceği ve geçmişi düşünmeden, insan bugüne odaklanabilir mi?

Mucize aralık ayı değil, mucize sensin...

İnstagram’da denk geldim. “Aralık ayı mucizelerle gelmeyecek. Mucize sensin” diyordu. Çok beğendim bu sözü ve paylaştım hikayelerde. Ahmet Ümit’in, Elveda Güzel Vatanım kitabını okumuş muydunuz? Ben okumuş ve çok beğenmiştim. NYGMA’nın, artık gelenekselleşen, Economist dergisinin yeni yıl kapağını değerlendirme videosu gelmiş. Bakalım 2025 için neler öngörmüşler? İlk fırsatta izleyeceğim. Bir programda denk geldim. Bu ara sahte dolar basımı gündemde ya. “TL’nin değeri o kadar düştü ki. Kalpazanlar bile bu yüzden dolar basıyorlar. TL, maliyetini bile karşılamıyor çünkü” dedi konuklardan biri. Bu duruma ne demek gerekir bilemedim. YouTuber Orkun Işıtmak bıyık bırakmış. Yeni tarzı mı yoksa yeni bir proje için mi bıraktı?

Ebru Baki, TV100'e geçti...

Ebru Baki, bu sefer de TV100’e geçmiş. Durdukları yerde durmuyorlar. Sözcü TV’de alışmıştık. Nerden çıktı şimdi bu TV100? Bazıları, “Artık seni izlemeyeceğim” demiş kızarak. Ben de kızdım ama izlememe gibi bir kararım yok. Neden geçtiğini de açıklamamış. Mevzu para mı yani? Olabilir. Başka bir şey de olabilir. Sevdiğimiz biri olduğu için böyle tepki veriyoruz. Hep iyi yerlerde olsun diye. TV100, iktidara mı yakın, muhalif mi anlamadım. O yüzden o kanala gitti diye memnun değilim. Salı günü başlıyormuş programı. Stüdyo, ortam, konuklar nasıl olacak bakalım? İsmail Saymaz da böyle. Halk TV ile Sözcü TV arasında gidip geliyor. Takip edemiyor insan bir noktadan sonra. Haa, bir de Ece Üner var bak, unutmuştum onu. Onun dolaşmadığı kanal kalmadı zaten.

Refika'nın Mutfağı, YouTuber mı olmuş?

Refika Birgül, YouTuber mı olmuş? Refika’nın Mutfağı ile tanınır kendisi. En azından ben öyle tanıyorum. Az önce denk geldim YouTube’da. Kılık değiştirip sokak pilavcısı olmuş. Güzel fikirmiş, beğendim. Herkesin yolu bir şekilde YouTube’a düşüyor işte. Televizyonda yemek programları yapıyordu. Sonra hiç denk gelmez olmuştum. Hala devam etmesi güzel. İlk fırsatta izleyeceğim videosunu.

Murat Kekilli, Linç Et programında...

Murat Kekilli, Eser Yenenler’in Linç Et programına konuk olmuş. Bu Akşam Ölürüm şarkısı ile efsane olmuştu. O zamanlar ne patlamıştı o şarkı. Konser vermeye, şarkı söylemeye devam ediyormuş. Ama kendi halinde. Belki de en iyisi budur. Herkesten uzak, sadece işine odaklanmak. Adını ilk defa duyanınız varsa şarkılarını dinlemenizi öneririm millet.

 

 


Hedef stresi, kardan kadın ve kış hafta sonu...

İstanbul Hatırası kitabını heyecan dolu bir yerde bıraktım. Daha devam etsem akacak gidecek kitap. Bilerek durdum ve okumayı bıraktım. Bu heyecanı son bir iki gün daha yaşamak istiyorum. Eğer kendime bir hedef koyarsam strese giriyorum. Ama o şeyi, hedef listemden çıkarırsam kendimi daha iyi hissediyorum. Üzerimde bir baskı olmuyor. Yine bir hafta sonu geldi ve çaldı kapımızı. Şimdiden planlarınızı yapın. Eğer kar olursa, kar topu falan oynayın ve kardan adam yapın. Niye kardan adam demişler? Niye kardan kadın dememişler? Aklımda deli sorular. Ya da alın çayınızı ya da kahvenizi, kitap okuyun. Ya da bir film izleyin. Kış aylarının hafta sonu en güzel böyle değerlendirilir.

Kaliteli dizi yapmak için olması gereken iki şey...

Yüz kere söyledik ama dinlemiyorlar. Bizim dizilerimiz iki sezondan fazla yayınlanınca saçmalıyorlar. Bir arkadaşım, Kızılcık Şerbeti’ni geçen sene izlediğini ama bu sene iyice saçmaladıkları için artık izlemeyi bıraktığını söyledi. Para hırsı, hazır tutmuş dizi, sündürdükçe sündürelim düşüncesinin eseri hep bunlar. Dizilerimiz çok daha kaliteli olabilir. Bunun farkında değiller. Dizileri iki sezonla sınırlayıp, bölümleri de bir saate düşürün olup bitsin. Bakın o zaman ne kaliteli işler çıkar. Çok dizi yapılır ama olsun. Kalite artar kalite. Televizyonlar, Netflix ile yarışır hale gelir. En azından nicelik olarak. Tabi kalitede peşinden gelecek. Söylediklerim hayal değil mi? Kendimiz yazıp, kendimiz okuyacağız yine. Ulan nerden girdim dizi yazısına. Hiç de aklımda yoktu oysaki.

Tatil yağıyor, Masumiyet Müzesi ve biten salı günü...

Günlerden salı. Bir çalışma gününü daha geride bıraktık. Gel hafta sonu gel. Star’da, Neşeli Günler vardı biraz onu izledim. Her zaman ki gibi izlettiriyor kendini. İnstagram’da Masumiyet Müzesi kitabının yorumuna denk geldim bir tane hesabın. Yerden yere vurmuş kitabı. Söylediklerinde haklılık payı var. Ben yarıda bırakmıştım ama dediklerinden dolayı değil sıkılmıştım. Şimdi de dizisi yapılıyor. Bakalım o nasıl olacak? Kim Milyoner Olmak İster’e katılacaksan Osmanlı padişahlarını ve Amerika başkanlarını baştan sona bileceksin. KPSS, YGS gibi. İlla buralardan soru çıkıyor. Bayadır hiç şiir okumuyorum dostlar. Bir şeyi bırakınca da tam bırakıyorum ya. Dün burada okullar tatildi. Aklıma geldi hemen. Lisede kar yağmaya başlayınca, “Tatil yağıyor” derdik ve tatil de olurdu. Hey gidi günler hey.

 

Oya Aydoğan, Neşeli Günler hakkında ilk defa duyacağınız bir bilgi...

Günlerden salı. Bir çalışma gününü daha geride bıraktık. Hafta sonuna son üç. Star’da, Neşeli Günler vardı biraz onu izledim. Her zaman ki gibi izlettiriyor kendini. Babam, Oya Aydoğan’ı göstererek, “İlk filmiymiş” dedi. “Hadi be” dedim. Çoktan ün yapmıştır da o yüzden bu filmde oynamıştır diye düşünüyordum. Meğer öyle değilmiş. Google’da biraz araştırma yaptım. Her sitede aynı şeyleri yazıyor. Kopyala yapıştır yapmışlar birbirlerinden. Neyse gelelim öğrendiklerime: Neşeli Günler, Oya Aydoğan’ın oynadığı ikinci filmmiş. Evet, yanlış okumadınız. Kariyerinin ikinci filmi daha. İlk filmi ise yine bir efsane, Cüneyt Arkın ile oynamış. Deli Şahin filminde. Kariyerinin başında Neşeli Günler gibi efsane bir film ile sinema dünyasına adım atmış yani.

 

Nostalji, İngilizce öğrenmek ve birkaç not...

Haftaya yoğun bir başlangıç yaptık. Bu ülkede her şey niye yoğun? İş yoğun, eğlence yoğun, yemek yoğun. Her yerde sıra, her yerde bekleme. Öyle böyle bir pazartesi gününü daha geride bıraktık. Şimdi sıra geldi salıya. Bizimkiler kanal D’de, Uzak Şehir dizisini izliyorlar. Yine konaklı monaklı bir dizi. Bugün okullar tatildi burada. Öğrenci olup yatmak vardı bugün. YouTube’da, Kral TV’nin 1995 yaz ayındaki top 20 sıralamasına denk geldim. Onu izledim. Biraz nostalji yaptım. Bir numarada Tarkan varmış. Dön Bebeğim şarkısı ile. İngilizce öğrenmede yaptığımız yanlışlardan biri de: İngilizceyi ana dilimiz gibi konuşmaya çalışmakmış. YouTube’da bir videoda denk geldim buna. Evet, olabilir. Çok mantıklı.

Kartal Tibet'in, yönetmen olarak çektiği ilk film...

Kim Milyoner Olmak İster’de, Kartal Tibet’in yönetmen olarak çektiği ilk filmi sordular. Şıklara gelirsek: Tosun Paşa, Hababam Sınıfı, Selvi Boylum Al Yazmalım ve Eşkıya filmleri vardı. Hababam Sınıfı’nı Ertem Eğilmez çekmişti. Eşkıya’yı Yavuz Turgul, Selvi Boylum Al Yazmalım’ı bilmiyordum. Ama Kartal Tibet’in çekeceği tarzda bir film değildi. Sonradan baktım Atıf Yılmaz yönetmiş. Geriye kalıyordu Tosun Paşa. Zaten neredeyse tüm Kemal Sunal filmlerini Kartal Tibet çekmiş. Sonradan fark ettim ben de. Siz de bir dikkat edin isterseniz. Evet, Kartal Tibet, yönetmenlik hayatına Tosun Paşa gibi efsane bir film ile başlamış. Ben pek sevmem ama. Diğer Kemal Sunal filmleri gibi tekrar tekrar izlediğim bir film olmadı hiç.

Alper Rende, kabilede yaşayan adamları insan içine sokmuş. Bakın ne demişler?

Alper Rende, kabile olarak yaşayan adamları almış merkeze götürmüş. İnsanların içine sokmuş. Korkmuş adamlar. Bizim dünyamızı pek doğru bulmamışlar. “Çok kirlenmişsiniz. Şehir insanları siz yolunu kaybetmişsiniz” demişler Alper’e. Kızılderililerin bir sözünü okuyormuşum gibi hissettim kendimi. Düzce merkezde kar yağmaya başlamış. Biz ilçesindeyiz ama daha buraya uğramadı. Ama burada da kar havası var. Kardeşim marketten kefir almış. Herhalde sadeydi. Hiç tadı tuzu yoktu. Beğenmedim. Bir şeyi  21 gün yapan artık o şeyi alışkanlık haline getirir diye bir efsane var. Efsane diyorum çünkü inanmıyorum. Siz ne diyorsunuz bu konuda? Tuna Tavus diye bir YouTuber var. Daha bugün denk geldim. Adamın işi gücü yemek yemek. Her videoda, senin benim yiyemeyeceğim kadar yemekler yiyor. Bir de öyle iştahlı yiyor ki. Zevk alıyor yemek yerken.

Dünyanın %2'sine benzemek için deli gibi çalışmak...

Dışarda yağmur ve fırtına var. İstanbul’da da bazı yerlere kar yağmış. Halbuki hava dün böyle miydi? Yazdan kalma bir gün gibiydi. Sözcü TV’de, Simge Fıstıkoğlu’nun konuğu Canan Karatay’dı. Biraz onu izledik. Yeni kitabı çıkmış Panzehir adında. Kısa sürede çok satanlara girer yine. Dubai çikolatası fırtınası dindi herhalde ne dersiniz? Alper Rende, Eser Yenenler’in, Linç Et programına katılmış. Yarısını izledim. Baya eğlenceli olmuş. İlk fırsatta tamamını izleyeceğim. Öneririm. Yekta Kopan’ın, YouTube’da bir açıklamasına denk geldim. Dünyanın %2’sine benzemek için deli gibi çalıştığımızdan bahsetmiş. Olaya bu açıdan bakıldığını hiç görmemiştim. O kadar doğru ki. Hepimiz birer Elon Musk, Bill Gates, Mark Zuckerberg olmaya çalışıyoruz. Daha doğrusu aklımızı bununla bozuyoruz.

Warren Buffett, kitap okumak hakkında ne diyor?

Dünyanın en büyük yatırımcılarından bir tanesi olan Warren Buffett, bir röportajında kitap okumak ile ilgili şöyle diyor: Ben kitapları yalnızca bilgili olmak için değil, bilgi işlem gücümü arttırmak için de okuyorum. Kitap okumak ile ilgili daha önce böyle bir açıklamaya denk gelmemiştim. İzlediğim YouTube videosunda, videoyu hazırlayan kişi, Buffett’ın bu açıklamasıyla ilgili: Bu insanların kitap okuması, onların sadece bilgili olmasını sağlamıyor. Artık bilgiye çok kolay ulaşabiliyoruz. Çok okumak onların bilgi işlem gücünü arttırıyor. Karar verme sürecini hızlandırarak, daha doğru kararları, daha hızlı verebilmelerini sağlıyor. Demek ki kitap okumak, sadece kitap okumak değil. Altında bize kazandırdığı çok şeyler var. Bunları herkese anlatmak lazım. Bu arada izlediğim YouTube videosunun linki: https://www.youtube.com/watch?v=B6QhanqcgBc

Deniz Zeyrek, Nefes gazetesinde...

Deniz Zeyrek yakında yayın hayatına başlayacak olan Nefes gazetesinde yazılarını yazacakmış. Yeni bir gazete, yeni bir heyecan demek her zaman. Ama internetin alıp gittiği bu ortamda hayata tutunabilir mi? Bilinmez. Göreceğiz. Bu arada Radikal gazetesi kurulurken ordaymış Deniz Zeyrek. Şimdi Nefes gazetesinin kurulumunda da görev alıyormuş. Bu nedenle çok heyecanlı olduğunu söyledi. Açıklamayı, Now’da, İlker Karagöz ile Çalar Saat programında yaptı. Acaba bu gazetenin Now ile bir ilişkisi var mı? Buna dair bir şey söylemedi her ikisi de. Ama olursa da yakında öğreniriz. Eskiden yeni çıkan gazeteleri hemen alırdım, merak ederdim. Bu gazete de çıksın da hemen alayım. Bakalım nasıl bir gazete olacak?

Annem Ankara dizisinin Öyle Bir Geçer Zaman Ki dizisi ile olan benzerliği...

Annem Ankara dizisinin yeni fragmanını gördüm. Öyle Bir Geçer Zaman Ki dizisindeki küçük Osman gibi bir çocuk var. Aynı onun gibi yaşananları anlatıyor. Annesinin nasıl hayata tutunduğunu. Bu tip diziler genelde tutar. Bekleyip görelim.

AHH KEREM AHH…

Galler maçında Kerem Aktürkoğlu penaltıyı kaçırdı. Ben zaten topun başına gelirken biliyordum kaçıracağını. Orkun ya da Yunus atsaydı keşke.

YILBAŞI HEYECANI ŞİMDİDEN BAŞLADI…

Yılbaşına daha 1 ay 15 gün var. Ama daha şimdiden markalar yılbaşı için ürünlerini piyasaya çıkarmaya başlamışlar. Mağazalar süsleme falan yapmışlar. Güzelliklerle gel yeni yıl. Sadece yeni yıl demeyelim. Hedefimizi açık ve net söyleyelim. Kişisel gelişimciler öyle diyor ya. Güzelliklerle gel 2025.

 

Nefret edilen bir kişiye dönüşen Acun...

*Ahh Acun ahh! Sana Fenerbahçe yöneticisi olma dedik. Tüm takım taraftarları tarafından seviliyorsun. Bak bu çok değerli bir şey. Bunu kaybetme dedik. Bak ne oldu şimdi? Nefret duyulan birine dönmeye başladın.

*Soğuk ve biraz da yağmurlu bir pazar gününden yazıyorum. Keşke pazar gününden sıkılana kadar pazar gününde kalsam. Tamam artık sıkıldım, çalışmak istiyorum, pazartesiye geçebiliriz desem.

*Bir yapımcı da cesaret edip bir aile dizisi ya da komedi dizisi çekse ya. Bıktık artık konaklı dizilerden.

*Bu konaklı dizilerde de evin hizmetçi tayfası hep dedikoducu oluyor. Mutfak, ateş alıyor dedikodudan.

*Bir Gece Masalı’nda oynayan Burak Deniz ile Galatasaraylı futbolcu Barış Alper Yılmaz birbirine benzemiyor mu?

*Elon Musk’ın bir gününü anlattığı bir vlog bekliyorum kendisinden. Gündem olmak için her fırsatı değerlendiren Musk, bugüne kadar bunu nasıl yapmadı hayret.

*Apple’dan beklentim: Artık İphone’lara yeni özellik eklemesi değil. Adam gibi bir batarya yapması. Bir telefonun şarjının en az bir gün gitmesi. Artık bunu da yapın.

*Popüler olmuş dizilerin ilk bölümlerini izlesem diyorum. Beğenmediğim diziler olsa bile. Sadece bilgim olsun diye. Genel kültür açısından. Boşuna zaman kaybı mı olur sizce?

*Güldür Güldür Show, Gelecekten Günümüze 6 adlı skeci ile yine hükümete dokundurmuş. 400 bin dolara vatandaşlık satılması içimi acıtıyor resmen. Kanla aldığını parayla ver. Ne denir ki?

Yusuf Güney uzaylıları görmüş, onlarla konuşmaya çalışmış ama...

Evet, yine bir Yusuf Güney gündemi ile karşınızdayız. Yine bir yerlerde konuşmuş. Orkun Işıtmak ile herhalde. Her açıklamasında çıtayı biraz daha yükseğe koyuyor. Bu sefer ki açıklamasında uzaylıları gördüğünü, konuşmak istediğini ama uzaylıların kendisini takmadığını, cevap vermeden gittiklerini söylemiş. Anladık ki bu uzaylılar da kibir var. İnsan bir cevap verir. Bir arkadaşımla bunun üzerine konuşuyorduk, “Uzaylı görsen konuşmaya çalışır mısın?” diye sordum, “Yok, yüz vermem. Ben yüz vermeyince onlar konuşur zaten” dedi. Uzaylılara trip yani.

*Hedeflere ulaşmak için her gün bir şeyler yapmak da yoruyor gibi sanki. Hedeflere de bir hafta sonu arası vermek iyi olmaz mı sizce de?

*Emrah Safa Gürkan, İsmail Coşkun ile Ziya Gökalp’i konuşmuş. Çok güzel bir programdı. Öneririm.

*Nefret ettiğim insan tiplerinden biri: Parayı bulunca yanındakileri yarı yolda bırakan, eşinden ayrılan, yani sapıtan insanlar.

*Evdekiler, “Bundan sonra sakın Dubai çikolatası yemeyin. Zehirmiş o çiklolata” diyorlar. Evet, doğru zehir. Peki sorarım size: Bugün paketlenmiş bir ürün olup da zehir olmayan ne var?

*Sosyal medyada çok paylaşılan bir kadın vardı dün. 101 yaşındaymış. Uzun yaşamanın sırrını, bira içmek ve evlenmemek olarak açıklamış. Evlenmemenin gerçekten uzun yaşamaya bu kadar etkisi var mı ki?

*Her ailede bir miras kavgası olur mu ya. Biz Türklerin, ailecek en çok anlaşmazlığa düştükleri konu bu olsa gerek.

Dinlenmenin zevkine varmak için önce çalışman lazım...

*İnstagram’da bir söze denk geldim. “Dinlenmek, çalışırsan güzeldir” diyordu. Aynen öyle. Dinlenmenin tadını alabilmek için bile emek lazım yani.

*Star’da, Sahipsizler adında bir dizi başlamış. Kardeşlerim dizisinin benzeri. Kardeşlerim dizisinden sonra biz de reyting yapabilir miyiz umuduyla yapılmış bir dizi. İlk bölümü reytinglerde çok kötüymüş. Yani birkaç bölüm sonra topu atacak.

*Her Çarşamba Eser Yenenler’in sunduğu İtiraf Et programının yen bölümü yayınlanıyor. Bu haftaki yeni bölümü izlemek içimden gelmedi. Galiba sıkıldım. Çok çabuk sıkılma kapasitesine sahibim evet.

*Tahminlere göre 2030 yılında su sıkıntısı başlayacakmış. Susuzlukla nasıl mücadele edilir ki? Temizlik, içmek, hayat su.

*Geçen akşam film izlemek istedim. İki saat hangi filmi izleyeyim diye araştırma yaptım. Sonunda film falan izlemedim.

*Bir arkadaş sordu. “İstanbul Hatırası kitabını bitirdin mi?” diye. “Daha dur. Üç gün oldu başlayalı. 600 sayfalık kitap hemen biter mi? En az bir ayda biter” dedim.

*Eskiden gazeteler hafta sonları kitap ekleri verirlerdi. Hala kitap eki veren gazeteler var mı acaba?

*İstanbul Hatırası kitabını bitirdikten sonra üzerine konuşmak isterim. Daha önce okumuş olan ya da şu aralar benim gibi okuyanlar varsa kitap bitince konuşmak isterim.

*Hedef koymak iyi güzel de. Hedefe ulaşınca ne olacak peki? Her şey bitmiş mi olacak? Hedefe ulaşmayı düşünüyoruz hep. Hedefe ulaşınca ne yapacağını düşünen var mı peki?

 

Ölünce biz de iyi adam oluruz...

*Bugün 14 Kasım. Orhan Veli’nin ölüm yıldönümüymüş. İnstagram’da Orhan Veli’nin bir sözüne denk geldim. “Ölünce biz de iyi adam oluruz” diye. O kadar doğru ki. TRT Haber’in İnstagram hesabı da Orhan Veli ile ilgili haber yapmış. Eğer Orhan Veli bugün yaşamış olsaydı onunla ilgili hiç haber yapmazdı. Çünkü Orhan Veli’nin hayata bakışı şu anki siyasi iklimle uyuşmuyor. Ama ne oldu? Orhan Veli öldüğü için iyi adam oldu.

*Elon Musk, Trump’ı destekliyor. Bunun sonu bakan olmak demiştik. Öyle de olmuş. Hükümet Verimliliği Bakanı olmuş. Bakalım Elon nasıl bir bakan olacak?

*Türkiye’nin IQ ortalaması 1,5 puan düşmüş. Az bile düşmüş. Ortam böyleyken yerlerde de olmuş olsa kimse şaşırmazdı.

*Trump da yan çizmeye başlamış. Yasa gereği bir daha başkan olamıyor. Ama halk isterse bir şeyler yapılabilir şeklinde bir şeyler gevelemiş. Bu tip adamlar böyledir işte. Yasaları bir şekilde delmenin peşine düşerler. Ondan sonra gelsin diktatörlük.

*Arkadaşım, şekersiz çay içiyor. Ben bir türlü şekeri bırakamadım. Bir şeker de olsa atıyorum. Günde 8-10 bardak çay içiyormuş arkadaşım. “Su içmiyorum, çay içiyorum” diyor. “Çay beni çok susatıyor” dedim. “Şekerli içtiğin için. Beni hiç susatmıyor” dedi o da.

*Kimseye söyleyemeyeceğiniz ve blogda da yazamayacağınız şeyleri, kendiniz bir deftere yazar mısınız? Ben bir kere yazdım galiba. Uzun yıllar önce. Tekrar yazma zamanım gelmiş demek ki?

*Ahmet Ümit’in,  İstanbul Hatırası kitabını kütüphaneden aldım. Başladım okumaya. Daha önce de yazmıştım bunu. 600 sayfalık, kalın, tuğla gibi bir kitap. Eğer kendim alsaydım 288 lira vermem gerekirmiş. Fiyatlara baktım kitap sitelerinden. Neyse ki kütüphaneler var.

*Kanal D’de, Annem Ankara diye bir dizi başlayacakmış. Bu nasıl bir dizi ismidir arkadaş?

 

İstanbul Hatırası hiç hesapta yoktu...

*Hiç hesapta yokken Ahmet Ümit’in, İstanbul Hatırası kitabına başladım. Aslında başka bir kitaba başlayacaktım. Ama bugün kütüphaneye gittiğimde gördüm ve hemen aldım. İşte şimdi de okumaya başladım.

*Çok Güzel Hareketler Bunlar’da, Gürhan Altundaşar bıyığını kestirmiş. Devamlı bıyıklı görmeye alıştığımız için bıyıksız hali bir garip geldi.

*Gürhan Altundaşar’ın bıyıksız halini Çok Güzel Hareket Bunlar 2’de, Toksik Aile skecinde gördüm. Bu skeci beğendim, komikti. İzlemenizi öneririm.

*YouTuber Alper Rende, dünyanın en büyük hapishanesi Cecot’a gitmiş. Biraz izledim ama beni sarmadı. Belki sizin hoşunuza gidebilir.

*Melike Şahin’den pek hoşlanmıyorum ama Nasır şarkısı gerçekten güzel. Dinlemenizi öneririm.

*Sosyal medyada yeni bir akım başladı. Yeni yılın girmesine ya da bu yılın bitmesine kaç gün kaldı haberleri yapmak. Daha bugün gördüm. Hatta İnstagram’da da paylaştım. 2024 yılının bitmesine 50 gün kalmış.

*Çalışma saatleri çok yüksek. Benim bir hayalim var: Çalışma saatleri ülke genelinde 8 saat olsun. Gece vardiyası da olmasın. Geri kalan zamanda insanlar hayatlarını yaşasın. İşi değil, yaşamı önceleyelim yani.

*Düzce’nin ilk açılan avm’si olan Krem Park’da iki tane kitapçı vardı. Biri kapandı. Beyaz Kitabevi diye bir kitapçıydı. İşte o kapandı. Şimdi sadece D&R kaldı. Arkadaşım, “Adamlar marka. Bunlar devam eder” dedi. Umarım devam ederler. Kitapçılar kapanmasın.

*İnsanlık, uzayın gizemini çözebilecek mi acaba? Biz görebilir miyiz o günleri?

Okunmasa blog falan yazmazsınız...

*Blog yazarları olarak kendimizle yüzleşme vakti gelmedi mi? Okunmasa da yazarım gibi cümlelerin içi boş arkadaşlar. Okunmasa yazmazsınız. İnsan okunmak ister. Bloğunuzun okunması için uğraşmayın o zaman. Yazılarınızı sosyal medyada paylaşmayın mesela.

*Çok Güzel Hareketler Bunlar 2’den birkaç skeç izledim. Çok kötüydü. Yarıda kapattım.

*Murat Soner, Kalpazan dizisini yorumlamış. Toplumun içinde olduğu durumu yansıtan bir dizi olduğunu söylemiş. Doğru. Toplum neyse yapılan dizi de onu yansıtıyor.

*YouTube’da parayı kıran kırdı. Bu saatten sonra YouTube’ta kanal açıp para kazanmayı beklemek çok mu safça olur?

*Vatan’da, 12 ay taksik imkanı gördüm telefonlar için. Heyecanlandım. Ama 12 bin altı telefonlar içinmiş. Hayallerim suya düştü. İphone 14 zaten 45 bin lira. Ne yapayım 12 bin lirayı?

*Daha önce Atatürk’ü hiç sevmeyen arkadaşlarım artık onu anlamaya başladılar. Hala sevmeseler bile.

*Millet olarak kendimizden hep şikayet eder dururuz. Ben de şikayet ediyorum. Ama artık sıkıldım. Tamam, böyleyiz. Peki çözümümüz ne?

*Tümer Metin demiş herhalde tam hatırlamıyorum şimdi kimdi. Fenerbahçe’nin sorunu Galatasaray diye. Fenerbahçe’nin tek amacının Galatasaray’ın başarısız olması için uğraşmak olduğunu söylemiş. Bir Galatasaraylı olarak katılıyorum.

*Futbol yorumcusu Önder Özen, “Tamam, Atatürk’ü anıyoruz. Peki onu hiç okuyor muyuz?” demiş. Çok doğru söylemiş. Onu anlamak için okumak lazım.

*Kişisel gelişim kurallarının bir numaralı kuralı galiba bu: Kendinizi kabul edin.

*Çizgi film izlemek rahatlatıyor beni. Dünyanın çıkarcı insanlarından uzak bir dünya. Çocukların saf dünyası.

Eser Yenenler, Çaycı Hüseyin'i herkesten önce tanıyormuş meğer...

Eser Yenenler’in, İtiraf Et programına izleyici olarak Çaycı Hüseyin yani gerçek ismiyle Alpaslan Özmol konuk oldu. Programın başında Eser, kendisine mikrofon uzattı. Biraz konuştular. İşte o konuşmada şunu öğrendik: Eser meğerse Alpaslan Özmol’u, Çaycı Hüseyin rolünden çok daha önce tanıyormuş. Bursa’da tiyatro oyunlarında rol alıyormuş Alpaslan Özmol. İşte o tiyatro oyunlarından tanıyormuş Eser. Yani adam bir anda öyle yerden bitmemiş. Adam zaten bu işi yapıyormuş. Nedense ben de sanki oyunculuk hayatı Çocuklar Duymasın ile başlamış gibi düşünüyordum. Meğer işin aslı öyle değilmiş. Program başındaki sohbetlerine bakarsak kendisinden pek hoşlanmadım. Espri yapmaya çalışıyor ama yapamıyor. Espri yapacağım diye kendini zorlamana gerek yok be abi. Doğal ol.

Amerika'da bir laboratuvardan kaçan 40 maymun...

Amerika’da bir laboratuvardan 40 tane deney maymunu kaçmış- Hep böyle şeyler de Amerika’da olur zaten- Ormana doğru yardırmış hayvanlar. Kaçan maymunları bulma çalışmaları başlatılmış. Hayvanlar topluca isyan mı ettiler? O kadar hayvan bir anda nasıl kaçıyor? Aga bu nedir? Maymunlar Cehennemi filmi mi çekiyoruz burada? Bir tane arkadaş da, “Al sana yeni salgın” dedi. Korona için de laboratuvardan kaçtığı iddia edilmişti. Sonra yarasa çorbası falan dediler. Aslına bakarsanız hala neden ortaya çıktığı belli değil. Daha önce filmleri çekilen şeyleri gerçek hayatta da mı uygulamaya çalışıyorlar? Acaba bu gibi çekilen filmler, gelecekte başımıza gelecek felaketleri önceden bize haber veriyor da biz farkında mı değiliz?

Elon Musk yine paraya para dememiş...

Elon Musk, Trump için seçim döneminde 119 milyon dolar para harcamış. Babasının hayrına harcama herhalde bu kadar parayı. Ne çıkarı var ki? Bilen varsa yorumlara yazsın yoksa ebediyen sussun. Neyse ilerleyen günlerde çıkar kokusu. Asıl konumuza gelelim: Trump seçimi kazanınca Elon Musk’ın sahibi olduğu Tesla şirketinin hisseleri 13 milyar dolar değer kazanmış. Trump için harcadığı paranın 100 katından fazlasını kazanmış yani. Yine dört ayak üstüne düştün Musk. Kedi gibi adamsın. Para parayı çeker derler ya. Elon, parayı çekiyor. Ama sevdiğim yanı şu: Kazandığı parayı yine işine yatırıyor. Kenara koyup istifleme derdi yok. Bilmem kaç tane ev alayım da onları kiraya vereyim de oradan gelen parayla yaşar giderim derdi yok.

Donald Trump yeniden başkan...

Trump yeniden ABD Başkanı seçildi. Amerika halkı bir daha seçmez diye düşünüyordum ama yanılmışım. Adam milyarder ama yetmiyor. Adam güç istiyor. Dünyanın en güçlü insanı olmak. Bunun da yolu dünyanın en güçlü devleti olan ABD’ye başkan olmak. Tekrar başkan oldu bakalım. Dünyayı neler bekliyor? Yaşayıp göreceğiz. Beşiktaş evinde Malmö’yü 2-1 yendi. Zaten olması gereken buydu. Bu tip maçlarda puan kaybetmememiz lazım. Artık Semih Kılıçsoy’u da kaleye yakın oynatın. Bu çocuk ancak öyle gol atıyor. Bir gün boyunca hiçbir şey yapmadan vakit geçirmek de bir dinlenme biçimidir. “Bugün film izlemedim, kitap okumadım, kendime bir şey katmadım” derdine düşmeyin diyor kişisel gelişimciler. Bırak, hiçbir şey yapmadan geçsin bir günün.

HABABAM SINIFI DA OLMASA…

Bu akşam televizyonda izlenecek bir şey yoktu. Star’da, Hababam Sınıfı Tatilde varmış. Biz de onu izledik. Yine her zaman ki gibi güldük. Bu bölümde Şaban’ın aptallığına da tahammül edemiyorum ya. Bir tane arkadaşıma 2025 ajandası gelmiş. Daha doğrusu sipariş ettiği ajanda eline ulamış ve çok mutlu olmuş. Günlük olarak kullanacakmış. Diğer bir arkadaşım ise günlük yazmak için vakit bulamadığından bahsetti. Şampiyonlar Ligi maçlarında nasıl Exxen çöküyorsa ve yayın gidiyorsa aynısı dün akşam Tabii’de de olmuş. Arkadaş niye doğru dürüst hazırlamıyorsunuz altyapınızı ya? Ülkemizde işler hep yarım yamalak. İsmi büyük ve bilindik kurumlarda bile böyle.

Elon Musk'tan, "Sandıkları terketmeyin" açıklaması...

Elon Musk biliyorsunuz açık açık Donald Trump’ı destekledi. Hatta desteklemekle de kalmadı. Her gün Trump destekçisi bir kişiye de 1 milyon dolar dağıttı. Sonunda o seçim geldi, çattı. Seçimin ilerleyen saatlerinde sonuçlar açıklandıkça Elon Musk’tan, sandıkları terketmeyin açıklaması gelir mi? Peki ya, öndeyiz açıklaması gelir mi? Aslında daha da iddialı şeyler beklerdim Elon’dan. Trump’ın seçimi kazanması durumunda 5 kişiye uzay seyahati. Hatta şimdiden Mars’a gidecek kişiler arasındaki listeye eklenme. Bunlar iddialı değil ama uçuk kaçık fikirler arasına girer. Bunları duyup oyunu değiştiren olur mu bilinmez. Ama ortalık şenlenirdi. Bir de şey var: Trump seçimi kazanırsa Elon, bakan olacak mı? Düşünsenize: Teknoloji ve Altyapı Bakanı Elon Musk.

Kitap okuyanlar dejavuyu böyle yaşıyor olabilirler mi?

Pansiyon Huzur kitabını okumaya başladığımı yazmıştım. Ama adı gibi pansiyonda hiç huzur yok. Garibanlık var, açlık var, fakirlik var. Biraz sarsıcı bir kitap. Show TV’de Kalpazan adında bir dizi var. Adam sahte para basıyor. Bizimkiler izliyorlar diziyi. Adamı zorla sahte para basmaya itmişler. Zorla namussuz yapmışlar yani. Hani Şener Şen’in bir filmi vardı. Namuslu adında. Tıpkı onun gibi. Türkiye’de hiçbir şey değişmiyor. Sadece yıllar değişiyor. Yoksa ekonomik krizler, enflasyon, liyakatsızlık hep aynı. Kısır bir döngü bu. Bunu anı daha önce yaşamıştım deriz ya hani. Dejavu oluruz. İşte o olayı belki de hiç yaşamadık. Belki de kitapta okuduğumuz bir sahneydi o. Beynimiz o sahneyi, gerçek hayatta yaşadığımızı sandı belki de. Olamaz mı?

Bir kitap, bir film ve ortaya karışık bir yazı...

Bir pazar yazısı ile beraberiz millet. Pansiyon Huzur kitabına başladım. Yazarı İrfan Yalçın. İlk defa bu yazarın bir kitabını okuyorum. Şimdilik iyi gibi. Az önce biten maçta deplasmanda Fenerbahçe, Trabzonspor’u 3-2 yenmiş. Dinlediğim yorumcular çok iyi bir maç olduğunu söylüyorlar. Sabah kahvaltıda izleyecek bir şey bulamayacağım ümidiyle kanalları zaplarken 360’da, Kadın Değil Baş Belası filmine denk geldik. Türkan Şoray ve Engin Çağlar başroldeler. Neşeli bir filmdi. Pazar günü için işte böyle filmler konulmalı, içimize karartan filmler değil. İnsan yaşadığı her günden zevk alabilir mi? Ya da almalı mı? Bu her zaman tartışılan bir konu. Arka Sokaklar’ı izledik cuma akşamı. Çok iyi bölümdü.

Dubai çikolatasına rakip: Fındık ezmeli Trabzon çikolatası...

Dubai çikolatasına aşırı talep varmış. Üreticiler, çikolata yetiştiremiyormuş millete. Fıstık kalmamış çikolatalara koyacak. Bazıları da fıstık yerine bezelye kullanmaya başlamışlar. Fıstıklı çikolata yerine bezelyeli çikolata yani. Adam bunu gönül rahatlığıyla nasıl koyuyor ki? Yiyen bu çikolatada bir farklılık olduğunu anlamıyor mu? Dubai çikolatası ile ilgili bir başka haber daha: İçi fındık ezmeli Trabzon çikolatası çıkmış. Trabzon’un, çikolatası mı varmış? İlk defa duyuyorum. Dubai çikolatası kadar popüler olmayacak belki ama girişim, girişimdir. Bakarsın tutar, alır yürür. Ebru Baki’nn programında da konuşulmuş bu konu. Bu konunun sosyolojik olarak incelenmesi gerektiğini düşünüyor. “Gerçekten çok mu lezzetli ya da bir boşluğu doldurmaya mı çalışıyoruz? Mutluluk peşinde mi koşuyoruz?” diyor Ebru Baki.

CZN Burak'ı çözemedim...

Eser Yenenler’e, CZN Burak konuk oldu. Biraz izledim. Mütevazi biri mi yoksa kendini beğenmişin teki mi anlayamadım. Ama her ikisinden de biraz var. Biraz mütevazilik, biraz da kendini beğenmişlik. Barbaros Şansal, önüne geleni gömüyor. Sanki kendisi sütten çıkma ak kaşık. Bakalım gün gelip, kim ona gömecek? Çok Güzel Hareketler Bunlar 2 ekibi, bazen o kadar kötü skeçler yazıyorlar ki. Yarısında kapatıyorum. Güldür Güldür’de de Vatandaş Olimpiyatları skecini de beğenmedim. Yarısında onu da kapattım. Fikir güzel aslında ama skeç olmamış. Beyaz Zambaklar Ülkesinde kitabından çok sıkıldım. Bırakma aşamasına geldim. Ama son 50 sayfa. Bu kadar okumuşken de bırakmak istemiyorum. Biraz daha sabır.

Bugün ne yaptım ki?

Gün bitti. Artık yatma zamanınız geldi. Ama ben daha ruhumu tatmin edecek hiçbir şey yapmadım ki. Canım yatmak istemiyor dediğiniz oldu mu? Murat Göğebakan’ın filmine denk geldim televizyonda. 2014 yılında hayatını kaybetmiş. 1o yıl olmuş. Ne çabuk da 10 yıl olmuş. Efsane şarkıları vardı kendisinin. Yalan da olsa bazı şeyleri yine de duymak istiyor insan. Söylenen şeyin yalan olduğunu bile bile kanmak istiyor ona. Gecenin şu saatinde kim lafımı ediyor ki? Kulaklarım çınlıyor. Nedense bugün günü cuma zannediyordum ve hafta sonuna gireceğimiz için moralliydim. Bugünün perşembe olduğunu öğrendiğimde hevesim kursağımda kaldı. Ne zamandır simit çay yapamıyorduk. Bugün hasret giderdik çay ve simitle.

Haluk Bilginer, Haldun Dormen olmuş...

Maria filminde Haluk Bilginer’i, Haldun Dormen’e benzettim. Bi ben mi benzettim arkadaş? Ne zaman boğazımızda bir gıcıklanma, yutkunurken hafiften bir acı hissetsek hemen bir pastil atıyoruz ağzımıza kardeşimle. İlk müdahale ve acil müdahale olarak. Bir arkadaşım telefonda işlem yaparken, o işlemi videoya almış. Benim telefonda bulamadım öyle bir özellik. İphone 8 kullanıyorum. Belki de vardır da hangi menüde kim bilir. Bir arkadaşım da, bu kadar Dubai çikolatası reklamının yapılmasını, dışarıya sağlıksız olduğu için ihraç edilemeyen fıstıklara bağlıyor. Yani yine sağlığa zararlı şeyleri biz tüketiyoruz. Seçim zamanı sokak röportajlarında vatandaşlar Ekrem İmaro demişti, Murat Kavurma demişti. Hatırlıyor musunuz? Ne makarası dönmüştü o günlerde be.

Tutunamayanlar'ı çok seven bir kitap arkadaşı buldum...

Yeni bir kitap arkadaşı buldum kendime. Hemen birbirimize sevdiğimiz yazarları ve kitapları sorduk. Hatta arkadaşım, evdeki küçük kitaplığının fotoğrafını attı bana. Raflardan birinde Oğuz Atay’ın yazdığı Tutunamayanlar kitabını gördüm. “O, geri dönüp dönüp okuduğum bir kitap. Herkes sıkılır, sevmez ama ben çok seviyorum” dedi. İşte o sıkılıp, sevmeyenlerden biri de benim dedim. Daha önce de yazmıştım bunu. İki defa başlayıp, ikisinde de yarıda bırakmıştım Tutunamayanlar’ı. “Bence artık bitirirsin” dedi arkadaşım. Emin değilim ama tekrar okumayı denemek istiyorum. Bu arada yazar Hakan Günday, Tutunamayanlar için, “Anlamaya çalışmayın. Her şeyi anlamaya çalışmak da hastalıktır. Sadece duyguyu hissedin” diyor. Eğer tekrar okursam bu da kulağıma küpe olsun.

Güldür Güldür Show'un muhalif skeçleri...

Güldür Güldür Show’un geçen hafta yeni sezonu başladı. Yeni sezon başlar başlamaz da yaptığı iki skeç ile gündeme geldi. İlk skeç geçen haftaki Vergi Bulun skeciydi. Bir tane kurulumuz var. O kurulda devamlı yeni vergiler bulmaya çalışıyorlar. Maliye Bakanı Mehmet Şimşek bu skeçteki vergilerden yola çıkarak vergi koymasın sakın. Vergi önermeye çekinir olduk. Gerçek olacak diye. İkinci skecimiz ise Vatandaş Olimpiyatları. Bu skeci daha izleme şansım olmadı. Ama bu da hemen gündem oldu. Olacak O Kadar efsanesi kadar olmasa da baya baya muhalif skeçler yapıyor Güldür Güldür. Senaristleri böyle skeçler yapmaya iten neydi acaba? “Hadi, biz bu topa girelim” diye ne oldu da dediler? Hiç çekinmediler mi acaba? Artık bundan sonra gündemle ilgili konularda, “Acaba bunu Güldür Güldür nasıl skeç yapacak?” diye bekleyebiliriz herhalde.

Nescafe Matinal deneyimi...

Markete gitmişken kahve de alayım dedim. BİM’e gitmiştim. Kavanozda Nescafe Matinal vardı. Daha önce içmemiştim. Google’dan hemen sordum. Filtre kahve sevenler için öneriliyormuş. Filtre kahve yokken, içilebilirmiş. Çünkü filtre kahveye en yakın tatmış. Çok acı kahve sevmesem de yine de denemek istedim. Evet, sert bir kahve. Alışmam lazım. Alışıncaya kadar beyazlatıcı ile içsem daha iyi olacak galiba. Bu arada markette 10-12 yaşlarındaki bir kız, “Babaanne, soralım mı? Acaba Dubai çikolatası gelmiş midir?” dedi. Babaannenin cevabını duyamadım. Ben de baktım ama göremedim. Zaten bir arkadaşım da Şok da bulmuş. Anlayacağınız Dubai çikolatası fırtınası devam ediyor. Bir tane arkadaş da, “Bu çikolata yüzüne kadayıf fiyatları artacak” dedi. Hakikaten öyle bir şey olabilir mi?

Adam Fawer diye bir yazarın varlığını unutmuştum bile...

Bir zamanlar Adam Fawer ne ünlüydü be. Her yerde onun iki kitabı vardı. Olasılıksız ve Empati. Her ikisini de okuma şansına sahip oldum. Hatta bu kitaplardan bir tanesini, sahur yapmaya gittiğimiz mekanda unutmuştum. O gecenin sabahı gidip almıştım mekandan. Neyse ki kaybolmamış, saklamışlar. Nasıl da unutmuşsam. Kendime çok sinirlendiğimi hatırlıyorum. Şimdi durduk yere neden Adam Fawer’den bahsettim. Aslında durduk yere değil. Adam Fawer, Türkiye’ye imza gününe gelmiş. Her yeri de dolaşıyor. Hatta bugün de Bursa’daymış. İmza için sıra almış yürümüş, kuyruk olmuş. Tahmin edebileceğiniz gibi. İmza günü haberlerini görünce, “Bu adam hala kitap yazıyormuş mu ya?” dedim. Bir yazarın popülerliği bitince unutuluyor işte. Ya da ben unutuyorum. Yeni kitap çıkarmış. İsmi: Mobius. Zamanda yolculuk temasını işliyormuş kitapta.

Beyaz Zambaklar Ülkesinde kitabının yazarı Grigoriy Petrov hakkında dikkat çeken bilgiler...

Beyaz Zambaklar Ülkesinde kitabını okumaya başladım. Ama şöyle bir şey var ki daha kitaba başlayamadım. Nasıl yani derseniz, gelin anlatayım. 

Elimdeki kitap Alfa Yayınları’ndan çıkmış. Normalde kitap 264 sayfa ama bunun 63 sayfası kitabın yazarına, kitabın yazıldığı döneme ayrılmış. Yani direk hikayeyi okumaya başlamıyorsunuz. Bu kitabı öylece, sıradan bir kitapmış gibi okumayın. Önce yazarı Grigoriy Petrov kimmiş, onu bir öğrenin. Bu kitap neden başka ülkeleri değil de Finlandiya’yı anlatıyor, nedenini öğrenin. İşte o zaman kitabı boşa okumuş olmayacaksınız. diyor adeta kitap. 

Bu durumu ilk başta yadırgasam da sonra haklı olduklarını düşündüm. Önce bu kitap nasıl bir kişi tarafından ve hangi iklimde yazılmış onu bir anlarsak, daha fazla kitaptan zevk alırız ve kitabın içine daha çok gireriz değil mi? Kitaptan 30 sayfa okudum. 

Dikkatimi çekenleri paylaşayım: Birincisi, yazarımız önce rahip olmuş, sonra öğretmen. 1898 yılında Hayatın Temeli İncil adlı kitabı yayınlanmış. Bu kitap, inançsız entelektüeller arasında büyük ses getirmiş. Kitabın konusuna internette baktım, bulamadım. Petrov, ders verdiği zaman başka kimse ders veremiyormuş. Çünkü öğrenciler diğer derslere gitmeyip, onu dinlemeye gidiyorlarmış. İşte o kadar güçlü bir hatipmiş. 

Önsöz de deniyor ki, “Hatiplik yeteneği Petrov’da edebi yetenek haline gelmişti. Sade ve duygusal bir şekilde yazılmış kitapları, kendi kuşağının çok farklı kesimleri tarafından okunuyordu.” İşte tam bomba kısma geldik. Filozof Vasili Rozanov, “Taşradan gelen akrabalarımdan biri bana, ‘Bizim oralara onun kitaplarını taşımaktan yoruldum: Çok büyük ve sürekli talep var’ dedi” diyor. Hatta o günlerde kitap piyasasına hakim olan Tolstoy ve Maksim Gorki değil, Rahip Petrov’muş. 

Bir şey daha: Hayatın Temeli İncil adlı kitabın konusu hakkında internette bir şey bulamadığımı söylemiştim. Bakın o kitap hakkında Maksim Gorki, Çehov’a yazdığı mektupta ne demiş, Kitapta büyük bir ruh var, parlak ve derin bir şekilde inanan bir ruh. Bir papaz yazmış hem de bir papazın yazamayacağı şekilde demiş. 

Hayatın Temeli İncil kitabının ana fikrinin ne olduğu üzerine de birkaç şey söylenmiş. İncil’e yeniden dönme zorunluluğu, gerçek hayatta onun ideallerinden rehberlik almak diye açıklanmış. Petrov’un biyografının görüşüne göre, bu kitap Protestanlık ruhu taşıyordu ve Tolstoy’un dinsel öğretilerine yakın duruyordu. 

Tolstoy’un dinsel öğretileri mi? Öyle bir şey mi varmış? Hemen baktım Google’dan. Tolstoy, kurumsal dini kurumlara karşıymış. Ama buna rağmen tek tanrıcılığa (monoteizm) dayalı, eşitlikçi bir toplum idealini savunurmuş. Tekrar Beyaz Zambaklar Ülkesinde kitabına dönersek. Kitabın ilk başta adı: Hayat Mimarları olarak koyulmuş. Ama Bulgarcaya çevrilirken Beyaz Zambaklar Ülkesinde diye çevrilmiş.

 

Süper güç olarak neden beyin okumayı isterdim?

Bir süper güce sahip olma şansın olsaydı hangi gücünün olmasını isterdin? Zaman zaman muhabbeti döner bu konunun. Geçen Melike ile konuşurken konu buraya geldi. “Görünmezlik ya da beyin okuma” dedim. “O da çok standart cevaplar verdin” dedi. Haa, bu arada o ışınlanma gücünün olmasını istermiş. Daha önce hiç beyin okuma gibi bir gücüm olsun istemezdim. Taa ki Çok Güzel Hareketler Bunlar 2’deki, Aklını Alırım adlı skeç serisinin ikinci bölümünü izleyene dek. 

Çocuğun doğum günüdür. Ev arkadaşı, sevgilisi ve kız kardeşi doğum günü sürprizi hazırlamışlardır onun için evde. Çocuk işten gelir. Pasta üfleme kısmına geçilir. O anda çocuktan bir dilek tutması istenir. O da, herkesin aklından geçenleri okumak ister. İlk başta çok heyecan verici olsa da duyduklarından pek de hoşlanmaz. 

Duydukları ne kadar hoş olmasa da insanların gerçek yüzlerini görmek, daha doğrusu duymak için beyin okumayı isterdim bir süper güç olarak. Ama o zaman da kafayı yemek garanti olurdu. İnsan, bunca gerçeği kaldıramaz değil mi? En azından bir yarım saatlik duymak isterdim o zaman. Nasıl bir şeymiş o duyguyu yaşamak için. Bu da bahsettiğim skecin linki: https://www.youtube.com/watch?v=blQcWQ8Yki4&t=234s

Bloglara girişte about blank hatası...

Dün akşam bazı bloglara girişte sorun yaşadım. Bana yorum yapan bloglara giriş yapmak istediğimde about blank yazıyordu ve ekran öylece bembeyaz kalıyordu. Sorunun benim internetimden kaynaklı olabileceğini düşünerek takmadım. Sabah olduğunda ise hala giremiyordum. Sorunun hala benden olduğunu sanarak Google’da araştırmalar yaptım. Sorunun çözümü için birkaç yol buldum. Akşam onları denemeyi düşünüyordum. Sonradan Momentos söyledi. Herkeste sorun varmış. Yani benlik bir sorun değilmiş. Akşama doğru neyse ki düzeldi. Şimdi bloglara rahatlıkla girebiliyorum. Zaman zaman sevgili Blogger, böyle şeyler yaparak biz Bloggerların ağzını yüreğine getiriyor. Bu arada herkeste farklı sorunlar yaşanmış. Mesela bazısı yorum yaptığında ismini görmüyormuş, anonim yazıyormuş.Neyse ki bir Blogger sorunu daha geride kalmış gibi gözüküyor.

İnstagram ve X'e sınırlama...

Yeni bir karar aldım- tabi uygulayabilirsem- Bundan sonra gün içinde İnstagram ve X’e girmeyeceğim. Akşamları bakacağım. Beyaz Zambaklar Ülkesinde kitabına daha başlayamadım. İki arkadaşımdan da grip haberi geldi. Pastil ve nane limona yönlendirdim. Siz de kendinize dikkat edin. Emre Fel’den, Sana El Pençe Durmam ve Naçar adlı şarkıları dinledim. Bu adamı dinleyince eskilere gitmeniz garanti. Ne zamandır aklımda ama bir türlü bu seriyi izleyecek modda olamadım. John Wick serisine başlayamadım. Gerçi ben serinin tamamını izlemem. İlk bölümü izlesem yeter. Abi artık dizilerde konak, silah, entrika, çapraşık ilişkiler görmekten sıkıldık. Normal sıradan insanların hayatlarını anlatın. Ama bir dakika? Ya sıradan insanların hayatları, istemediğimiz bu dizilerdeki hayatlar gibi olmuşsa ne olacak peki? Yandı gülüm keten helva o zaman.

Ali Poyrazoğlu'nun hayranlık veren yeniden başlama hikayesi...

YouTube’da gezerken Ali Poyrazoğlu’na denk geldim. 2023’ün Mart ayında Bloomberg HT’de, Aslı Şafak’la İşin Aslı programına konuk olmuş. O programda öğrendim ki Ali Poyrazoğlu’nun tiyatrosu yanmış. 20 Aralık 2022’de. Hiçbir şey kurtaramamışlar. Sadece tiyatro değilmiş yanan. İçinde kuklalar ve tablolar da varmış. Osmanlı kuklaları. Onları dünyanın dört bir yanından müzayedelerden almış. Müze açarak gelecek nesillere taşımak istiyormuş bu eserleri. Ama kadere bakın ki hepsi yanmış. Gel de insanın içi acımasın/yanmasın şimdi. 

Aslı Şafak, “Ağladınız mı?” diye sordu. Aslında saçma sapan bir soru olarak görülebilir. Adamın tiyatrosu yanmış. Bir şey kurtaramamış, ağlamaz mı? Ama Ali Poyrazoğlu’nun sanki hiçbir şey olmamış gibi hayata devam eden bir hali vardı. “Ağlamam mı? Bir gece boyunca içtim, ağladım. Telefondan kuklaların, tabloların fotoğraflarını okşadım” dedi. Yani yıkılmış adam. Dışarıdan göründüğü gibi değilmiş. 

Ama yeniden başlamış. Yangından sonra herkesler ellerinde olan kuklaları ona göndermeye başlamış. “Millet, benim yerime kukla toplamaya başladı” diyor. Sonradan yangınla ilgili araştırma yaparken okudum. Yangından sonra verdiği röportajda, “Dün yandı, bugün gelecek oyunun dekorunu yapmaya başladım” demiş. O noktada sıfırdan tekrar başlaması, sanki hiçbir şey olmamış gibi hayatına/işine devam etmesi gerçekten hayranlık verici.

Aşk Mabudesi filmi...

Sabah kahvaltıda 360 kanalında, Türkan Şoray ve Cüneyt Arkın’ın başrollerinde oynadığı Aşk Mabudesi filmini izledik. Daha önce ne kardeşim, ne de ben bu filmi izlememiştik. Ama senaryo bir yerlerden tanıdık geldi. Ediz Hun ve galiba yine Türkan Şoray’ın oynadığı başka bir filmden. Bu arada mabudenin ne anlama geldiğini bilmiyordum. Tanrıça anlamına geliyormuş. Cüneyt Arkın, Türkan Şoray’a, “Benim aşk mabudemsin” diyordu filmde. Yani, “Benim aşk tanrıçamsın” anlamında diyormuş bu sözü. Bu arada Cüneyt Arkın filmde bir yazarı canlandırıyordu. Ama yazarlık Cüneyt Arkın’a gitmemiş. Yazarlık daha çok Ediz Hun’a yakışıyor Yeşilçam’da. Filmin tamamını izleyemedim. İşim vardı. Yarıda bırakmak zorunda kaldım. İlgilisine öneririm. Pazar günü bir film önerisi yapmış oldum böylece.

Atatürk'ün savaşta bile okuduğu kitap...

Sonunda Efendi Dayının Kozalakları kitabını bitirdim. Kitabı beğendim. Bu kitap sayesinde yeni bir yazarla tanıştım. Metin Savaş. Bundan sonra başka kitaplarına denk gelirsem onları da okumak isterim. Şimdi kitap okumaya birkaç gün ara. Sonra yeni bir kitaba başlama. Yeni başlayacağım kitabı da yazayım: Beyaz Zambaklar Ülkesinde. Okumamış olan birkaç kişiden biri de benim herhalde. Atatürk’ün okunması önerdiği kitaplardanmış bu kitap. Atatürk’ün çok sevdiği diğer kitaplardan biri de Çalıkuşu. Ben de okumuş ve beğenmiştim. Bu kitabı o kadar beğenmiş ki, cephede savaşırken geceleri çadırında bile okurmuş. Anadolu’ya öğretmenlik yapmaya giden Feride’nin hikayesini anlatır Çalıkuşu. Savaş sırasında bile kitap okumak. Gerçekten hayranlık verici.

Yalnızlık, eskisi gibi revaçta değil...

Vural Çelik, videolarından birinde yalnızlıktan dert yanmış. Evinin balkonunda, karşısında boş olan sandalyeyi göstermiş. Artık yalnızlık eskisi kadar kutsanmıyor. Belki de yalnızlık biz Türklere uyan bir şey değil. Elimdeki kitabı bitirebilirsem birkaç gün ara vermek istiyorum okumaya. Okuduğum roman üzerine düşünmek istiyorum. Millet olarak her zaman sorduğumuz bir sorudur: “Ne olacak bu memleketin hali?” diye. Ama şimdi bu soru çok can yakıcı bir soru oldu. Gerçekten ne olacak bu memleketin hali? Çok Güzel Hareketler Bunlar 2’ye Hamza, Fatih, Evliya ve Gürhan geri döndü. Geri döndükleri bölüm, 178’inci bölüm. Yıllar sonra bu yazıyı okuyacak olanlara da not düşmüş olayım. Onlar gelince sezona, efsane olan iki skeç, Açın Kapıyı ve Mahalle Katkısı ile başladılar. İkisi de çok komik değildi.

Avrupa Yakası'nın Kubilay'ı, Seksenler'in Niyazi'si Vural Çelik hayatını kaybetti...

Akşam saat 20.00 gibi İnstagram’da gezerken son dakika haberi düştü. Avrupa Yakası’nın Kubilay’ı, Seksenler’in Niyazi’si Vural Çelik evinde ölü bulunmuş. Şok oldum. Daha ölecek yaşta değildi ki. Sanki ölüm yaşa bakıyormuş gibi. Ölüm nedeni daha belli değilmiş. Evinde ölü bulundu dediğine göre herhalde yalnız yaşıyormuş. Üzücü be. Daha 51 yaşındaymış. Efsane dizi Avrupa Yakası’nın senaristi ve oyuncusu Gülse Birsel de, “Kubilay’ımızı çok erken kaybettik. Çok üzgünüz” demiş. Kubilay’ın dışında bir de Gülenay karakterini de canlandırıyordu Avrupa Yakası’nda. O karakter de çok iyiydi. Arabesk şarkıları çok iyi söylerdi. Sesi çok iyiydi. Hayatımıza dokunmuş insanlardan biriydi. Kubilay’ın efsane gülüşü unutulmayacak. Allah rahmet eylesin.

Hababam Sınıfı'nın Ahmet'e yaptıkları rezillikler deli ediyor beni...

Hababam Sınıfı Uyanıyor filmini izleyemiyorum. Sınıf olarak Ahmet’e yaptıkları şeyler deli ediyor beni. Ama Ahmet’e de gıcık olmuyor değilim. Aga bir kere yaptılar anlamadın, ikinci kere yaptılar anlamadın. Üçüncü de anla be Ahmet. Seni pis işleri için kullanıyorlar. Ne yaparlarsa yapsınlar sonunda Ahmet mezun oluyor. Gitmeden de Hababam Sınıfı’nı fırçalıyor. Çocuklara göndermeye çalıştıkları şeyler de iğrenç. Ahmet o fırçayı atmakta o kadar haklı ki. O yıllarda liseyi bitiren öğretmen olabiliyormuş baksana. Ahmet liseyi bitirdi ve hemen atandı. Şimdi elini sallasan atanamayan öğretmene çarpıyor. Durduk yere nereden geldi aklına bu film derseniz. Durduk yere aklıma gelmedi tabi. Bu akşam Star’da yayınlandı. Bir şey bulamayınca devamlı yayınlıyorlar zaten.

Dubai çikolatası çılgınlığı...

X’te ve İnstagram’da, Dubai çikolatası diye bir çikolata görmeye başladık. Antep fıstıklı ve kadayıflı bir çikolata. Sosyal medyada gün geçtikçe paylaşımlar arttı ve sonunda Dubai çikolatası patladı. Hatta Ülker ve Bolçi markaları, Dubai çikolatası diye çikolata çıkardı. Tepkikolik’te izledim. Ülker’in çıkardığı Dubai çikolatasına tepki verdiler. Orijinal çikolata ile hiç alakasının olmadığını söylediler. İçlerinden biri Bolçi’nin çıkardığı çikolatayı yemiş. “O, daha güzeldi” diyor. Bu çikolata o kadar meşhur oldu ki. İstanbul’un Kadıköy ilçesinde, bir pastanenin önünde kuyruk olmuş. Haberlere konu oldu bu durum. Tam 50 metreymiş kuyruk. Bu arada ben daha yemedim. Bir arkadaşım A101 ve BİM’e bakmış ama bulamamış. En azından Ülker’in çıkardığından yemek için. Deneyenler varsa yorumlarda buluşalım.

Kredi kartı limit vergisi...

Kredi kartı limit vergisi. Dünya üzerinde olmayan bir vergi ile daha karşı karşıyayız. Dünün en çok konuşulan konularından biriydi bu. 100 bin TL üzeri limiti olanlardan, her yıl 5 Ocak’ta, 750 liralık kesinti olacakmış. Bu kesintiler bütçeye değil, savunma sanayine aktarılacakmış. Kıyamet koptu tabi. X’te ortalık yıkıldı. Kimisi, olmayan paradan vergi alınamayacağını söyledi. Çoğu kişi de kredi kartı limitlerini 100 bin liranın altına düşürmek için bankaları aradı. Herkes 99 bin liraya düşürdü. Düşürmeye de devam ediyor. Hatta sabah, bununla ilgili Mustafa Sandal bir paylaşım yapmış. Genelde haftaya spor yaparak başlayan Mustafa Sandal bu sefer ilk iş olarak kredi kartı limitini 99 bin liraya düşürmüş. Daha neler göreceğiz bakalım?

Halk, Köfteci Yusuf'un yanında...

Bakanlık, “Köfteci Yusuf, domuz eti kullanıyor” diyor. Köfteci Yusuf, “Böyle bir şey yok. Bunu yapmak için şizofren olmak lazım” diyor. X’te esen rüzgara bakarsak millet Köfteci Yusuf’un yanında duruyor. Süleyman Soylu, İçişleri Bakanı iken, Köfteci Yusuf’a, birileri çökmek istemiş ama Süleyman Soylu engel olmuş. İddia bu. Anlaşılan, millet bu domuz eti olayını, Köfteci Yusuf’u bitirme planı olarak görüyor ve onun için Köfteci Yusuf’un yanında yer alıyor. Durum böyle olunca tweetler de peşi sıra geliyor. Kimsenin bakanlığa güvenmeyip de Köfteci Yusuf’a güvenmesi, devlete güvenin nasıl da sarsıldığını göstermesi için örnek oldu. Atılan tweetler çoğunlukla bununla ilgili. Devlete olan güvenin, sıfıra inmesi. En acı olan taraf da bu.

Joker 2, Nolan'ın yeni filmi ve kendimden notlar...

Milli maç var diye Arka Sokaklar’ın yeni bölümünü yayınlamazlar diyordum ama yanılmışım. Yeni bölümü yayınladı kanal D. Biraz onu izledim bizimkilerle beraber. Sonra TV8’e geçtim. Türkiye- Karadağ maçı vardı. Son 10 dakikasını izledim. İrfan Can Kahveci’nin golüyle 1-0 yendik. Güzel de oynadık ayrıca. Efendi Dayının Kozalakları kitabına devam ediyorum. Çabuk sıkılıyorum nedense kitap okurken. Anca 10 sayfa okuyabildim. Belki de sosyal medyanın etkisidir. Artık bir şeylere odaklanmakta zorlanıyoruz. Christopher Nolan, yeni filmi için hazırlıklara başlamış. Filmin konusunun ne olduğu belli değilmiş. 17 Temmuz 2026’da vizyona girecekmiş ve Matt Damon ile görüşülüyormuş. Bir film haberi daha: Joker 2, gişede çakılmış. İlk hafta Kuzey Amerika’da 100 milyon dolara yakın gişe yapması beklenen film 40 milyon dolarda kalmış.

Hudutsuz Sevda dizisindeki o replik, toplumsal şiddettin geldiği yeri gösteriyor...

Bizimkiler Hudutsuz Sevda dizisini açmışlar. Normalde izlediğimiz bir dizi değil. İzlediğim sahnede geçen konuşma, “Eğer istediğimi yapmazsan seni parçalara ayırırım” Bir yerlerden tanıdık geldi mi size? Normal olmaması gereken bu sözler, normalleşti. Toplum olarak yeniden dizayn edilmeliyiz. Bakış açımızdan, sözlerimize kadar. Diziler, kitaplar ve filmler toplumu yansıtır. Güllük gülistanlık bir toplumda böyle diziler tutmaz ve izlenmez. Bugün cuma. Haftanın son günü. Yaşadığımız olaylar olmasa normalde ben neşeli neşeli girerdim yazıma. Şimdi ne cuma neşesi kaldı, ne hafta sonu neşesi kaldı. Neşemizi, sevincimi aldılar be. Normalde böyle iç karartcıcı yazılar yazmak istemiyorum. Ama gel de yazma. Huzur dolu haberlerin olduğu günleri görmek dileğiyle.

X'e girmeye çekiniyorum artık...

Efendi Dayının Kozalakları kitabına devam ediyorum. Yine hedeflediğim günlük okuma hedefine ulaşamamış olsam da, okumaktan kopmamak önemli. Artık X’e girmeye çekiniyorum. Yine ne kötü bir haber göreceğim diye. İnsan bir noktadan sonra bu haberlerden boğuluyor gibi hissediyor kendini. Uzun bir aradan sonra ilk defa film izledim. Linkedin’de takip ettiğim bir arkadaş The Ron Clark Story adında bir film hakkında paylaşım yapmış. Bir öğretmen filmi. Paylaşımı okumayı hemen bıraktım. Filmle ilgili bir ipucu okumayayım diye. Hemen filmi açıp izlemeye başladım. Film, beklentimin altında kaldı ama yine de izlenmeyecek gibi değil. Motive ediyor insanı. Filmi izlerken şunu düşündüm: Galiba ülke olarak bizim çocuklar da artık bu durumda.