Çocukluğum etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Çocukluğum etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Çocukluğumun güzel anılarından: Takvim yapraklarını koparmak...


     Dedemlerde geçen çocukluğumu özledim. O zamanlar TRT 1’de müzik koroları olurdu. Dedemler onları dinlerdi. O zamanlardan bir kulak aşinalığım vardır. Ne zaman bir korodan müzik dinlesem o günlere giderim. O günlerde yapmayı sevdiğim en güzel şeylerden biri de takvim yapraklarını koparmaktı gün gün. Her gün bi hevesle koparırdım o takvim yapraklarını. 

takvim yaprakları
foto kaynak: sahafvekitap.com
     Günün sözüne bakardım. Tarihte bugün ne olduğuna bakardım. Sonra arkasındaki günlük bilgilere. Kimi zaman bir fıkra olurdu, kimi zaman dini bir hikaye, kimi zaman tarihi bir şahsiyetimizi anlatırdı. Büyük zevk alırdım o takvim yaprakları okumalarından. Ve tabi ki takvimin olmazsa olmazları. Günün yemekleri, erkek ve kız çocuklarına isimler. Ahh nerede o güzel günler.

Çocukluğumun kandil akşamları...

Mevlid kandili

     Çocukken kandil günleri camiye giderdik. Cami dolu olurdu. Tıpkı Cuma namazı gibi. Cami bir cuma namazında dolu olurdu çünkü. Ha bir de bayram namazlarında. Camiye hevesle giderdik. Şimdi bazıları çocukları camiden kovuyorlarmış. O çocukların gönüllerini nasıl kırdıklarının farkında olmadan. Sonra çocuk camiden soğuyor. Soğur tabi. Neyse işte. Kandil günleri camiden çıkışımızda kapıda lokum dağıtılırdı. Herhangi biri hayrına dağıtırdı. Camide de şerbet ya da küçük poşette şeker dağıtılırdı. Bazen renkli olurdu o şekerler. Sarı, kırmızı, yeşil. Kimi zamanda şekerler kahverenginde olurdu. Ama üstlerinde susam olurdu. Böyle kandil akşamları, hep o çocukluğumun güzel kandil akşamları gelir aklıma. Hepimizin mevlid kandili mübarek olsun.

Foto kaynak: https://www.pexels.com/photo/ancient-arch-architecture-background-532728/

Çocukluğum: Pamuk Dede hatırası...

     Ben çoğu zaman, çocukluğumu hatırlarım. Hem de büyük bir özlemle. Yine çocukluğuma dair bir anı geldi aklıma. Bizim bir Hacı Dedemiz vardı. Orta boylu, biraz göbeklice, sakalları uzun ve beyaz, başında da devamlı takkesi olurdu. Devamlı güler yüzlüydü. Çocuklar ona birde, “Pamuk Dede” derlerdi. Pamuk Dede denmesinin sebebi ise: O bembeyaz sakallarıydı. Bizim mahalleden ne zaman geçse, tüm çocuklar onun etrafına toplanırlardı. Sakallarını tutarlar, okşarlar ve hep bir ağızdan da, “Pamuk Dede, Pamuk Dede” diye bağırırlardı. Oda çocuklara gülümseyerek karşılık verirdi. “Yüzünde nur vardı” derler ya. Aynen, Hacı Dedenin de yüzünde nur vardı. Çocukları seven bir kişi zaten, nasıl kötü biri olabilir ki?

çocukluğum, hatıralar, yaşadıklarım

                                       
                                       ELİNİ ÖPERDİM HER ZAMAN
     Onunla ilgili başka bir anı daha hatırlıyorum. Sanırım bir Avrupa Şampiyonasıydı. Kahveye dedemle beraber gitmiştik. Normalde kahveyle hiç işim olmazdı. Gerçi şimdi de yok ya. Maç var diye gitmiştim bende. Hacı Dede de oradaydı. Hollanda’nın maçını izliyorduk. Rakip takımı hatırlamıyorum şu an. O zamanlar Hollanda futbol takımında Edgar Davids diye bir oyucu vardı. Saçları uzundu. Ve gözlüklüydü. Sonradan öğrendim ki, hastalık sebebiyle o gözlükleri takarmış. Hacı dede onun için, “Şu saçlı olan iyi oynuyor bak” derdi gülümseyerek. Hoş sohbet bir adamdı yani. Ne zaman denk gelsem, elini öperdim. Halimizi hatrımızı sorardı. “Annen-baban nasıl, iyiler mi?” sorusu, hemen ardından gelirdi.
                              NASREDDİN HOCAYA BENZETİRDİM ONU
     Annemi-babamı her zaman böyle sorması, hoşuma giderdi. Çünkü gerçekten bizi sevdiğinden sorardı. Hiçbir çıkarı olmadan. Samimiyeti hemen geçerdi insana. Onu gördüğüm zaman, moralim yerine gelirdi. “İşte böyle güzel insanlarda var” dedirtirdi. Fiziki yapısından davranışlarına kadar onu düşündüğümde, “Galiba bizim Nasreddin Hocamızda, Hacı Dedemiz gibi biri olsa gerek” derdim. Nasreddin Hocayı anlatan yazıları okuduğumda, gözümde Hacı Dede canlanırdı. Artık mahallede çocuklar, “Pamuk Dede, Pamuk Dede” diye bağırıp koşmuyorlar. Pamuk Dede bundan birkaç sene önce, hakkın rahmetine kavuştu. Cenazesine katılmak nasip olmadı. Ama katılanlar anlattılar. Cenazesi çok kalabalıkmış. Benim de beklentim bu yöndeydi zaten. Herkesin sevdiği Hacı Dede için, başka türlüsü düşünülemezdi.

Blog linki:yasamdanyazilar.blogspot.com

Çocukluğumun 4 çizgi filmi...

        4 yaşında bir yeğenim var.Adı Aras.Bugün,çizgi film kanallarını gezerken Tomas’ı görünce yüzü ışıldadı.”Aaa Tomas”dedi.O an düşündüm.”Bir insan,bir çizgi film için bu kadar sevinir mi?”diye.İşte,çocuk olunca seviniyorsun.Yahu çocuk olmak ne güzelmiş.Bir çizgi filmi görünce heyecanlanmak ne güzelmiş.Bugün o günlerimi,çocukluğumu ne kadar da özlediğimi fark ettim.Ve çocukluğumdaki hiç kaçırmadığım çizgi filmlere gittim.
        Neler yoktu ki bizim zamanımızda.Bu arada ek bir bilgi vereyim.Bizim zamanımız diyorum.Ben 1987’liyim.Yavaş yavaş 30’a merdiven dayamaktayım.Sizinle çocukluğumun o unutamadığım ve hala çıktığında izlediğim çizgi filmleri paylaşmak istiyorum.

        1)Şirinler:Aklıma ilk Şirin Baba gelir Şirinler deyince.Ve mantardan evler.Şirinler’e dair en çok hatırladığım şey de Şirinler’in başlayış fragmanının sonundaki söze inanmamdı.Hani orda diyordu ya,”Siz de uslu bir çocuk olursanız belki bir gün Şirinler’i görebilirsiniz”diye.O söze o kadar çok inanmıştım ki.Şimdi de o söze inanmamı çocukluğun o temiz saflığına bağlıyorum.Keşke hep böyle şeylere inansak değil mi?
        2)Ninja Kaplumbağlar:Şimdilerde yapılan Ninja Kaplumbağları hiç beğenmiyorum.Böyle gözleri bembeyaz.Araba farları gibi.Hiç orjinalinden örnek almamışlar.Ama o ilk Ninja Kaplumbağalar bir harikaydı.
        3)Casper:Ninja Kaplumbağalar’ın yeni dönem çizgi filmlerinde olduğu gibi Casper’ın da yeni bölümleri çok kötü.O eski incelik ve naiflik yok.Çizgi film için incelik ve naiflik kelimeleri kullanılır mı?Casper için kullanılır.
        4)Tom ve Jerry:Herhalde Tom ve Jarry’i unutmamı beklemediniz.Kim bilir kaç nesil onlarla büyüdü.Bu arada hemen belirteyim ben Tom’cuydum.

        
Blog Linki:yasamdanyazilar.blogspot.com.tr

Prandelli gitti.Sıra yönetimde...

        Çocukluğum kitabını bitirdim.Çocukluğum kitabının yazarı Tolstoy.Kütüphanede kitabı gördüğüm zaman heyecanlanarak almıştım.”Yazarlık döneminin başlangıç aşamalarını anlatır.Bende bir şeyler öğrenirim”diyerek bir heves aldım kitabı.Ama boşa almışım.Hiç öyle beklediğim gibi yazarlığa nasıl merak saldığını falan anlatmıyordu.Normal çocukluk dönemini anlatmış.Böyle kitap yazarsan ben bu kitabı ne yapayım?Normal sokaktaki insandan farklı bir şeyler yazacaksın ki bi farkın olsun.Öylesine,sıradan bir kitap.Okumak için harcadığım zamana yazık.
        Bu arada arkadaşlar.Bu tür kitaplar bilen varsa lütfen benimle paylaşın.Bir yazarın yazarlık serüvenini anlatan kitaplar okumak isterim.Az çok bir şeyler karalayan biri olarak.Ustalar nasıl yazmaya başlamışlar?Nasıl bir ortam onları yazmaya itmiş?Bunu gibi şeyler.Kitap önerilerinizi bekliyorum.
        Dün akşam ki Yetenek Sizsiniz Türkiye çok güzeldi.Murat Boz geldiğinden beri tutuk bir tavır sergiliyordu.Ama dün akşam gördüm ki bu tavrı artık atmış.Eser ile birbirlerine takılmaları da ayrı bir renk katıyor programa.Eser ile Acun’un zaman zaman oyunlara dahil olmaları ve rekabetçi tavır sergilemeleri de ayrı güzel.Özgü programda gerçekçiliğin sesi olarak duruyor.Gerçekçi insanları her zaman sevmişimdir.Hayatında da gerçekçi bakıyordur Özgü.Bu gerçekçilik yararlanmasını bilene çok şeyler kazandırıyor.Yere daha sağlam basıyorsunuz.Olmayacak hayaller kurup,vaktinizi boşa harcamıyorsunuz.
        Eser iyice sazı eline almış.İlk zamanlar olmadık yerlerde,olmadık espriler yapıyordu.Tam bir hayal kırıklığıydı yani.Ama geçen zaman içinde olayı çözmüş.Ortama ısınmış.Artık nerede,hangi esprinin yapılması gerektiğini çok iyi seziyor.Programa çok artı katıyor.İlk başlarda Eser gitse program hiçbir şey kaybetmezdi.Hatta kazanırdı.Ama şimdi durum çok farklı noktalara gelmiş.Artık,”Eser gitse çok büyük bir kayıp olur program için”noktasına gelindi.
        Galip Derviş bazı zaman gerçekten çok sıkıyor insanı.Dizi saatini doldurmak içi yapıyorlar heralde.Galip Derviş’in takıntılarına,bazen çok takıyorlar.Bu da insanı sıkıyor.Bu bir,polisiye dizisi.Gizem,cinayet,katil…Daha çok bunlara yoğunlaşmak gerek.Her şey dozunda olmalı yani.Dün akşamki bölümde,daha çok takıntıları üzerine eğinilmiş.Sıkım sıkım sıkıldım.Zaten bu zamanda,bir diziyi izleyiciye beğendirmek çok zor.Beğenilmiş bir diziyi böyle yaparak heba edecekler farkında değiller.Bir zaplık ömrü olan diziler sınıfına girmesin Galip Derviş.

        GS yönetimi hangi akla hizmet Hamza Hamzaoğlu’nu getirdi?İnanamıyorum.Sanki bu yönetim GS’ın daha da kötüye gitmesi için elinden geleni yapıyor.Prandelli’ye bunca zaman katlanmak başka hangi şekilde izah edilebilir ki.Prandelli’yi,GS Avrupa’dan elendikten sonra gönderdiler.Bunu bekliyorlarmış demek ki.Bu başka bir manaya gelmez.”Başka bir teknik direktör getirirsek Avrupa’da GS yoluna devam eder”diye düşündüler herhalde.Hemen tazminatı öne sürmeyin.”GS’ın,Şampiyonlar Ligi’nden kazanacağı para ne oldu?”derim o zaman.Ya da,”GS,grupta sonuncu oldu.Gelenden gidenden dört yedi.Peki GS markasının itibarı ne oldu?”Bir GS’lı olarak  takımımı bu halde görmek beni son derece üzüyor.