Powered By Blogger

31 Ekim 2016 Pazartesi

Notlarım #2...

                                         KÖTÜ BİR CEM YILMAZ FİLMİ
     *Geçen perşembe akşamı tv8’de Cem Yılmaz’ın, Ali Baba ve Yedi Cüceler filmini izledik, evdekilerle. O film için harcadığım iki saate yazık oldu resmen. Eğer bu filme para verip gitmiş olsaydım o parama, o kadar acırdım ki. Pek Yakında gibi bir filme imza atmış Cem Yılmaz, nasıl böyle bir film yapabilir, aklım almıyor. Merak ediyorum, bu senaryo için çok düşündü mü? Cem Yılmaz, her filmde daha iyiye gideceğine, daha kötüye gidiyor. Bu konuda yönetmen, senarist arkadaşları vardır. Bir onlara sorsun, danışsın. “Ben nerede hata yapıyorum?” diye. Şunu söyleyeyim: Cem Yılmaz’ın filmine para verip gitmem. Ama stand-up olursa, gönül rahatlığıyla paramı verip, izlemeye giderim. O konuda bir numara.  

Cem Yılmaz, güncel, notlarım, Trump, Beyaz Show
Notlarımı üç konuda topladım

                                              TRUMP SEÇİLİRSE…
     *Trump, ABD başkanı seçilirse ABD’ye müslümanları dediği gibi almayacak mı? Ya da Meksika sınırına duvar çektirecek mi? Trump, bu dediklerini yapamaz. Neden peki? Çünkü ABD ve diğer büyük devletlerde bir devlet politikası vardır. Bu politika, Obama’ya ya da Trump’a göre değişmez. Eğer devlet politikasının içinde varsa ancak Trump, müslümanları ABD’ye sokamaz. Bunun dışında kafasına göre iş yapamaz. Maalesef bizde bir devlet politikası yok. Gelen hükümetlere göre iç-dış politika her şeyimiz değişiyor. Bırak hükümet değişmesini, milli eğitim bakanı değiştiğinde, eğitim sistemi baştan aşağı değişiyor. Bizim de bu yapıyı devlet geleneğinde oturtmamız gerekiyor. Hedefi belirlemeliyiz ve gelen tüm hükümetler o hedef doğrultusunda hükümet etmeliler.
                                BEYAZ SHOW FORMAT DEĞİŞİKLİĞİ
     *Beyaz Show, bundan sonra turne yapacakmış. Avrupayı dolaşacakmış. Bizde onları izleyeceğiz. Bence çok saçma. Yıllardır bu programın yapılış tarzı var. Şimdiden sonra niye format değişikliğine gidiliyor ki? Sorun telefonsa, yayına telefon almazsın. Ya da alırsın, baktın bir durum yaşanacak, hemen alırsın hattan. Bu format değişikliğinin sebebi belli. Geçen sene canlı yayında yaşanan o telefon olayı. Biz yıllardır Beyaz Show’u canlı olarak izlemeye alışmışız. Bazı zamanlar banttan yayın yapılıyor. Oralardan tecrübemiz var ki, banttan yayının hiç tadı yok. Şimdi bilmem nerelere gidecek. Binlerce kişinin önüne. Binlerce kişinin olduğu bir mekanda, canlı yayın yapamazsınız. O kadar kişiyi kontrol etmek zor çünkü. Olmadık durumlar yaşanabilir. Bu nedenle mecbur bant yayın izleyeceğiz. Yani kısacası Beyaz Show’dan eski aldığımız tadı alamayacağız. Ama önyargılı olmayacağım. Yine de ilk programı heyecanla bekliyorum. Beyaz’ı severim. O yüzden bu yeni formatında da başarılı olmasını isterim. 


30 Ekim 2016 Pazar

Notlarım #1...

     *Şort giyen hemşire vakasında olay iyice arap saçına döndü. Önce serbest bırakmışlar, şimdi yeniden tutuklamışlar. Olayın mağduru sinir krizi geçirmiş. Evden çıkamıyormuş. Anlayacağınız rezillik son sürat devam ediyor. Maalesef bu ülkede insan hayatının, psikolojisinin, yaşadıklarının bir önemi yok.
     *Bizim merkeze yeni sokak lambaları takılmıştı. Belki bunu daha önce yazmışımdır. Geçen gün akşam ekmek almaktan geliyorum. Baktım. Birisi yanıyor, birisi yanmıyor. Ama kimsenin umrunda değil. Bu ülkede hiçbir şey, kimsenin umrunda değil.
     *Bilgisayarım bozulmuştu diye yazmıştım ya birkaç gün önce. Bilgisayarcıya götürmeden önce bilgisayardan anlayan bir arkadaşım vardı. Son kez ona bir danışayım dedim. Telefondan yönlendirdi beni. Birkaç yere girdim. “Bilgisayarında bir şey yok. Sen tuşpedi kapatmışssın” dedi. Sonra F tuşlarına baktık teker teker. Tuşpedi açacak tuşu bulamadık. Kardeşimle oraya buraya basarken bir anda ok ekranda belirdi. Ve benimde yüzümde de kocaman bir gülümseme. Bilgisayarcıya boşa para vermekten kurtuldum. Ulan insanın bilgisayardan anlayan bir arkadaşının olması ne güzel. Teşekkürler kardeşim Bilal.
Şort giyen hemşire, magazin programları, notlarım, güncel
Aklımdan geçenleri notlarımda topladım

     *Bu magazin programları da iyice cıvıttılar. Eskiden de bunlar böyleydiler. O zamanlar izlemeyi bırakmıştım. Ama sonra sonra düzelttiler kendilerini. Hiç yoktan bazıları. Yine izlemeye başlamıştım. Ama dün izlediğim magazin programları tam bir faciaydı. Yine saçma sapan, terbiyesizce, daha önce hiç görmediğim, adını duymadığım kişileri sanatçı diye çıkartma, yetmedi haber yapma. Magazin düzeyi yerlerde yani.
     *Farkında mısınız? Her milli bayramda Atatürk ile ilgili ilk defa gün yüzüne çıkan görüntülerden bahsedilir. İnsanlarda büyük bir merakla bakar. Ama bakarsın ki o görüntüler, hiç de yeni değildir. Daha önce yayınlanmış görüntülerdir. Yahu bu konu hiç kimsenin dikkatini çekmiyor mu?
     *Hatırlar mısınız? Eskiden Herkül ve Zeyna diye iki tane dizi vardı. Ben ikisini de severdim ve izlerdim. Bir bölümde ya da bir filmde Herkül ile Zeyna aynı filmde yer almışlardı. Ve ikisi birbirlerine aşık olmuştu. Bu iki diziyi izlediğim zamanlarım güzel zamanlardı. Böyle çocukluktan ergenliğe geçiş yaptığım dönemlerdi galiba. Bu iki dizide Kanal D’de yayınlanırdı. Hatta Bizim Ev diye de bir dizi daha vardı diye hatırlıyorum. Bir adam, erkek kardeşi ile çocuklarına bakmaya çalışıyordu. Anneleri sanırım daha önce hayatını kaybetmişti. Esprili bir diziydi.
     *Canan Karatay hocamız bas bas bağırıyor, “Ekmek yemeyin, ekmek yemeyin” diye. Dün akşamdı herhalde. Bu sefer de Cnn Türk’teydi. Programda alt başlık olarak, “Ekmek yemeyin” diye yazıyordu. Bende hemen kesemiyorum. Azar azar bırakmaya çalışıyorum. Ama fazla bir yol aldığımı söyleyemem. 


23 Ekim 2016 Pazar

Mahalle yollarımız yapıldı sevinemedik...

     Bizim mahallenin yolları taşla kaplandı. Artık arabalar falan geçtiğinde toz toprak havaya kalkmayacak. Sonra yağmurlu günlerde yollar çamura bulanmayacak. Ama tüm bunlara rağmen sevinemiyorum ben. Hatta yollar yapıldı diye üzüldüm bile diyebilirim. Peki neden? Dün eve doğru geliyorum. Yanımda kardeşim ve yeğenim var. Birden hızlı bir şekilde bir cipin geldiğini gördüm. Bu mahalle yolu kardeşim. Burada her dakika çoluk çocuk mahallede oynar durur. Bu ne hız? Sonra aynı cip tekrar geri döndü. Yine aynı hızla. Sanki mahalleye yol yapmadılar da yarış pisti yaptılar. Şimdi mahalleye taş döşendi diye nasıl sevinebilirim ki? Biz vatandaşların durumu da bir garip olmuyor mu şimdi?
yaşadıklarım, yapılan mahalle yolları, hız yapan araba ve motorsikletler
Yapılan mahalle yolları hız tutkunlarının işine yaradı

                      YOLLAR YAPILDI YİNE MEMNUN DEĞİLİM
     Yollar yapılmazken belediyeyi eleştirirdik. Şimdi yollar yapıldı yine memnun değiliz. Bu yollar yapılırken hiç böyle olacağı aklımın ucundan bile geçmemişti. Dün baktım bizim yan yola da asfalt dökmüşler. Eve gidiyorum yine. Arkamdan bir motorsiklet son sürat hız yapmış geliyor. Baktım motorsiklete. İki genç. “Bu yol zaten sizin için yapılmıştı değil mi?” dedim. Yolda yüz-iki yüz metre var. Tam basılacak tip. “Bunu yazmalıyım” dedim. Kardeşim de, “Yaz” dedi. Bu olay bana İstanbul’daki Bağdat caddesini hatırlattı. Orda da hız yapan arabalardan dolayı kaç kişi hayatını kaybetti. Ondan sonra yüz metrede bir kasis koydulardı. En son durum ne halde bilmiyorum.
                          HIZ TUTKUNLARI İÇİN PİST YAPILSIN
     Şimdi bizde mi böyle yapacağız? Ondan sonra bazıları da diyor ki: “Bu kasisler arabaya zarar veriyor”. E adamlar da haklı şimdi. Bunu diyenler arabalarına gözü gibi bakan insanlar. Yaşın yanında kuru da yanıyor yani. Böyle hız yapmayı seven tipler için pistler yapılsın. Adamlar gitsin hız heveslerini böyle gidersinler. Sizce de böyle yapılsa iyi olmaz mı? Düşünüyorum da bir insan mahalle arasında niye hız yapar? Hiç aniden yoluma bir çoluk çocuk çıkar diye düşünmez mi? Millet olarak bizlerde bir bencillik mi var acaba? Yani şöyle ki: O jipi kullanan benim yerimde olsaydı, muhtemelen oda aynı benim gibi düşünecekti. Ama direksiyonun başında ya, tüm bunlar unutuluyor. Sizce bu işler nasıl düzelir?

16 Ekim 2016 Pazar

Hayat Öpücüğü filminiz izledim...

  Bugün Pazar ya. Bugün evdeyiz ya. Güzel bir kahvaltının üstüne şöyle güzel bir film izleyelim dedik. Aslında düşüncemiz Cem Yılmaz’ın oynadığı İftarlık Gazoz filmini izlemekti. Ama onu izleyemedik. Başka izleyecek bir film aramaya başladık. Oda Ali Sunal Ve Hatice Şendil’in başrollerinde oynadığı Hayat Öpücüğü filmi oldu. Bu flmin vizyona çıktığı tarihi hatırlıyorum. Fragmanlarını da izlemiştim. Şimdi, “İyi ki Cem Yılmaz’ın filmini izleyemedik de bu filmi izlemişim” diyorum. Metin, hastalık hastası bir adamdır. O kadar ki, evi bile bir özel hastanenin hemen yanındadır. Hastanede onu tanımayan yoktur. En ufak şeyde soluğu hastanede aldığı için. Son dönemde bu titiz adamlar dizi ve sinemada çokça yer almaya başladı. 
Hayat Öpücüğü filmi, izlediklerim, Ali Sunal, Hatice Şendil
Güzel bir pazar için iyi seçenek olabilir
                     BİLİNDİK BİR HİKAYE ANLATIYORLAR AMA…
     Mesela dizi olarak Galip Derviş vardı. Şimdi de bu. Hayat ise, hastalığı nedeniyle o hastanede yatmaktadır. Metin ve Hayat çeşitli vesilerle devamlı karşı karşıya gelmeye başlarlar. Tabi bu karşılaşmaların hepsi de eğlenceli. Gülümsemenize yol açıyor. İşte hikaye böyle başlıyor. Filmi izledikten sonra sizde göreceksiniz ki. Hikaye çok bilindik bir hikaye. Ama her zaman söylemiş olduğum bir şey vardır. Hikaye ne kadar bilindik olursa olsun. Önemli olan hikayeyi nasıl anlattığındır. Hayat Öpücüğü filmi bu bilindik hikayeyi izlenebilir şekilde anlatmış. Hikayenin çok bilindik olduğunu biliyorsunuz. Ama yine de izlettiriyor kendini. Haftasonu için film izleyecek olanlar varsa, tavsiyemdir.
                             AKLA GELMEYECEK İKİ İSİM, YANYANA
     Bu filmin ilk fragmanını gördüğüm zamanda, bu ikiliyi garipsemiştim. Hiç, bir araya gelmeyecek bir ikiliyi, Ali Sunal Ve Hatice Şendil’i bir araya getirmişler. Ali Sunal komedi adamı. Hatice Şendil ise tam tersi dram dizilerinin kadını. İki ayrı uçtan seçim yapılmasına rağmen, işi kotardıklarını söyleyebilirim. Ali Sunal’ı severim. Bir zamanlar sadece Kemal Sunal’ın oğlu olarak tanınırken, şimdilerde kendisi bir şeyler yapmış, kendini kabul ettirmiş bir oyuncu artık. Hatice Şendil’i nedense pek beğenmiyorum. Ama filmde izlediğim kadarıyla hayat dolu bir kadını iyi canlandırmış. Gelelim son sözlerimize. Eğer bu filme vizyondayken gitseydim. İnanın, verdiğim paraya acımazdım. Film süresince beni gülümsetti, eğlendirdi ve bir kez daha aşkın güzelliğini bana gösterdi. Kısacası, Hayat Öpücüğü sayesinde güzel birkaç saat geçirdim. Film ile ilgili ayrıntılara da buradan ulaşabilirsiniz.



15 Ekim 2016 Cumartesi

MİM: En sevdiğim 15 kitap...

       Mimler bi başlamaya görsün, ardı arkası kesilmiyor. İşte bir mim daveti daha. Daha Mutluyuz bloğundan geldi. Kendisinin beni mimlediği, ilgili yazısına buradan ulaşabilirsiniz. Mimin konusu: En sevdiğim 15 kitap. Çok önceleri en sevdiğim kitaplarla ilgili yazılar yazmıştım. Tabi benim listem bu kadar geniş değildi. Benim listemde sadece 5 kitap vardı. Listeyi oluştururken muhtemelen unuttuğum kitaplar olacaktır. Çünkü okuduğum kitapları not ettiğim ajandamı kaybettim. “Koskoca ajandayı nasıl kaybettin be adam?” diyenleriniz olabilir. Aslında haklısınız. Zamanında kardeşimin üniversitesi için Bilecik’e gitmiştik. Doğal olarak o ajandayı da götürmüştüm. Ama tekrar Düzce’ye dönüşte onu hangi kutuya koydum, gelince kutudan çıkartıp nereye sakladım bilmiyorum.
     İşte bu nedenle benim yapacağım listem eksik kalacak. “İnsan çok sevdiği kitapları nasıl unutur?” da diyebilirsiniz. Hayat meşgalesi ya. Bu kargaşa da neleri unutmuyoruz ki? Al işte. İşe başladığımdan beri oturup doğru dürüst yazı bile yazamıyorum. Yoğunluk bir yandan, yorgunluk bir yandan. Gelelim listemize. Okuduğum kitapları not ettiğim küçük not defterimdeki kitaplarla başlayacağım.
mim, en sevdiğim kitaplar, okunması gereken kitaplar
Konu kitap olunca insan daha bir hevesle yazıyor
)          1) Cumba’dan Rumbaya: Peyami Safa’nın çok güzel kitaplarından bir tanesi. Yazdıkları dönemi o kadar iyi anlatıyorlar ki. Böyle yazarlara hayran olmamak elde değil.
      2) Merhaba Söğüt: Yavuz Bahadıroğlu’nun okuduğum ilk kitabıdır kendisi. Osmanlı’nın kuruluş felsefesini merak edenler bu kitabı okumalılar.
      3) İntibah: Yine harika bir roman. Dünyanın acı yanlarını anlatan bir kitap. Ama gerçekçi. Olabilecek şeyleri anlatmış. Belki de olmuştur.
      4) Dünden Bugüne(Günlükler): Bu kitabı kolay kolay duyacağınızı zannetmiyorum. Çünkü bu kitabı kütüphanede görene kadar benimde haberim yoktu. Muzaffer Buyrukçu günlükleriyle ünlüymüş. Bu kitabında yazarlarla yaşadıklarını anlatıyor. İsmini duyduğunuz yazarları sanki bir roman karakteri gibi okuyacaksınız.
      5) Veda: Ayşe Kulin’i okumaktan dolayı beni memnun eden kitaplardan biri Veda.
      6) Elveda Güzel Vatanım: Bu kitapla ilgili bir de yazı yazmıştım. Bu kitaba 5 üzerinden bir not verecek olsam 5 verirdim. Hayali yazarlık olan bir adamın hayatı var, aşkı var.
      7) Cehennem: Dan Brown’un içinden İstanbul geçen romanı. Bu adamın romanlarının özelliği başından sonuna temponun hiç durmaması.
      8) Seçilmiş Hikayeler: Ömer Seyfettin’in hayatın içinden gelen hikayeleri.
      9) Yılanların Öcü: Fakir Baykurt’u hiçbir zaman unutturmayacak bir kitap.
     10) Aşk ve Gurur: Ben yabancı romanları pek sevmem. Ama bu kitabı sevdim. Ama yine de bizim romanlarımızın eline su dökemez.
      11) Cevdet Bey ve Oğulları: Orhan Pamuk’un sevdiğim tek kitabı. Ama kendisinden hoşlandığımı söyleyemem.
      12) Sevdalım Hayat: Ben insanların yaşam öykülerini okumayı seviyorum. Bu kitap da Zülfü Livaneli’nin kendi hayatını anlattığı kitabı. Yazarlık üzerine geçirdiği aşamaları da anlatıyor. Bu nedenle değerli.
      13)Dünyanın Merkezine Seyahat: Ben çok eski basımını okudum. Çevirisi çok iyiydi. Ama finali hayal kırıklığı yaşattı bana.
      14) Nefes Nefese: Yine bir Ayşe Kulin kitabı. Adının hakkını veren bir kitap. Okuyun. Bana hak vereceksiniz.
      15) Sinekli Bakkal: Halide Edip Adıvar deyince aklıma gelen kitap.
    

8 Ekim 2016 Cumartesi

Mim: Yaz ayında ne okudum, izledim, dinledim?

     Yine bir hafta sonu ve yine bir mim yazısı. Bu aralar, yine mim yazıları aldı başını gidiyor. Bu sefer beni, yeni tanıdığım blog arkadaşım Başucumdaki kitaplar, filmler  mimlemiş. Mimin konusu: Yaz ayında izlediğimiz filmler ve okuduğumuz kitaplar. Bu arada, Başucumdaki kitaplar, filmler arkadaşımın bloğuna, buradan bir göz atabilirsiniz. Gelelim soru ve cevaplara.
1         1)    Bu yaz okuduğun en güzel kitap?
Yılanların Öcü- Fakir Baykurt
Bu kitap hatırladığım kadarıyla 100 temel eser arasında yer alıyordu. Boşuna yer almamış. Türkiye güçlülerin ülkesi diyoruz ya. Haksız da olsan, güçlüysen sen kazanıyorsun. Peki bu sefer de haksız ama güçlü olanlar mı kazanacak? Cevabı bu romanda bulacaksınız. Bu kitap ile ilgili inceleme yazısını buradan okuyabilirsiniz.
)               2)  Bu yaz okuduğun sana hayal kırıklığı yaşatan kitap?
Kafka’nın Dava kitabı. Bu kitap hakkında bi dünya yazı okumuştum. Hepsinde de, “Çok iyi” deniyordu. Ama hiç de öyle olmadı. Zor zahmet bitirdim kitabı.  Soyut bir şeylerle anlatmış yaşanılanı. Ama beni sarmadı işte. Dava kitabı ile ilgili inceleme yazısına da buradan ulaşabilirsiniz. 

mim, başucumdaki kitaplar-filmler, yaz ayı
Yaz ayı ile ilgili güzel bir mim oldu

           3)  Bu yaz izlediğin en güzel 3 film?
·       Kardeşim Benim: Murat Boz, Burak Özçivit ve Aslı Enver’in oynadığı film. Güzel bir film yapmışlar. Bir ara ikincisinin de geleceği konuşuluyordu. En son ne aşamada kaldı bilmiyorum.
·       Bir Varmış Bir Yokmuş: Mert Fırat ve Melisa Sözen’in oynadıkları film. Metropoldeki aşklar nasıl oluyor bu zamanlarda. Onu görmek isteyenler için bir film.
·       Bana Masal Anlatma: Fatih Artman ve Hande Doğandemir’in başrollerinde oynadığı film. Tam bir Burak Aksak filmi. Mizahla hüznün bir arada olduğu bir filmdi.
           4)   Bu yaz dinlediğin en güzel şarkı?
Aslında beğendiğim başka şarkılarda vardı ama aklıma gelmiyorlar. Aklıma şu an için tek gelen, Hande Yener’in Mor şarkısı. Ayrıca bu seneki Serdar Ortaç şarkısını çok fazla beğenmedim :) Geçmiş yaz aylarında yaptığı şarkılar daha güzeldi. Mesela Dansöz şarkısı :)
           5)   Bu yazı bir kelime ile tarif et?
     İlk önce sıcaktı. Sıcaktan buhar olup uçacaktık neredeyse. Ama yaz kısa sürdü. Yani tek kelime ile sıcak ve kısaydı.
         Gelelim mimlenecek olanlara. Şimdiye kadar tüm blogcu arkadaşlarım birbirini mimlemiştir. Mim bana gelesiye kadar, öyle oluyor genelde. Bende genel olarak bir kişiyi mimliyorum. Oda Simurg’un Kalemi

2 Ekim 2016 Pazar

Hayallerimiz ve biz. Güzel bir mim...

     İş dolayısıyla blog dünyasından bir süredir uzaktım. Bu hafta sonu kim neler yazmış, neler yapmış?” diye takip ettiğim bloglara bir bir baktım. Takip ettiğim bloglardan biri de Ece Evrenin bloğu. Hayaller ve biz diye bir mim yazısını gördüm. Yazısının sonunda baktım, beni de mimlemiş. Yazının yorum bölümüne de yazdığım gibi. “İlk fırsat bulduğumda mimi cevaplayacağım” dedim. Sonunda bir boşluk buldum ve mimini cevaplıyorum.
1)    Hayal kurmaktan hoşlandığınız bir yer ve zaman dilimi var mı?
Şu dünyada en güzel şeylerden biridir hayal kurmak. İnsan hayal kurmasa, umut etmese yaşayamaz ki. Ben hayallerimi ya yalnızken ya da akşam yatağıma yattığımda kurarım. Benim için sessiz bir ortam olacak. Ses olunca konsantre olamıyorum.
2)   En çok nelerin hayalini kurarsınız?
Yazarak para kazanmak istiyorum. Sadece kazanmakla da kalmayıp, tüm geçimimi yazarak sağlamak istiyorum. Mimlerde buna yakın sorular geliyor. Ve ben hep aynı cevabı yazıyorum. Diğer mimlerimi okuyanlardan sıkılanlar olabilir. Ama ne yapayım? Hayalim bu.
hayallerimiz ve biz, hayal kurmak, mim
Hayal kurmak gibisi var mı ya?

3)   Şimdiye kadar çok hayalinizi gerçekleştirdiniz mi?
Bir çok hayalimi gerçekleştirdim. Mesela kendi paramı kazanmak. İlk maaşı bankadan çektiğim anı hatırlıyorum da. Ne mutluydum. “Sonunda işte. Ben de çalışıyorum ve paramı kazanıyorum” demiştim. Sonra işten başımı kaldıramamak ve tatil yapmak özlemi çekmek istiyordum. An geldi, yoğunluktan başımı kaşıyacak vaktim olmadı. Yıllık izinlerimi iple çektim. O aralar kendi kendime, “Ben de bu duyguları yaşayacak mıydım?” diye sevinçle sormuştum kendime. Tabi bunlar öyle büyük büyük hayaller değil. Ama başkaları için. İnsanlık için küçük, benim için büyük hayallerdi. Diğerlerini de gerçekleştirdikçe, nasip olursa paylaşırım yine sizlerle.
4)   Henüz gerçekleşmemiş ama ille de gerçekleşecek dediğiniz bir hayaliniz var mı? Sakıncası yoksa anlat çabuk!
Olmaz olur mu? Kimin yoktur ki? Ama hayat bana şunu öğretti ki: Hayallerin için ölmeye, bitmeye, zorlamaya gerek yok. Elinden geleni yaparsın. Ama olmazsa, gerçekleşmezse her şeyin sonu değil ya. Biraz bu konuda rahat olmak, sıkmamak gerekiyor. Bir sürü insanın yazılarımı okumasını ve yorumlar yapmasını isterim. Ayrıca yeni yazımı heyecanla beklemelerini.
     Bir geleneği bozmuyorum ve Simurg’un Kalemi’ni mimliyorum.