Yılmaz Erdoğan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Yılmaz Erdoğan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Heybemde sana benzeyecek kadar güzel bir şey yok...

 

heybemde sana benzeyecek kadar güzel bir şey yok

Heybemde kelimesini daha önceden de biliyordum. Ama heybe kelimesini duyunca hemen aklıma Yılmaz Erdoğan’ın, Yeni Bir Sayfada Sana Bakmak şiiri gelir. O şiirde, “Kusura bakma sevgilim/Heybemde sana benzeyecek kadar/Güzel bir şey yok” dizelerinde geçer bu kelime. Bu şiirin yeri ayrıdır ben de. Zamanında benim için özel bir insan vasıtasıyla dinlemiştim bu şiiri. Çok beğenmiştim. Ne zaman bu şiire denk gelsem hemen aklıma o kişi gelir. O kişi ile artık muhabbetimiz yok. Yollarımız ayrıldı çoktan. Bu şiirde, “Sana bakmak, Allah’a inanmaktır” dizesi de çok etkilemiştir beni. Şair burada ne anlatmak istemiş, anlayamamış ama bu dizeden çok etkilenmiştim. Daha önce bu şiiri bilmeyenlere öneririm.

Orucunu çay ile açan Yılmaz Erdoğan...

İnci Taneleri’ni izliyorum geçen gün. Ramazan bölümü. Sofra başında herkes ezanın okunmasını bekliyor. Ezan okunuyor ve herkes orucunu su ile açıyor. Ama Azem -yani Yılmaz Erdoğan’ın oynadığı karakter- orucunu çay ile açıyor. Ben de çay içmeyi severim. Hatta birinci içeceğimdir. Ama bugüne kadar orucumu çay ile açmak hiç aklıma gelmemişti.

Yılmaz Erdoğan'a göre iyi bir skeç yazmanın yolu...

Çok Güzel Hareketler’in aile skeçlerinden birini izledim. Yılmaz Erdoğan skeci yorumlarken, “Şakayı Kripton’da değil evin içinde aradığımızda böyle güzel skeçler ortaya çıkıyor” dedi. İyi bir skeç yazmanın püf noktası işte.

KİŞİSEL GELİŞİM KARŞITI DEĞİLİM…

Kişisel gelişime karşı mıyım? Hayır, değilim. Aksine kişisel gelişime çok inanırım. Kişisel gelişim için de Beyhan Budak, Hikmet Anıl Öztekin’i takip ederim.

NE VOTKASI ARKADAŞ?

Enflasyon sepetine votka eklenmiş. Sanki her evde, her gün votka içiliyor. İnsanın aklı almıyor bunları.

İŞÇİLERİN NE GÜZEL GÜNLERİ VARMIŞ…

Eskiden iş yerinden kendin de ayrılsan kıdem tazminatı alırmışsın. Şimdilerde ise ancak bir gerekçen olacak. Askerlik, doğum gibi. Ben işimden memnun değilim. Ayrılmak istiyorum. Yok, o zaman alamazsın. İşçinin hakları hep elinden alınmış. Bununla ilgili Çok Güzel Hareketler’de bir skeç izledim. Adam atılıp, tazminat almak için binbir şaklabanlık yapıyor. İşçinin düştüğü haller işte.

GÖRÜNTÜLÜ MÜŞTERİ TEMSİLCİSİ…

İlk defa görüntülü olarak bir müşteri temsilcisi ile görüştüm. Heyecan yaptım. Kız gerçekten işini bilen biriydi. Gömlekli falan. Tam kurumsal. İki dakikada işi hallettik.

Kübra Par iktidar yanlısı mı? Cem Seymen'i tarım bakanı yaparlar mı? Yılmaz Erdoğan'ın deprem bölgesi şiirleri...

Kübra Par’ın programında yaptığı bir açıklama nedeniyle iktidar yanlısı yaftası yapıştırmışlar bazıları sosyal medyada. Ben buna katılmıyorum. Ben kendisini olabildiğince tarafsız buluyorum. İyi bir moderatör olduğunu da söylemeliyim.

TARIM BAKANI YAPARLAR MI?

Cem Seymen daha önce İnstagram paylaşımlarından birinde tarım bakanı olmak istediğini söylemişti. Bakalım hangi partiden seçimlere girecek? Tahminen CHP’den girer. Ama onu tarım bakanı yaparlar mı bilemem.

SADECE GENÇLERDEN OLUŞAN KONUKLAR…

Nihat Hatipoğlu bu akşam iftar programına konuk olarak gençleri almış. Sadece gençler vardı programda. Programın son dakikalarına denk geldim. Tamamen gençlerden oluşan konuklar görmek güzeldi. Hele ki bir din programında.

HER AÇIKLAMASI İLE KENDİNE ZARAR OLDU…

Muharrem İnce’ye 10 gün önce toplumun bakışı ile bugünkü bakışı arasında dağlar kadar fark var. Bu fark da olumsuz yönde. Yaptığı her açıklama ile biraz daha kendinden soğuttu insanları.

RAMAZAN PROGRAMI DEĞİL Mİ BU?

Sunay Akın’ın YouTube kanalında Mahya Işıkları adında bir programı var. Bir ara TV8’de başlamıştı. O zamanlardan beri kendisi YouTube kanalında devam ettirir bu programı. Bu sene de devam ediyor. Takip ediyorum. Son üç-dört gündür deprem üzerine konuklar ağırlıyor. Tamam da bu ramazan programı. Ramazan özel bir program olması gerekmez mi? Sunay Akın’dan ben Ramazan ayına özel hikayeler beklerdim. Ayrıca kendisinden ve başka şairlerden de şiirler.

YARIM SAAT İÇİNDE ZUCKERBERG’DEN SIKILMA FİLMİ…

Mark Zuckerberg’in hayatını anlatan Sosyal Ağ filmini izleyeyim dedim bugün. Yarım saat sonunda filmi kapattım. Gerçek hayatta da böyle kendini beğenmiş değildir umarım Mark. Böyle insanlara tahammül edemiyorum. Yarım saatim boşa gitti, ona yanarım.

YILMAZ ERDOĞAN’IN DEPREM BÖLGESİ İÇİN ŞİİR YAZMASI…

Yılmaz Erdoğan deprem bölgesi ile ilgili şiir yazmış. Bunu da sosyal hesabından paylaşmış. “Vayy efendim nasıl şiir yazarsınlar? Şiir mi bu şimdi yazdıkların?” falan filan bir şeyler yazmışlar sosyal medyada. Adam şiir yazmış. Kötü bir şey mi yapmış? Şiiri beğenmeyebilirsin. Şiir de bir yerin ismini yanlış telaffuz etmiş. Bunu da dile getirebilirsin, eyvallah. Ama adamı yerin dibine sokmanın ne gereği var?

Organize İşler dizisi...

     Organize İşler dizisi haberini dün akşam gördüm. Farkında mısınız? Bir zamanlar diziler çok kötülenirdi. “Suya yazı yazmak gibidir dizi. Asıl önemli olan film yapmaktır. Çünkü film, kalıcıdır” denirdi. Şimdilerde ise filmler, dizilere çevriliyor. Mesela, Yüzüklerin Efendisi gibi. Organize İşler’e dönersek.

SEKİZ BÖLÜMLÜK ORGANİZE İŞLER…

     Yılmaz Erdoğan, Dilber Ay filminin galasında bahsetmiş diziden. 8 bölüm olacakmış. Yazmaya başlamış senaryoyu. Daha oyuncu kadrosu belli değilmiş. Senaryo bittikten sonra oyuncular belirlenecekmiş. Ve filmdeki oyunculardan da bazıları dizide de yer alacakmış. Yılmaz Erdoğan’ı yakalamışken insan, Çok Güzel Hareketler Bunlar 2’nin final yapmasını da sorardı. “Neden bitti ve yeniden başlayacak mı?” diye. Organize İşler, dizisi ile de başarıyı yakalayabilecek mi bakalım?

Yılmaz Erdoğan, Çok Güzel Hareketler Bunlar 2'yi bıraktı mı?

     Yılmaz Erdoğan, uzun zamandan beri Çok Güzel Hareketler Bunlar 2’de yok. En son programın 100’üncü bölümünde vardı.

     Sonra yine yok. Hadi bir ara film çekimleri vardı. Netflix’e, Kin adında bir film yapmıştı. O bitti.

     Ama bu sefer de Münaşaka adında stand-up gösterisi başlamış. Yani sahnelere geri dönmüş.

     Hatta bu gösteri yılbaşı akşamı ilk defa Blu TV’de yayınlanacakmış.

     Görünen o ki, programı tamamen Eser’e bırakmış. Kendisi, sadece kendi projeleriyle ilgileniyor. Tamam, iyi güzel de.

     Onsuz bir programda çocuklar gelişimlerine nasıl devam edecekler? Bu iş sadece Eser Yenenler ile gitmez ki?

     Eser, oradaki çocuklara ne kadar yol gösterebilir? Ne kadar fayda sağlayabilir?

     Yoksa Yılmaz Erdoğan, “Çocuklara öğretmem gereken her şeyi öğrettim. Artık bana ihtiyaçları yok mu?” diyor.

Yılmaz Erdoğan, hem polis hem de katil...

     8 Ekim’de Netflix’te, başrolünde Yılmaz Erdoğan’ın oynadığı, “Kin” filmi yayınlanacakmış. Fragmanını izledim. İlgi çekici bir şeye benziyor. Filmde polisi oynayan Yılmaz Erdoğan birini öldürüyor ve sonra katili bulmaya çalışıyor. Yani kendini. Sırf bu durum bile filmi ilgi çekici yapıyor.

İÇİMDEKİ BEN…

     Bazı durumlarda içimdeki Cem, “Sana bu söylenene, bu yapılana karşı tepki göstermelisin. Sessiz kalma. İçinden geçeni söyle” diyor.

16’INCI SEZON BAŞLIYOR…

    Arka Sokaklar 16’ıncı sezonu ile bu akşam kanal D’de yeniden başladı. Kadroya iki yeni oyuncu katılmış. Tanımıyorum. Bölümler ilerledikçe tanıyacağız.

2001 KRİZİ…

     Bugün yaşadığımız ekonomik sıkıntıların nedeni olarak 2001 yılındaki kriz gösterilebilir mi? Evet, bu olmuş. Peki gerçekçi bir tespit mi bu? Şöyle inandığımız, güvendiğimiz ekonomistler şu işin aslını astarını anlatsa da öğrensek.

    

Yılmaz Erdoğan sonunda Çok Güzel Hareketler Bunlar 2'ye dönüyor...

     Bu Pazar, Çok Güzel Hareketler Bunlar 2, sezon finali yapıyor. Ve ayrıca sonunda Yılmaz Erdoğan’da programa dönüyor. Bu bölümde programı Eser ile beraber sunuyorlar. Yeni sezonun ilk bölümünde bakarsınız sokaklarda maskesiz dolaşmaya başlamış oluruz.

Yılmaz Erdoğan
foto kaynak: unsplash.com

SAAT 22:00’Yİ BEKLİYORUZ…

     Bu akşam 2020 Avrupa Futbol Şampiyonasının açılış maçında İtalya ile karşılaşacağız. Heyecan dorukta. İtalya’yı öve öve bitiremiyorlar. Bu akşam görelim bakalım şu İtalya’yı.

EFSANEYE YAZIK OLMAZ UMARIM…

     Sonunda Leyla ile Mecnun geri dönüyor. Exxen’de yayınlanacak. Umarım hüsrana uğramazlar. Böyle bir efsanenin fiyasko ile yayından kaldırılmasına gönlüm el vermez.

YAPILAN MARŞLAR OFSAYT…

     A Milli futbol takımımız için yapılan marşları dinlediniz mi? Ben hiç birini beğenmedim. Ne Mustafa Sandal’ı ne de Kıraç’ı. Hele Kıraç’ın yaptığı marşın müziği bana Fenerbahçe için yaptığı marşın müziğini anımsattı.

Hayatın içinden yazın...

     Çok Güzel Hareketler 2’nin bir skeçini izledim. Bir aile skeçiydi. Genelde aile skeçlerini güzel yazıyorlar. Bunu da güzel işlemişlerdi. Skeçin sonunda Yılmaz Erdoğan’ın söyledikleri çok önemliydi. “Şakayı kriptonda değil de evimizde ararsak buluyoruz. Biz buyuz. Biz bu aileyiz” dedi. Zaten kendisinin her zaman tekrar ettiği şey de budur. “Her zaman hayattan, hayatın içinden yazın” der. Ama bu sözü de hoşuma gitti. Ve bir daha bunu vurgulamak istedim.

yazma önerisi
foto kaynak: unsplash.com
HUZUREVİNE FARKLI BİR BAKIŞ…  

     Doyasıya Yaşamak adındaki radyo tiyatrosunu dinledim. Ters köşe yapan bir tiyatro oldu benim için. Huzurevi bizim için daha çok çocukların, anne ve babalarını zorla bıraktıkları bir yer olarak bilinir.

     Bu nedenle toplumda algısı iyi değildir. Ama bu tiyatrodaki başroldeki kadın kendisi yatmak istiyordu huzurevine. Yatmasının nedeni ise: Doyasıya yaşamaktı.

     Çünkü evde sabahtan akşama torununa bakıyordu. Evi çekip çeviriyordu. Ama hiç dostu yoktu. Yalnız başına bir hayat sürüyordu.

     O ise ne yaptı? Akranlarının olduğu huzurevine gitti. Hobisi olan resim yapmaya doyasıya vakit ayırdı. Yani anlayacağınız sosyalleşti. Kendisi için yaşamaya başladı.

     Huzurevine bir de buradan bakmak gerekiyor sanırım. Bana çok mantıklı geldi.

YOUTUBE REKLAMI TAKTİĞİ…

     İstanbul seçimleri sırasında Ekrem İmamoğlu çok YouTube reklamı vermişti. İnsanlara böyle ulaşmayı denemişti. Seçimi kazandığına göre, bunun iyi bir taktik olduğunu söyleyebiliriz. Şimdi bunun aynısını Ak Parti yapmaya başlamış. YouTube’da video izlerken birden bahsettiğim bu reklam çıktı. 128 milyar dolar gerçekleri diye. Etkileyici bir reklam olmuş bence. Bakalım vatandaşta nasıl bir karşılık bulacak?

SİYASETİ BOŞVER…

     Bir arkadaşımla konuşurken muhabbet birden siyasete geldi. Hemen duruma el koydum. “Siyaseti boşver. Siyaset insanları ayrıştırıyor. Biz başka şeylerden konuşalım” dedim. Oda bana hak verdi ve başka şeylerden konuşmaya başladık. Sevmiyorum insanlarla ayrışmayı. Hele siyaset nedeniyle asla.

ÇOCUK SESLERİ…

     Bana huzur veren şeylerden biri de: Sokakta oynayan çocukların sesleri. Bugün 23 Nisan. Aslında bayram yapmaları lazım. Ama koronavirüs nedeniyle bırakın bayramı, sokağa çıkma yasağı var. Onlar yasağı delmişler ve sokağa atmışlar kendilerini. Bıcır bıcır bağırışıyorlar. İşte o bağırışmalar bana huzur verdi.

    

Aranızda hiç ateş böceği gören var mı?

     Bu ara, Netflix’te yayınlanan Sen Hiç Ateş Böceği Gördün Mü filmi gündemde. Filmi izlemedim. Tiyatro oyununu da izlemedim. Doğal olarak ben hiç ateş böceği görmedim. O nedenle ilk olarak tiyatro oyununu, yani orijinalini izlemeyi düşünüyorum. Tiyatro oyununu izleyenlere denk geldim. Filmini beğenmemişler. Hem tiyatro oyununu, hem de filmini izleyenler var mı aranızda? Varsa değerlendirmeleri nasıl? Yorumlarda buluşalım.

ARTIK DÖNME VAKTİ…

     Filmin çekimi bitip, yayınlandığına göre artık Çok Güzel Hareketlere dönme zamanı geldi Yılmaz Erdoğan için. Eser’le gitmiyor gibi artık. Oyuncular Eser’i pek iplemiyorlar. Ona saygı duymuyorlar. “Sen kimsin ki bizi değerlendireceksin?” gibisinden bir hava sezinliyorum vücut dillerinden. Belki de ben yanlış anlıyor olabilirim. Ama her halükarda artık Yılmaz Erdoğan programa dönmeli.

Yılmaz Erdoğan'sız olmuyor...

 

Yılmaz Erdoğan
foto kaynak: sozcu.com.tr

     Kaç program oldu? Nerede bu Yılmaz Erdoğan? Bi film çekmeye gitti. O gün, bugündür kayıp. Onun yerine Eser Yenenler Çok Güzel Hareketler 2’yi sunuyor. Ama onun yerini tutmuyor be. Bir an evvela, şu filmi bitse de gelse tekrar programın başına. Devamlı zil çaldırıyor diye adamı eleştirmiştim ama onsuz da olmuyor be kardeşim.

Çok Güzel Hareketler Bunlar 2, final yapabilir...

     İki haftadır Çok Güzel Hareketler Bunlar 2, konuklu yapılıyor. Hem de bir şarkılık değil. Neredeyse baştan sona. Bir sandalye de Yılmaz Erdoğan’ın yanına atılıyor. Oraya da konuk oturuyor.

 

     Geçen haftaki konuk Simge Sağın’dı. Bu haftaki ise Hakan Altun. Çok Güzel Hareketler Bunlar geleneğinde böyle bir şey yoktur.


Çok Güzel Hareketler 2 bitiyor mu?
foto kaynak: sozcu.com.tr

 

     Bunun dışında Yılmaz Erdoğan, skeçten sonra skeçi yorumlarken reytingle ilgili bir şey söyledi. “Bu da reytingde bize döner mi?” gibisinden.

 

     İşte tüm bunlar nedeniyle Çok Güzel Hareketler Bunlar 2, final yapabilir diyorum. Haa unutmadan. Birde kaç haftadır özetsiz yeni bölüm yapılıyor. Özetsiz yeni bölüm demek, işler reyting açısından iyi gitmiyor demektir benden söylemesi.

Yılmaz Erdoğan'a göre şiir ne demek?


Yılmaz Erdoğan’a göre şiir: “Şimdi desem ki şiir, edebiyat sütünden kaymak yapma sanatıdır, konuyu basitleştirmek olarak algılanmaz umarım. Yani demem o ki sözün en öz, en az ve en yoğun karşılığıdır şiir”

Yılmaz Erdoğan, Murat Övüç'ü Çok Güzel Hareketlere davet edeceklerini açıkladı...


     Yılmaz Erdoğan dün akşamki Çok Güzel Hareketler Bunlar 2 programında, pandemi bittikten sonraki seyircili programa Murat Övüç’ü davet edeceklerini açıkladı. 

     Tabi durduk yere yapmadı bu açıklamayı. Safa Sarı’ya yeni taklit var mı diye sordu. Oda Murat Övüç taklitini yapınca Yılmaz Erdoğan’da bu açıklamayı yaptı.

Okumak istersen son üç yazım…




Hala günlük tutan Yılmaz Erdoğan...




     Dün akşam Çok Güzel Hareketler Bunlar 2’yi izliyordum. İçlerinden bir tanesi sıradaki skeci sunmak için sahneye geldi. Günlük tutmak ile ilgili bir skeç olacağını söyledi. Hemen orada Yılmaz Erdoğan devreye girdi, “Günlük tutmak önemli bir mevzu, bunu konuşalım” dedi.

“GÜNLÜK TUTAR MISINIZ HOCAM?”
     Sahneye çıkan kişi Yılmaz Erdoğan’a sordu, “Hocam siz günlük tutuyor musunuz?” Oda, “Evet, tutuyorum” dedi. Adam nerelere gelmiş. Ama hala bu seviyede bile günlük tutmaya devam ediyor. Günlüğünün bir sayfasını okumak isterdim. Acaba nasıl günlük tutuyor? 

     “Bugün bunlar bunlar oldu” deyip geçiyor mu? Ki ben böyle yapıyorum. Günlük tuttuğum zamanlarda. Bu aralar çok boşladım gerçi. Bu akşam Yılmaz Erdoğan’ın hala günlük tuttuğunu duyduktan sonra, bu akşamdan itibaren yine günlük tutmaya başladım.
Ya da bunun dışında günlük yaşadığı bir olayın duygu olarak ne hissettirdiğini mi yazıyor.

günlük tutmak

Foto kaynak: haberler.com
GÜNLÜK NASIL TUTULUR ÜZERİNE NET DEĞİLİM…
     Aslında bir günlük nasıl tutulur bunun üzerine de konuşmak lazım. İnternette de araştırıyorum bazen. Ünlü yazarların günlükleri var mesela. Ama fazla bir kaynak yok. Çoğunluğu duygularını birkaç satırla geçiştirmiş. Günlük tutmakla ilgili video ya da yazılı kaynak bilenler varsa yorum bölümüne yazsınlar ricam.

İŞTE BU YÜZDEN SEVİYORUM…
     Yılmaz Erdoğan’ı hala yazmaya aşık olması nedeniyle seviyorum. “En büyük senaryo hayattır, yazanı da yaradandır” sözünden dolayı seviyorum. “Gerçek hayatta ne yaşıyorsanız onu yazın” sözünden dolayı seviyorum. işte bu sözden yola çıkarak bende günlük hayatta yaşadığım olayları yazmak istiyorum. Geleceğe bir hatıra olsun diye. Bu yazdıklarımı okuyanlar, “O zamanlar insanların davranışları, düşünüşleri böyleymiş” desinler diye.

GÜNLÜK TUTMAK ÜZERİNE NELER SÖYLEDİ?
     “Bizim toplumumuzda hep oku oku denir. Ama hiç yazın denmez. Aslında hepimiz yazmalıyız. Mesleğimiz ne olursa olsun” dedi. Söylediklerine katılmamak elde değil. Devamlı okumamız yönünde telkinler alırız. Ama ya yazma? Eğitim sistemimiz ne kadar iyi olmasa da o kompozisyon dersleri sayesinde, hiç yazı yazmayan kalmamıştır sanırım. Sınıfımızın en haşarı çocukları bile yazardı. Peki siz hiç günlük tuttunuz mu? Hala tutar mısınız?


Yılmaz Erdoğan, çok güldürmemiş bir skeçten sonra niye zili çaldırıyor?


     Yılmaz Erdoğan, skeç çok güzel olmamasına rağmen, ortalama olmasına rağmen, çok güldürmemesine rağmen, “Zili hak etti mi?” diye sorup zili çaldırıyor. Acaba bunu neden yapıyor? Gerçekten o skecin zili hak etmediğinin farkında değil mi? Yoksa sadece taktik mi yapıyor? “Skeç kötü. Birde ben kötü dersem olay daha kötüye gider. Ben en iyisi iyi diyeyim” mi diyor? 

Çok Güzel Hareketler Bunlar 2

     İkinci sezon başladığından beri izlediğim skeçler içinde ben güldüğümü hatırlamıyorum. Birkaç skeç vardı. Berbattı. Geçen seneki efsane skeçlerden sonra insan yine onlar gibi aynı kalitede işler bekliyor.

     Çok Güzel Hareketler Bunlar 2’deki skeçlerin kötü olmasının bir nedeni de hiç ara vermeden turne yapmaları olabilir mi? Bırakın tatil verin çocuklara. Aileleriyle, arkadaşlarıyla vakit geçirsinler. Tatile gitsinler. Hayatı yaşasınlar. Yani skeç yazacak olaylar yaşasınlar. Yılmaz Erdoğan, yaşadıklarınızı yazın demiyor muydu? Bırakın da önce yaşasınlar o zaman.

Foto kaynak: herseydenbiraz.com

Netflix abonelerine sesleniyorum...


     Yılmaz Erdoğan’ın, Organize İşler Sazan Sarmalı’nı Netflix’e satması sonrasında ortalık karıştı. Kimisi bu hamleyi destekledi. Kimisi bu hamlenin sinemanın sonunu getireceğini söyledi. Peki bu konu muhatabına, yani seyirciye soruldu mu? 

     O yüzden Netflix kullanıcısına sesleniyorum. Gerçi kullanıcı derken de kaç kişiye sesleniyorum onu da bilmiyorum. Şirket, abone sayılarını açıklamıyor. Neden açıklamıyor? Buna anlamlı bir açıklama da getiremedim. Elbette pazarlama ile ilgili bir stratejileri vardır. Bu konuda bilgisi olan varsa yazsın yorumlara. Hepimiz bilgi sahibi olalım. 

     Neyse yazıya devam edelim. Eyy Netflix kullanıcısı. Sen bu konuda ne düşünüyorsun? Organize İşler Sazan Sarmalı Netflix’de yayınlanmaya başladıktan sonra ne yaptın? Yine de filmi sinemada mı izlemeyi tercih ettin? Yoksa, “Hazır ayağıma gelmiş. Sinemaya gitmeye gerek yok. Evimde yayıla yayıla izleyim” mi dedin?

Netflix

     Bu yazıyla beraber küçük çaplı bir anket yaparken aklıma şu da geldi. Acaba Netflix’in kendisi de böyle araştırma yaptırıyor mu şirketlere? Film Netflix’de yayınlanmadan önce ve yayınlandıktan sonra firmaya bakış nasıl değişti? Filmin platformda yayınlanmaya başlamasından sonra abone sayısında artış meydana geldi mi? 

     Genel olarak Türkiye’de firmaya bakış pozitif mi negatif mi? Bak küçük bir anket daha yapalım o zaman. Evinde Netflix olmayanlara soralım mesela. Sizin firmaya bakışınız ne bu son yaşananlardan sonra. 

     Bende de yok. Ben görüşümü açıklayayım: Ben sempati duyuyorum. Ama almayı düşünmüyorum. Çünkü o kadar çok film ve dizi izleyen biri değilimdir. O yüzden tercihim değil. Ama bu işe yatırım yapması. Kendi sinema filmlerini yapması. Bir şeyler yapıyor adamlar. Dizileri hep konuşuluyor son dönemlerde. Platform denilince ilk akla o geliyor.

     Hepsi iyi güzel de. Devamlı içerik üretme işini nasıl yapacak? Milleti alıştırdılar. Devamlı yeni diziler, yeni filmler bekleyecek herkes. Beklemekle kalmayacak. Aynı kalitenin de devamını isteyecek. Şimdilik sorun yok gibi. Eğer devamlı içerik üretme işine çözüm bulabilirse şirketin geleceği çok parlak. Ülkemizde de abone sayısında da çok iyi yerlere geleceklerini düşünüyorum. Netflix’in genel olarak ve ülkemizdeki geleceği hakkında siz neler düşünüyorsunuz?

Netflix ile ilgili diğer yazılarımı buradan okuyabilirsiniz.

Foto kaynak: https://www.pexels.com/photo/four-women-sitting-inside-fendi-cinema-1649683/

Çok Güzel Hareketler Bunlar 2 değerlendirmem...


     Çok Güzel Hareketler 2’nin değerlendirmesine geçmeden önce söylemek istediğim şeyler var. Bu söyleyeceklerim yine Çok Güzel Hareketlerle ilgili. Ama 1’inciysle ilgili. 

     İlk bölümün sonlarına doğruydu. Artık her izleyenler hem de oyuncular sıkılmıştı. Çünkü yapılacak her türlü skeci yapmışlardı. Artık ya program bitmeliydi ya da program başka bir şeye evrilmeliydi. Tercihlerini programın evrilmesinden yana kullandılar.

     Yeni oyuncular alındı. Tıpkı şimdiki gibi. Eski oyuncularsa izleyici koltuğuna geçtiler. Ama birkaç tanesi skeçlerde yenilerle beraber oynuyorlardı herhalde. Ama bu yeni oluşum tutmadı. Yürümedi. Ve beklenen oldu. Program yayından kalktı. 

     Şimdiki yaptıklarını o zaman yapsalardı belki hala devam ediyor olabilirdi o program. Eski oyuncuların hepsini göndereceklerdi. Sıfırdan hepsi yeni oyuncular olacaktı. Tıpkı şimdiki gibi.

Çok Güzel Hareketler Bunlar 2

     Olan, o zamanki yeni oyunculara oldu. Hala merak ederim. O zamanki oyunculara ne oldu? “Arkadaşlar maalesef başarılı olamadık. Yollarımız ayrılıyor” deyip hepsini gönderdiler mi? Mutfak kapandı mı? Benim gibi onların akıbetini merak edenler oldu mu hiç bilmiyorum. Ama bunu dile getirmek istedim. 

     Bunları yazdıktan sonra gelelim yeni Çok Güzel Hareketler Bunlar 2’ye. “İlki gibi tutacak mı?” sorusu herkesin aklını meşgul eden bir soruydu. 

     Şu an için iki bölüm yayınlandı. Şunu söyleyebilirim: Bu çocuklar kendi espri anlayışlarını ortaya koymuşlar. İlkinin gölgesinde kalmamışlar. İlki kadar ses getirmese bile devam eder. Kendi içinde bir espri kalitesi var. İlerleyen bölümlere göre daha fazla ses getirebilirler. İlki kadar çok popüler de olabilirler.

     Skeçlere gelecek olursak. Bazı skeçler çok çok iyiydi. Bazıları ise hiç iyi değildi. Bırakın espriyi anlamsızdı bile denebilir. Daha ilk bölümler tabi. Bunların olması çok normal. 

     Hele bir tane psikolog skeci vardı. Bir tane adam, kadın psikoloğa gidiyor. O kadar iyiydi ki o skeç. Sanki oynayanlar Oğuzhan Koç ve Ayça Erturan’dı. 

     İşin özü: Ben bu yeni Çok Güzel Hareketler Bunlar 2’yi beğendim. İçim ısındı. “Bu çocuklar da olacak. Bunlarda da potansiyel var” dedirttiler. Yılmaz Erdoğan’ı da tebrik etmek lazım. Böyle bir şeye öncülük ettiği için. Herhalde bu seri 3-4-5 diye yıllar boyunca devam edecek.

Televizyon ile ilgili diğer yazılarım için buraya tıklayabilirsiniz.

Foto kaynak: https://www.pexels.com/photo/yellow-vielleicht-dice-208136/


Yılmaz Erdoğan, Netflix ile hangi ara anlaştı?


     Yılmaz Erdoğan, Netflix ile ne ara anlaşmaya vardı? Hiç böyle bir anlaşmadan da bahsetmemişti. Sessiz sedasız bir anda Netflix’de gördü herkes filmi. Bir anda bomba patladı. Şu anda ortalık karışık. Bir dünya soru var herkesin kafasında. Sabahtan beri internet sitelerini takip ediyorum. En son bu konuda ne yaşandı kaçırmak istemiyorum çünkü. Olayın birkaç yönü var. Önce mısır tartışması. 

     Sinema işletmecileri ve yapımcılar arasındaki. Günlerce bu tartışıldı. Yapımcılar bir şey söyledi. Sinema işletmecileri bir şey söyledi. Ama değişen bir şey yoktu. Tıkandı kaldı. Neyse ki devlet araya girdi. Yeni bir düzenleme yapıldı. Yapımcılar bu düzenlemeden memnun kaldı. En azından Birol Güven öyle açıkladı. “Birol Güven’in ne alakası var?” diyenler olabilir. Kendisi Televizyon ve Sinema Film Yapımcıları Meslek Birliği Başkanı. Bu konularda en başta görüş bildirmesi gereken kişi.

     Yılmaz Erdoğan da o düzenlemeye kadar bu konuda elinden geleni yaptı. Yapımcıların haklarını sonuna kadar savundu. İşte olay tam da burada kopuyor. Bu kadar biletler için uğraşmışken Netflix ile anlaşma nereden çıktı? Bilet, yapımcılar için bu kadar hayati derecedeyken ve bunun için günlerce konuşmuşken, çaba göstermişken şimdi bu yapılanı nasıl değerlendireceğiz? Film Netflix’de gösterilmeye başlandığından beri herkes konuştu. Açın bakın internete. Ama bir kişi konuşmadı.

Yılmaz Erdoğan

     Yılmaz Erdoğan. Ve bu saat olmuş hala bir açıklama yok. Hiçbir gazeteci merak etmiyor mu? Hiç biri arayıp böyle böyle bir durum var ne diyorsunuz diye sormadı mı? Herkes ne diyeceğini beklerken gazete ve televizyonlar neden peşinden koşmuyorlar anlamıyorum. 
Hadi medya tarafı böyle. Peki niye kendisi bir açıklama yapma gereği duymuyor? Medyada olanı biteni görmüyor mu, duymuyor mu? 

İkinci bir konu ise ne zaman Netflix ile anlaşma yaptığı. Medyatava’dan Canan Kaya’nın yazdığına göre film vizyona girmeden anlaşma yapılmış bile. Anlaşmaya göre film vizyona girecek, 6 hafta sonra da Netflix’de yayınlanmaya başlayacaktı. Ama yapımcılar ve işletmeciler arasındaki yaşananlar nedeniyle film 1 şubatta vizyona girdi. Böyle olunca da anlaşma gereği daha film vizyondayken aynı zamanda Netflix’de de yayına girmiş oldu.

      Ve ortaya bu durum çıktı. Bu durum Netflix yetkilileri ile görüşülerek vizyondan çıktıktan sonraki tarihe ertelenebilir miydi bilmiyorum. Herhalde bunu görüşmüşlerdir diye de düşünüyorum açıkçası. Bakalım Yılmaz Erdoğan neler diyecek?

Yılmaz Erdoğan ile ilgili diğer yazılarım için buraya tıklayabilirsiniz.

Foto kaynak: https://unsplash.com/photos/VbGYLwHnw88

Yılmaz Erdoğan yazmaya nasıl başlamış?


     Yılmaz Erdoğan, Beyaz’ın yeni Youtube kanalına konuk olmuş. Beyaz’la güzel bir sohbet ettiler. Bu arada Beyaz’ın açtığı yeni Youtube kanalı ile ilgili de bir şeyler yazmak düşüncesindeyim. İlerleyen günlerde yazı gelebilir. Onu izledikten sonra önerilen videolar arasında Eser Yenenler Show’a konuk olduğu program vardı. Aslında televizyonda denk gelmiştim. “İnternetten rahat rahat izlerim sonra” demiştim. Ama aklımdan çıkmış. Tam da denk geldi yani. 

     Bu arada birkaç gün önce Eser Yenenler Show’u değerlendirmiştim bir yazımda. O yazıma buradan bakabilirsiniz. Program çok keyifliydi. Programda gözüme çarpanları yazmakla başlayayım. Programdaki o kare biçiminde, süngerden yapılmış mikrofon çok hoşuna gitti. Onunla ilgili yaptığı şakalar çok iyiydi.

     Yılmaz Erdoğan insanın devamlı değişmesi ve gelişmesi gerektiği düşüncesinde. Bir ara vejeteryanmış. Tam üç yıl ağzına bir lokma et sürmemiş. Ama sonra vejeteryanlıktan vazgeçmiş. Şimdi de çok dozunda et yiyormuş. Az biraz yani. Kendisi devamlı bir arayış içindeymiş. Bunu Eser’den öğreniyoruz. Çiftlikte yaşamaya başlamasının nedeni değişim amaçlı mı diye sordu Eser. 

Yılmaz Erdoğan

     “Toprağa basmak” dedi. Şehir hayatında insanın bir kere bile ayağını toprağa basamadığını söyledi. Ayrıca bahçe işleri içinde büyüdüğünü söyledi. Orası ayrıca plato da olmuş. Kaç tane film çekmişler orada. Arada oraya gittiğini söyledi. Bu değişmek olayı çok ilgi çekici geldi bana. Kendisi hayatta çok şeyi aşmış gibi geliyordu bana.

     Yılmaz Erdoğan meğer benim gibi, bizim gibi bir arayış içinde. Hayatı nasıl daha iyi yaşayabilirim derdinde. Bunun içinde çeşitli denemeler yapıyor. Et yemiyor, çiftlikte yaşıyor. Nedense bunu duymak ferahlattı beni. Yani nerelere gelmiş bir yazar bile bunları yaşıyorsa bende problem yok demek ki. Neyse gelelim asıl konumuza. Yazmaya nasıl başlamış? Bu kabiliyetini tamamen ortaokuldaki Türkçe öğretmeni Türkan Demiryöney’e borçluymuş. 

     Program için onun yanına gitmişler. Konuşamamış. Belli bir yaş aldığın için. Bir not göndermiş programa. Onu okudu Eser. Fotoğrafını gösterdiler. Kalktı ayakta alkışladı öğretmenini. O yılları da anlattı. Kompozisyon için, “Ne yazsam ne yazsam?” derken. Evde babaannesi ile yaşadıklarını yazmış. On almış. Bir sonrakinde yine aynısını yazmış. Yine on. Ama bir sonraki kompozisyonda, “Hep aynı şeyleri yazıyorum. Bari bunda farklı yazayım” diyerek rüyasını yazmış. Ama bu sefer altı almış. Gitmiş öğretmeninin yanına. “Bu sefer niye altı aldım öğretmenim?” demiş. “Her zaman yaşadıklarını yaz, rüyaları değil” demiş.  Yazarken her zaman bu öğüdü tutmuş. 

     Öğretmeni muhteşem bir şey daha yapmış. Bir gün derste sınıfa nöbetçi öğrenci gelmiş. “Yılmaz Erdoğan’ı Türkan öğretmen çağırıyor” demiş. 11 sınıflarda dersteymiş Türkan öğretmen. “Yılmaz tahtaya adını ve soyadını yaz” demiş. Sınıfa dönerek de, “Bu ismi unutmayın. İlerde çok duyacaksınız” demiş. Ne harika bir yaşanmışlık böyle. İşte Yılmaz Erdoğan böyle başlamış yazmaya.

Yılmaz Erdoğan'la ilgili diğer yazılarım için buraya tıklayın.

Foto kaynak: https://unsplash.com/photos/uLteYEkSFGg