Powered By Blogger

9 Nisan 2016 Cumartesi

Orhan Kemal'li bir gün...

     İmkanın olsa hangi yazar ile konuşmak isterdin? Yaşıyor ya da hayatta olmaması farketmez. Bir hayal kuruyoruz sonuçta. O yazara dair ne öğrenmek istiyorsan direk yazarın kendisine soruyorsun. Orhan Kemal olurdu benim. Onunla bir gün geçiyormuşum. Olaylara nasıl bakıyor? Nasıl yazıyor? Kafasında nasıl kurguluyor? Hem onu adım adım takip etmek izlemek. Hem de ona bu soruları yöneltmek isterdim. Bir çok işte çalışmış. Zaten kitaplarında işçileri de anlatıyor. O gördüklerini, yaşadıklarını nasıl kurguladı acaba? Bunu anlatmasını isterdim. Anlatınca ben de onun gibi yazacağımdan değil. Sadece örnek olması açısından. Bu tip durumlarda ustaların nasıl olaylara baktığını bileceksin ki sonra sonra sen kendi yolunu çizesin.
yazarlar

                                                     HAYATIN ANLAMI NEYDİ ONUN İÇİN?
     Ya da Orhan Veli Kanık ile bir gün geçirmek isterdim. Kendisi en sevdiğim iki şairden biridir. Bir olayı görünce nasıl esinleniyor? Yanında kalem kağıt mı taşıyor devamlı? Hemen bir köşeye oturup yazmaya mı başlıyor şiirini. Gerçekte böyle bir imkan olsa kabul etmezdi gibi geliyor bana. İçine kapanık biri gibi. içine kapanıklar dışarı açık olmazlar. Pek sosyal de değildirler. Devamlı yanında birinin dolaşmasından hiç hoşnut olacağını sanmıyorum. Yani belki bir ropörtaja, “Evet” derdi. Hayata nasıl baktığını, hayatın onun için ne anlma ifade ettiğini sormak ve cevabını duymak isterdim. Sanki hayatı hiç kaale almıyormuş gibi gözüküyor fotoğraflarında. Hayat görüşü en merak ettiğim konu onun hakkında.
                                                          KAFİYE VAR GİBİ AMA YOK
     Ya da başka bir şair Ümit Yaşar Oğuzcan. En sevdiğim iki şairden bir diğeri de o. Kitabının önsözünde, “Şiir yazmak doğuştan gelen bir yetenektir” diyordu. Bu sözü üzerine konuşmak isterdim onunla. “Ya yetenekleri olmayıp da hevesleri olanlar ne yapsınlar?” diye sorardım. Öyle bir aşk şiirleri vardır ki. Sanki bir hikayeyi anltıyormuş gibi okursunuz. Sanki şiir değil de düzyazı. Bunu nasıl başarabildiğini sorardım. Şiirlerinde bir önceki satırla bir sonraki satır sonunda kafiye gibi ses çıkıyor ama kafiye değil. Bunu da nasıl başarabildiğini sorardım. Ve oğlu Vedat’ı kaybetmesi. Oğlu Vedat intihar etmişti. Bu intiharı konu alan bir şiiri de var. Ama gönlüm el vermez soramazdım. Peki sizler hangi şairler, yazarlarla konuşmak ya da ropörtaj yapmak isterdiniz?

Foto kaynak:Pixabay.com


Blog linki:yasamdanyazilar.blogspot.com

3 yorum:

  1. Yeteneği olmayanın heves edeceğini ve hevesinin bu işe yetmeyeceğini söyleyebilirim Cem kardeşim.Bazı şeyleri anlamak da bir yetenektir, lakin anlamaya çalışmaya değen şeyleri yazmak ayrıdır bence.Onlar kayıtsız şartsız beyin fırtınası, duygu alaborası ister.Yazan kişinin normal olması beklenemez.Onun apayrı bir alemi vardır.Oradan mamullerini akıtırken çatlak bir sese hiç tahammülü olmaz.Dünyadan soyutlanmadan yazılacağını hiç sanmıyorum.Her ruh haline girip çıkmak, sonra kendi ruhunu fırtınalar içinde bırakan doneleri satırlara dökmek sadece özel kişilere has ve Allah vergisi bir yetidir.Yazılarınıza yorum yapıyorum.Zira çeşitli fikirlere ve değerlendirmelere ihtiyacım var.Ben, hiç bir kendisini tanıtmış ya da tanıtmamış bir yazar, ya da şairin yanında olmak istemezdim.Ama sizin böyle bir düşünceniz var, çok hoş aslında.Ben sizin yayınlarınızı okuyacağım.Siz de okumaya ve yazmaya devam edin dilerim.Ece ablanız.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yetenek ve heves arasındaki farkı çok iyi ortaya koymuşsunuz. Sizinki de bir yorum değil bir yazı olmuş aslında. Yorumlariniz olaya farklı bir açıdan bakmamizi sağlıyor. Her zaman beklerim yorumlarinizi. Desteğiniz için ayrica Teşekkürler. Sevgiler

      Sil
  2. Rica ederim.Ayrıca teşekkür ederim.Ben de sevgilerimi yolluyorum :)

    YanıtlaSil