Hani bir söz
vardır, “Adam olacak çocuk” diye. İşte bunun gibi yazar olacak kişi de, kendini
çocukluğundan belli ediyor. Bu yazının kahramanı çocuk, Cemal Süreya. Bugün şiir
dendiğinde akla gelen birkaç şairden biridir kendisi. İsmini ilk duyduğum
yerlerden biri de, bundan yıllar yıllar önceki bir programdı. Yine başka bir
şair, Sunay Akın’ın yaptığı ramazan özel programıydı. Konuklarından biri
şarkıcı Yaşar’dı. Diğer konuğunu şimdi hatırlamıyorum geçmiş gün. Konu şiirler
ve şairlere gelmişti. O programda Yaşar, Cemal Süreya’nın şiirlerini çok
beğendiğini söylemişti. “Boyna ismini duyuyorum. Acaba şiirleri nasıldır?”
dediğimi hatırlıyorum. O zamanlar şimdiki gibi akıllı telefonlar nerde. Hemen tıklayıpta
şiirlerine bakasın.
NE BULURSAM OKURUM ABİ
İnternet kafeler
modaydı o zaman. “Ne zaman internet kafeye gidersem, o zaman bakarım şiirlerine”
demiştim. Gittiğimde bakmıştım. İkinci Yeni falan diyordu. O zaman da
anlamazdım bu İkinci Yeniden, şimdi de. Ben bir şiiri okurum. Hoşuma giderse
gider. Neyse bu yazı çok kişisele döndü. Biz yine Cemal Süreya’ya dönelim. Çoğu
yazarda gördüğümüz özellik, kendisinde de var. Eline ne geçerse okuyormuş. Ne için
okuyormuş dersiniz. Vakit geçirmek için. Şimdi düşünüyorum da. O zamanlar, akıllı
telefon falan olsa. Belki de Cemal Süreya şair olamayacaktı. Şimdi bu internet
o kadar vaktimizi alıyor ki. Sanki biz interneti değil de, internet bizi
kullanıyor.
BEN YAZAR OLACAĞIM” ÖZGÜVENİ
Çocukluğunda olur
olmaz her şeyi okurmuş. Edebi değeri olmayan şeyler bunlar tabi. Kendisi ne
zaman yazmaya başlamış. İşte o zaman gerçek sanat eserlerini, kitap gibi
kitapları okumaya başlamış. Gelelim ilk paragrafta bahsettiğim, adam olacak
çocuk mevzuna. İlkokul yıllarında yazar olmak istiyormuş. Çok da güveniyormuş
kendine. “Kesin yazar olacam ben ilerde” gözüyle bakıyormuş kendisine. Şimdi hangimiz
çocukluğumuzda böyle düşündük ki. Hangimiz kendimize böyle bitmek bilmeyen
güven duyduk ki. Ben de sizler gibi, yazarların nasıl yazar olmaya karar
verdiklerini okumayı seviyorum. Her yazarın başlama hikayeleri farklı olsa da,
temelde, yazmaya duydukları iştah ve doğuştan gelen yetenekleri aynı. Şimdi çocukken
böyle düşünüyordu dedik ama. Asıl edebiyatla yakından haşır neşir olma dönemi,
lise sonmuş. Üniversite yıllarındaysa bu haşır neşirlik durumu pik yapmış. Aslında
düşündüm de. Sizlerle her yazarın yazmaya nasıl başladıklarını da paylaşsam,
iyi olmaz mı? Neyse bu düşüncemizi de heybemize koyalım, biz yazma
yolculuğumuza devam edelim. Peki sizler, bu konu hakkında neler söylemek
istersiniz?
Foto kaynak:pixabay.com
Blog linki:yasamdanyazilar.blogspot.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder