İmkanın olsa
hangi yazar ile konuşmak isterdin? Yaşıyor ya da hayatta olmaması farketmez. Bir
hayal kuruyoruz sonuçta. O yazara dair ne öğrenmek istiyorsan direk yazarın
kendisine soruyorsun. Orhan Kemal olurdu benim. Onunla bir gün geçiyormuşum. Olaylara
nasıl bakıyor? Nasıl yazıyor? Kafasında nasıl kurguluyor? Hem onu adım adım
takip etmek izlemek. Hem de ona bu soruları yöneltmek isterdim. Bir çok işte
çalışmış. Zaten kitaplarında işçileri de anlatıyor. O gördüklerini,
yaşadıklarını nasıl kurguladı acaba? Bunu anlatmasını isterdim. Anlatınca ben
de onun gibi yazacağımdan değil. Sadece örnek olması açısından. Bu tip
durumlarda ustaların nasıl olaylara baktığını bileceksin ki sonra sonra sen
kendi yolunu çizesin.
HAYATIN ANLAMI NEYDİ ONUN İÇİN?
Ya da Orhan Veli
Kanık ile bir gün geçirmek isterdim. Kendisi en sevdiğim iki şairden biridir. Bir
olayı görünce nasıl esinleniyor? Yanında kalem kağıt mı taşıyor devamlı? Hemen bir
köşeye oturup yazmaya mı başlıyor şiirini. Gerçekte böyle bir imkan olsa kabul
etmezdi gibi geliyor bana. İçine kapanık biri gibi. içine kapanıklar dışarı
açık olmazlar. Pek sosyal de değildirler. Devamlı yanında birinin dolaşmasından
hiç hoşnut olacağını sanmıyorum. Yani belki bir ropörtaja, “Evet” derdi. Hayata
nasıl baktığını, hayatın onun için ne anlma ifade ettiğini sormak ve cevabını
duymak isterdim. Sanki hayatı hiç kaale almıyormuş gibi gözüküyor
fotoğraflarında. Hayat görüşü en merak ettiğim konu onun hakkında.
KAFİYE
VAR GİBİ AMA YOK
Ya da başka bir
şair Ümit Yaşar Oğuzcan. En sevdiğim iki şairden bir diğeri de o. Kitabının önsözünde,
“Şiir yazmak doğuştan gelen bir yetenektir” diyordu. Bu sözü üzerine konuşmak
isterdim onunla. “Ya yetenekleri olmayıp da hevesleri olanlar ne yapsınlar?”
diye sorardım. Öyle bir aşk şiirleri vardır ki. Sanki bir hikayeyi anltıyormuş
gibi okursunuz. Sanki şiir değil de düzyazı. Bunu nasıl başarabildiğini
sorardım. Şiirlerinde bir önceki satırla bir sonraki satır sonunda kafiye gibi
ses çıkıyor ama kafiye değil. Bunu da nasıl başarabildiğini sorardım. Ve oğlu
Vedat’ı kaybetmesi. Oğlu Vedat intihar etmişti. Bu intiharı konu alan bir şiiri
de var. Ama gönlüm el vermez soramazdım. Peki sizler hangi şairler, yazarlarla
konuşmak ya da ropörtaj yapmak isterdiniz?
Foto kaynak:Pixabay.com
Blog linki:yasamdanyazilar.blogspot.com
Yeteneği olmayanın heves edeceğini ve hevesinin bu işe yetmeyeceğini söyleyebilirim Cem kardeşim.Bazı şeyleri anlamak da bir yetenektir, lakin anlamaya çalışmaya değen şeyleri yazmak ayrıdır bence.Onlar kayıtsız şartsız beyin fırtınası, duygu alaborası ister.Yazan kişinin normal olması beklenemez.Onun apayrı bir alemi vardır.Oradan mamullerini akıtırken çatlak bir sese hiç tahammülü olmaz.Dünyadan soyutlanmadan yazılacağını hiç sanmıyorum.Her ruh haline girip çıkmak, sonra kendi ruhunu fırtınalar içinde bırakan doneleri satırlara dökmek sadece özel kişilere has ve Allah vergisi bir yetidir.Yazılarınıza yorum yapıyorum.Zira çeşitli fikirlere ve değerlendirmelere ihtiyacım var.Ben, hiç bir kendisini tanıtmış ya da tanıtmamış bir yazar, ya da şairin yanında olmak istemezdim.Ama sizin böyle bir düşünceniz var, çok hoş aslında.Ben sizin yayınlarınızı okuyacağım.Siz de okumaya ve yazmaya devam edin dilerim.Ece ablanız.
YanıtlaSilYetenek ve heves arasındaki farkı çok iyi ortaya koymuşsunuz. Sizinki de bir yorum değil bir yazı olmuş aslında. Yorumlariniz olaya farklı bir açıdan bakmamizi sağlıyor. Her zaman beklerim yorumlarinizi. Desteğiniz için ayrica Teşekkürler. Sevgiler
SilRica ederim.Ayrıca teşekkür ederim.Ben de sevgilerimi yolluyorum :)
YanıtlaSil