Büyük yazarları,
yakınlarından dinlemeyi seviyorum. Bu nedenle elimden geldiğince bu sütunlara,
büyük yazarların yakınlarının, onlar hakkında söylediklerini alıyorum. Biz okurlar
olarak, sevdiğimiz yazarları daha da yakından tanımak istiyoruz. Sadece yazar
kişiliğiyle değil. “Normal hayatında nasıldı? Nasıl davranırdı?” bunları belki
yazarlığından daha çok merak ediyoruz zaman zaman. Şimdi bir koca, eşini
anlatacak. Sözü Virginia Woolf’un eşi Leonard Woolf’a vereceğiz. Günlük hayatlarını
öğrenerek, insan ilişkilerinde nasıl bir yol takip etmişler bunu öğrenebiliriz.
Kafamızda belli bir oluşmuş yargı vardır. “Yazarlar hayatı yazdıkları için
insanlarla çabuk kaynaşan tiplerdir. Her ortama girmişlerdir” gibi. Bu
düşüncemiz bakalım ne kadar doğru, yazarların hayatlarında ne kadar yer bulmuş?
EŞİ ANLATIYOR
Leonard Woolf’a
kulak verelim bakalım. “Virginia, yakından tanıdığım ve tanımlarken dahi
sözcüğünü kullanmadan edemeyeceğim tek kişidir. Onun bazı zihinsel özellikleri,
sıradan insanlardan, hatta kendinin sıradan zihinsel işleyişinden değişikti.
Virginia yemek yemek, gezmek, şundan bundan söz etmek, alışveriş yapmak, okumak
gibi gündelik işlerden büyük tat alırdı. Her tür insan hoşlanır ve en basitiyle
bile tanışır tanışmaz derin bir dostluk kurardı. Gerçekte yabancılar karşısında
tuhaf bir çekingenliğe sahipti. Günlük yaşantısında ve başkalarıyla
ilişkilerinde Virginia da başkaları gibi konuşur, düşünür, davranırdı ama sanki
kırılmaz bir fanusla çevriliydi. Bu da- sıradan- insanların gözünde onun tuhaf
görünmesine neden olurdu.” Eşinin anlattıklarını göz önüne aldığımızda neler
düşünebiliriz?
KAFAMIZDAKİ YAZAR TİPİNE UYUYOR MU?
Günlük işlerini
yaparken büyük bir zevk alırmış baksanıza. Bizim ise gündelik işlerimizin
çoğunda suratımız bir karış. Böylelikle hayatın içinde oluyordu her an. Ne kadar
hayatın içinde olursan, yazarken o kadar zorlanmazsın herhalde. Özellikle diyalogları
yazarken bunların büyük bir yararı oluyordur. Kimin, hangi konuda, ne cevap
vereceğini bilmek açısından. Bunların dışında en başta eşi, “Dahi” diye
nitelendirmiş Virginia Woolf’u. Bu yazarlarda karşılaştığımız bir durum. Gerçi bu
dahilik durumları yazarlara da yarardan çok zarar getirmiş. Her şeyin bir
bedeli var gibi bir durum bu. Büyük bir yazar olmanın, ölümsüzleşmenin de bi
bedeli oluyor. İsteriz ki olmasın tabi. Her insanla kolayca muhabbete girer ve
hemen dostluk kurarmış. Bu anlattılanlar kafamızdaki yazar kişisiyle eşleşiyor.
Peki siz ne dersiniz? Yazar böyle mi olmalıdır?
Foto kaynak:Pixabay.com
Blog linki:yasamdanyazilar.blogspot.com
Yine merak etmeyi kaçırdığım, bana katkınızı yadsımam imkansız bir başlık.Yazarların aile içinden, giderek sosyal yaşamdaki duruşlarının, belki bir kaç yazarın yakınlarının da katkılarıyla değerlendirmemizin sağlıklı olabileceği, ama benim için şimdilik çok değerli bir done.Virginia Wolf...
YanıtlaSilSıradan insan sözü bana, tümüyle olmasa da mutlu insan profilini düşündürüyor.Spontan yaşayan, beklentileri madde ve buna bağlı olarak rahatlık sınırının zirvesine odaklanmış, tanıdığım çoğu ise derin düşünmenin lüzumsuz olduğunu savunan kişiler katarı gibi.Ya da doğduğundan beri tanıdığı, özenmeyi hayal etmeyi kar sayan çok da iddiası olmayan, yetinmeyi seçenler.Onlar da anlaşılması ve tarifi güç bir mutluluğun içinde olabilirler.
Ama yazarın toplumdan uzak olması düşünülemez.O fanus olması gereken, kendi imali korunma kalkanıdır.Her şeyi olduğu gibi kabul edemez, zira yükseklerdedir düşünce aleminde.Sıradan insanların ona tuhaf biriymiş gibi bakmaları , yaradılıştan olan ayrıcalığının ispatıdır.Yazar bence böyle olmalı.İnsanlara yakınken bile, onlardan fersah fersah uzak.Zaten o tatmin olmayı bilmez.Düşünce onda zamanla yarışır bir hızda seyrederken, onun buna rağmen kapılarını belki anlarken zorlandığı insanlara açık tutması, misyonunun ve gelişmiş erdeminin gereğidir.
Bu yazınızdan önce biyografisini okuduğum yazarın hayatından bayağı bilgiler edindim.Boşuna Virginia Wolf olmadığı belliydi.Soylu ve hazır zemine rağmen eğer, onda bu deha olmasaydı Virginia Wolf olmazdı.Şu anektod çok hoşuma gitti.Sanki benim şu anda eksikliğini duyduğum iki şey aynen bunlardı.*1929’da A Room of One’s Own‘u yayınlayan yazar, bu kitabında kadınların yazarlık ya da başka mesleklerde söz sahibi olabilmeleri için kendilerine ait bir oda ve bir gelire sahip olmaları gerektiğini savundu*
Yine teşekkürlerimle ayrılıyorum sayfanızdan.Çalışacak çok şey var, lakin dilerim tüm bunlara yıllar izin verir.Sevgiler.
Derinlemesine ve ayrıntılı, yine yazı gibi bir yorum. Teşekkürler ve sevgiler.
Sil