Powered By Blogger

5 Nisan 2016 Salı

Sevdiğin kadına belki okuyamayacağını bilerek, on üç gün boyunca mektup yazmak...

     Yazarların yazdığı ama, hesapta olmayan kitaplar vardır. Cemal Süreya’nın, On Üç Günün Mektupları kitabı da, hesapta olmayan kitaplar kısmına dahil işte. Eşi Zuhal Hanım’ın tehlikeli ve ağır denebilecek bir ameliyatı vardır. Ameliyattan sonrası da risklidir. Çünkü hayatına felçli olarak devam etme gibi bir olasılık da söz konusudur. İşte böyle bir ortamda Zuhal Hanım ameliyata girer. Ameliyatından hastaneden çıkıncaya kadar, eşine mektup yazar durur. Bu her gün böyle devam eder. Ta ki, eşi hastaneden çıkıncaya kadar. On üç günün sonunda eşi hastaneden çıkmıştır. Ve şükür ki, korkulan hiçbir şey başa gelmemiştir. Eşine yazdığı bu on üç gündeki mektuplar, sonunda kitap olur.
cemal süreya

                                                   GERÇEK ADI BAŞKADIR
     Kitabın adını da, eşi Zuhal Hanım koyar. Eşi de kendisi gibi bir şairdir. Normal mesleği muhasebecilik olsa bile. İkisi de takma adlar kullanırlar. “Takma ad derken? Yani Cemal Süreya da mı takma admış?” sorusunu sorduğunuzu duyar gibiyim. Evet, aynen öyle. Gerçek adı Cemalettin Seber’dir. Eşi ise Elif Sorgun adını kullanmaktadır. Kitap, Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkmış. Tesadüfe bakın ki, kitabın adı gibi, tam on üç baskıya ulaşmış. On üç gün boyunca mektuplar yazdığı kadınla, tanışma hikayesini de öğrenmek ister misiniz? Bunun için ilk tanıştıkları geceye gitmemiz gerekiyor. Tarihler 1967 yılıdır. Mevsimlerden ilkbahar. Türk Edebiyatçılar Birliği Lokalinin açılış gecesi vesile olur tanışmalarına.
                                                      NASIL TANIŞTILAR?
     Bundan sonrasını isterseniz eşi Zuhal Hanım’dan dinleyelim: “Gece kalabalık ve neşeliydi. Bir ara Cemal Süreya yanıma yaklaştı ve ‘Benimle evlenir misin?’ dedi. Yakınlaşmayı çok iyi bilen biri olduğu için önceleri kaçtım ondan. Daha sonra rastlaşmalarımız, duygusallığımız, nişan yüzüğünü kapalıçarşıda bir çayhanede takmışlığımız, altı ay sonra yıldırım nikahıyla noktalandı. Nikah tanıklarımız: Muzaffer Buyrukçu ile Tevfik Akdağ idi. Ercüment Uçarı da tek konuğumuzdu. Evimizin gecelerini Ülkü Tamer, Gülsen Tuncer, Muzaffer Buyrukçu süslerdi.” O zamanlar dikkat ederseniz yazarlar hep iç içeymiş. Bugün için böyle bir durum göremiyoruz. Belki de zamanın ruhu bunu gerektiriyordur. Böyle başlayan ve evlilikle biten bir tanışma hikayesi. Ardından bir ameliyat. Yazarın sevdiğine olan hislerini mektuplara dökmesi ve ardından gelen bir kitap. Hayatla yazmak iç içe.

Foto kaynak:pixabay.com


Blog linki:yasamdanyazilar.blogspot.com              

3 yorum:

  1. Merhaba Cem bey, sanırım aboneniz, yani sıkı bir takipçiniz oldum.Bundan gurur duyarım.Bir yazım vardı, Zamanın Ruhu başlıklı.Burada geçtiği için,sizden sonra onu tekrar okuyacağım.Çok eksiklerimi gidereceğim sizden sanırım.Hayatı kaçırdığım, onunla savaştığım dönemlerim çoktu.Yaş ilerlese de öğrenme aşkım dolu dizgin.Teşekkürler katkılarınız için.Güzel günler dilerim.Ece ablanız.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sizin gibi yazmaya aşık bir blogcudan bunları duymak gerçekten çok güzel. Esen kalın. Yazıyla dolu günler dilerim.

      Sil