Yazım dünyam
nasıl gelişti,nasıl evrildi? Biraz bundan bahsedelim istiyorum. Siz de
kendinizi bir sorgulayın bakalım. İlk olarak ne tür bir yazı yazdınız? Hikaye
mi, günlük mü, şiir mi? Ben ilk olarak hikaye yazmayı çok arzu ederdim. Çünkü
büyük yazarlar daha çocuk yaşlarda küçük küçük hikayeler yazmaya başlarlarmış.
Sırf bu yüzden isterdim ilk olarak hikaye yazabilmeyi. Ben yazı dünyasına ilk
olarak günlük ile başladım. Ama her gün farklı olaylar olmuyordu ki, günlüğe
farklı şeyler yazalım. Günlüğe her gün aynı şeyleri yazıp duruyordum. Sabah
kalktım. Okula gittim. Okuldan geldim. Ders yaptım. Televizyona baktım ve
yattım. Bir süre sonra beni sıkmaya başladı.
YAZIMDA
FARKLI BİR MEKAN: KOMPOZİSYON
Ondan sonra bir
ara yazı dünyasından koptum. Yazı yazmaz oldum. sonra kompozisyon dersi girdi
hayatıma. Günlüğün dışında farklı bir şey yazdığım bir dersti kompozisyon
dersi. Artık atasözleri hakkında yazıyordum. Kendi sınırlı dünyamın dışına
çıkmıştım. Köyünden ya da mahallenden yaşadığın ilin merkezine gitmek gibi bir
şeydi kompozisyon yazmak. Lise son sınıfta yıllardır kompozisyon yazmanın en
büyük notunu almıştım seksen ile. Sonraları evde kendi kendime atasözleri
açıklayan kompozisyonlar yazmayı düşündüm. Ama o kompozisyonları
değerlendirecek bir öğretmenim olmayacağı için çekici gelmedi bana evde
kompozisyon yazmak. Ama yine de yazmak istiyordum. İçimde yazmak isteği vardı,
ne yapacaktım? Evet, o günlerde köşe yazılarını okumaya başlamıştım.
ARTIK KÖŞE
YAZISI YAZACAKTIM
Okuduğum
köşe yazıları bana ne yazacağım konusu hakkında bir fener görevi gördüler.
Evet, bundan sonra ben de kendimce köşe yazısı yazmalıydım. Haberleri izliyor,
tartışma programlarını kaçırmıyordum. Yani köşe yazabilecek az buçuk bir
birikimim vardı. Sadece köşe yazısı yazacağım bir defter edindim. Ve genelde
günlük yazmaya dikkat ederek yazmaya başladım. O gün gündem neyse ben de
gündemi kendimce yorumluyordum. Mesela bir yaz ayını hatırlıyorum. Devamlı
orman yangınları haberleri vardı. “Şu orman yangınları meselesini bir
önleyemediler” diye bir asabiyetle yazı yazmıştım. Bunun gibi şeyler yani. Kimi
zaman futbol. Yazılarımda futbol hakkında kehanetlerde bulunmayı da çok
seviyordum. Kimisi çıkıyordu, kimisi çıkmıyordu o ayrı.
SON DURAK: BLOG YAZMAK
Ve son olarak
şu an okuduğunuz bu bloğa düştü yolum. Artık bir yıldan fazla bir süredir
mekanım bu blog oldu. Artık sevindiğimde, üzüldüğümde bu bloğa yazar oldum
içimden geçenleri bir bir. Bloğun güzel yanı herkes tarafından okunur olması.
Hani öyle çok okunma sayılarına ulaşmadım. Popüler bir blog olmak istemediğim
anlaşılmasın. Kim istemezki popüler olmayı. Yazısının daha büyük kitleler
tarafından okunmasını, yorumlanmasını. Burası er meydanı. Kendini sınadığın bir
mecra. Belki size abartı gibi gelebilir ama. Benim için yazımı bir kişinin
okuması bile çok güzel, çok memnun edici bir durum. Yazdığım yazıyı okuyup
benim hissettiğim duyguyu hissediyorsa bir kişi benim için o yazı amacına
ulaşmıştır.
Foto kaynak:pixabay.com
Blog linki:yasamdanyazilar.blogspot.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder