Sabahın 06:30’u.Ve ben bu saate kadar hiç uyumadım. Sabah
kalkıp gidecek bir işim yok ki. Onun için oturabildiğim kadar oturuyorum. Yıllar
öncesinde de böyle otururdum sabahlara kadar. O zamanlar yine çalışmıyordum. Gece
NBA maçları olurdu. Onları izlerdim. Olmadı tartışma programları. Futbol tartışma
programlarını da izlerdim ama genelde siyasi tartışmaları izlerdim. Çünkü her
gece futbol tartışma programı olmazdı. Gerçi şimdi de olmuyor.
Çay yapardım
kendime.1-2 bardaklık. Benim içeceğim kadar. Geçerdim televizyonun karşısına. Oh
keyfime diyecek yoktu. Televizyonumuzun tam karşısında bir koltuğumuz
vardı. Kurulurdum ona. Bazen ayaklarımı uzatırdım. Kafamı da koltuğun kulpuna
koyardım. Sanki koltukta değil de bir bahçedeki hamakta yatarmışım gibiydi o
halim.
foto kaynak: unsplash.com |
Bazı geceler
babam eşlik ederdi bana. Bazen de kardeşim. Ama genelde babam olurdu yanımda. Çok
seyrekte üçümüz beraber olurduk. Bir de futbol tartışma programı açmışsak. Ev tam
bir kahvehane gibi olurdu. Futbol sohbeti gırla giderdi. Hepimiz heyecanla lafa
girip kendi düşüncemizi söylemek için bir aslanın avını beklediği gibi
beklerdik. Gerçekten o konuşmalarımız şu an bile lafı edilmeye değer
konuşmalardı. Zevk alırdık konuşurken. Sanki hepimizin ağzından bal damlardı.
O gecelerde
sabahlara kadar kim bilir kaç defa NBA maçları izlemişimdir? O kadar ki günlük
olarak maç saatlerini takip eder hale gelmiştim. O zamanlar Mehmet Okur hala
oynuyordu. Bir de Hidayet Türkoğlu vardı işte. İki kişicik. Gerçi şimdi de fazla
yok. NBA’de oynayanların sayısı bir elin parmaklarını geçmez. Bu ülke neden
basketbolcu yetiştiremiyor? Bunu sorumluların başlarını iki ellerinin arasına
alarak düşünmeleri gerekir.
Televizyon
başında, ”Haydi Hido, Haydi Memo” derdim. Sanki televizyondan değil de basketbol
tribününden maçı canlı canlı izliyormuşum gibi. Bazen maçlar sabah 06:00’da ya
da 07:00’de başlıyordu. Hale bakın. Biz daha yeni kalkarken adamlar basketbol
oynuyorlar. Tamam bu doğal bir şey ama. İnsan yine de garipsiyor.
İnsan öyle
geceyi ayakta geçirince yarasa gibi oluyor. Işıktan kaçıyor. Doğru yatağa
koşuyor. Ama o uykunun hiçbir faydası olmuyor. Çünkü gece uykusu başka. Gece
uykusunun yerini tutmuyor. Böyle sersem sersem dolaşıyorsun ortalıkta. Ruh
gibi. Birileri ruh çağırsa hemen seni gönderirler. O kadar yani.
Böyle
gecelerin sabahlarında dışarı çıkıp hava almak gibisi yoktur. Şöyle derinden
derinden çekersin nefesini. Ciğerler bayram eder yani. Sabahın o havası insanı
kendine getirir. Ne var ki bu da geçicidir. Tekrar içeriye girdiğinizde bir zaman
sonra uyuşturucu içmiş de kafanız dumanlanmış şekline yine geri dönersiniz. Bir
yandan da yarın ki gece için ne yapacağınızı planlamaya başlarsınız. ”Hangi
tartışma programları var? NBA maçı var mı? ”Böyle kafanızda bin tilki
dolaşır da, hiç birinin kuyruğu birbirine değmez.
Öyle
gecelerde daha önce izlemediğim, peşin hükümlü olduğu dizileri de izlerdim. Hiç
bir önyargım olmadan. Böyle yaparak Kapalıçarşı diye bir dizi vardı. Nejat İşler’in
oynadığı. Onu keşfettim. Sonra sıkı bir takipçisi olmuştum o dizinin. Peki siz
neler yapıyorsunuz böyle gecelerde?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder