Powered By Blogger

24 Kasım 2014 Pazartesi

Osmanlı'nın doğuşu:Merhaba Söğüt

        Osmanlı tarihini çok sevenler için bir kitap önerim olacak. Merhaba Söğüt. Yazarı Yavuz Bahadıroğlu. Kitabı yeni bitirdim. Bu kitap Yavuz Bahadıroğlu’nun okuduğum ilk kitabıydı ayrıca. Kütüphanede kitap bakarken denk geldi. Bu kadar ismini duymuşken okumamak olmaz diye düşündüm. Kitabın adına baktım. Merhaba Söğüt. Tam istediğim gibi Osmanlı ile ilgiliydi. ”Beğenmesem bile. Hiç olmazsa Osmanlı’nın kuruluş dönemine dair bilgi edinirim” diye düşündüm. İyi ki de öyle düşünmüşüm. Bu kitabı okumamış olsaydım. Gerçekten üzülürdüm. Bir Osmanlı tarihi seveni olarak.

        Kitap, Kayı Han boyu beyi Gündüz Alp ile başlıyor. Ve oğlu Ertuğrul Gazi ile bitiyor. Ta ki, Söğüt ve Domaniç çevresine yerleşene kadar olan dönemi anlatıyor. Adından da anlaşılacağı gibi. Tarih romanı yazmak kolay değildir. Normal romana göre daha bir maharet ister. Yazar yazacağı tarihi çok iyi bilmeli. Özümsemeli. 

         Anlattığı tarihteki devletin gelenek ve göreneklerini iyi bilmeli. Romanında bunları aşağılayacak bir tavır takınmamalı. Modern bir tarih romanı yazmak isteyenler duvara toslarlar. Ve sadece yazdıklarıyla kalırlar. Ve o kitap hiçbir değer ifade etmez. Bu nedenlerle çok dikkat edilmeli. Ama Merhaba Söğüt öyle bir kitap ki. Yıllar geçse de eskimeyecek bir yapısı var. O zamanı o kadar iyi yansıtmış ki. Osmanlı tarihini seven bir kişi kitabı okuduğunda bunun hemen farkına varacaktır.

Osmanlı'nın Doğuşu: Merhaba Söğüt

         Kitapta ilk dikkatimi çeken şeylerden biri. Daha o zaman. Osmanlı bir beylikken başlamış bu fitne işleri. Anlaşılıyor ki bu tip insanlar tarihin hiçbir yerinde eksik olmuyorlar. Menfaatleri için yapmayacakları şey kalmıyor. Ve nedense bu fitneler her zaman işe yarıyor. Ve bu fitne nedeniyle dört kardeşin arası açılıyor. 

          Bu dört kardeşten en baskın olanı Ertuğrul Bey. Olaya el koyuyor. Ve kardeşi Dündar ile anlaşıyorlar. Dündar, Ertuğrul’un bey olmasına karşı çıkmıyor. Destekliyor. Diğer kardeşler Sungur Tekin ve Gündoğdu ise tekrar geldikleri yere Ahlat’a dönüyorlar. Böylece beylik bölünmüş oluyor.

          Ama buna rağmen Ertuğrul Gazi durmuyor, ileri devam ediyor. Çünkü onun bir ideali var. Bu idealinden güç buluyor. O devlet olmayı istiyor. Hem de öyle bir devlet ki. İstanbul’u fethederek peygamberimizin müjdelediği komutanı çıkaracak devlet olmak. Kim bilir. Belki ötelerde, İstanbul fethedildiği zaman haber edilmiştir kendisine.

         Kitapta en etkileyici sahnelerden biri. Gündüz Alp’ten sonra beyliğe kimin seçileceğine karar verilecek olan meşveret toplantısı. Ve orada yaşananlar. Diyorum ya. ”Bahadıroğlu çok iyi anlatmış” diye. TRT 1’de yeni bir dizi başlayacak. Ertuğrul Gazi’nin hayatını anlatacak olan. O dizide ”Muhakkak bu kitaptan yararlanılmalı” diye düşünüyorum.

         Kitabın bu kadar iyi bir eser olarak ortaya çıkmasındaki etkenlerden biri de. Osmanlı için dinin nasıl algılandığını çok iyi analiz etmiş olmasıdır. Tabi bunun yanında yazarlık hüneri de var. Analiz başarılı olabilir. Fakat yazıyla ifade edilememiş olabilirdi. Ama Bahadıroğlu uyumu çok iyi bir şekilde yakalamış. O dönemi merak eden herkes için bir başucu eseri niteliğinde.


NOT: Okuyucularım! Yazılarım hakkındaki düşüncelerinizi merak ediyorum. Bu kitabı okumuş olabilirsiniz. Okumamış da olsanız yine de söyleyecekleriniz olabilir. Buyrun fikirlerimizi paylaşalım.

Ayrıca hakikat.cem@gmail ulaşabilirsiniz.

Foto kaynak:Pixabay.com

Blog linki:yasamdanyazilar.blogspot.com

3 yorum:

  1. Bu kitabını muhakkak okumalısın Müfred.

    YanıtlaSil
  2. Yeni okuyup bitirdiğim bi kitap ve ben tüm herşeyiyle hayran kaldım kitaba gerçekten okumayanlar çok şey kaçırır:(

    YanıtlaSil