Powered By Blogger

10 Kasım 2014 Pazartesi

Osmanlı sosyal hayatı...(2)

         Kaldığımız yerden Osmanlı sosyal hayatını anlatmaya devam ediyoruz. Osmanlı döneminde evler nasıldı? Bu konuda da size bilgi vermek isterim. Ahşap evler Osmanlı’nın geneline yayılmıştı. Evlerin bahçelerinin olması göze çarpan bir ayrıntıdır. Kiralar, kiracıları maddi yönden zorlamayacak şekilde azdır. Zaten fazla kiracı da yoktur. Genelde herkesin evi vardır.

        Osmanlı evlerinde fazla eşya göze çarpmaz. Ayrıca bu eşyalar da lüksten uzaktır. Haremlik ve selamlık gibi bölümler ancak büyük evlerde ve konaklarda söz konusudur. Osmanlı evlerinin bir başka özelliği de çok temiz olmalarıdır. Eve ayakkabı ile girme gibi bir durum söz konusu değildir.

        O dönemki aile kurumu ile ilgili olarak da birkaç şey söylemek isterim. Zina gibi ahlaka aykırı ilişkiler ailelerde görülmez. Akrabalık ilişkileri o kadar üst seviyededir ki. Hayatta kimsesi kalmamış, anne ve babası ölmüş çocuklar akrabalarının yanında hayata yeniden tutunmaya çalışırlar. Akrabaları bu gibi çocuklara kucak açar. Ahlaki değerlerin bu kadar yüksek olduğu bir toplumda yetimhane gibi kurumlara da ihtiyaç kalmıyordu.


Osmanlı'da sosyal hayat
foto kaynak: unsplash.com

        Osmanlı’da şehir hayatı nasıldı? Şimdi birazda bundan bahsedelim. Şehirler değişik dinden insanların ortaklaşa yaşadıkları yerlerdi. Bir yanda Müslümanlar, bir yanda Hristiyanlar, bir yanda da Yahudiler. Kozmopolit bir yapı ortaya çıkıyordu. Şimdi nasıl bir şehir ilçelerden oluşuyorsa o zaman da mahallelerden oluşuyordu. Kadı ve Naipler şehirleri yöneten idarecilerdi. İmam ve mahalle kethüdası ise mahalleleri yönetiyorlardı.

        Akşamları halkın nasıl vakit geçirdiği incelendiğinde. Cami, kahvehane ve esnaf odaları toplandıkları mekanlar olarak ortaya çıkıyordu. Meddah ve Karagöz sayesinde bu yerlerde vakit hoşça geçiriliyordu. Kadınlar ise ev toplantıları yaparak sosyalleşiyorlardı. Nişan, düğün ve sünnet gibi sosyalleşmenin önünü açan etkinlikler üzerlerine titizlenerek yapılır.

        Cuma günü resmi tatil. Şehirlerde dini ibadetler herhangi bir sorun olmadan yerine getiriliyor. Cumartesi günleri havralara giden Yahudiler sokaklarda görünür. Pazar günü ise Hristiyanların. Onlarda kilisenin yolunu tutarlar. İsteyen istediği şekilde ibadetini yapar. Buram buram özgürlük kokan bu imparatorluk yüzyıllar boyunca yaşamayı boşuna hak etmediğini gösteriyor. Sabah okunan ezan günün başladığının habercisi. Akşam ezanına kadar herkes işinde gücünde. Akşam namazı ile beraber bir günde sona ermiş oluyor. Dinlenme günü sadece Cuma günü değildi. Bayramlar, panayırlar ve şenlikler de dinlenmek için bir fırsat olarak görülürdü.

        Genelde halkın sadelikten yana olduğu görülüyor. Bu her şeye yansımış. Örneğin yemek için çokça paralar harcanmıyor. Düşük bir bütçe kafi geliyor. Gösterişten kaçınmanın bir göstergesi olsa gerek çeşit çeşit yemek yapılmıyor.

        Genelde tercih edilen yemekler pirinç, sebze ve et. Boza, pekmez ve bal suyu da yemeklerine eşlik eden içecekleri. Yemekler sini dediğimiz büyük tepsilerde, tabak yerine ise kalaylı taslar kullanılarak, yerde yenir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder