Kitabı çıkmamış blogger kalmayacak...

*Kitap yazan blogger arkadaşlarımın sayısı her geçen gün artıyor. Gün gelecek kitap çıkarmamış blogger kalmayacak diyebilir miyiz?

*Show TV’deki, Bereketli Topraklar dizisini izledik. Beğenip beğenmediğime karar veremediğim bir dizi oldu şu ana kadar.

*MasterChef ünlüler programının tekrarına denk geldik. Güzel olmuş. Babam, şeflerin, yemek ayırmamasını ve her yemeği iştahla yemelerini övdü, durdu. İşini severek yapmak bu olsa gerek.

*Oyunculuk kutsal mı tartışması var. Bana göre kutsal değil. Ama kutsaldır diyene de hayır, kutsaldır diye tepki gösterecek halim yok. Herkesin kendi düşüncesidir.

*Barış Arduç, Düzceliymiş. Bak buna sevindim. Ayrıca da gururlandım.

*Finansal özgürlük için ilk başta aylık ne kadar rakam sizin geçinmeniz için yeter onu belirlemeniz gerekiyormuş. Sonra adımlarınızı ona göre atmamız gerekiyormuş.

İnsanlar ölümsüz olamaz...

ABD’li bilim insanı Raymond Kurzweil, 2029-2030 yılları arasında insanların ölümsüz olacağını söylemiş. Yalan. Bu gerçekleşmeyecek bir rüya. Çünkü insanlar ölmek için yaratılmıştır. Kim olursanız olun ve ne kadar bilimsel bilgi sahibi olursanız da olun, bir gün öleceksiniz. Ayrıca şunu da söyleyeyim: Bence ilerleyen yıllarda intiharlar çok artacak. Çünkü bu dünya daha da çekilmez bir hal alacak.

GÜLLER VE GÜNAHLAR…

Kanal D’de, Güller ve Günahlar adlı diziyi izledik. Daha önce Now’daki Ben Leman dizisini izliyorduk ama buna geçtik. Çünkü bu dizi daha da sardı bizi. Senaryo çok iyi. Biraz, Yargı dizisi gibi. Bilinmez çok. Eğer senaryonun devamı da böyleyse ve bir yerlerde tıkanmazsa bu dizi devam eder.

 

Çok kitap okuyor ama yazmıyor...

Çok kitap okuyan bir arkadaşıma bir kitap önerdim. Bir yazarın yazma üzerine denemelerinden oluşan bir kitaptı. “Benim yazma ile işim yok. O yüzden okumam” dedi. Çok kitap okuyan birinin yazmaya heves etmesi gerekmez mi? Demek ki gerekmiyormuş.

KOMİK BİR SKEÇ ÖNERİSİ…

Çok Güzel Hareketler Bunlar 2’nin, Erkek Gecesi skeci çok komikti. Yayınlanalı bir hafta olmuş ama YouTube’da 1 milyon izlenmeye ulaşmış. Baya sevilmiş yani skeç.

HER SENE AYNI SÖYLEM…

Bu senenin çok karlı geçeceğine dair haberler var. Ben de İnstagram hesabımda paylaştım bu haberlerden birini. Bir arkadaşım da her sene aynı şeyin söylenmesinden yakındı. Haklısın dedim. Ama bol kar demek, barajların dolması demek. Yağmurlar o kadar da doldurmuyormuş barajları bilinenin aksine. Ama kar öyle mi? O yüzden bol karlı bir kış bizim için bir nimet sayılır.

 

 

 

 

Ellerini yıkamak için suyu açtı...

Ellerini yıkamak için suyu açtı, ellerini ıslattı ve çeşmeyi kapattı. Sıvı sabundan birkaç fırt sıktı. Ellerini ovalamaya başladı. Bu işlem sırasında çeşmenin açık olmamasına özen gösteriyordu. Her yerden barajların kuruduğu haberleri geliyordu. Böyle bir durumda suyu boş yere akıtamazdı. O yüzden dikkatli olmalıydı. Ellerini bir güzel sabunladıktan sonra suyu açtı ama az açtı. Bir güzel ellerini yıkadı. Çok sevdiği yakın bir arkadaşı ne demişti: “Abi eller her yere değiyor. Ağzımıza, yüzümüze götürüyoruz sonra ellerimizi. O yüzden ellerimizin temizliğine dikkat etmeliyiz.” Normalde de devamlı ellerini yıkayan biriydi zaten. Bir de pandemiden beri iyice dikkat eder olmuştu. Dışardan gelir gelmez üstünü başını çıkarır ve hemen ellerini yıkardı. Bunu bir alışkanlık haline getirmişti.

Kısa Hikaye: Darlandım...

Evde daralmıştı ve kendini dışarıya atmıştı. Belki biraz yürümenin iyi geleceğini düşünmüştü. Neden daralıyordu? Onu da tam bilemiyordu ya. Belki gelecek kaygısı, belki de günlük iş stresi, belki de ülkenin içinde bulunduğu durumdu onu darlayan. Bir kasım akşamıydı. Hava kararmaya başlamıştı. Zaten gün boyu hava da grimsi dedikleri türdendi. Tam bir sonbahar havası işte. Kahvenin önünden geçerken dışarıda oturan birkaç kişinin dışında herkesin içeride olduğunu gördü. Kahveci bir tepside çayları dağıtıyordu. Yürümeye devam etti. Kafasında devamlı dönüp duran şeyler tekrar zihnine hücum etti. İşi stresliydi, hayatı rutindi, geleceği belirsizdi. Bunları düşünürken merkeze gelmişti. Zaten eviyle, merkez denen küçücük yer, yakındı. Fırını gördü. Acaba eve ekmek lazım mı diye sordu kendine. Evi aradı. İki ekmek almasını söylediler. Fırından ekmekleri aldı ve gerisin geriye eve doğru yürümeye başladı. Tam o anda akşam ezanı okunmaya başladı. Evlerin ışıkları bir bir yanıyordu. Bu yürüme sorunlara çözüm değildi ama bir nefes almıştı işte.

Ben de o adamlardan biri oldum...

Sadece sakince anlatmak istedim ona yaşadıklarımı. Ona ne kadar değer verdiğimi. Ama o dinlemek istemedi. Galiba onu geri dönülemeyecek şekilde kırmıştım. Sadece beni dinlemesini istedim. Ondan sonra gideceğimi söyledim. Olanı biteni anlattım. Ama yüzündeki ifade hiç değişmedi. Artık onu kaybettiğimi anlamıştım. Başımı ellerimin arasına aldım ve anladım, seni kaybetmişim dedim. Yavaşça kalktım ve kapıya yöneldim. Sokağa adımımı attığımda nefes alamayacak gibiydim. Belki de bir panik atak geçiriyordum. Kaldırıma oturdum ve sarsılarak ağlamaya başladım. Biraz sakinleştim. “Evet, ben bunu çoktan hak etmiştim” dedim. Gözyaşlarımı sildim, oturduğum yerden kalktım ve yürümeye başladım. Artık ben de sevdiği kadına sadık olmayan o adamlardan biri olmuştum.

Kitabı satmayan blogcu...

Çikolatanın ambalajını açtı ve yemeye başladı. Bir yandan da kitabının satış rakamlarına bakıyordu. Ağzı çikolata yerken, gözü bilgisayar ekranındaydı. Kitabı çıkalı bir ay olmuştu ve şimdiye kadar sadece 5 tane satılmıştı. 5 tane satılması bile büyük bir olaydı. O çok istediği kitabı da yazmış ve yayınlatmıştı işte. Ama hiç de hayal ettiği gibi olmamıştı. Demek ki olay sadece kitabını yayınlatmakla bitmiyordu. Hemen kitabı kapış kapış satılacak değildi ya. Bir blogcuyu görmüştü geçenlerde. 8 tane kitabı vardı ama o da ünlü olmamıştı. Çok satanlar kitaplarda adını hiç görmemişti. Yani çok kitap yazmak da ünlü bir yazar olacağının garantisini vermiyordu. Bari blog yazımı yazayım diyerek ilgili sayfayı kapattı.