Hiçbir zaman düzenli bir kitap okuru olmadım. Bazı zamanlar
çok düzenli okudum. Ama an geldi sıkıldım. Uzunca bir süre kitabı elime
almadım. Sonra özledim tekrar okumayı. Ve başladım yeni bir kitaba. Benim için
okuma dünyamdaki döngü buydu hep. İstikrarlı değildim okumada.
foto kaynak: https://unsplash.com/photos/o032ZyI93GY |
Devamlı kitap
okuyanların yazdıkları yazılar o kadar güzel oluyor ki. İnsan okumaya
doyamıyor. Ben böyle okumaya doyulmayan yazılar yazdığımı pek düşünmüyorum. En azından
genelinde. Ben daha çok yazmaya önem verdim. Elimden geldiğince yazdım. Bir ara
haftada bir yazıyordum. Sonra ayda bir. Ama aldığım en son karar ile günlük
yazmaya başladım.
Kısacık da olsa bir şeyler yazmalıydım. Kendimi zorlamalıydım.
Böyle düşünerek yazmada bir istikrar tutturdum. Ama bu sefer de okumayı çok
boşladım. Böyle olmaz diyerek okumaya tekrar başladım.
GÜNLÜK
KİTAP OKUMALIYIM, BİR SAYFADA OLSA…
Kitapsız
geçen günlerim için kendime çok kızıyorum. Günlük yazı yazmak gibi niye günlük
okuma hedefimi bir türlü tutturamıyorum. Pazartesinden beri bu kızgınlığımın
verdiği enerjiyle her akşam tekrardan kitap okumaya başladım. “Bir sayfada olsa
okuyacağım” dedim. Önemli olan o günü pas geçmemek. Ki dün akşam tam da böyle
oldu. Üç sayfa falan okudum. Ama hiç olmazsa demoralize olmamış oldum. Pazartesiden
beri başlayan seriyi bozmadığım için moralli yattım yatağıma.
foto kaynak: https://unsplash.com/photos/WY_J0_9sVFg |
HANGİ
KİTABI OKUYORUM PEKİ?
İş
yerinden arkadaşım İbrahim’den aldığım kitabı, Ruhlar Dükkanı’nı okuyorum.
Stephen King yazarı. İlk defa kendisinin bir kitabını okuyorum. Böyle isim
yapmış bir yazarın kitabın okuduğum için heyecanlıyım. 560 sayfalık bir kitap. Ben
daha 130’uncu sayfadayım. Kitap şu an için iyi gidiyor. Bittiğinde nasıl bir
görüşe sahip olacağım kitap ve yazarı hakkında şimdiden merak ediyorum.
TAM
BİR BURASI TÜRKİYE’LİK BİR DURUM…
Servisle
akşamleyin eve geliyoruz. Yolun bir bölümünü kapatmışlar. Yolun kapanan
bölümüne geldiğimizde merak edip baktım. “Yolda ne gibi bir çalışma yapıyorlar?”
diye. İnanır mısınız kimsecikler yoktu. Onu bırak. Yolla ilgili bir çalışma
olduğunu gösteren en ufak bir eşya bile yoktu. Kazmadır, kürektir falan. Yol öylesine
bomboştu. Şimdi gel de, “Burası Türkiye” deme.
YUTKUNURKEN
BOĞAZIM AĞRIYOR…
Bendeki
bu durum hastalığın habercisidir. Öğlenden beri böyleyim. Yutkunmaya çalıştıkça
boğazımda ağrı oluyor. Böyle durumlarda kendimi hemen ilaç koruması altına
alırım. Ağrı kesici olarak Arveles, grip için Aferin içtim. Birkaç gün daha
böyle devam etmem lazım. Hastalık daha başlamadan kapıda imha etmem lazım onu.
“KISACIK
YAZIYORSUN”
Bunu
bana söyleyen iş yerinden arkadaşım Burcu’ydu. O sözü bana söylediğinden beri
aklımdan çıkmıyor. “İnsan tam okumaya kendini kaptırmışken yazı bitiyor”
demişti. Yazılarımı okuduğunu ilk defa o gün öğrendim. Yazılarımı okuyan
arkadaşlarım arasında onun olduğu kırk yıl düşünsem aklıma gelmezdi. Yazılarımı
okumuş olması ve düşüncesini paylaşması çok hoşuma gitti. Burcu’nun
söyledikleri üzerine çok düşündüm.
Gerçekten kısacık yazıyorum. Hemen bitiyor. Aslında
bende uzun yazmak isterim. Ama o konu hakkında düşüncem o kadar. Daha fazla
kelime yazmak için zorlasam bu sefer de tekrara girmiş olacağım. Tekrara girmekse
benim bir yazıda en sevmediğim şeylerden biridir. Ben başkasının yazısını
okurken tekrar bir bölümle karşılaştığımda sinirleniyorken kendim nasıl böyle
bir şey yapardım.
Ama yazıların bu kısalığına da çözüm bulmam lazım. Yeni bir
karar aldım. Madem ki bir konu hakkında en az 300 kelime yazamıyorum. O zaman
bu kelime sayısını doldurana kadar o günkü gözüme çarpan her konuda yazmak. Bu yeni
kararımı dün akşamki yazım ile uygulamaya koydum. Yeni aldığı kararları hemen
uygulamaya geçirmek de bir sorunum yoktur. Önemli olan devamını getirmemdir. Bakalım
ne zamana kadar bunu devam ettirebileceğim?
ARSIZLIKTA
ARŞA ÇIKMIŞ DİLENCİ…
İş
yerinde sohbet ederken konu dilencilere geldi. Herkes dilenciler hakkında ne
duyduysa ve ne yaşadıysa onları anlattı. Nihan’ın anlattığı ve bizzat yaşadığı
bir dilenci olayını anlatmak isterim sizlere. Zaten bu bahsettiğim konuşma
geçer geçmez, “Blogda bunu da yaz. Tam bir blogluk konu” dediler. Alışveriş
yapmak içim bir markete gidiyor Nihan. Kapıda bir dilenci. “Bana tavuk alır
mısın?” diyor. Tavuk mu? Evet, tavuk. Bende ilk defa duyuyorum tavuk isteyen
bir dilenciyi.
Nihan, “Bir an emin olamadım. Gerçekten ihtiyaç sahibi mi değil
mi? Kimseye güvenemiyor insan” dedi. Yerden göğe kadar haklısın be Nihan. Ama
yine de gönlü el vermemiş girmişler markete. Yanında gelen kadın başlamış, “Şundan
da al, bundan da al” demeye. “Ne oluyoruz? Sadece tavuk alırım başka bir şey
almam” demiş Nihan. “Sen iyi tavuğu almışsın. Ben öyle söyledikten sonra tavuğu
bile almazdım” dedi Öznur. Ebru’nun olayı değerlendirdiği cümle ise bu yazının
başlığını oluşturdu: “Dilenci, arsızlıkta arşa çıkmış”.
“ÇOK
SİNİRLİ GÖRÜNÜYORSUN CEM ABİ”
Molaya
çıktım. Merdivenlerden aşağıya iniyorum. Şeyma ile karşılaştık. İşte o
karşılaşmamız sırasında söyledi bu cümleyi bana. Aslında hiç de sinirli
değildim. Ama dışarıdan öyle görünüyormuşum demek ki. Beni tanımayanlar
dışarıdan o halimi görünce hiç de iyi şeyler düşünmüyorlardır. Belki de, “Ne
suratsız bir çocuk” diyorlardır.
TARÇINLI
KARANFİLLİ ÜÇÜ BİR ARADA ÇIKMIŞ…
Kahve
içen arkadaşlar söylediler bugün. “Tarçınlı karanfilli kahve çıkmış” diye.
Nihan içmiş, hiç beğenmemiş. Bende daha önce damla sakızlısını içmeye
çalışmıştım. Bir yudumdan sonra çöpe atmıştım. Aşağıda molada otururken Bahar’a
söyledim. “Al da içelim o zaman” dedi. Bende bugün bir tane alıp verdim ona. İçti
mi içmedi mi, beğendi mi beğenmedi mi yorumunu alamadım. İş çıkışına çok
yakındı. Sorma fırsatım olmadı. Yarın soracağım kendisine.
“DIŞARIDAN
ÇOK SAKİN GÖRÜNÜYORSUN”
Konu
nereden geldiyse bana geldi. Şimdi tam hatırlamıyorum. “Dışarıdan çok sakin ve
sessiz görünüyorsun” dedi Ebru. “Dışarıdan öyle görünüyorum ama birde bana sor.
İçimde fırtınalar kopuyor” dedim. Gelecek endişesi yaşıyor bir kere insan. Şükür
bugün çalışıyoruz. Ya sonra? Nereye kadar böyle gidecek? Günlük iş stresi
sonra. Bir günün içinde değişik değişik psikolojilere sahip bir sürü insanla
konuşuyorsun.
Her zaman sakin olman gerek. Alttan alman gerek. Kendine hakim
olman gerek. Bunu sağlayabilmek kolay değil. Her gün bunun için bile ayrı bir
stres söz konusu. Sonra geleceğe yönelik beklentilerin var. Bunların gerçekleşme
olasılıklarının günbegün değişiklik göstermesi var. Bunları sadece ben
yaşamıyorum. Herkesin kendi içinde sorunları var. Bu yazıyı okuyan senin bile
kim bilir ne sorunların var. Evet, dışarıdan sakin görünüyorum. Gülüyorum. Devamlı
güler yüzlüyüm. Ama ruh halim böyle soruların cevaplarıyla meşgul. Hiçbir insan
dışarıdan göründüğü gibi değil. İnsanları sadece davranışlarıyla değerlendirmek
hataya götürebiliyor bizi. O yüzden en iyisi yakından tanımak onu.
bence gayet iyi yazıyorsun ... arkadaşın gene iyi tavuk istemiş benden de süt istemişti dilenci 😊😁yeni adetler edinmişler Allah hayır etsin ne diyelim 😊 ... keyifli bir yazı olmuş gerçekten ellerine kalemine sağlık sevgiler 😊🌸
YanıtlaSilÇok teşekkürler 😀 Sütü de ilk defa duydum. Sevgiler
SilPazarda bir teyze var arada rastlarım, birşeyler ister. Ona içim rahat alırım birşeyler, zira hiç sesi çıkmaz, her gittiğimde de görmem, dokuz senedir buradayım ya iki ya üç. Onun dışında ne kimseye bir şey vermem. Sokak müzisyenleri hariç.
YanıtlaSilUzun yazma çabanı takdir ettim :D Ben de bir konuyu çok uzatamam, evirip çevirmek sıkar. Daldan dala atlamak iyi.
Kitap okumak bazen insan kendisini zorlayarak başlıyor ama sonra akıp gidiyor güzelce.
O teyze gibilerden kaldı mı acaba daha? Takdir edilmek çok güzel. Teşekkürler :) İlk başlarda zor ama dediğiniz gibi sonradan akmaya başlıyor sayfalar okurken.
SilBen blogunuzu yeni keşfettim ama anlafığum kadarıyla gayet akıcı yazıyorsunuz.
YanıtlaSilÇok teşekkürler.
Silgazetelerdeki köşe yazarları gibi oldu sayfan ben sevdim bu halini ... Hergün yazma istikrarını da
YanıtlaSilÇok teşekkürler Sevim :) Büyük motive etti beni bu yorumun.
SilKısa yazılar üzen uzun yazılardan daha iyidir bence.
YanıtlaSilKısa yazılar iyi bence de. Bazı arkadaşlarımda çok kısa yazdığımdan şikayetçi. Biraz onlara kulak vermek istedim.
SilAma bazen uzun bazen kısa daha iyidir
YanıtlaSilAynen kardeşim. Duruma göre.
SilBak bu yazı da uzun olmuş. Öncekiler de kısaydı evet. Orta yolu bulmalısın. :)
YanıtlaSilBi ayar çekeceğim abi bu duruma :)
SilYazımı samimi bulmanıza gerçekten çok sevindim :) Benim de yansıtmak istediğim buydu zaten.
YanıtlaSilUzun yazılar okunmuyor haklısın. Ama biz kısa yazamayanların suçu ne? :p
YanıtlaSilBence kendine haksızlık etme. Gayet akıcı ve gündemdeki konuları yazıyorsun. Haliyle daha fazla kişinin ilgisini çekiyordun diye düşünüyorum.
Bu arada bu yeni yazı tarzın süper! Kendi adıma buna devam derim
Bu harika yorumun için çok teşekkürler 😀
SilArtılarıyla eksileriyle kısa ve uzun yazmak...Kısa yazıyı sitene uğrayan herkes bir çırpıda okur ve yorum yapar. Uzun yazıyı ise genelde, o konuyu seven veya o konudaki bilgilere ihtiyacı olan kişi detaylıca okur. 300 kelime de bence uzun değil, normal. Burcu arkadaşın çok kısa yazma demiş sadece 150 kelimelik falan. Bir konuyu sadece ben diliyle değil biraz daha genel ifadelerle uzatabilirsin.
YanıtlaSilFarklı konuları yazınca yorum kısmında yazdığın bazı konuları bulamayacaksın. Okuyucu sadece ilgi duyduğu birine yorum yazabilir. Tek konu olursa, yorumlarda yazdıklarınla ilgili dönüt alman daha kolay olacaktır.
Son olarak kalemin çok iyi, fazla kitap okumasan da yüreğini kelimelere döktüğünde okuyucuya bir şeyler geçecektir mutlaka. Şöyle bir örnek geldi aklıma: Divan şiirleri nazma, kafiyeye çok dikkat eder ve şaşalıdır ama serbest nazımla yazılan sıradan görünen bir şiir de çok şey anlatır orhan veli, nazım şiirleri gibi... Ben şahsen tek konu, 300 kelime civarı yazılar yazmanı isterim.
Çok detaylı yorum yapmışsın Duo. Değerli vaktini ayırıp bu yorumu yaptığın için çok çok teşekkürler.
Sil