Evde daralmıştı ve kendini dışarıya atmıştı. Belki biraz yürümenin iyi geleceğini düşünmüştü. Neden daralıyordu? Onu da tam bilemiyordu ya. Belki gelecek kaygısı, belki de günlük iş stresi, belki de ülkenin içinde bulunduğu durumdu onu darlayan. Bir kasım akşamıydı. Hava kararmaya başlamıştı. Zaten gün boyu hava da grimsi dedikleri türdendi. Tam bir sonbahar havası işte. Kahvenin önünden geçerken dışarıda oturan birkaç kişinin dışında herkesin içeride olduğunu gördü. Kahveci bir tepside çayları dağıtıyordu. Yürümeye devam etti. Kafasında devamlı dönüp duran şeyler tekrar zihnine hücum etti. İşi stresliydi, hayatı rutindi, geleceği belirsizdi. Bunları düşünürken merkeze gelmişti. Zaten eviyle, merkez denen küçücük yer, yakındı. Fırını gördü. Acaba eve ekmek lazım mı diye sordu kendine. Evi aradı. İki ekmek almasını söylediler. Fırından ekmekleri aldı ve gerisin geriye eve doğru yürümeye başladı. Tam o anda akşam ezanı okunmaya başladı. Evlerin ışıkları bir bir yanıyordu. Bu yürüme sorunlara çözüm değildi ama bir nefes almıştı işte.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder