Oğuz Atay, biz okurlarına mektup yazmış. Bu mektubu okudum. Bugün, yazdığı bu mektubunda, bize nelerden bahsetmiş, onun üzerinde duracağız. Kendisinin yazdığı ilk mektup değil bu. Bunu mektubun girişinden anlıyoruz. Açıklıkla nerede kaldığını unuttuğunu söylüyor. Kalkıp nerede kaldığına bakmak istemiyor, daha önceki yazdıklarından. Çünkü korkuyor. Nerede kalmış olduğuna bakarsa, bize şu anda yazdığı mektubu yazamama korkusu kaplamış içini. Bu nedenle kaldığı yerden değil, o andan başlamış yazmaya.
FIKRA ANLATIŞI BEĞENİLMEZ
Mektubun devamında arkadaşlarından bahsediyor. Onlara fıkra anlatışından. Arkadaşları pek beğenmiyormuş fıkra anlatım tarzını. Ama buna rağmen yine de gülerlermiş. Biz okurlarına da sesleniyor. "Bir gün size de kahve içmeye gelirsem, anlatırım" diyor. "Kahve içeriz" dediğine bakmayın siz. Asıl amacının kahve içmek olmadığını, asıl amacının uzun uzun konuşmak olduğunu söylüyor. Oda her dertli insan gibi, dertlerini anlatmak istiyor.
ODA YALNIZ BİRİSİ
Oğuz Atay, bu sözlerinin ardından asıl konuya geliyor. Asıl konu: Yalnızlık. "Yalnızım" diyor. Dertlerini anlatacağı, yalnızlığını gidereceği arkadaşları vardır. Ama sözde. Bu sözde arkadaşlarından dert yanar. Arkadaşlarının evde oturup, onun dertlerini dinlemediğinden dem vuruyor. Arkadaşları evde oturmaktan yana değillermiş hiç. İlla dışarı çıkmak isterlermiş. Gidilecek yer neresidir peki?
SEVMEZ MEYHANEYİ
Meyhane. Ama hoşlanmaz meyhaneden. Kendine göre haklı sebepleri de vardır meyhaneden hoşlanmamasının. Meyhane havası iyi gelmiyor kendisine. Dumanı bir yandan, havasızlığı bir yandan rahatsız eder. Buna da bir de zayıflığını ekleyin. Bu gibi ortamları kaldıracak bir bünyesi yoktur.
AĞIR DERECEDE MİYOPTUR
Mektubunda boyu ve kilosuna da yer verir, zayıflığından bahsederken. Bir yetmiş boyundaymış. Kilosu ise, elli ikidir. Bu zayıf bünyesinden dolayı bir yerde düşüp kalmaktan korkar. Dışarıda, meyhanede böyle bir durum yaşamamak için, evinde olmak ister, kendini hemen yatağa atmak için. Gözlerinin sorunundan da bahseder. Kendisi miyoptur. Hem de sekiz derece. Bu öyle bir görme bozukluğu ki. Eğer dışarıda gözlüğü kırılsa, evine bile kendisinin gidemeyeceğini söylüyor.
EVİ, DIŞARI ÇIKMAYA TERCİH EDİYOR
Dışarı çıkmak ile evde olmak arasındaki durumu kıyaslıyor. Konservesini alıp koltuğa geçer kitabını okurmuş. Tabi bir arkadaşıyla sohbet etmek gibi olmuyor. Ama en azından başına bir şey gelmeyeceğinden emin olduğunu söylüyor. Başına bu dışarı çıkmalardan birinde gelen gelmiş. İşkembecide sızmış. Saatiyle, cüzdanını çalmışlar. Oğuz Atay, İnsanları bu yüzden pek sevemediğini söylüyor son olarak.
Foto kaynak: https://www.pexels.com/photo/person-holding-fountain-pen-211291/
FIKRA ANLATIŞI BEĞENİLMEZ
Mektubun devamında arkadaşlarından bahsediyor. Onlara fıkra anlatışından. Arkadaşları pek beğenmiyormuş fıkra anlatım tarzını. Ama buna rağmen yine de gülerlermiş. Biz okurlarına da sesleniyor. "Bir gün size de kahve içmeye gelirsem, anlatırım" diyor. "Kahve içeriz" dediğine bakmayın siz. Asıl amacının kahve içmek olmadığını, asıl amacının uzun uzun konuşmak olduğunu söylüyor. Oda her dertli insan gibi, dertlerini anlatmak istiyor.
ODA YALNIZ BİRİSİ
Oğuz Atay, bu sözlerinin ardından asıl konuya geliyor. Asıl konu: Yalnızlık. "Yalnızım" diyor. Dertlerini anlatacağı, yalnızlığını gidereceği arkadaşları vardır. Ama sözde. Bu sözde arkadaşlarından dert yanar. Arkadaşlarının evde oturup, onun dertlerini dinlemediğinden dem vuruyor. Arkadaşları evde oturmaktan yana değillermiş hiç. İlla dışarı çıkmak isterlermiş. Gidilecek yer neresidir peki?
SEVMEZ MEYHANEYİ
Meyhane. Ama hoşlanmaz meyhaneden. Kendine göre haklı sebepleri de vardır meyhaneden hoşlanmamasının. Meyhane havası iyi gelmiyor kendisine. Dumanı bir yandan, havasızlığı bir yandan rahatsız eder. Buna da bir de zayıflığını ekleyin. Bu gibi ortamları kaldıracak bir bünyesi yoktur.
AĞIR DERECEDE MİYOPTUR
Mektubunda boyu ve kilosuna da yer verir, zayıflığından bahsederken. Bir yetmiş boyundaymış. Kilosu ise, elli ikidir. Bu zayıf bünyesinden dolayı bir yerde düşüp kalmaktan korkar. Dışarıda, meyhanede böyle bir durum yaşamamak için, evinde olmak ister, kendini hemen yatağa atmak için. Gözlerinin sorunundan da bahseder. Kendisi miyoptur. Hem de sekiz derece. Bu öyle bir görme bozukluğu ki. Eğer dışarıda gözlüğü kırılsa, evine bile kendisinin gidemeyeceğini söylüyor.
EVİ, DIŞARI ÇIKMAYA TERCİH EDİYOR
Dışarı çıkmak ile evde olmak arasındaki durumu kıyaslıyor. Konservesini alıp koltuğa geçer kitabını okurmuş. Tabi bir arkadaşıyla sohbet etmek gibi olmuyor. Ama en azından başına bir şey gelmeyeceğinden emin olduğunu söylüyor. Başına bu dışarı çıkmalardan birinde gelen gelmiş. İşkembecide sızmış. Saatiyle, cüzdanını çalmışlar. Oğuz Atay, İnsanları bu yüzden pek sevemediğini söylüyor son olarak.
Foto kaynak: https://www.pexels.com/photo/person-holding-fountain-pen-211291/
Pek de haksiz degil bence 😊
YanıtlaSilBu güzel yorum için teşekkürler :)
SilDoğrusu çok üzüldüm.. Saati ve cüzdanı çalındı,diyerek tüm insanlaran uzak durmak. Miyopluk ve zayıf olması bahane yapmış.
YanıtlaSilYine de bu kadar asosyal olmasa iyiymiş.
Bence o olay bardağı taşıran son damla olmuş. Yorum için teşekkürler.
SilOğuz Atay kitaplarını okumadım ama biliyorum. Mektupta yazdığı şekilde endişeli ve mutsuz insanları anlatıyor sanırım. Hep karamsarmış gibi geliyor kitapları.
YanıtlaSilEvet, genelde karamsar bir yapısı var. Ben meşhur, Tutunamayanlar kitabını okumaya çalıştım. Ama yarısında bıraktım. O kitapta da gördüm bu yanını.
Silİnsanları bende sevmem pek.
YanıtlaSilİnsanlarda yaptıklarıyla sevecek hal bırakmıyorlar ki. Yorum için teşekkürler.
SilBelki de başka nedenleri de vardır. İnsanlardan uzak durması bir tek bunlardan kaynaklanıyor gibi gelmedi bana:)
YanıtlaSilBence de onun daha derin sebepleri var :) Yorum için teşekkürler :)
Sil