Kişisel blog yazıları serisinde yeni bir haftaya başlıyoruz. Sabah o kadar yoğun değildi ama öğleden sonra baya yoğundu iş. Kafamı kaşıyacak vaktim olmadı dedirten cinsten bir yoğunluk vardı. Akşam iş bitti. Haberleri izlemedim. Sinirlerimi zıplatmaktan başka bir işe yaradığı yok zaten haberlerin. Ayhan Tarakçı’nın YouTube kanalında, evren aslında genişlemiyor mu videosunu izliyordum. Yarım kaldı. Biraz bizimkilerle oturup sohbet muhabbet edeyim, sonra kaldığım yerden izlemeye devam ederim dedim. Hala izleyeceğim. Bizimkilerle Güldür Güldür Show’un tekrarını izledik Show TV’de. Tekrarını izledik derken de. Bir skeç izledik. O da Paşa’ya, yemek yemeğe geliyorlar ya. Paşa’nın saçmalıklarına yemek yemek için katlandıkları skeç. Pek fazla da sevmiyorum o seriyi. Uzak Şehir başlayınca kanal D’ye geçti zaten bizimkiler. Ben de geldim. Biraz kitap okudum. Kitap okurken baktım gözlerim kapanıyor. Uyumadan en iyisi blog yazısını da yazmak dedim. İşte şimdi burdayım. Bir arkadaş İnstagram’dan bir haber atmış bana. Çin’de bir şirket, mutlu değilsen işe gelmek zorunda değilsin diye bir uygulama başlatmış. “O zaman işe hiç gitmem” dedim arkadaşa. O da, “Ben de” demiş. Böyle uygulamalar bize gelmez. Kaç gündür tembellik yapıyorum. Ahmet Hamdi Tanpınar’ın, Hep Aynı Boşluk kitabını bi bitiremedim. Son 50 sayfa artık. Kitap biter bitmez roman okumaya başlayacağım. Roman okumayı özledim. Galatasaray deplasmanda Fenerbahçe 1-1 ile berabere kalmış. Son dakikada yemişiz golü ya. Ulan kaç dakika sabrettiniz. Birkaç dakika daha sabretseydiniz ya. Lafı fazla uzattım. Yarın akşam görüşmek üzere. Diğer 39 yazıya bir göz atmak istersen kişisel yazılar arşivi tıkla.