Erdal Demirkıran’ın
bir konuşmasını dinledim. Konuşmasında ülkemizdeki kitap okuma oranlarına
değiniyordu. Bu her zaman tartışmalı bir konudur. “Okuyor muyuz, okumuyor
muyuz?” sorusuna çok kafa şişirmişizdir. Hala da şişiriyoruz ya gerçi. Bu konudaki
olumlu ya da olumsuz görüşleri takip ediyorum bende. Aslına bakarsanız
özellikle, “Erdal Demirkıran’ın bu konudaki görüşü ne?” diyerek oturmadım
bigisayar başına. Onun videolarını izliyordum. Kişisel gelişim üzerine söyledikleri
etkileyici gerçekten. İşte bu videolarından birini izlerken videoda konu
ülkemizdeki kitap okuma oranlarına geldi. “Ülkemizde bilinenin aksine çok kitap
okunuyor. Bunu da ispatlayabilirim” dedi. Sunucu da heyecanla hemen sordu, “Nasıl?”
dedi. Ne yalan söyleyim. Bende oturduğum yerden sordum, “Nasıl?” diye.
BİZDE DAHA ÇOK KİTAP OKUNUYOR
“Amerika’daki
kitap satış oranlarına bakarak kitap okuma oranlarını tespit edebilirsiniz. Ama
Türkiye’da kitap satış oranlarına bakarak bunu yapamazsınız. Çünkü biz Türk’lerde
kitap elde ele dolaşır. Yani bir kitabı bir kişi okumaz. O okur ona verir.
Ondan bir başkasına gider. Türkiye’de okunma oranlarını bulmak istiyorsanız
satılan bir kitabı 20 ile çarpmanız gerekir. Ancak bu şekilde doğru rakamlara
ulaşabilirsiniz” dedi. Halbuki bu durum göz önünde değil mi? “Bunu nasıl gözden
kaçırmışım. Hakikaten öyle” dedim. Bizim ülkede herkes kitap almaz. Biri kitabı
alır. O kitap elden ele dolaşır. Ama tabi 20 ile çarpılması durumu bana biraz
abartı geldi. Kitap elden ele olsa da o kadar dolaşmıyor.
ELDEN ELE DOLAŞAN KİTAPLAR GERÇEĞİ
Erdal Demirkıran
anlattığı bu olayı örneklendirdi de. Nasıl mı? İmza günlerinden. “Hatta imza
günümde bir olay yaşadım. Adam imzalatmaya gelmiş kitabı. Kitabın arkasına bir
baktım. Arkası çentik dolu. ‘Bunlar ne?’ diye sordum. ‘Ne kadar kişi okuduysa o
kadar çentik attım’ dedi. En az 15-20 çentik vardı” dedi. Tabi arkadaşlarınız
da sizin gibi okuyorsa ya da kitap kulübüne üyeyseniz böyle bir şey mümkün. Benim
çevremdeki herkes kitap okuyor diyemem. Okuyan ya birdir ya da iki. Yani bir
elin parmaklarını geçmez. İçinde bulunduğumuz maddi koşullar gereği herkesin
kitap alma gücü yok. O nedenle bir kişi kitabı alıyor. Ve o kitapta elden ele
dolaşıyor. Erdal Demirkıran verdiği bu örneği biz Türk’lerin kendine has
özellikleri kapsamında verdi. Peki siz ne diyorsunuz bu konuda?
Foto kaynak:Pixabay.com
Blog linki:yasamdanyazilar.blogspot.com
Bence kitap okumak da iyi şeyler gibi paylaşıldıkça, uyguladıkça yayılan, gelişen bir alışkanlık. Hani mutluluk bulaşıcıdır diyorlar ya, kitap okumak da öyle bana göre. Bizim toplumumuzda tuhaf yargılar var, özellikle erkekler tarafında. Mesela kadınlar gördüğüm kadarıyla rahatlıkla her yere taşıyor kitaplarını ve okuyorlar, erkeklerde durum böyle değil. Erkek adam kitap okumaz, ağlamaz vb. tuhaf anlayışların etkisi de var bunlarda bence. Bir nevi toplum baskısı gibi. Ama başkalarını gördükçe bu okuma oranında da artış olacaktır. Faydaları, güzellikleri, insana kattıkları ortaya çıktıkça herkes okumak isteyecektir. Televizyon ve sosyal medya'nın kullanım oranlarının yüksek olması da çok etkili tabi. Ama Erdal Bey'in söylediği de gerçekten mantıklı, ben de düşünmemiştim hiç bu şekilde. Bizim toplumu incelerken biraz rutin yöntemlerin, bakış açılarının dışına çıkılması gerekiyor her zaman. :D Çok güzel bir yazıydı, teşekkürler.
YanıtlaSilErkek adam yapmaz kalıbı hakkında haklısın :) Bir saymaya başlasak o kadar çok şey var ki listede bitmezzz :) Kitap okuyan kemik bir kitle var. Yeni nesilden de bu kitleye eklentiler olduğunu görüyorum. Gelecek var bizde yani :) Türk milleti dediğin zaman her şeyin dışına çıkacaksın zaten :) Yorumun için teşekkürler :)
Sil