Kitapla ilk
tanışmam lise yıllarımda olmuştu. Bunu daha önceki yazılarımdan birinde
paylaşmıştım. Bugün düşündüm de. Ondan sonrasını paylaşmadım sizlerle. Her ne
kadar lise yıllarında kitapla tanışmış olsam da, bu tanışma pek yakın bir
arkadaşlık değildi. “Merhaba, merhaba” türünden soğuk bir selamlaşmaydı. Kitapla
can ciğer olmam daha sonraki yıllarda oldu. Yolum yine kütüphaneye düştü
kitaplar için. Bu sefer okulun kütüphanesi değil, halk kütüphanesiydi. İlk defa
gidiyordum halk kütüphanesine. Daha önce arkadaşlar üye olmam gerektiğini
söylüyorlardı. Üyelik içinde nüfus cüzdan fotokopisi yetiyormuş. O gün giderken
yanımda nüfus cüzdan fotokopisini götürmüş olabilirim. Şimdi net olarak
hatırlamıyorum. Girdim kütüphaneden içeri. “Ben üye olup kitap almak istiyorum”
dedim.
KÜTÜPHANEYE NASIL ÜYE OLDUM
Ben, “Kimlik
fotokopiniz lazım” denmesini beklerken TC’mi söylememin yeterli olduğunu
öğrendim. Orada hemen üye oldum kütüphaneye. Prosedür falan beklerken işe bakın
ki bir anda üye olmuştum. Hayatımda da hep böyle olmuştur. Bir işin zor
geçeceğini düşünüyorsam o işim kolay geçmiştir. Yok, kolay geçeceğini
düşünmüşsem o işim de zor geçmiştir. Böyle farklı bir durumum var işte. Bilmiyorum
sizde de böyle durumlar oluyor mu? ilk zamanlarda sadece bir kitap
alınabiliyordu okumak için. 15 günde okuma süreniz vardı. Eğer bitirememişseniz
getiriyordunuz. Bir 15 gün daha uzatılıyordu kitap süreniz. Sonradan kitap
sayısı üçe çıktı. Her gittiğimde üç kitabı almadan bırakmıyordum.
KÜTÜPHANEDEKİ KİTAP SEÇME STRATEJİM
Kitap seçerken
dakikalar harcardım. Otobüsle gidip geldiğim için kütüphaneye, aldığım
kitapları muhakkak on ikiden vurmalıydım. Ben öyle olmasına çalışırdım. Ama pek
başarılı olduğumu söyleyemem. Bu on ikiden vurmak ne demek? Onu da açıklayayım.
Sevebileceğim kitapları seçmek ya da seçmeye çalışmak. İşte bunda başarılı
değildim. Üç kitaptan birisini muhakkak ismi duyulmuş yazarların kitaplarından
alırdım. Kötü çıkmaması için. Diğer ikisini de kafama göre. İşte o kafama göre
aldıklarımı da genelde beğenmezdim. İşte bu dönemim de kitaplarla arkadaş
oldum. Zaman zaman okumaya ara versem de bu ara, kitap okuma arzusuyla susamış
biri olarak dönmeme engel bir ara olmazdı. Peki sizler kitaplarla hangi
döneminizde ve nasıl arkadaş oldunuz?
Foto kaynak:Pixabay.com
Blog linki:yasamdanyazilar.blogspot.com
Ben ortaokulda tanıştım kitaplarla. Sağ olsun tarih öğretmenim baya yol göstermişti bana. Klasiklerin sadeleştirilmiş hallerini, ince tarih kitaplarını, Yavuz Bahadıroğlu'nun Merhaba Söğüt, Elveda Buhara, Buhara Yanıyor... vb. çok sayıda tarihi romanını okumuştum. Suç ve Cezayı da o dönemde okumuştum. Ben de okulun köşesindeki kırtasiye ile anlaşmıştım, bitirdikçe değiştiriyordum. Fark varsa onu ödüyordum. Temiz kullanmak şartıyla tabi. O kadar hevesle okuyordum ki, bazen yetiştiremiyordu. :D
YanıtlaSilO dönemlerde beğenmediğim bir kitap hatırlamıyorum açıkçası. Çok seçerek alırım bende, tarzım değilse hiç bulaşmam bile. :)
Kalemine sağlık, güzel bir yazıydı. :)
Sen daha sağlamcıymışsın :) Ben farklı tarzlara da yöneleyim dedim ama istediğim sonucu alamadım. Sen birde girişimcilik yapıp kırtasiye ile anlaşmışın. İlk girşimcilik deneyimim diye bir yazı bile çıkar burdan :) Yorum için teşekürler
SilKitaplar insana arkadaş ta olur yoldaş ta..
YanıtlaSilAynen katılıyorum. Kitaplar sadık dostlarımız. Yorum için teşekkürler.
SilMaalesef kitaplarla daha arkadaş olamadım.
YanıtlaSilBelki daha zamanı gelmemiştir. Yorum icin tesekkürler.
Sil