Gecenin
ikisi mi, üçü mü neydi. Dışarıda, kar başını almış başını gidiyordu. Onu düşünüyordu.
Onu hatırlatacak en damar denilebilecek şarkıları, peşi sıra dinliyordu. Eline de
kalem kağıt almıştı. Onu düşünerek yazmak istiyordu. Öyle bir şarkılar
çıkıyordu ki, yazmaması mümkün değildi. Hele ki bazı şarkılar, onunla beraber
olduğu dönemde çıkmışlardı. Onları dinledikçe, içi daha da bir yanıyordu. Yok, yazamıyordu.
Artık dayanamıyordu, aşk damlaları dökülüyordu gözlerinden. Kendilerine bir
defter almışlardı. İkisi, birbiri haklarında şiirler, güzel sözler yazıyorlardı.
O defteri hala atamamıştı. Öteki odadaydı işte. Hemen gidip alabilirdi. Ama cesaret
edemiyordu. Bırak o defteri açıp okumayı, defterin kapağını görmeye bile
cesareti yoktu.
Ha deyince atılmayan anılar |
İŞTE O DEFTER
Ama bir gün, istemeyerek de olsa, o defter
ile karşı karşıya gelmişti. Kutunun içinde kitapları vardı. Hepsini çıkartıp
yeniden düzenlemek istemişti. Teker teker kitapları çıkarırken, en altına doğru
görmüştü o defteri. Dışı kırmızı, ortasında süngerden yapılmış bir kalp vardı. Ona
öylece bakakaldı. Bir süre öyle durdu. “Bu defter burda mıymış?” diye sordu
kendine. Yavaşça elini uzattı deftere. Defter, şimdi ellerinin arasındaydı. İki
eliyle sımsıkı kavradı defteri. Defterin kapağına şöyle bir göz gezdirdi. Bu defterin
içinde aşk ile yazılmış şiirler, özlemler, anılar her şey vardı. Yavaşça kapağını
açtı. Birden ipin olduğu sayfayı açtı. Ve defteri burnuna götürdü. Belki bir
ihtimal, onun mis kokusu kalmıştır diye.
YİNE ATILAMAYAN BİR HATIRA
“Keşke hiç koklamasaydım” dedi. İçi daha
da bir yandı. O, artık onun değildi. Bu yarasını kanatmaktan başka bir şey
değildi. Ama açmıştı işte bir kere defteri. En baştan beri defterin sayfalarını
çevirmeye başladı. İlk sayfalarında, kendi yazdığı şiirleri vardı onun için. Bazıları
şiir değildi. Bildiğin yazıydı. Onu ne kadar sevdiğini anlatan yazılar. Sayfayı
her açışında, eli biraz daha titriyordu ve kalbi daha da hızla çarpıyordu. Ve işte
o an gelmişti. Onun yazdığı yazıların ilk sayfası ile karşı karşıya gelmişti. Durdu
öylece. Elini o yazıların üzerinde dolaştırdı. Yazının sonuna koyduğu gülücük
işaretine bakıp, içi kan ağlayarak gülümsedi. Artık o gülümsemesini başkası
için kullanacaktı. Bir süre daha baktıktan sonra, bu aşk defterini kapattı. Hemen
kutunun en dibine koydu. Üstünü kitaplarla doldurdu. İşte, yine atamamıştı o
defteri.
"Ah bu şarkıların gözü kör olsun". Çok severim bu şarkıyı :) Söylenecek başka bir söz bulamadım...
YanıtlaSilEn güzelini söyledin :)
SilAtsaydı iyiydi.Biriktirmemek gerek :) Blogda da biriktirmekle ilgili yazı bile yazdım yahu :)
YanıtlaSilBen onu okumamışım yahu :)
SilAh!:( Kaleminize sağlık... Sevgiler...
YanıtlaSilÇok teşekkürler. Sevgiler.
SilBazı alışkanlıklar vardır. Ne kadar istemesek de asla vazgeçmeyiz. Acı cekecegimizi bile bile. Onları en diplere saklariz karşımıza çıkmasın diye. Ama bir kere aklımıza kazınmıştır ve günü geldiğinde tekrar ortaya çıkacaktır. Kalemine saglik. Soru; o defter senin mi? :)
YanıtlaSilBir arkadaşımın defteri :)
Siltatlı acılar bunlar galiba, zaman geçtikçe tatlı acı oluyorlar ya da... bilemiyorum. İyi hatırlayabilmen de bir şey. hala saklayabildiğine göre iyi hatırlıyorsun, güzel anılar olarak kalmış...
YanıtlaSilEvet biraz acı, biraz da güzel.
SilBir defter atamayan da burda :) Sadece defter olsa yine iyi. Her türlü ''çöp'' mevcut. Çöp yani bir yandan. Haketmediğin şeyler yaşamışsın sonuçta. Dilerim bu defterin sahibi hayatına mutlu mesut ve kendisini anlayan bir yol arkadaşıyla devam eder. :)
YanıtlaSilDilerim aynı durumdaki herkes :)
Sil