Habertürk’te yaşanan Nurşen Mazıcı olayı,
malumunuzdur. Bilmeyenler için, kısa bir özet geçelim. 15 Temmuz gecesi
hayatını kaybedenler, bizim için şehittir. Ama Nurşen Mazıcı programda, o gece
hayatını kaybedenleri şehit olarak nitelendirmedi. Diğer konuklar tepki
gösterdi. Reklam arasında da, Nurşen Mazıcı’nın programdan ayrılması istenmiş. Program,
onsuz bir şekilde devam etti. Şimdi bu yaşanan olay, bize neyi gösterdi? Bu yaşanan,
hala bu devletin, bu milletin, doğu ile batı arasında kaldığının göstergesidir.
“Bunu da nerden çıkardın?” diyenler için, izah edeyim: Aslında bu, çok derin
bir konu. Yıllardır tartışılıyor. Hala da bir sonuca bağlanmış değil. Romanlarda
da değinilmiş bu konuya. Mesela Fatih Harbiye.
ORTAYA KARIŞIK BİR KÜLTÜRÜMÜZ VAR
O yüzden bu konu, bir yazı ile altından
kalkılacak bir konu değildir. Ama ben elimden geldiğince, işin özünü anlatmaya
çalışacağım. Osmanlı’dan sonra kurulan Cumhuriyet ile beraber, yönümüzü batıya
çevirdik. Batıya yönümüzü çevirdik ve her şey bitti değil. Hala o yıllardan
beri, kimi zaman batıya döndük, kimi zaman da doğuya. Ama ikisine de, tam
olarak bir bağlılık gösteremedik. Biraz batıdan aldık, biraz doğudan aldık. Ortaya
karışık bir şey yaptık. İşte bugünün 2016 Türkiye’si, bu ortaya karışıktır. Mehter
marşındaki gibi bir ileri, iki geri gelir olduk. Böyle olunca da, bu kafa
karışıklığıyla bilimde, sanatta, eğitimde ileri gidemedik. Olduğumuz yerde
saydık.
MİLLİ BİLİNÇ İLE YETİŞTİRİLMEK
Eğer ilkokuldan üniversitelerimize kadar,
yönümüzü doğuya çevirmiş bir şekilde eğitim verseydik. O akşam Nurşen Mazıcı,
15 Temmuz gecesi ölenler için şehit diyenlerin başında gelecekti. Çünkü Nurşen
Mazıcı ilkokuldan beri millet, devlet ve bunlarla İslam’ın arasındaki bağ nedir,
bunu öğrenecekti. Milli duygularla dopdolu bir insan olacaktı. Bu biraz
Japonların ilkokul çocuklarını atom bombası atılan, Hiroşima ve Nagasaki’yi
gezdirerek milli bilinci onlara aşılaması gibi bir şey. “Sen bir Japon’sun. Bak
zamanında Amerika buraları bombaladı. Siz öyle yetişeceksiniz ki. Bu ülkeye bir
daha kimse saldıramayacak” diyor adamlar bu şekilde. Adamlar üniversiteden
mezun olduktan sonra bir tek hedefi kitleniyorlar. Vatanı her şartta savunmak. Ne
olursa olsun kendi geleneğini, düşüncesini yaşatarak başarılı olmak.
BU KARARSIZLIĞIMIZ ARTIK SON BULMALI
Bizde böyle mi peki? Devlet sadece
eğitimde değil, her şeyde vatandaşını başı boş bırakmış. Kimi gitmiş Avrupa
aşığı, kimi gitmiş Amerika aşığı olmuş, kimi gitmiş Avrupa’lı gibi, “Ben
bilimden başka bir şeye inanmam demiş. Kimi gitmiş, “Ben üniversitedeki
çalışmalarımı vatana hizmet ülküsüyle yapmam. Bilime hizmet amacıyla yaparım”
demiş. Şimdi anladınız mı? Ne kadar da bölük, pörçüğüz. Yani şu ülkedeki 80
milyonun kalbi, aynı amaç için atmıyor. Kimi Avrupalı gibi olmuş, öyle yaşıyor.
Kimi hala eski geleneklerine, sıkı sıkıya yapışmış, öyle yaşıyor. Kimi ateist
olmuş. Her şeyden kopmuş. Kendince iyilik ve kötülükleri belirlemiş. Kendi kafasına
göre yaşıyor. O yüzden ben, Nurşen Mazıcı’ya kızamıyorum. Kadın, Avrupa’lı
düşünce tarzında yetişmiş. Böyle birine şehit desen, içinde bir duygu fırtınası
kopmaz. Çünkü o tam bir Avrupa’lı gibi yetiştirilmiş. O yüzden bu iş, Nurşen
Mazıcı’ya tepki göstermekle son bulmaz. Bu iş, artık yönümüzü belirleyip, ondan
geri dönmemekle olur.
Foto kaynak:Pixabay.com
Blog linki:yasamdanyazilar.blogspot.com
Güzel bir yazı. İstediğimiz kadar doğuya ya da batıya dönmek isteyelim her iki tarafı da barındırıyoruz. Çünkü temellerde doğu kültürü var. Nurşen hanım şehit olmadıklarını düşünebilir. Bence şu ortamda bu görüşlerini ortalık yerde bağırıp çağırıp anlatması ona bir şey kazandırmaz. Daha büyük bir meselemiz var çünkü.
YanıtlaSilBöyle bir eleştiri getirsek bu sefer de, "Ben bilim insaniyim. Her şartta doğruyu söylerim" diyebilir. Yetistirilme tarzinin gereğini yaptı çünkü. Iste yine geliyoruz milli bilinç ile yetistirilme meselesine. Değerli yorumunuz için teşekkürler.
SilBen bilim insanıyım diyen bir kişi şehitliği nasıl tarif eder acaba?Bilim adamlarına tek tek sorsak da bir anlaşsalar...Biz daha bunları ayırt edemedikten sonra...Tabii bu çeşit ölümler o kadar doğal gelmeye başladı ki, artık sınıf değerlendirmesi derdine düştük.Uyuştuğumuz belli.Milli bilinçten eser yok zaten.Spiker konusunda televizyon seyretmediğim için muhakkak haklısındır Cem.
YanıtlaSilMilli bilinci yeniden inşa etmeliyiz. Değerli yorumunuz için teşekkürler.
SilMilli bilinç inşa etme doğrultusunda hareket etmek konusunda hem fikirim. Ancak meselenin bir başka boyutuna değinmek istiyorum ben. Neticede bu kadını yaratan da bizim eğitim sistemimiz, bu topraklarda yetişmiş (en azından eğitim serüveninin bir bölümünde). Bu insan açıkça öyle görmediğini söylüyor, bu üzücü bir durum ama bu hanım gibi düşünen binlercesi belki milyona ulaşan insan var bu ülkede. Biz bunu zamanında kabul ettik, evet bu doğrudur dedik ve bir nesil böyle yetişti, kimse sesini çıkarmadı. Bu mesele sonrasında baya hapse atılsın, yargılansın diyenler var ki bu kadar aşırıya kaçılması bana doğru gelmiyor. Çok düşünerek adım atılması gereken, insanları kazanmak üzerine, doğruya ve birliğe çekmek üzerine hareket etmemiz gereken dönemlerden geçiyoruz. Biraz uzun yazdım ama şöyle toparlayayım, akademisyen kadının söyledikleri beni üzdü ama ona gelen aşırı tepkiler (milli bilince sahip kişilerden) beni daha çok üzdü. Üstünlüğü veya çokluğu insanları ezmek için kullanmak hoş değil, yoksa gün gelir bunun aksi de olabilir, böyle düşünmek gerek. :)
YanıtlaSilAnlatmaya çalıştığım da bu. Kafamız karışık. Bir dönem batılı gibi düşündük böyle profesörler yetiştirdik. Sonra doğulu gibi olduk. Bir öyle, bir böyle yani. Birini seçip yola şüphe etmeden devam etmek gerekir. Katılıyorum. Her görüşe saygılı olunmalı. Ama milletin bu kadar hassas olduğu bir dönemde kör gözüne parmağı gibi, avaz avaz, "Şehit demem" demek de en hafif tabirle şov yapmaktır. Değerli yorumun için teşekkürler.
YanıtlaSil