Cahit Sıtkı Tarancı sevdiğim ilk beş şair
sıralamamda yer alan şairlerden biridir. Doğal olarak şiirlerinin dışında şiir
hakkında ne söylediyse, onları da büyük bir merakla okumuşumdur ve bundan sonra
da okumaya devam edeceğim. Okuduğum son yazılarından birinde şiir konusuna
değinmiş. Şiirlerinin dışında şiiri anlatan Cahit Sıtkı Tarancı’yı görmüş oldum
böylelikle. Klasik bir sorudur ama yine de sorulmalı. Cahit Sıtkı Tarancı’ya
göre şiir nedir? Bu soruya Türk Dil Kurumu tarzında cevap vermemiş tabi ki. Tam
bir şaire yakışır şekilde cevaplamış. Çığlık olduğunu söylemiş. Yıllar önce bu
tanımı duysaydım belki anlamsız gelirdi. Ama şimdi o kadar anlamlı geliyor ki
bu çığlık ifadesi.
Ben bir şair değilim. Ama arada yazdığım
şiirler olmuştur. Kimin olmamıştır ki. Hemen hemen ilk aşkımız için kalemi
elimize alıp duygularımızı dökmüşüzdür şiir olarak. O yıllar tatlı duygularla
yazılan şiirler tabi. Ama yıllar geçtikçe insan içine kapanabiliyor. Etrafına duvar
örebiliyor. “Burama geldi” deriz ya. Oraya gelip de söyleyemediklerimiz oluyor.
İşte eğer bu noktada yazıyorsanız. Hele de bir de şairseniz. İçinizdekiler lavların
yanardağın çatlakların yol bulup sonunda dışarı çıkması gibi, yüreğinizden
kaleminize şiir olarak dökülür. Evet, bu bakımdan bakıldığında bir çığlıktır
şiir. Yeri, göğü inletircesine bir çığlık. “Ben burdayım. Beni de görün”
dercesine bir çığlık. Kendini var etme çığlığı da denebilir bu çığlığa.
CAHİT SITKI TARANCI’YA GÖRE ŞİİR
NEDİR?
Cahit Sıtkı Tarancı bunun dışında şiiri, “İlan-ı
aşk” olarak da tanımlıyor. Aşkını sevdiğine ilan etmede en güzel yollardan
biridir şiir. Ama bu zamanda fazla kullanıldığını söylersek hatalı bir tespitte
bulunmuş oluruz. Ama şöyle bir şiirimize baktığımızda da genelde şiir,
sevdiğini, aşkını dile getirmek için ifade edilmiyor sanki. Şiir denince akla
daha çok ayrılık acısını anlatan, yürek dağlayıcı olanları geliyor. Hep ayrılıklardan
mı doğar güzel şiirler? Mutlu sonla biten ilişkiler şiire ilham olamıyor
galiba. Nedense daha çok ayrılık, özlem şiirleri seviliyor. Milletçe hepimizde
bir sevda yarası olduğunu mu çıkarmalıyız sizce burdan? Ne dersiniz?
Bunların dışında Cahit Sıtkı Tarancı
şiiri, kurtuluş, yumruk ve umut olarak da tanımlıyor. Ama şiiri tam olarak
anlatmak için bunları yeterli görmüyor? Çünkü bunları düz yazı ile
anlatabiliriz de ondan. O zaman şiir ile düz yazı arasındaki fark ne? Şiiri biz
neden severiz? Bir sayfada anlatılacak bir şeyi birkaç dize ile anlattığı için.
Ama salt anlattığı için değil tabi. Birde bunu anlatma şekli var. İşte şairlik
orda başlıyor. Kelimeler öyle bir yanyana gelmeli ki. Anlamı en iyi şekilde
verecek sözcüklerden kurulmalı dizeler. Hangi kelime nerde en iyi anlamı verir?
Bunu bilmek için de Türkçe’ye hakim olmak gerekir. Bugünün şair adaylarının
sormaları gereken en önemli soru bu: “Türkçe’ye ne kadar hakimim?”
TÜRKÇE’YE NE KADAR HAKİMİZ?
Burdan anladığımız kadarıyla sadece ilham
gelmesi yeterli değil şiir yazmak için. Cahit Sıtkı Tarancı bu noktanın
üzerinde çok duruyor. Aslında düşündüğünüzde ne kadar haklı olduğunu da
görebiliyorsunuz. Düşünsenize. Evet, ilham geliyor. Yazacak şeyleriniz var. Ama
bir türlü onu ifade edemiyorsunuz, zorlanıyorsunuz. Daha çok kelime, söylemek
istediklerinizi daha da rahat ifade etmenizi sağlayacak halbuki. Yani bir
bakıma şairliğinizde de ilerleme kaydedeceksiniz. Tabi bu söylediklerim tek
şair olmak isteyenler için geçerli değil. Bizim gibi devamlı düz yazı yazan
blogcular için de geçerli. Bizde ne kadar dile hakim olursak yazarken o kadar
rahat ederiz. Neyse burdan da kendimize pay çıkardım.
Peki bir şair diline hakim oldu ya da
hakim olma yolunda ciddi adımlar attı. Peki ne yazmalı bir şair? Cahit Sıtkı
Tarancı ille de bunu yazmalı gibi bir liste vermemiş. Bunu tamamen şaire
bırakmış. İçinden ne geliyorsa onu yazabilir yani bir şair. “Sevgilisi hakkında
ya da haksızlık üzerine yazabilir” demiş mesela. Cahit Sıtkı Tarancı için bir
şairin ne anlattığı önemli değil, nasıl anlattığı önemli. “Neyi yazarsa yazsın
ama şiir yazdığını unutmasın” diyor. Yani işin özü: Ciddiyet. Ne yaptığını
bilmek. Her zaman bir şiir yazdığının bilincinde olmak. Yaptığın işe saygı da
denemez mi aslında? Pekala da denebilir. Galiba biz bu devirde bunu gözden
kaçırıyoruz.
ŞAİRE BASKI KURMAMAK GEREKİR
Bu konuda başka bir örnek daha veriyor
Cahit Sıtkı Tarancı. Bence harika bir örnek. Nazım Hikmet’i ele alalım ya da
Orhan Veli’yi. Bunların ikisi de şair değil mi? Şair. Peki ikisi aynı şeyleri
mi anlatıyorlar şiirlerinde? Hayır. Ama ikisinin ortak olarak inandığı bir şey
olduğunu söylüyor Cahit Sıtkı Tarancı. Nedir o? Şiir, aşkı anlatmışşın ya da çocukluğu
anlatmışsın, o değil. Önemli olan güzel biçim oluşturma sanatıdır. Şiir ancak
böyle ise bir şiir olur. Hemen bunu söyledikten sonra şu meşhur sanat toplum
için mi yoksa sanat için mi tartışmasına değiniyor. Güzel dizeler kurma sanatı
olarak görülürse şiirin, bu tartışmanın da ortadan kalkacağını savunuyor.
Bir şair hep aşk şiiri mi yazacak ya da
hep toplumsal şiirler mi yazacak? Şairin ne yazacağını belirleyen çevresinde
yaşadıklarıdır. Çevresi yönlendirir onu ne konuda yazacağına. Devamlı bir
şairden aynı tip şiirler bekleyerek şairi sık boğaz etmeyin görüşündedir Cahit
Sıtkı Tarancı. Şairi bir iskarpinciye benzetir burada. İskarpinci her zaman
çizme mi yapar? Kimi zaman da terlik yapar, kimi zaman da iskarpin. Hepsini yapar
ama yeri ve zamanına göre. Şairden de şiir beklentimizin bu şekilde olması
görüşündedir. Oda zamanı gelecek aşk şiiri yazacaktır zamanı gelecek doğa
şiiri. Bırakalım şair ne hissediyorsa o türde şiirler yazsın görüşündedir Cahit
Sıtkı Tarancı.
YENİ NESİL ŞAİR ADAYLARINDAKİ
EKSİKLİKLER
Okuduğum yazıyı Cahit Sıtkı Tarancı 1949
yılında Kaynak dergisi için yazmış. Dergi üzerinden yine şiirimize bakmış. Şöyle
ki: Kaynak dergisinde ve diğer bir çok dergide gencecik çocukların şiirlerinin
yayınlandığını görmüş. Onların şiirlerini de incelemiş. Fakat gördüğü ise
ciddiyetsizlik. Şiir yazdım demek için yazılmış şiirler olarak görmüş o
şiirleri. Başka bir tespiti ise: Hepsinin aynı kalemden yazılmış gibi birbirine
benzemeleri. Bizde birikim yok. Bu bir gerçek. Bununla yüzleşelim. Şair olacak
hemen alıyor eline kalemi kağıdı yazıyor. Türkiye’de ve dünyada şiirin tarihi
nedir? Türk şiirinin oluşumundaki şairler kimlerdir? Bu şairlerin şiirlerini
okumuş mudur? Yani bir birikim yapmıyoruz kendimize. O yıllardan bu yıllara
değişen bir şey yok gibi? Siz ne dersiniz?
Gelelim şiir diline. Cahit Sıtkı Tarancı
konuşma dilinde yazmanın taraftarı. Zaten hep de öyle yazmış. Bende sevdiğim
şiir tarzı olarak böyle şiirleri seviyorum. İlk okuduğumda anladığım, şair
burada neyi anlatmak istemiş diye düşünmediğim bir tarzı. Olduğu gibi yani. Al Orhan
Veli’yi. Oda konuşma tarzında yazmış ama bir çok şiiri hala dillerde. Bu şekilde
yazan şairler horlanmışlar biliyorsunuz. Cahit Sıtkı Tarancı’da evde, sokakta
nasıl konuşuluyorsa şiirinde böyle yazılmasından yana. Sözlüklerden unutulmaya
yüz tutmuş kelimelerle şiir sanatı yapamayacağını söylüyor. Şair olmak
isteyenlere de Orhan Veli, Yahya Kemal ve Ahmet Muhip’i okumalarını öneriyor. Bunların
dışında Nazım Hikmet, Cahit Külebi, Melih Cevdet ve Oktay Rifat’da diğer
önerdiği okunması gereken şairler listesinde. Ama burda gençlere bir uyarı
yapmadan da bırakmıyor. “Bunları okuyun ama sakın yeni bir Orhan Veli olmaya
çalışmayın. Kendiniz olun, kendiniz gibi yazın. Ancak böyle yıllar boyu
okunabilirsiniz” nasihatında bulunuyor. Siz neler söylemek istersiniz Cahit
Sıtkı Tarancı ve şiire dair bu görüşleri hakkında?
Fotoların kaynağı:
Pixabay.com
Blog linki:yasamdanyazilar.blogspot.com
Bazı şiirler müstesna olmak kaydı ile ben pek şiir sevmeyen bir edebiyatçıyım. Lakin Otuz Beş Yaş'ın yeri ayrıdır tabi ⭐
YanıtlaSilGerçekten otuz beş yaş bi baska. Değerli yorumun için teşekkürler.
SilCahit Sıtkı ve müthiş şiirleri benimde kesinlikle ilk beşimde yer alır. Şiiri, “İlan-ı aşk” olarak da tanımlamak nasıl güzel bir yürektir
YanıtlaSilAncak Cahit Sıtkı gibi hassas yürekli birinin tanımlaması olabilirdi galiba.
Sil