Tek şekerli çay...


     İşyerinde molaya çıktığımızda bizim Şafak’ın orada çayımızı içeriz. Yine biz orada oturmuş çayımızı içerken zabıta geldi. Çay satan yerlerin uyması gereken yeni kuralları anlattı. Buna göre artık müşteriye verilen çaylarda iki şeker yerine bir şeker olacakmış. Müşteri talep ederse ikincisi verilecekmiş. Verilen şekerlerde açık olmayacak. Kapalı, kağıt içinde olacakmış. Zabıtanın konuşmasını da bir duysanız. 

çay içmek

     Ya çağrı merkezinde çalışan biri ya da seslendirme sanatçısı sanırsınız. Ayrıca çok da kibar. Biraz da yaşlıca. İnsan ister istemez saygı duyuyor. “Ben ilk başlarda zaten şekerleri kapalı veriyordum” dedi Şafak. Lafını devam ettirecekti ki ben girdim araya. “Şekeri birde o kağıttan çıkarmaya mı uğraşacağım” dedim. “Heh, işte böyle dediler. Bende açıkta vermeye başladım şekeri” dedi. Bir sonraki molada bize getirdiği çaylarda iki şeker vardı. “Bak Şafak iki şeker getirmişsin. Seni şikayet ederim” deyip takıldım.


Foto kaynak: https://www.pexels.com/photo/christmas-cinnamon-cup-decoration-259955/

Ben melankolik biri miyim?

     Sabah uyandığımda hava kapalıydı ve her an yağmur yağacakmış gibiydi. Hava biraz serin olmasına rağmen yine de hırka almadım yanıma. Evden çıkarken havayı tekrar kontrol ettim. Yağmurun başladığını görseydim mecbur alacaktım hırkayı. Şemsiye almayı hiç istemiyorum. Şemsiye taşımak zul geliyor bana. Zaten servisin bizi alacağı yer de çok uzak değil. 

melankolik

     Akşam sanırım 16:00 ya da 17:00 arasıydı, arkadaşım beni dürttü. Dışarıyı gösterdi. Bir yandan rüzgar var, bir yandan yağmur yağıyor. Hava yine kapalı. Akşam işten çıktım. Hava yine serin. Neyse ki eve gelirken de yağmur yoktu. Kısacası: Sonbahar yani Eylül yüzünü gösterdi. Ben böyle kapalı havaları seviyorum. Yoksa ben melankolik miyim? Ama yaz ayını, güneşli günleri de seviyorum. Bu bir çelişki midir?

Foto kaynak: https://www.pexels.com/photo/photography-of-turned-on-street-lamps-beside-bay-during-night-time-771883/

Ne bloglar gördüm, içlerinde hiç reklam yok...


     Bahsettiğim bloglar 10 yılını doldurmuş bloglar. Bu aralar çok blog okuyorum. Birinin yazısını okuyorum. Yorumumu bırakıyorum. Sonra yorum yapanların bloglarına giriyorum. Bu sayede yeni blogları da tanımış oluyorum. Bu şekilde yorum bırakırken gözüme çarptı birkaç blog. 10’uncu yıllarını doldurmuşlar. Ama ne mobil sürümde, ne de masa üstü sürümünde, yani bilgisayardan girince de hiç reklam yok. 

yazmayı çok sevmek

     Bloglar o kadar sade ki. Oradan buradan zıplayan bir şeyler yok. İnsanın okudukça okuyası geliyor. Hemen şunu da söyleyeyim: Temalar, Blogger’ın temaları. Sadece logolarını kendileri tasarlamışlar. Amaçları sadece yazmak olmuş. Bazen hiç yazı girememişler. Ama hiç bırakmamışlar yazmayı. Ben yazmaya aşık insanları severim. Onlara her zaman hayran olmuşumdur.

Foto kaynak: https://www.pexels.com/photo/person-holding-silver-retractable-pen-in-white-ruled-book-796603/

Bloğunuzu bir yabancı gibi okudunuz mu?


     Sevdiğim blogları, ilk yazdıkları yazıdan itibaren okumak gibi bir huyum var. Adeta sevdiğim bloğu talan ederim. Peki bunu niye kendi bloğumda denemiyordum. Babamın telefonundan bir yabancı gibi girdim bloğuma. Ve ilk yazdığım yazıdan başlamak üzere okuyabildiğim kadar yazı okudum. Çok hoşuma gitti. Çok beğendiğim yazılarım oldu. 

blog okumak

     İlk başlarda bilgi yazıları yazmıştım. Taze balık nasıl anlaşılır gibi. Bilgi yazıları yazın muhabbeti var ya. Daha ilk başlarda ona istinaden yazmışım. Sonra çok futbol üzerine yazmışım. Bir noktadan sonra futbol yazmayı bıraktım. Genele hitap etmem lazımdı çünkü. Şimdi çok seyrek yazıyorum. Genel olarak kendimi beğendim. Tabi eksiklerim çok. Peki siz kendinizi beğenecek misiniz? Ne duruyorsunuz? Hadi bloğunuza bir yabancı gibi girin ve talan edin.

Foto kaynak: https://www.pexels.com/photo/blank-desk-paper-pencil-265052/

Fazıl Say'a, Erdoğan'dan taziye telefonu...


     Fazıl Say’ın annesini kaybetmesinden dolayı Cumhurbaşkanı Erdoğan kendisini aramış. Bildiğiniz gibi Fazıl Say muhalif. Araları iyi değil. Ben Erdoğan’dan böyle bir telefon beklemezdim. Ama şunu da biliyoruz ki, Cumhurbaşkanı Erdoğan annesini çok severdi. Cenazesinde nasıl da gözyaşı dökmüştü. Anne ve baba şu dünyada insanın sırtını dayadığı iki dağdır. Kaç yaşında olursan ol, anne ve babanın kaybı derinden sarsar insanı.

Fazıl Say

      Cumhurbaşkanı bunu çok iyi biliyor. Bunu yaşadı. Say’ın yaşadığı o acıyı en iyi kendisi bilir. Bu nedenle daha sonradan düşündüğümde araması hiç  de garibime gitmedi. Say ise bu arama için, “Çok samimi, çok gerçekti” demiş. Aslında aramızdaki buzları eritmek ne kadar da kolay. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı bu acılı günde her şeyi bir kenara bırakıp taziyesini sunduğu için, Fazıl Say’ı ise görüşmenin sıcaklığını olduğu gibi kelimelere döktüğü için tebrik etmek lazım.

Foto kaynak: https://www.pexels.com/photo/flowers-marguerites-destroyed-dead-2009/

Leman Dergisi kapanacak mı?


     Leman Dergisi'nden de açıklama geldi. En son söyleyeceğimi başta söyleyeyim: Şu anlık dergi kapanmayacak. Ama kağıt sektöründeki maliyetler artmaya devam ederse kapanma durumu söz konusu olabilir. Leman Dergisi’nin Genel Yayın Yönetmeni Tuncay Akgün böyle açıklıyor durumu. Daha önce de Uykusuz’dan da maliyet konusunda bir açıklama gelmişti. “Ya zam yapacaktık ya da dergiyi kapatacaktık” diye. Derginin fiyatı, 1 lira artarak 5 lira oldu. 

Leman Dergisi

     Niye bir bir dergiler maliyetlerden bahseder oldu. Yine Tuncay Akgün’ün söylediğine göre kağıtta yerli üretim sıfırmış. Dolar ve Euro artınca da kağıt maliyetleri almış başını gitmiş. İşin daha da kötüsü bu durum sadece karikatür dergileri için bir sorun değil. Yayınevleri için de tehlike çanları çalıyor. Hatta Ayrıntı Yayınları da kitaplarına zam yapmış bile. En kötü senaryo ise: Kitap, dergi basımları durma noktasına gelebilir. Bu arada Leman Dergisi son sayısında bu durumu protesto etmek için cep boy çıkmış.

Foto kaynak: https://www.pexels.com/photo/person-holding-black-pen-1020325/

Küçük Prens kitap yorumu...


     Küçük Prens kitabını bir günde bitirdim. Ne zamandır okumak istiyordum. Arkadaşım Zeynep almış, okumuş. Okumam için de bana verdi. 3 Ağustos Zafer bayramı nedeniyle tatil olduğumuz gün okudum. Büyük bir heyecanla başladım okumaya. Ama umduğumu bulamadım. O öve öve bitiremedikleri kitabı okuduğumda ben övülecek bir tarafını bulamadım. 

Küçük Prens kitap yorumu

     Zeynep’e kitabı geri verdiğim gün, “Ne çabuk da bitirdin?” dedi. “Zaten az sayfaymış. Bir günde bitirdim” dedim. “Eee nasıl buldun?” dedi. “Pek beğenmedim ya” dedim. “Bunu anlamak için birkaç defa daha okumak gerekiyormuş” dedi. İnternetten baktım. Kitaptan hayatımıza yön verecek sözler şeklinde yazılar var. Baktığımda, şunu yapmış. Burdan bunu çıkarmamız gerekir. Bunu yapmış. O zaman, oradan da şunu çıkarmamız gerekir gibi. Ne söyleyecekse bana net olarak söylesin isterim ben. İlerleyen zamanlarda tekrar okumayı düşünüyorum Küçük Prens’i.

Foto kaynak: https://www.pexels.com/photo/bible-black-background-book-chapter-208278/