Evet, ittire kaktıra bir cuma gününe yani bir hafta sonuna daha gelmiş bulunuyoruz. Bir de bu hafta sonu denen ik günlük süre çabucak geçmese. Bilim insanları bunun üzerine kafa yormalı bence. Kardeşimle markete gittik. Biraz abur cubur aldık geldik. Kanal D’de, Arka Sokaklar’ı izledim biraz. Sonra geldim bu yazıyı yazıyorum işte. Galiba bu akşam kitap okuyamayacağım. Çok uykum geldi. Unutmadan: Bugün Young Sheldon dizisinden bir bölüm daha izledim. Galiba Sheldon ve ailesine alıştım. Hele ki anneanne bir harika. Torunu kendisinden para istedi. O da bizimkiler gibi göğüsden para çıkarıp verdi. Demek ki bu davranış sadece bize özgü bir durum değil, evrenselmiş. Sheldon da bozuk parayı tutmuş, “Bu sıcak” diyor.
Sıcak para...
Young Sheldon...
Bu ara arkadaşımın önerisiyle Young Sheldon dizisini izlemeye başladım. İlk sezondan dört bölüm izledim. Şimdilik iyi gidiyor. Dilozof’un YouTube’a tekrar döndüğünü bir önceki yazımda yazmıştım. Bilindik konuklarla, güncel sorunlara felsefe ne diyor onu konuşacaklar. İlk konuğu merak ediyorum. 3I/Atlas konusunda Yusuf Güney bir açıklama yaptı mı ya? Ben görmedim. Yoksa kaçırdım mı? Enes Batur, YouTube kanalını kapatmıştı, tekrar açmış. Bu çocuk ne yapmaya çalışıyor anlamıyorum. Bir tane YouTube kanalını denk geldim. İyi hissettirecek dizi önerileri videosu vardı. Onu izledim. Sonra yayın sıklığına baktım. Neredeyse bir ayda bir. Bazen bir aydan da fazla. Sık video atmayan kanala abone olmak istemiyorum. Boşuna takip gibi geliyor bana. O yüzden bu kanalı da takip etmedim.
Çocuk...
İnstagram gönderilerine baktım baktım hiç 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı ile ilgili paylaşımlara denk gelemedim. İnstagram arama kısmından arama yaptım en son. En güzellerinden Cumhuriyet Bayramı kutlaması için hikayeler seçtim ve paylaştım. Nice bayramlara. Bu ara Meltem TV, öğlenleri Türk filmleri yayınlıyor. İzleyecek bir şeyler arayanlara duyurulur. Sabahleyin TV4’de de Türk filmi vardı. Başrollerinde Hülya Koçyiğit, Ediz Hun ve Kartal Tibet’in oynadığı Hıçkırık filmi. Ama sabah sabah içimizi karartmak istemediğimiz için izlemedik. Akşam Show TV’de, TV’de ilk kez, Bir Cumhuriyet Şarkısı filmi vardı. Biraz izledim. Eli yüzü düzgün bir film olmuş. Ama Atatürk’ü oynayan Ertan Sabah konuşurken şiveye kayıyor gibiydi. Atatürk’ün devamlı kullandığı, “Çocuk” kelimesini kullanmış olmak için kullanıyordu sanki. Olmamış yani konuşmaları.
Relaks pazartesi...
*Bugün okuyacağınız kişisel blog yazısında yine daldan dala kondum. Dizilerden uzaya, oradan da YouTube’a. Kemerlerinizi bağlayın, başlıyoruz.
*Bir
15 dakika önce burada olmalıydınız. Bir yandan rüzgar vardı, bir yandan da
yağmur. Şimdi ise sessizlik hakim geceye ve sokaklara. Tekrar rutin geceye
döndük yani.
*Bizimkiler
kanal D’de, Uzak Şehir dizisini izliyorlar. Zaten bu ara bi Uzak Şehir, bir de
Eşref Rüya dizisi çok popüler.
*Berna
Laçin de sinir krizi geçirerek dizilerden bahsetmiş. Kızlar artık mafyalardan
hoşlanıyor bu diziler sayesinde diyor. Kadına şiddet, adam öldürmek serbest ama
sigara içmek, içki içmek yasak diyor. Yıllardır böyle bu durum. Düzeltmek için bir
girişim de yok.
*Çarşamba
günü 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı ya. Tatil var ya. Millet haftaya bir relaks
başladı sanki. Çarşamba tatil yapacak olmanın rahatlığı vardı sanki.
*Yarın
olsun da, “Efendiler! Yarın Cumhuriyet’i ilan edeceğiz” diye İnstagram
paylaşımı yapalım değil mi?
*3I/Atlas
kuyruklu yıldızı bir uzay gemisi mi? Günlerdir bu tartışılıyor sosyal medyada.
Mesela Umut Yıldız, sonra Evrim Ağacı Çağrı Mert Bakırcı, normal bir kuyruklu
yıldız diyorlar. Uzay gemisi falan denmesinin sebebini sadece popüler olmak
için yapılan abartmalar diyorlar. Bu adamlardan biri, bu işte bir gariplik var
demedikten sonra ben kimsenin lafına inanmam.
*Pelin
Dilara Çolak yani nam-ı diğer Dilozof, bugün attığı video ile YouTube’a geri
döndüğünü açıkladı. Her pazar yine videolar gelecekmiş.
*Çok
Güzel Hareketler Bunlar 2’nin yeni sezonu başlıyor. Ama pazardan Perşembe gününe
almış yayın gününü. Bakalım Perşembe günleri reyting alabilecek mi?
*Başak
Kablan da YouTube’u bırakmıştı. Baktım o da geri döndü. Mevsim, YouTube’a geri
dönme mevsimi galiba.
Pazar gününü yolcu ederken...
Biraz benden biraz da gündemden notlarla bir kişisel blog yazısı daha. Dün akşam yeni bölümü yayınlanan Ben Leman’ın tekrarını yayınlarlar diye Now’a baktım ama yoktu. Kıskanmak dizisinin tekrarını koymuşlar. Bir şey olmayınca onu izledik. Sonra haberler başladı. Now’da izledik ana haberi de. Sonra da Show TV’de, Eyvah Eyvah 2’yi izledik. Bir pazar akşamını daha böylece yolcu edeceğiz işte. 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı için reklamlar dönmeye başladı. Sabancı’nın reklamını gördüm. İyi ama daha iyi olabilirdi. Yaz Bitmesin kitabına devam ediyorum. Ha bugün, ha yarın bitecek artık. Fatih Ürek hala yoğun bakımda ve durumu ciddiyetini koruyormuş. Her ünlüde olduğu gibi yine öldü haberleri çıkmış. Hemen yalanlandı bu haber. Oğuz Atay’ın günlüğünü okudum biraz. Bir gününü 2-3 sayfa ile anlatmış. Gerçi okuduğum bölümler kitaplar, roman karakterleri ve bazı sanat eserleri üzerine yorumlardı. Tam da bir günlük denemez yani. Yarıda bıraktım tabi. Bana günlerin kısa kısa anlatıldığı günlükler olmalı.
Taşacak Bu Deniz, Kızılcık Şerbeti'ni geçti...
TRT 1‘de, Cuma akşamları yayınlanmaya başlayan Taşacak Bu Deniz dizisinin dün akşamki bölümü tüm reyting listelerinde birinci olmuş. Böylelikle uzun zaman sonra Show TV’de yayınlanan Kızılcık Şerbeti’nin elinden birinciliği almış. Herhalde bu sene Kızılcık Şerbeti biter. Artık sıka sıka sıkacak suyu da kalmadı dizinin. Taşacak Bu Deniz dizisini hiç reklamsız yayınlamış TRT 1. Dizinin fanlarından biri öyle yazmış sosyal medyaya. Bu konuda TRT’yi eleştiremem. Özel kanallarda yeni başlayan dizilerde tutsun diye reklamsız yayınlıyorlar dizileri. Ama her şeye rağmen TRT, özel bir kanal değil böyle yapmaması lazım. Ama o aşamaları çoktan geçtik artık. Ne söylesek boş. Bundan sonraki haftalarda da Taşacak Bu Deniz her reyting listesinde birinci olmaya devam edecek mi bakalım?
Çocukluğunuza bakın...
Sıradaki kişisel blog yazım tüm blogculara gelsin. Zamanında öyleydi değil mi? Radyolara mesaj atıp, sıradaki parçayı şunun için veya şunlar için isterdik. Hey gidi günler hey. Saat 23:54 geçiyor. Dışarıda rüzgar ve yağmur var. Camlar bir güzel yağmur damlaları ile yıkanıyorlar. Başak Kablan’ın, küçükten YouTuber olacağı belliymiş. Sandalyeyi pencerenin önüne koyar, perdeyi açar ve cama konuşurmuş durmadan. Kendi küçüklüğüme bakıyorum da buna benzer bir şeyler hatırlamıyorum. Çocukken ne yapmaktan hoşlanıyordum ki? Yaz Bitmesin kitabından birkaç sayfa okudum. Bizimkiler kanal D’de Arka Sokaklar’ı izliyorlardı. Onlarla beraber biraz da ben izledim. Altın birkaç gündür düşüşe geçti. Altın fırtınası bitti galiba. Tele 1’e ise kayyum atanmış. Kaosun eksik olmadığı bir gündem var yani.
Sessiz, sakin ve mükemmeliyetçi...
İclal Aydın bir yazısında 17 yaşından bahsetmiş. Ben, 17 yaşımı hiç hatırlamıyorum. Ben nasıl bir gençtim? O yaşlarda benim kanım deli akmıyordu. Galiba hiçbir zaman da deli akmadı. Ben hep sessiz/sakin olan taraftım. Gezmeleri pek sevmez, evde takılırdım. Hala da öyleyim. Gençlikte yaptığım hatalar olmuştur. Geriye bakıp onlar aklıma geldiğimde üzülürüm yine. Mükemmeliyetçi olduğum için bugünlere sıfır hata ile gelmek isterdim. Pürüzsüz bir masa gibi ya da bembeyaz bir kağıt parçası gibi. Bak şimdi bu yazıyı bile silmek istedim şimdi. Neden? Çünkü bana göre bu yazı olmadı. Mükemmeliyetçiyim ya. Neyse bu sefer o duyguma boyun eğmeyeceğim ve bu yazımı bitirip yayınlayacağım.
Ben Leman dizisindeki Şahika ile Eşref Tek bir ara sevgililermiş...
Ben Leman dizisinde Şahika rolünü oynayan Duygu Sarışın ile Eşref Rüya’da Eşref Tek’i oynayan Çağatay Ulusoy bir ara sevgililermiş. Hem de baya baya. İlişkileri öyle bir noktaya gelmiş ki. Ne zaman evlenecekler diye konuşuluyormuş. Ama ne olduysa olmuş ve ayrılmışlar. Hatta sonra tekrar bir araya gelmişler. Yani ikinci bir şans vermişler kendilerine. Bu sefer de ilişkileri yürümemiş ve ilişkilerini tamamen bitirmişler. Duygu Sarışın’ı daha önce tanımıyordum. Ben Leman dizisi ile tanıdım. İyi bir oyuncu ve rolünün hakkını veriyor. Hemen Google’da da arama yapmışlar zaten. Ben Leman Şahika kim diye? Demek ki herkesin dikkatini çekmiş. Bugünün kişisel blog yazısı da böyle bir haber oldu.
Akşam diyorduk, oldu akşam...
Evet, akşam diyorduk. Oldu Akşam. Cahit Sıtkı’nın böyle başlayan bir şiiri vardı. Kişisel blog yazısı başlangıcı için süper oldu bu dizeler. Dün akşam iyi uyuyamadım ya. Bu akşam da erkenden yatayım dedim. Uyku tutmadı. Mecbur kalktım yine yataktan.
Kardeşim, İnstagram’da bir söze denk gelmiş. “Sadece günleri doldurmak için yaşıyoruz” diye. Gerçekten öyle. Ekonomik kriz, yaşanan toplumsal olaylar falan. Ne tat bıraktı ne tuz. Yine millet hasta. Grip dolaşıyor ortalıkta. Kovid, geri gelmiş diyorlar. Dikkat edin millet.
Ne zamandır altın alıp yürümüştü. Ama bugün düşmüş. İnsanlar ellerindeki altınları çıkarınca böyle oldu diyenler var. Show TV’de, Bahar dizisini izliyor bizimkiler. Onda da Bahar’ın oğlu eşini aldatmış. Desenize Bahar’ın oğlu da hayırsız çıktı.
Bahar dizisi başlayıncaya kadar kanal D’de, Eşref Rüya dizisinin tekrarı vardı. Biraz onu izledik. Dizide karakterlerden biri, “Bir sabah hafıza kaybına uğramış olarak uyanmak isterdim” dedi. Eski aşkları, acıları her şeyi unutmak için. Eşref hemen devreye girdi. “İnsan, acılarıyla beraber insandır” dedi. Eşref Tek yine son noktayı koydu. Bana göre de öyle.
Çok Güzel Hareketler Bunlar 2’nin yeni sezon tanıtımı yayınlandı. Yakında Star’da başlayacakmış. Bu habere sevindim. Komedi, devam etmeli her zaman. Arkadaşlardan biri anlattı. İş yerinde devamlı parasızlıktan şikayet eden kız, şak diye İphone 17 satın almış. Cem Yılmaz diyordu ya, “Evini satar alır” diye. Var bunlar yani. Adam sallamıyor.
Ay'a ayak basmak kadar büyük bir şeydi benim için...
Sevgili blog dostlarım! Hadi beni tebrik edin. Çünkü bu kardeşiniz markete gitti ve abur cubur almadan marketten çıktı. Belki Ay’a ayak basmadık ama biz de kendi çapımızda böyle büyük işler yaptık. Bir ara turla geziye gitmiştik. Hava güneşliydi. Şemsiyesiyle beraber yanımızdan bir Japon geçti. Güneşten korunmak için şemsiyesini açmıştı. Şemsiyenin ilk kullanılış amacının güneşten korunmak olduğu için söylenir ya. Ben bu sahneyi görünce bu söylenene inandım dostlar. Size de hiç bitmeyecekmiş gibi geliyor mu? Siz de daha çok var diyor musunuz? Nasıl geçecek bu günler diyor musunuz? Fazla da gizem yaratmaya gerek yok. Cuma gününden bahsediyorum. Hafta sonu gelir mi dostlar?
Ben Leman dizisi, bizi yakaladı...
Kişisel Blog Yazıları #29: İclal Aydın gibi yazabilmek...
Bugün kişisel blog yazıları serisinde okumaya yeni başladığım İclal Aydın’ın, Yaz Bitmesin kitabından yola çıkarak bir yazı yazacağım. Köşe yazılarından oluşan bir kitap bu kitap. Vatan gazetesindeyken yazdığı yazılar olabilir bu okuduklarım. Çünkü Vatan gazetesinde yazdığı dönemlerde okurdum köşe yazılarını. O yüzden yazılarını okurken o günlere dönüyorum. O zaman sosyal medya yok. Gazete almak var. Gazete alıp, sevdiğin köşe yazarı bugün ne yazmış diye okumak var. O dönem gazeteler kitap verirdi kitap. Çok kitap almışlığım vardır gazetelerden. İclal Aydın’ın köşe yazılarını okurken, ”Keşke ben de böyle yazabilsem” dedim. Sadece İclal Aydın özelinde değil, yazısını beğendiğim tüm köşe yazarları gibi yazmak istemişimdir. Hala da böyleyim. Mesela yazılarını beğenerek okuduğum blog arkadaşlarım için de aynı şeyi düşünüyorum. Onlar gibi yazabilmek.
Türkiye'den kısa haberler: Yerli yapay zeka Kumru, İnstagram'a Türkçe dublaj ve daha fazlası...
*Kişisel blog yazıları serisinde kısa kısa notları okumaya hazır mısınız? O zaman başlayalım.
*Yerli
yapay zeka “Kumru” kullanıma açılmış. Sorulara çok saçma cevaplar veriyormuş.
Diğerleri ilk başladıklarında çok mu iyiydi sanki. Eğer işin üzerine düşerlerse
zamanla iyi bir iş çıkabilir ortaya.
*Enes
Batur, İnstagram üzerinden saçma paylaşımlar yapmaya devam ediyor. Bu çocuğa
biri dur demeyecek mi?
*Ebru
Baki ve İsmail Küçükkaya, TV100’den gönderildiler. Peki şimdi ne yapacaklar? Yeni
bir kanalı mı geçecekler yoksa YouTube’a mı başlarlar veya biraz ara mı
verirler?
*Bursa’nın
birkaç günlük suyu kalmıştı. Neyse ki yağmur yağmış. Umarım barajlar biraz
olsun dolmuştur.
*İnstagram’da
denk geldim. Baştan sona, kronolojik olarak Dostoyevski kitaplarının videosunu
yapmış bir kitap hesabı. Dostoyevski’nin bilmediğim kitapları varmış ya.
*Bir
Kedinin Yolculuğu filmi çok övülüyor. İlk fırsatta izlemek istiyorum. İlk
fırsatta izlemek istediğim o kadar çok film var ki.
*Ülke
olarak 1 Nisan 2026’da 5G’ye geçecekmişiz. Hayatımıza neler katacak bakalım 5G?
*İnstagram’a
Türkçe dublaj özelliği geliyormuş Yabancı dildeki bir videoya mı denk geldin.
Üzülme, artık Türkçe dublaj var. Gel abla gel.
Kişisel Blog Yazıları #28: İki güzel söz ve bir fotoğraf...
*Kişisel blog yazıları serisinin bu bölümünde iki tane güzel söze ve bir fotoğrafa yer verdim.
*Atomik
Alışkanlıklar kitabında James Clear, “Hedef bir kitap okumak değil, okuyan
birine dönüşmek.” diyor. Harika bir söz. Okuyan birine dönüşmekten kasıt, her
gün okumaksa, o zaman ben daha okuyan biri değilim dostlar. Peki ya siz?
*Bir
de Razi’ye kulak verelim o zaman. Bakalım o ne demiş? Geçmiş ve gelecek zaman
ile meşgul olmayı terk et. Bunu yapabilmek o kadar zor ki. Peki siz denediniz
mi hiç?
*İnstagram’da
bir arkadaşım, yağmur yağarken sokağın fotoğrafını çekmiş. Kimsecikler yok
sokakta. Şemsiyesiyle yürüyen bir kız eklemiş fotoğrafa. Böyle fotoğrafları
seviyorum.
Kişisel Blog Yazıları #27: Üç kitap, bir film...
*Kişisel blog yazıları serisinin bu yazısında neler var neler? Üç kitap, bir de film var. Başlayalım bakalım yazmaya.
*Şeker
Portakalı kitabı sadece 12 günde yazılmış. Her şey kafasında çoktan olup bitmiş
demek ki yazarın. Ahh Zeze ahh!
*Herkes
bu ara Zülfü Livaneli’nin yeni çıkan kitabı, Bekle Beni’yi konuşuyor.
*Başka
bir kitap haberi daha: Arif Ergin’in, Gizlenen adlı kitabı. Tarih Obası Ceren,
kanalına konuk almış Arif Ergin’i. Demek ki kitap o kadar iyi. Ceren beğendiyse
benim için okeydir.
*Çağatay
Ulusoy ve Elçin Sangu’nun oynadığı Uykucu filminden ilk fragman yayınlanmış. Bir
ajan filmiymiş. Uykucu nasıl bir isim dedim ilk duyduğumda. Elbette bir anlamı
vardır. Onu da öğreniriz.
Kişisel Blog Yazıları #26: Elon Musk ve Selçuk Bayraktar, kendi Wikipedia'larını çıkarıyorlar...
*Kişisel blog yazıları ile hayatın nabzını tutmaya çalışıyorum. O zaman hayatın nabzını tutmaya başlayalım.
*Yerli
Wikipedia geliyormuş. Selçuk Bayraktar, yeni projesi Küre’yi açıklamış. Birkaç
gün önce Elon Musk da, kendi Wikipedia’sını çıkaracağını duyurmuştu. Demek ki
bu ara, bu moda.
*Gupse
Özay’ın, kendi çocukluğundan esinlenerek yazıp seslendirdiği animasyon dizisi
Gupi, 31 Ekim’de, Netflix’te yayınlanacakmış. Nedense bu kadını pek sevmiyorum.
Ama devamlı üretim halinde olmasına hayranım.
*Enes
Batur, 16 milyon aboneli YouTube kanalını kapatmış. Bu çocuğun gerçekten
psikolojik sorunları var. Acil destek alması gerekiyor. Sadece YouTube kanalını
kapattığı için söylemiyorum bunu. Bundan önce birkaç tane daha anlamsız
paylaşımları olmuştu. Normal ruh halinde olan birinin yapacağı işler değil
bunlar.
Kişisel Blog Yazıları #25: Eski bir kitap kutusunu karıştırırken...
*Kişisel blog yazıları serisini elimden geldiğince devam ettirmeye çalışıyorum. İşte yeni yazı ile karşınızdayım.
*Her
gözlüklü olan insan kitap okuyor mudur? Belki sorduğum şey saçma ama ben öyle
bir ilişki kuruyorum nedense.
*Eski
bir kitap kutusunu karıştırırken Dostoyevski’nin, Yeraltından Notlar kitabına
denk geldim. İş Bankası yayınlarından. Çıkardım, kenara koydum. Belki yeniden
okurum yine.
*Göbeklitepe
için uzun zamandır kazıların yavaşlatıldığı hatta durdurulduğu iddiaları var.
Belki de böyle bir şey hiç olmadı. Ama biz millet olarak komplo teorilerini
severiz.
Kişisel Blog Yazıları #24: Depresifim ama kompleksli değilim...
*Kendimi çok yorgun hissediyorum şu an. Biraz da depresif gibiyim. Yorganı üstüme çekip sadece yatmak istiyorum.
*Midem
yanıyor yine. En iyisi bir çiğneme tableti atayım ağzıma. Rahatlatır midemi.
*Kurgu
dışı kitaplar okuyacaksam eğer. Bunlar yazmak ve okumak üstüne olmalı.
Böylesini daha çok seviyorum galiba.
*Kalemle
eskisi kadar güzel yazamıyorum. Neden acaba?
*Telefonuma
yeni kılıf aldım. Bir hafta olmuştur herhalde. Hala telefona yakıştı mı,
telefonu kullanırken bana kolaylık sağlıyor mu sorularına cevabım net değil,
ikilemdeyim.
*Geçen
dışarıda gezerken kestaneci gördüm. Bizimkiler de almışlar. Yedik ama
kestanecilerin sattıkları kestaneler daha güzel oluyor gibi.
*Tostu
güzel olan bir yer bulsak da bir tost yesek. Veliaht dizisinde adam çırağına
söylüyordu. “İki tost kap da gel” diye.
*Bu
yazı tam bir kişisel blog yazısı oldu gibi sanki? Ne dersiniz?
Celal Şengör'e göre biz maymundan mı geldik?
Celal Şengör’e, Fatih Altaylı soruyor, “Biz maymundan geldiysek şimdiki maymunlar ileride insan olur mu?” diye. Celal Şengör ise, Bir kere biz maymundan gelmedik diyor. Bu cevabına şaşırdım. Çünkü ağzını doldura doldura, “Biz maymundan geldik” demesini beklerdim. Çünkü o bir ateist. Bunu da her fırsatta yaptığı açıklamalarla da dile getiriyor. Ateist olduğu için kendisini yargılamıyorum yanlış anlaşılmasın. Herkesin kendi kararı sonuçta. Herkes kendi bacağından asılacak. Sorunun cevabına devam edersek de, “Şimdi maymunlar insan olabilir mi? Olabilir. Fakat: Bizim insanın egemen olduğu dünyada, dünya tarihinde hiç olmamış bir şey var: Bir tür, bütün dünyayı ele geçirmiş vaziyette. Hiç olmamış o” diyor. Yani anladığım kadarıyla demek istiyor ki, “İnsanlık, bu kadar dünyaya hakimken, şimdiki maymunların insana dönmesi zor. Ya da insanlık buna izin vermez.” Sizin bu konudaki görüşlerinizi merakla bekliyorum.
Pazartesiye giriş...
Her zaman ki gibi sabahları televizyonda yine izlenecek bir şey yoktu. Televizyonu bıraktım bizimkilere, geçtim bilgisayar başına. En azından YouTube’dan izlenecek bir şeyler bulurum umuduyla. Ama önce kişisel blog yazımı yazmamın daha doğru olacağını düşündüm. Sonra dalarım YouTube deryasına. Gerçi insan bazen YouTube’tan bile sıkılıyor ya neyse. Pazartesi gününden yazıyorum bu yazıyı. Yeni bir haftaya başladık. Yine hafta sonunu iple çekmeye başlıyoruz yani. Biraz ülke gündemine bakarsak. Biliyorsunuz Fatih Altaylı hapiste. Hapiste olmasına rağmen gönderdiği mektuplarla YouTube programına devam ediyordu. Bugün gördüm ki bir süre ara vereceğini açıklamış. Yine gönderdiği bir mektupla. Biraz da teknoloji o zaman: ChatGPT’ye alışveriş yapma özelliği gelmiş. Bu gidişle yakında her şeyi ChatGPT’den yaparız. Şimdilik bu kadar o zaman. Görüşürüz.
Biten bir pazar günü ve notlarım...
Pazar gününü ve haftayı, yazdığım bu kişisel blog yazısı ile geride bırakıyorum. Yaşar’la buluştuk. Çay içip, sohbet muhabbet ettik. Akşam televizyonda Atv’de, Kim Milyoner Olmak İster’i izledik. Bizim burada ki otobüs fiyatları yarından itibaren 40 liradan 50 liraya çıkıyor. Artık 5 lira da arttırmak yok. Direk düz hesap 50 lira yaptılar. Telefona, yeni kılıf aldım. Eskisi, orasından burasından küçük parçalar halinde kopmaya başlamıştı. Darısı yeni telefon almaya. Now’da yeni başlayan Ben Leman dizisindeki Şahika karakterine kıl kaptım. Leman’a kasabada yaşama hakkı tanımıyor. Uzun yıllardır kullandığım bir eşyayı hemen atamıyorum ya da atmıyorum. Çünkü o eşyada yaşanmışlıklar var. Kitap okuyamadım bugün. Yarın okunmamış sayfaları telefi etme umuduyla.
Her zaman blog...
Tam uykuya geçecekken uyandım. Sonra da uyuyamadım. Uyanmışken bir kişisel blog yazısı yazmanın iyi olacağını düşündüm ve oturdum bu yazıyı yazmaya başladım. Bazı okurlar, roman okumayı bırakmış ve kurgu dışı kitaplar okumaya başlamış. Çünkü roman okumanın kendilerine bir şey katmadığını düşünüyorlarmış. Bunun yanlış bir düşünce olduğunu dile getiren bir yazı okudum. Cumartesi akşamları normalde Atv’de, Can Borcu dizisini izlerdik. Bu hafta onun yerine yeni bir dizi koymuşlar. Aynadaki Yabancı dizisinin adı. Biraz izledik ama sarmadı. Zap yapıp durduk. Galatasaray- Beşiktaş derbisi vardı. 1-1 bitti. Bu ara abur cubura çok yöneldim. Biraz azaltmam lazım. X’in yapay zekası Grok ile bloglar üzerine sohbet ettik. Seviyorum keratayı. Her yazdığımda beni tanıyor ve hemen, “Blogdan mı sohbet edelim yoksa başka bir şeyden mi?” diye soruyor. Benim cevabım da, “Her zaman blog” oluyor.
Sosyal medya kullanımına sınır koymak...
Gece tuvalete kalktım. Duvardaki saate baktım. Çalışmıyor. Evet, bu saat durmuştu ya, unutmuşum. Pilini de değiştirmedik. Mecbur telefona bakacağım saatin kaç olduğunu öğrenmek için. Telefonu elime alınca da ister istemez sosyal medyada ne var diye bakıyorsun. Sonra 20 dakikadır sosyal medyada olduğunu fark ediyorsun. O yüzden sosyal medya kullanımına bir sınırlama koymak gerekir. Ben İnstagram’ı ayarladım. Bir saat dolunca, günlük olarak beni uyarıyor. Ama o uyarıyı kapatıp kullanıma devam ediyorum. Tuşlu telefona geçmeyi önerenler var. Ben bunu kabul etmiyorum. Hem akıllı telefon kullanacağım hem de kendimi dizginlemesini bileceğim. Bunu yapmalıyım. Ama ne zaman yaparım bilmiyorum. En azından kafamda böyle bir düşüncem var. Şimdilik bununla kendimi avutuyorum.
Modern insan dertleri...
Hafta sonu neler yapacaksınız? Bir arkadaşım turla İstanbul Adalar’a gidecekmiş. Ben mi ne yapacağım? Daha belli değil. Hava yağmurlu olmazsa belki bir çay/kahve içmeye çıkarım. Ya da yağmurlu olursa da evde kitap okumaca falan. Ya da film izlemece. Böyle planlar yapıyorum ama o an geldiğinde de hiçbir şey yapmak gelmiyor içimden. Battaniyeye sarılıp sadece yatmak. Belki de vücudumun ihtiyacı olan şey sadece bu: Battaniyeye sarılıp yatmak. Günü yatarak geçirince de kendimi zararda hissediyorum. Çünkü kendime bir şey katmamış oluyorum. Bu da rahatsız ediyor beni. Modern insan dertleri işte. Gerçi modern insan derken gerçekten modern miyiz? O da ayrı bir tartışılması gereken konu.
Harry Potter, dereyi görmeden paçaları sıvıyor...
Yeni başlayacak Harry Potter dizisi 10 sene sürecekmiş. Bi durun bakalım. Önce dizi tutacak mı, beğenilecek mi? Bir onu görelim.
ŞİRKET
SAHİBİ ALEYNA…
Aleyna
Tilki müzik şirketi kurmuş. Aleyna’yı severim ve başarılı olmasını isterim.
Umarım işi bilen birileriyle şirketi kurmuştur da parası çarçur olmaz.
TENEKE
KUTUDA AYRAN…
Niye
bugüne kadar teneke kutuda ayran üretmediler? Bu soruyu bugün İnstagram’da
gördüm. Gerçekten neden? Ya maliyettir ya da sağlıksız falan muhabbetinedir.
EVET,
SAKIZ DA SAĞLIKSIZ…
Sağlıksız
demişken. Sakız da sağlıksızmış. İçindeki maddeler bilmem ne zararı falan
veriyormuş vücudumuza. Çevremizdeki her şey zehir resmen.
YENİ
SEZON NEDEN BAŞLAMADI?
Çok
Güzel Hareketler Bunlar 2’nin yeni sezonu daha başlamadı. Ne oldu? Star TV ile
anlaşamadılar mı acaba?
Ekim ayı, Orkun Ün ve Liverpool zaferi...
Eylül ayını da yolcu ettik. Hoş geldin ekim ayı. Bize güzellikler getir olur mu? Nedense her yeni başlayan ay, her yeni başlayan hafta ve her yeni başlayan yılda insan bir motive oluyor. İşte, hayatımda değişiklikler yapmam için bir fırsat diyor kendi kendine. En azından ben öyle diyorum. Birkaç köşe yazısı okudum. Son dönemde Hürriyet’te yazan Orkun Ün’ün yazılarını beğeniyorum. O da yazılarında birkaç konuya kısa kısa değiniyor. Benim kadar kısa değil tabi ki. TRT 1’de, Galatasaray- Liverpool, Şampiyonlar Ligi maçını izledik. Osimhen’in golüyle 1-0 kazandık. Arkadaşım Prens dizisini izlemiş. “Bahsedildiği kadar varmış. Hem öyle çok küfür de yok” dedi. Giray Altınok’u severim ama dizisini sevemedim.