Yazın bile bacasından duman çıkan evler çizerdik...

     İlkokulda resim derslerinde hep ev yapardık. Ama yıllar sonra bir capste farkettim. Her yaptığımız ev resminde, bacadan duman tüterdi. Şimdi düşünüyorum da. Demek ki evi hiç yaz ayını düşünerek yapmamışız. Benim yaptığım ev resmi her zaman aynıydı ama. Çift pencereli bir ev. Sonra bir kapı. Sonra tepeye sapsarı bir güneş. Sonra sayfanın aşağı tarafına bir dere. Derenin yanına da ağaçlar. Ağaçları yuvarlak yapmaya çalışırdım. Oda ağaçtan çok dondurmaya benzerdi. Baktım öyle olmuyor. Bu sefer gövdeden dallar çıkarırdım ardı ardına. En azından o yaptığım yuvarlak ve dondurmaya benzeyen ağaçtan daha fazla ağaca benziyordu. Ağaçların gövdelerini kahverengiye boyardım. Dallarını ise yeşile.

çocukluk, ev çizmek, resim dersleri, yaşadıklarım
                                         İNSAN ÇİZMEYE ÇALIŞAN BEN
     İnsan yapmaya çalışırdım. Ellerini yaparken çok zorluk çekerdim. Bir türlü ele benzetemezdim. Tavuk kanatları gibi olurdu yaptığım eller. Hele ayakkabılar. Öne doğru bir şekil yapardım. Sözde ayakkabının alt tarafı. Ama ayakkabının üst tarafını bir türlü yapamazdım. Bu başarısız deneyimlerden sonra çöp adama geçtim. O daha kolaydı. Gün geldi büyüdüm. Bir ara karikatürlere merak saldım. Ben büyümüştüm ama çizim yeteneğim çocukluğumdaki gibi yine küçük kalmıştı. Salih Memecan’ın konferansına katılmıştım. Karikatürle olan ilişkisini anlatmıştı, “Ben hiç boş durmam. Önümde bir selpak görsem hemen onun üstüne bile karikatür yaparım” demişti. Bende hayran hayran dinlemiştim. Böyle tutkuyla bağlanmak bir şeye harika ya.
                                           BİRDE PATATES BASKI VARDI
     Sonra patates baskı yapardık. Hatırladığım kadarıyla patatesi ikiye bölüyorduk. Sonra böldüğümüz yerleri boyuyorduk. Sonra onları resim defterine basıyorduk. Yanlış da hatırlıyor olabilirim bak. Ama bu işlere elim pek yatkın değildi. Resim dersi deyince aklıma bunlar geliyor. Ha birde şey yapmıştık. Böyle plastikten çubuklar almıştık renk renk. O çubukları uhu ile yaptığımız eve yapıştırmıştık. O güzel olmuştu diye hatırlıyorum. Çocukluk en güzel yıllar ya. Çocukluğum ve çocuklar üzerine yazmayı seviyorum. Bu akşam ilkokullar yıllarımdaki resim derslerimden bahsetmek istedim. Aslında bu bahsettiğim sadece benim resim derslerim değil. Hepimizin resim dersleri. Birkaç dakikalığına da olsa, o yıllarımızı hatırlayıp gülümsediysek yeter.

Foto kaynak: https://www.pexels.com/photo/arts-and-crafts-child-close-up-color-159579/

Cem Yılmaz, gerçekten Şahan'ı kıskanıyor mu?

      Recep İvedik 5 vizyona girdi, yine tartışmalar aldı yürüdü. İlk önce Zafer Algöz’ün bir eleştirisi olmuştu. Belki de eleştirinin de ötesi. Neyse işte. Onun yaptığı açıklamalarla ilgili de bir yazı yazmıştım. Ona da isterseniz, buradan bir göz atabilirsiniz. Şimdi de Cem Yılmaz polemiği çıktı. Gerçi hep vardı ya. Bir zamanlar Şahan Gökbakar’ın tv8’de bir skeç programı vardı. Dikkat Şahan Çıkabilir diye. Sonradan Atv’ye geçti diye hatırlıyorum. İşte o zamanlar. Şahan böyle daha yeni yeni parlıyor. O programda bir skeçte de Cem Yılmaz rol almıştı. Şahan’a destek olmak için. O zamandan bu zamana ne değişti de bu ikilinin arası açıldı?

cem yılmaz, şahan gökbakar, recep ivedik 5, güncel
                                    CEM YILMAZ’IN FİLMLERİ
                            GİŞEDE, ORTALAMA RAKAMLARA
                                                     OYNUYOR
      Bu durum için, “Boynuz kulağı geçti” diyebiliriz herhalde. Bir zamanlar destek olmak için programında konuk oyuncu olduğu Şahan, şimdi sinemalarda Cem Yılmaz filmlerini gişede katlıyor. Şimdi bu ikilinin arasının neden açıldığını bilmiyoruz. En azından ben bilmiyorum. Bununla ilgili bir haber duyduğumu hatırlamıyorum. Ama gerçek olan bir şey var. Oda: Cem Yılmaz filmleri, stand-upları kadar ilgi çekmiyor. Standart bir gişesi var. Aşağı-yukarı her filmde o sayıyı yakalıyor. Ama o kadar işte. Recep İvedik ile Şahan Gökbakar ise bunun tam tersi. Her yaptığı Recep İvedik filmi bir önceki filmin gişesini geçiyor. Sadece kendi filminin gişesini geçse iyi. Sinemada en çok gişe yapan film sıralamasında da zirveye oturuyor.
                           BOŞVER ŞAHAN’LA POLEMİĞE GİRMEYİ
     Yok Şahan paylaşım yapmış. Bunun üzerine Cem paylaşım yapmış. Sonra Şahan da ona cevap vermiş. Daha önceleri düşünmüyordum ama bu son paylaşımlardan sonra düşünüyorum artık. Sanki Cem Yılmaz’da Şahan’ın başarısını kabullenememe gibi bir durum var. Temennim odur ki, yanılıyorumdur. Cem Yılmaz gibi birine yakışmaz bu durum. Bu ülkede stand-up da bir numara olan kişi sensin. Senin esas işin sinema değil, stand-up. Ha bu demek değildir ki, “Film çekme, sadece stand-up yap”. Sen yine filmini çek. Ama bu gişe konusunda kendini Şahan ile kıyaslıyorsan yanlış yapıyorsun bence. Enerjini boşa harcıyorsun demektir. Bu tartışma yerine enerjini yeni projelere harcasan daha iyi olur bence. Adam gişe rekorları mı kırmış. Kırsın, boşver. Sen kendine bak. 

Foto kaynak: https://www.pexels.com/photo/person-taking-picture-using-sony-camera-70313/

Evliliği, "Alt tarafı bir imza" diye görmek...

     Her şeyin suyunu çıkardığımız gibi aşkın da suyunu da çıkarmadık mı sizce? Hemen aşık oluyoruz. Birkaç ay sonra evlilik. Sonra birkaç ay sonra da boşanma. Peki neden böyle oluyor? Neden uzun süreli evlilikler göremiyoruz artık. Bunun nedeni bence: Tamamiyle hayata ve evliliğe bakış açımızın değişmesi. Yaşadığımız çağda artık devamlı kulaklarımıza fısıldanan bir şey var: “Değerli olan sadece sensin. Gerisi boş”. Böyle bir düşünce tarzında yaşıyoruz artık. Hem erkek hem kadın böyle bir düşünce tarzıyla başlıyorlar evliliğe. Bir zaman sonra sıkıntılar baş gösteriyor. Her iki taraf da, “Kimse için hayatımı heba edemem” deyip hemen boşanıyorlar. Şimdi böyle bir düşünce ile evlilikler nasıl hayatta kalır?

evlilik, aşk, güncel
                                       ALT TARAFI BİR İMZA MI?               
     Artık evlilik de eski saygınlığını kaybetmeye başladı. “Alt tarafı bir imza” deniyor evlilik için. O yüzden evlenilmiyor artık. Ama karı-koca gibi hayatlar sürülüyor. Aynı evde. Tıpkı yabancılar da olduğu gibi. Yanlış anlaşılmasın. Niyetim böyle yaşayanları, “Niye böyle yaşıyorsunuz?” diye ahkam kesmek değil. Zaten haddime de değil. Ben sadece olanı anlatıyorum. Onları da yargılamıyorum zaten. Böyle gördüler, böyle yaşıyorlar. Ama böyle giderse o eleştirdiğimiz  Avrupa gibi olacağız bizde. Evlilik bir bilinç meselesi. Anne- babalarımız da bu bilinç vardı. Ya da daha eskilere gidersek dedelerimizde ve ninelerimizde. Onlar görücü usülü evleniyorlardı. Peki evliliğe bakış açıları nasıldı?
                                    ESKİLERİN EVLİLİĞE BAKIŞI
     Mesela bir kadın eve gelinliği ile girince kefeni ile çıkacağını bilirmiş. Yani ölünceye kadar o evliliği devam ettirmek için giriyor o eve. O adama ölünceye kadar eş olmaya giriyor o eve. Çocuklarına mutlu bir aile sunmaya ve onları iyi yetiştirmeye giriyormuş eve. Ya peki erkek? Erkek de bunun bilincinde. Bir kere evlendi. Artık boşanma gibi bir durum olmayacak. Ölünceye kadar o kadınla evli kalacak. Çünkü o zamanki kültür böyle. Ha hiç kavgalar olmuyormuş mu? Oluyormuş. Yani böyle düşünülüyor diye her şey güllük gülistanlık değil. Böyle durumlarda bir taraf kendini geri çekermiş. Tartışma uzamasın diye. İyisiyle-kötüsüyle, acısıyla-tatlıysa bir ömür geçermiş. Şimdi o zamanki düşünceyi, kültürü hemen getirip şu anki duruma uygulayamazsın. O yüzden yeni nesiller yetiştirilirken, “Evlilik nedir, evliliğin ve ailenin önemi, aile bağları” gibi kavramların önemi anlatılmalı. Çocuklar bu bilinçle büyütülmeli. Çocuklar büyüdüklerinde evliliği, “Alt tarafı bir imza diye” görmemeli.

Foto kaynak: https://www.pexels.com/photo/man-and-woman-walking-to-forest-131193/

Sevdiği kadına dair gözyaşartan bir anı...

     Arkadaşlarıyla yemek yemeye gitmişti. Burası sıradan bir yer değildi onun için. Burası, gönlünde hala sızısı bulunan, sevdiği kadınla geldikleri yerdi. Arkadaşlarıyla bir masaya geçti. Onlar kendi aralarında kakara kikiri muhabbete dalmışlardı. O ise çoktan ayrılmıştı oradan ruhen. İşte karşıdaki masaydı. Beraber oturdukları, yemek yedikleri. Bir kere yan yana oturmuşlardı. Yemek yerken bir ara durmuştu. Ona bakmıştı, sevdiği kadına. Ona sarılmıştı. Oda başını göğsüne yaslamıştı. Mis kokusunu içine çekmişti. Saçlarından öpmüştü. Sonra ayrıldılar. Bakıştılar. “Canımsın benim” diyerek alnından öpmüştü. İşte bu anı tekrar yaşıyordu. O an bir kez daha yıkılmıştı. Gözleri dolu dolu olmuştu. Bir damla gözyaşını yanaklarına inmeden sildi.

sevmek, ayrılık, anı, güncel

Foto kaynak: https://www.pexels.com/photo/wedding-couple-sitting-on-green-grass-in-front-of-body-of-water-at-sunset-70737/

Bir gün geride sadece bloğum kalacak...

     Bir gün gelecek ve bu yazıların sahibi artık yeni yazılar yazamayacak. Bir gün gelecek, sevdiği yazarların kitabını okuyamayacak. Devamlı takip ettiği köşe yazarlarını okuyamayacak. Blog arkadaşlarının yeni yazılarını okuyamayacak. Edebiyat dünyasına dair ne varsa hepsini geride bırakacak. Ve arkasından, “Yaşamdan Yazılar” bloğu kalacak. Blogda yazıları okuyanlar, artık bu dünyada olmayan bir adamın satırlarını okuyacaklar. Bazılarını çok etkileyecek bu durum. Ben okusaydım hayatta olmayan birinin yazılarını, kendimi bi garip hissederdim. Yani sonuçta ölüm diye bir şey var. Bu modern hayat dediğimiz yaşam tarzı, ölümü bizden fersah fersah uzak gösteriyor. Okunan selaları duyduğumuzda, “Biri daha ölmüş” diyerek geçiyoruz. Sanki o sela bir gün bizim için okunmayacakmış gibi.





"Referandumdan kesin evet çıkar" diyebilir miyiz?

     Referandum için yapılan anketlere baktığınızda, belli bir fikir sahibi olamıyorsunuz. İktidara yakın olan anket şirketlerinde evet önde. Muhalif kanada yakın anket şirketlerinde ise hayır önde. Hem de bu referandum anketlerinde aralardaki farklar da dağlar kadar. Her iki kesimin yaptığı anketlerde neredeyse %10 yakın bir fark görüyorsunuz. Tabi bu durum bu referanduma özel bir şey değil. Diğer seçimlerde de bu böyleydi. Ama bu referandumun bir farkı var gibi. Diğer seçimlerde iktidar tarafı zaferden emin bir tavır sergiliyordu. Şimdi ise akıllarda soru işaretleri var gibi. Bunun delili olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, “Vatandaş olayı hala tam olarak anlayabilmiş” açıklamasını gösterebiliriz. O yüzden bu 16 Nisan’da yapılacak referandum için kesin bir şekilde, “Evet” çıkar demek zor görünüyor.

referandum, 16 nisan, evet, hayır, anketler, güncel

Foto kaynak:https://www.flickr.com/photos/bracknellforest/5366709862/in/photolist-9beMSo-dqhEwN-5zgyev-62Vcai-bAXspc-dpBF6c-bTSc1k-betqg2-doXRcJ-5zhQkm-5xPTHh-dux6Gt-fq1P6o-4zsThX-ahhncD-7mvy43-5JV9JZ-b2Naya-99vBfq-6HHPVD-8RVZjv-5y29HV-4h6uh2-8p1iM9-5ztJ4w-5zquhg-59aV5F-bErR4Y-bAXsrr-HwJHq-5ysiwD-pXjjgr-5zQ7qV-dnBWUb-4s6N7-8SCR3-diZqmg-EeXzN-8B6BRB-4gXh4d-5zkyr7-a8Vg62-8QMEUG-5zmrhg-5gygxF-rWgDJ-8vYAvN-9xn7L1-3oSih9-rKPvs

Bu ülkede herkes biraz senaristtir...

     Bu ülkede dizi izleyen herkes, biraz senaristtir. Mesela, ailecek bir dizi izliyorsunuzdur. Aileden biri, “Bak şimdi şu olacak” der. Hemen arkasından, onun dediği olur. Hemen aile grubundan başka biri de, “Vayy be! Senarist misin? Sen mi yazdın diziyi?” der. Çünkü artık dizilerde işlenmeyen konu kalmadı ki. O kadar dizilere boğulmuşuz ki. Artık sahnelerde, nerdeyse oyuncunun söyleyeceği söze kadar tahmin edebiliyoruz. Ama tüm bunlara rağmen, her çeşit diziyi izlememize rağmen, yine de bakıyoruz. Dizi izleyicisi olarak da geliştirdik kendimizi. Bu yüzden öyle sıradan işler tutmuyor. Bunda, ülkemizde yabancı dizi izlenme oranlarının yüksek olması da etken. Yönetmeni de, senaristi de, izleyicisi de izliyor bu yabancı dizileri. Kaliteyi görüyoruz. O yüzden hepimiz kaliteli işler bekliyoruz artık.