Gülse Birsel, Engin Günaydın ile yeniden aynı dizide...

     Bomba gibi bir haber ile karşınızdayım. Gülse Birsel ile Engin Günaydın, bir mekandan çıkarken görüntülenmişler. Çıkışta açıklama yapmışlar. Bu muhteşem ikili ekranlara dönüyormuş. Bir Avrupa Yakası fanatiği olarak, ben bu habere çok sevindim. Ama inşallah, yine Yalan Dünya gibi bir dizi yazmaz Gülse Birsel. Engin Günaydın’ı da, öyle iyi olmayan bir projede harcamasını istemem. Yalan Dünya’yı sevmiş olanlar olabilir tabi. Ama bana sorarsanız, Avrupa Yakası’nın yanından bile geçemez. Burhan Altıntop’u özlemişim bu arada ya. İlk başlarda hiç hoşlanmıyordum Burhan karakterinden. Sonradan çok sevdim. İsterim ki Gülse Birsel, yine Burhan Altıntop gibi, Engin Günaydın’ın oyunculuk yeteneğini ortaya çıkaracak bir rol yazar ona.

Gülse Birsel, Engin Günaydın, dizi, güncel

Foto kaynak: https://www.pexels.com/photo/curve-industry-photography-vintage-65128/

Sosyal fenomen Nusret olayı...

     Şu sosyal medya dediğimiz alemde neyin bir anda popüler olacağı belli olmuyor. Son olay şu Nusret meselesi. Adam ete değişik tarzda tuz döküyor diye meşhur olup gitti. Şimdi o hareketin ne ilgi çekici yanı var? Bence anlamsızca bir hareket. Ama şu tarafı hoşuma gitti ki: Bir Türk’ün dünyada popüler olması ve tüm dünyanın bu hareketi yapması 😉

nusret, sosyal medya fenomeni, güncel

Foto kaynak: https://www.pexels.com/photo/food-dinner-steak-fork-7592/

Adı Efsane dizisi beni sarmadı pek...

     Adı Efsane dizisi dün akşam başladı. Başrollerinde Erdal Beşikçioğlu ve Gökçe Bahadır var. Cumartesi akşamları bir şey olmadığı için ve fragmanı hoşuma gittiği için izledim. Ama beklediğimi bulamadım. Bir zamanlar Trt 1’de Koçum Benim dizisi vardı. Ona benziyor. Ben ilk bölümden ısınamadım. Belki ilerleyen bölümlerde dizi kendisini toparlar. Ama ilk bölüm için, “Beni sarmadı” diyebilirim. 
adı efsane, murat boz, başbakan binali yıldırım, ingiltere başbakanı may, güncel
     Murat Boz’un annesi kalp rahatsızlığından dolayı hastaneye kaldırılmış. Hastaneden açıklama yapılmış. Şu anda durumu iyiymiş. Murat Boz sevdiğim bir sanatçıdır. Hem de duygusal bir adam. O Ses Türkiye’de ne kadar duygusal birisi olduğunu gösteriyor.  Annesinin bu rahatsızlığı yıkmıştır onu. Dilerim en kısa süre içerisinde annesi sağlığına kavuşur.
     İngiltere Başbakanı ile Başbakan Binali Yıldırım’ın basın toplantısında esprili dakikalar yaşanmış. Bir gazeteci Başbakan May’e, “AB’den çıkan bir ülke olarak AB’ye girmek isteyen Türkiye’ye ne mesajınız olur?” demiş. Tam o anda Başbakan Binali Yıldırım patlatmış espriyi, “Giren de pişman girmeyen de” diye. Başbakan May’i çok güldürmüş bu söz. Ama gerçekten öyle değil mi?

Evet ya da hayır diyenleri linç etme...

     Yine bir referandum, yine bir evet-hayır tartışmaları. Artık bunları yazmaktan, konuşmaktan sıkıldık ama maalesef değişmiyor. Hayır diyen kendine, evet diyen kendine. Birini hayır dedi diye şucu yapmayın. Birini evet dedi diye ocu demeyin. Ama bunlar boş laf. Dibine kadar ocu-bucu deniyor yine. Murat Boz, “Evet” dedi diye, bilmem CHP’nin Zonguldak neycisi, “O bizim evladımız değil” demiş. Ne alakası var aga. Saçma sapan bir açıklama işte. Toplumda saflar keskinleşti. Bizde oyunun kuralları böyle. Birlik falan hikaye. Bizde böyle bir toplumuz işte. Bizden olmayanı yerin dibine sokar, vatan haini ilan ederiz. Bunlar bizim için basit işlerdir. Ayrıştırmak genlerimize işlemiş bizim.

referandum, evet-hayır tartışmaları, murat boz, güncel

Sabahattin Ali'nin, elinden düşürmediği kitaplar...

     En çok okunan kitaplar sıralamasında hep onu görüyoruz. Kürk Mantolu Madonna kitabı ile Sabahattin Ali’yi. Peki Sabahattin Ali kimleri okurdu? O kimlerden feyz alırdı? Kendisi 1935 yılında açıklamış. Ama bu söylediği kitaplar bir kere okuyup geçtiği kitaplar değil. Devamlı okuduğu kitapları sıralamış. Yücel dergisinde yazmış bu devamlı okuduğu kitapları. 19’uncu sayısında. İlk sırada Dostoyevski’den Budala var. Ben şahsen Budala’yı okumadım. Gelelim ikinci kitaba. Yazarı Şolohov. Bu ismi daha önce duymamıştım. Kitabının ismi: Ve Durgun Akardı Don. Üçüncü sırada da adını ilk defa duyduğum bir yazar var: Andre Malraux. Kitabının ismi: İnsanlık Durumu. Dördüncü sırada ismini çoğumuzun duyduğu Gorki var. Klim Samgin’in Yaşamı kitabı ile. Beşinci ve son sırada bir Türk şairimiz var: Nazım Hikmet. Taranta Babu’ya Mektuplar kitabını birkaç kere duyduğumu hatırlıyorum. Bu kitaplardan Budala ve Taranta Babu’ya Mektuplar’ı ilk etapta okumak isterim.  

sabahattin ali, kitap, güncel

Yaz ayını özleyenler el kaldırsın...

     Sağlık Bakanlığı, bilinçsiz antibiyotik kullanımına karşı kampanya başlattı. Haberleri izleme fırsatınız olduysa görmüşsünüzdür. Haberlerde denk gelmemişseniz bile, kamu spotuna denk gelmişsinizdir. Kamu spotunda iki şeye dikkat çekilmiş. Birincisi, hemen bir boğaz ağrısında ya da gripte antibiyotik kullanımından kaçınmamız öğütleniyor. Bunun dışında da antibiyotiği doktor yazarsa kullanmamız gerektiği söyleniyor. Birde, “Doktorlara baskı yapmayın” deniyor. Biz millet olarak şartlanmışız, “Abi antibiyotik içmezsem bu hastalık geçmeyecek” diye. Ondan sonra doktora, “İllaki yaz yaz” diye diretiyoruz. Adam da mecburen yazmak durumunda kalıyor. Ayrıca bir bilgi de vereyim. Ülke olarak Avrupa’nın en çok antibiyotik kullanan ülkesiymişiz. Sağlık Bakanlığının bu uygulamasını çok yerinde buluyorum.
antibiyotik kullanımı, yaz ayı, poyraz karayel albayım, güncel
                                                               YAZ AYI, GEL BE
     Yaz ayını özledik be. Özellikle neden mi özledim? Sabahları işe gitmek için kalkıyorsun ya. Odanın içi buz gibi oluyor. Yorganı bir açıyorsun, buz gibi. Zor zahmet yataktan kalkıyorsun. Koşa koşa tuvalete git gel. Sonra üşüye üşüye kazaktı, pantolondu giy. Sonra durağa git. Anca serviste ısınabiliyorum. Oda hemen değil ha. 5-10 dakika sonra. Yaa, bunun dışında birde. Kazak giy. Mont giy. Şapka giy. Atkıyı tak. Artık şöyle yaz gelse de, şu üstümüzdeki ağırlıklardan bir kurtulsak. Şöyle tişörtlerle efil efil gezsek. Güneşi ayrı bir özledik zaten. Sabahları kalkıyorsun hava karanlık. Bu yaz saati uygulaması nedeniyle. Güne, için kararık başlıyorsun. Şöyle yaz sabahlarını özledik. Her taraf ışıl ışıl. Mis gibi sabahın kokusunu içimize çeksek. Ey yaz!!! Gel artık be.
                                             “ALBAYIM, HAYAT NEDEN BÖYLE?”
     Ne zamandır Poyraz Karayel’de, Poyraz’ın Albay ile konuşmasına denk gelmiyorduk. Uzun bir aradan sonra bu akşam Poyraz, tekrar Albayı ile hayatı konuşmaya başladı. Bu Poyraz’ın, Albay ile konuşması hoşuma gidiyor. Poyraz, içinden geldiği gibi anlatıyor Albay’a. Bu ne güzel bir özgürlüktür. Birine, hiçbir şeyini gizlemeden anlatmak. Hatta, daha da ileri giderek Albayın yanında ağlaması. Evet, insanı kendi başına ağlamak da rahatlatır. Ama başka birinin yanında, hem de çok güvendiği birinin yanında ağlamak, gözyaşı dökmek, insanı daha da bir rahatlatır. Yanında ağladığın bir insanın yanında, tüm maskelerinden arınmış bir şekildesindir çünkü. E bu çağda, birinin yanında kendin olabilmek büyük bir nimet. Poyraz ile Albayın konuşmalarından bir demet buraya bırakıyorum.
    
     

Sen beni ölsen unutamazsın...

Geçtiğimiz günlerde haberlerde izledim. Belki siz de denk gelmişsinizdir. Bir postacının emekliliğine çok az kalmış. Oda emekliliğine az kalan bu dönemde, her namaz çıkışı, cami cemaatine tatlı dağıtıyormuş. Böyle yapmasının nedeni ise: Helallik almak. “Bunca yıldır insanlara iyi ya da kötü haberler getirdim. Kalbini kırdıklarımız olmuştur. O yüzden bende böyle bir şey düşündüm. Cami çıkışı cemaate tatlı dağıtıyorum. Onlardan helallik istiyorum” diyor. Bu arada şu bilgiyi de vereyim. Bu postacı abimiz, 30 yıldır aynı çevrede postacılık yapıyormuş. Ben insanımızın, bu huyunu seviyorum ya. Helallik almak kavramı çok önemli. Birde şu helallik almak kavramı, ömrümüzün sonuna doğru değil de her zaman aklımızda olsa. Yanlış anlaşılmasın. Ben Postacı abiyi eleştirmiyorum. Zaten adamın halinden, tavrından belli. Öyle reklam kokan bir hareket değil yaptığı. Hepimiz şu helallik alma kavramı üzerinden yaşamaya çalışsak, yaşadığımız bunca sıkıntılar, ruhen doyumsuzluklar geride kalır diye düşünüyorum. 
postacı, helallik, kişisel gelişim, emre aydın, sen beni unutamazsın, güncel
                                           İNSAN, DEVAMLI GÜLEREK YAŞAYAMAZ
     Bence hayatı yaşamak, devamlı gülüp eğlenmek, kakara kikiri yapmak değildir. Zaten insan devamlı gülemez ki. Bu insanın doğasına aykırı. Bu kişisel gelişim kitaplarında, konuşmalarında sanki hep bu öğütleniyor. Devamlı hayata karşı dik durun. Gülün, eğlenin. Ben tam da bunun zıttını düşünüyorum. İnsan yeri gelir ağlar da. Artık bir şeyler çekemeyeceği bir noktaya geldiyse, artık canına tak dediyse, gözyaşları boşanmalı. Ağlamak da bizim için çünkü. Ağlayınca hayata karşı yenilmiş sayılmazsın ki. Yeri gelir güleceksin, yeri gelir ağlayacaksın. Kendini, “Her zaman pozitif olacağım. Daima gülümseyeceğim” diyerek programlamamalı insan. Bence bu kişiye kaybettirir. Rahat olun. Hayatı olduğu gibi yaşayın.
                                          HARİKA BİR, BENİ UNUTAMAZSIN ŞARKISI
     Bu zamana kadar unutamamak adına çok şarkı yapıldı. Hala da yapılıyor. Ve dünya durdukça da yapılmaya devam edilecek. Çünkü her seven kavuşamıyor. İlk aşklar hiç unutulmuyor. Yıllar geçse de, yaşlı bir ihtiyar olunsa da. İçte bir sevda ateşi kalıyor. İlk aşkımızı, kavuşamadığımız yarimizi hatırlatan bir şarkı da, Emre Aydın’dan geldi. Haykırıyor sevdiği kadına,”Sen beni unutamazsın” diyor. Ona diyor da, sanki kendisi unutacak. Kendisi de unutamayacak. Öyle ömür boyu yaşanmayan aşkın acısı kalacak kalplerde. Şarkının beni en çok vuran sözleri, “Bir adam, bir akşam, misal bana benzeyen, tutar geçer tam önünden/ Ne yapsan sen beni unutamazsın/ Bir yağmur yağsın da, bir şarkı çalsın/ Sen beni ölsen unutamazsın” oldu. Şarkıyı şuradan bir dinleyin isterseniz. Bakalım benim gibi hissedecek misiniz?