Takip ettiğim blog yazarları olsun veya takip ettiğim köşe yazarları olsun. Bazılarını okurken, ben de onlar gibi yazmaya heves ediyorum. Heves edip, bir yazıyı onlar gibi yazıyorum. Sonra arkası gelmiyor tabi. Ama bu bir şeyi değiştirmiyor ben de. Bir sonraki okumam da yine okuduğum kişi gibi yazmaya heves ediyorum. Bu döngü böyle devam edip gidiyor işte.
YASEMİNCE, O YILLARA ÖZELDİ…
Çok Güzel
Hareketler Bunlar 2’nin 100’üncü bölümüne özel, konuklardan biri de Sürahi
Hanım, Yasemin Yalçın’dı. Sürahi Hanımı özlemişim. Sahneye çıktığında gelen
alkışlardan da özlendiği belli oluyordu.
Yılmaz Erdoğan, “Tekrar
başlayacak mısın?” diye sordu. “Teklif bekliyoruz” dedi Yasemin Yalçın da. O teklif
kolay kolay gelmez. Çünkü, Yasemince o yıllara özel bir programdı. Artık bu
yıllarda tutmazmış gibi. Yasemince başlayıp, tutmayıp kaldırılırsa da üzülürüm
ben.
KÖYÜMÜZDEKİ ARTIK OLMAYAN BAKKALLARIMIZ…
Seksenler dizisinin
dün akşamki bölümünde bakkalın veresiye defteri konu ediliyordu. Biz de oradan
yola çıkarak zamanında bizim köyümüzdeki bakkalları hatırladık. Neredeyse 100
metrede bir bakkal vardı.
Köyün başından
sonuna toplam 4 tane bakkalımız vardı. O dört bakkal kapanıp gittiler. Şimdilerde
iki tane bakkalımız kaldı köyümüzde. Köyümüz dediğime de bakmayın. Artık mahalle
olduk.
IZGARA KÖFTE, “İYİ PİŞSİN” DEDİĞİMİZDE…
Izgara köfte
yemeye gitmiştik kardeşimle. Bundan baya bir zaman önce. Baya zaman dediğimde
çok da eski değil hani. En fazla 2 ya da 3 yılı var yok. Kardeşim, “Köfteler
iyi pişsin” demişti. Köfteler iyi pişip geldiğinde, kuzu eti kokusu hakimdi. Halbuki
normal pişirildiğinde böyle bir koku almıyorduk. O köfteleri öyle yedik.
Ama bir daha
oraya gittiğimizde de, “Çok pişsin” demedik. Bahsettiğim köfteci de alelade bir
yer değil. Düzce’nin bilmem kaç yıllık köftecilerinden. Çok severiz oranın
köftelerini. Demek ki, köfteyi çok pişirmek yaramıyor.
DÜKKAN YOĞUNLUĞUNU İZLEMEK…
Yine o köfteciden
bahsedeyim. Hafta sonu akşam saatlerinde gittik. Saat 17:30’dan sonraydı. Hava kararmaya
yüz tutmuş, sokakların, dükkanların ışıkları yanmıştı. Sakin bir dükkan
bulacağımızı beklerken, harıl harıl çalışan bir dükkan bulduk karşımızda. O saatte,
o yoğunluğa şaşırdım.
O yoğunluğun
arasında dışarı çıkıp, hızlı hızlı sigaralarını içiyorlardı çalışanlar. Bir yandan
siparişler alınıyor, bir yandan çaylar söyleniyor. Tam sevdiğim ortamlar
bunlar. Yoğunluk, çaylar, sohbetler vs. Bu sevdiğim ortamı da sizlerle
paylaşmak istedim.
KENDİNE BAKAN İNSAN…
Bülent Korkmaz,
futbolculuk zamanında da, futbolu bırakıp teknik direktör olduğu zamanda da,
her zaman yaşamına dikkat ediyormuş. Şu anda kendisi teknik direktörlük
yapıyor. Saat 22:00’dan sonra kendisine aradığınızda ulaşamazmışsınız. Çünkü o
saatte çoktan uyumuş olurmuş. Sabah desen erken kalkar, sporu yaparmış. Hala
yediklerine dikkat edermiş. Böyle yaşayan insanlara her zaman hayran
olmuşumdur.
TENE SIKILAN DEODORANT…
Kişisel gelişim
kanallarından birinde, sabah kalktığımızda yapmamız gerekenleri anlatan bir
videoya denk geldim. Kişisel temizlik açısından anlatıyordu günümüzün
başlangıcını. Anlatırken de, “Deodorantı çamaşıra sıkmayacağız, tene sıkacağız”
diyordu. İyi güzel diyorsun da. Tene sıkılan deodorantın daha sonradan cilt
kanserine yol açtığına dair bilgilerden haberin var mı peki?
Çok güzel blog yazanlar var evet. Herkesin bir tarzı da var sonuçta, o yüzden başkalarına bakıp heveslenmem.
YanıtlaSilEvet, senin kendine has bir yazı tarzın var :)
SilVay be güzel yazı olmuş. 90'lara gittim bir an için. :)
YanıtlaSilÇok sevindim buna :)
SilYasemince iyi hoştu, yıllarca izledik ama o zaman güzeldi be hocam:) Dediğin gibi orada kalsın:) Sizin köyde iyi 4 tane varmış.. Bizde 1 tane vardı, o da tütün mamulleri, bisküvi ve lokum satardı sadece:)))
YanıtlaSilYanlış düşünmüyormuşum demek ki hocam. Sen de orada kalsın dediğine göre :) O zamanlar bisküvi de ayrı güzel olurdu be hocam :)
SilBende çok fazla yazı yazmak istiyorum ama vakitsizlikten taslakta olanları bile bitiremiyorum. Üstüne o kadar çok taslak geliyor ki o taslaklar ne yazık ki hiç ama hiç bitmiyor. Hayırlısı. Bir gün güncel olurum inşallah. Sen de eskiye oranla daha uzun yazmışsın. Devam:)
YanıtlaSilSen her zaman güncelsin Beyda :) Çok teşekkürler. Moral oldu söylediğin :)
SilBen blogevimde kendi calısmalarımı ve nette hosuma giden yapmam gerekenleri paylasıyorum örnek ve fikir olsun arayanlara diye, fakat bahsettigin gibi hepde yazma istegi var icimde. Bazen bu tarz postlar hazırlayıp paylastıgım, resmen içimi döktügüm postlar oluyor. Ahaaa aynen simdiki gibi. Yorum degil makale oldu bu resmen... :)) Emegine saglık. Sevgilerimle
YanıtlaSilİçimizde yazma hevesi varken yazalım :) Yorumun için çok teşekkürler :)
Sildeodorantı yıllardır tenime sıkıyom allaha şükür bi hastalık olmadı :)
YanıtlaSilAman olmasın Deep :)
SilOkuduğum blog yazılarına bende özenip keşke çokça diyorum. Napalım bizden de bu kadar oluyor. 2 dükkan kalması yine iyi ben ne zaman Düzce'ye gitsem bu bakkal yokluğunun farkına varıyorum. Önceden 3 bakkal vardı şimdi 1 tane kaldı tabi o da market mantığını getirmese kalmıyordu. İki mahalle 1 dükkanla idare ediyor, çoğu da çarşıdaki marketleri kullanıyor.
YanıtlaSilHeves etmemiz güzel bir şey. Yazılarımızda da vardır heves ettiklerimizden esintiler. Bakkallar mecbur market mantığı getirdiler. Yoksa dediğin gibi sadece kitaplarda anlatılan bir hal alacaklardı.
Sil