Powered By Blogger

23 Ekim 2014 Perşembe

1930'larda çocuk olmak...

          Altan Öymen’in kitabını okumaya başladım. Bir Dönem Bir Çocuk’u. İlk sayfalarında çocukluğunun o tatlı, bitmek tükenmek bilmeyen yanlarını kaleme almış. Kimin çocukluğu olursa olsun. Hep öyle anlatıldığında hepimiz gibi bende kendi çocukluğuma giderim. Ve yine hepimiz gibi o günleri hasrete anarım.

          Evlerine ilk radyo gelişini anlatmış Altan Öymen. Herkesin etrafına toplanıp pür dikkat radyoyu dinlemesini anlatmış. Kendi ailesinin radyo başında çekilmiş resmi olmadığı için temsili bir resim koymuş kitaba. Resimde herkes televizyon izler gibi toplanmış radyo başına. Şimdi bize bu durum ne kadar da sıradan geliyor değil mi? Alt tarafı radyo.

Altan Öymen
foto kaynak: unsplash.com



         İşte burada da dikkat etmemiz gereken bir durum çıkıyor ortaya. Olayları o zamanın şartlarına göre değerlendirme olayı. Şimdi yaşadığımız çağdan o zamanlara baktığımızda hep yanlışa düşüyoruz. Bu radyo örneği ufak bir örnek. Ama yakın tarihimizde ülkemizi derinden etkilemiş olaylara bakarken her zaman o zamanın şartlarını göz önüne alıp değerlendirirsek. Düşünce dünyamızda sağlıklı bir şekil almış olur.

         Radyo şaşkınlığıyla ilgili bir anısını da nakletmiş Altan Öymen. Radyodan sesler gelmeye başladığında annesi, ”Bak bakalım arkasına adam var mı?” demiş. O da bakmış. ”Yok, ses tellerden geliyor” demiş. Biz o durumda olsaydık. Kim bilir nasıl karşılardık radyodan ses gelmesini. Nasıl ilginç tepkiler verirdik.

         Efsane Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel’le de tanışmış. Hatta ilerleyen yaşlarında onunla aynı gazetede çalışmış. Mesai arkadaşı olmuşlar. Her zaman aklımda, ”Gür kaşları kalmıştı” diyor Öymen. Bu vesileyle bende farkına vardım. Hiç Hasan Ali Yücel’in resmini görmemiştim. ”İnternetten bakarım” derken hemen bir sonraki sayfada resmini koymuş. Resimden gördüğüm kadarıyla hayattan ne istediğini bilen bir ifade var yüzü ve gözlerinde. Öyle olmasa dillere destan biri olamazdı zaten. Tabi bir de kaşlarına baktım. Gerçekten gürdü.

          Ben kitaplarda resmin fazla kullanılmasının kitap okuma zevkini bozacağını düşünenlerdendim. Ama bu kitabı (Daha 100 sayfasını anca okudum)okumaya başladıktan sonra fikrim değişti. Anlatılan kişilerin resimlerini hemen o sayfada ya da bir sonraki sayfada görmek okumayı aksine daha da zevkli hale getiriyormuş bunu görmüş oldum. Belki bu benim fazla roman okumamdan dolayı da kaynaklanmış olabilir. Romanlarda hep hayal ederiz ya. Yazarın anlattıklarıyla roman kahramanlarını. Ama şimdi hayal etmeye gerek kalmıyor. Çünkü karşılarınızdalar.

           Altan Öymen o hep televizyonlarda gördüğümüz Atatürk katafalkının da önünden geçmiş annesi ve babası ile beraber. O da annesi ile beraber hıçkıra hıçkıra ağlamış. Babası kendisini ağlamamak için zor tutmuş. Yüzü kıpkırmızıymış. Sonradan öğrendiklerine göre gece yarısına kadar halk ziyarete devam etmiş. Ama Atatürk’ü hiç görememiş. Bir ara yanlarından geçiyormuş. Kalabalık bir grupla. Babası, ”Altan bak Atatürk” demiş ama. O kalabalıkta görememiş.

          Bir Dönem Bir Çocuk kitabından okuduğum 100 sayfadan gözüme takılanlar bunlardı. Bu tür kitapların en güzel yanı: Merak edilen o yıllara dair birinci ağızdan bilgiler almak. O yılların yapısına çok az da olsa vakıf olmak. Bence o yılları yaşamış herkes bunları paylaşmalı. O zamanlarda neler olduğunu, nasıl yaşandığını herkes öğrenmeli.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder