Powered By Blogger

30 Eylül 2016 Cuma

Fatih Terim, milli takımı bırakmalıdır...

 Fatih Terim aslında Euro 2016 bittiğinde istifa etmeliydi. Ama nedense etmedi. Ben yıllardır bırakması gerektiğini savunuyorum. Çünkü kendisi de milli takımda mutlu değil. Kendisi bir kulüp takımında çalışmak istiyor. Önceleri bunu söylerken şimdi birde Arda Turan meselesi çıktı. Birisi çıkıp deseydi ki, “Gün gelecek bu baba-oğul gibi olan ikili bir gün ters düşecekler. Arda Turan milli takıma çağrılmayacak”. Buna kim inanırdı ki? Ki bu Arda, Barselona’da hiç top oynamazken çağrılıyordu. Hatta o zamanlar ne açıklama yapmıştı Terim. “Hiç oynamasa bile her zaman Arda’yı milli takıma çağırırım” demişti. Şimdi anlaşılan o ki, Terim milli takımın başındayken Arda milli takımda olmayacak. 
Fatih Terim, Arda Turan, A milli takım, güncel
Fatih Terim için milli takım serüveni şimdilik bitmeli
                                    ARDA VE DİĞER OYUNCULAR
     Fatih Terim, bugün açıkladığı milli takım kadrosunda Arda’yı yine almamış. Bu nasıl bir iştir? Elinizde Arda gibi, dünyanın en büyük takımlarından birinde oynayan oyuncunuzu milli takıma almıyorsunuz. Diğerlerini de almamış. Gökhan Gönül, Burak Yılmaz, Caner Erkin ve Selçuk İnan. Hadi Selçuk’u geç. Doğru dürüst top oynamıyor. Hadi Gökhan’ı da geç. Sakatlıktan yeni çıktı. Daha tam performansına ulaşamadı. Ama Caner Erkin. Son maçlarda iyi bir performans sergiledi. Ya Burak? Bazıları Cenk’i beğeniyorlar. Ben kendisini futbolcu olarak beğenmiyorum. Cenk mi, Burak mı deseler, cevabım her zaman Burak’tan yana olur. Burak, Cenk’ten daha iyi bir futbolcu. Bu açık. Ama bunların dışında Hakan Balta, Yasin ve Volkan Şen’i almış.
                                                     GÜVEN BİTTİ
     Mecbur alacak. Başka bir çaresi yok. Hırvatistan maçında fark yemediysek bunun sebebi: Hırvatistan’lı futbolcuların beceriksizlikleri ve o geceki futbol şansının bizden yana olmasaydı. Tam üç top direkten döndü. Tamam primdir, odur, budur. Başka bir şekilde cezasını verirsin. Bir şekilde bu olayı tatlıya bağlamak gerekir. Bizde öyle yetenekli futbolcu bolluğu yok. O yüzden bu futbolcuları geri kazanmalıyız. Arda’nın söylediklerinden sonra benim Terim’e güvenim kalmadı. Bu çağrılmayan futbolcularında güveni kalmamıştır. Zaten Terim’in teknik direktör olarak en büyük avantajı, futbolcularıyla kurduğu güven ilişkisidir. Bunu kaybedince diğer teknik direktörlerden bir farkı kalmaz. Bu nedenle hem Fatih Terim için, hem de A milli takım için en hayırlısı istifa etmesidir.

29 Eylül 2016 Perşembe

Yavuz Seçkin sinema seyircisini küçümsedi...

     Yavuz Seçkin, Yıldızlar Da Kayar diye bir film çekmiş. Benim de haberim yeni oldu. Hafta sonu bir magazin programında gördüm. Film üzerine açıklamalar yaptı. Filmi beklenen ilgiyi görmemiş. Nasıl görsün ki? Benim bile yeni haberim oldu. Diyebilirsiniz ki, “Senin ne özelliğin var ki, benim bile yeni haberim oldu?” diyorsun. Ben genelde sosyal medyayı takip ederim. Televizyonda haftanın yeni çıkan filmleri bölümlerine denk geldiğimde izlerim. Zaten bir film tutulduysa o filmden her yerde bahsediliyor. İlk önce sosyal medyada patlıyor. Daha sonra televizyonda haberleri yapılıyor. Ama bu film ile ilgili bir haberi ne sosyal medyada okudum, ne de televizyonda izledim.

Yavuz Seçkin, Yıldızlar Da Kayar, Das Borak
Yavuz Seçkin hatalı bir açıklama yaptı

                                        VİZYON TARİHİ YANLIŞ
     Buradan Yavuz Seçkin bir ders çıkarmalı. Öncelikle filminin tanıtımını doğru dürüst yapamamış. Reklam önemli. Ayrıca bir komedi filminin vizyon tarihi sömestr tatilidir bence. Okullar tatil olduğu için gençler rahatlıkla sinemaya gidebiliyorlar. Zaten bu tür komedi filmlerini genelde gençler izliyor. Yani senin hedef kitlen gençler. O zaman bu filmin vizyon tarihi yanlış kardeşim. Reklamdan sonra vizyon tarihinde de sınıfta kalmış film. Bunların dışında söyledikleri hiç hoş değildi. Resmen seyirciyi küçümsedi. Kendisine yakıştıramadım bu durumu. Eğer filminde birkaç gaz çıkarsaymış filmi çok izlenirmiş. Recep İvedik’e gönderme yapıyor. Ben neyi eksik yaptım da filmim ilgi görmedi diyeceğine, başka filmlere laf yetiştirmekle, seyirciyi aşağılamakla meşgul.
                               RADYO PROGRAMI DAHA GÜZELDİ
      Kendisinin son dönemde yaptığı skeçleri hiç beğenmiyordum. Bundan yıllar önce bir aralar radyodan takip ediyordum kendisini. İnanın televizyondaki skeçlerinden daha iyi ve daha komikti radyo programı. Radyo programının adı da güzeldi. Yavuz’un Minibüsü diye. Sonra televizyona geçti. İlk başlarda skeçleri güzeldi. Bazılarını tekrar tekrar izlemişimdir. Ama sonradan eski tadı vermez oldu. Ve en son da sinemaya yöneldi. Orda da somut bir başarıdan söz edemeyiz. En son işi de Yıldızlar Da Kayar filmi oldu. Ama bunda da başarısız olunca, kendisini sorgulamak yerine başkalarına sardı. Filmdeki Das Borak karakterinin skeçleri de pek hoşuma gitmezdi. Programda o bölüm gelince başka kanala geçerdim. O yüzden başarısız olmasına şaşırmadım. Yavuz Seçkin kendisine aşırı güveniyor. Ne yaparsam tutar havasında. Ama tutmadı işte. O yüzden şapkasını önüne alıp düşünmeli. 


27 Eylül 2016 Salı

Bazen hayatı çözdüğümü sanıyorum...

     Ben bazı zamanlar, “Hayatı çözdüm” diyorum. Ama bunu demekle kalıyorum. Çünkü sonradan bakıyorum ki, hayatı çözememişim. Sadece hayatı çözdüğümü sanmışım. Bilmiyorum sizde benim gibi hissediyor musunuz? Anlatmaya çalıştığım olay, özel hayatımla ilgili de olabilir iş hayatımla ilgilide. Yani belli bir ayrımım yok. Bir olay karşısında davranışlarım, o olayla ilgili sorunun hemen çözülmesini sağlıyor. O olaydan yola çıkarak bu davranışımın, tüm olayların çözümünde işime yarayacağını düşünüyorum. Yani en başta dediğim, “Hayatı çözdüm” noktasına geliyorum. O andan sonra, hayatımın tüm aşamalarında o olay karşısında verdiğim tepkiyi veriyorum. Ama kısa süre sonra bir de bakıyorum ki. Yanlış alarmmış. Duvara toslayıp kalıyorum.

hayatı çözmek, yaşadıklarım, karaktere aykırı hareket etmek
En büyük yanılgılarımdan biri aslında

                                 BAŞARILI OLDUĞUM KÜÇÜK ALANLAR
     Dönüyor muyum en başa. Sonra başka bir olaydaki davranışımı tüm hayatıma adapte ediyorum. Onda da hüsrana uğruyorum. Sonra yine başa. Böyle bir kısır döngü gidip duruyor işte hayatımda. Bu gözlemlerimin tümden başarısız olduğunu söyleyemem. Hayatımın küçük parçalarına az biraz dokunuyor. İnsanlarla daha iyi iletişim kurmamı sağlıyor. Ama burda da başka bir sorun karşıma çıkıyor. O davranışı, hayatımın o alanında uygulama isteğim, takatim olmuyor. Bir ortama giriyorum mesela. O ortamın kendine göre kuralları var. Selam vermek, etrafındakilerle konuşmak gibi. Bunları daha önce bilmiyordum mesela. Gözlemlerin neticesinde öğrendim. Nasıl davranacağımı bilmeme rağmen, içimden o davranışları sergilemek gelmiyor. Havamda olmuyorum. Kendi kabuğuma çekiliyorum.
                            KARAKTERİMLE, DAVRANMAK İSTEDİĞİM KİŞİ
                                                   ARASINDA KALMAK
     Tam bu noktada başka bir soru yöneltiyorum kendime. O ortamda, o davranışları sergilemek istemememin nedeni, karakterim olabilir mi? Bazıları vardır. Ortamda her zaman aynı davranışı sergilerler. Ben öyle değilim. Beni kimi zaman şen şakrak görürsünüz. Kimi zaman da sessiz-sakin, kendi içine çekilmiş. Bana öyle geliyor ki. Karakterimin ruhuna aykırı hareket etmeye çalışıyorum. Karakterimin ruhuna aykırı hareket etmeyi, belli bir süre gerçekleştirebiliyorum. Ama an geliyor. Oynadığım bu oyun daha fazla gitmiyor. Omuzlarıma bindirdiğim yükü, artık omuzlarım kaldıramıyor. Böyle karmaşık duygular yaşıyorum işte. Yazarken de karmaşık mı yazdım bilemiyorum. Derdimi anlatabilmişimdir umarım. Aslında somut örnekler versem kendimi daha iyi ifade edeceğim de. O örnekler çok detay içerdiği için yazamıyorum.

18 Eylül 2016 Pazar

Şort giyen hemşire vakası...

Bayramın birinci gününden beri konustuğumuz olaylardan biri: Şort giyen hemşire. Hastaneden evine gitmek için otobüse binen hemşire, şortlu diye yolculardan biri tarafindan darp ediliyor. Tekme atılıyor. Yaşanan bu olaydan sonra hemşire otobüsten iniyor. Darp eden kişi ise kaçıyor. Hemşirenin şikayeti üzerine adam yakalanıyor. İfadesinde, "Şort ortama uygun değildi. O yüzden tekme attım" diyor. Ama buna rağmen adam serbest bırakılıyor. Sonradan ortaya çıkıyor ki. Adam psikolojik olarak rahatsız. Manik depresif tanısı konmuş. Adamın kardeşinin ifadesine göre, konan bu tanıya rağmen, adam hastaneye gitmemiş. Bu olayı neresinden tutsanız elinizde kalıyor. Hangisinden eleştirmeye başlasam bilemedim. En başında bu haberi duyduğumda moralim bozuldu. "Yine mi?" dedim.
şort giyen hemşire, güncel, kadına saldırı
Kimse giyiminden dolayı darp edilemez

BURASI HUKUK DEVLETİ
     Artık ben ülkemde şort giyen hemşire gibi bir olayı, bir daha duymak istemiyorum. Kimse, kimsenin giyimine karışamaz. Hele hele karışmayı bırak tekme atmak, darp etmek, hiç mi hiç kabul edilemez. Burası dağ başı mı kardeşim? Canı isteyen istediğini yapsın o zaman. Burası bir hukuk devletidir. Kimse kendini mahkeme yerine koyup yargılama, sonra da kendi kendine ceza kesme yetkisine sahip değildir. Bu manyaklardan ortalıkta ne kadar çok var ya. Yine başka bir haber. İtin kopuğun biri, bir kıza, "Sevgilim olur musun?" demiş. Kız kabul etmeyince de oda kızı darp etmiş. Bunlar ne kadar can sıkıcı, ne kadar da insanı umutsuzluğa sevkeden haberler böyle. 
       YARGIMIZDAKİ ÇARPIKLIK
     Hemşireye tekme atan adam birde güvenlik olarak çalışıyormuş. Şaka gibi. Böyle psikolojik sorunlu bir adama nasıl iş verilir? Hemşireyi darp eden kim bilir kendi iş yerinde neler yapar. Beraber çalıştığı arkadaşlarının da can güvenliği tehlikede. Peki mahkeme bu durumu soruşturdu mu? O iş yerine, "Bu adamı nasıl çalıştırıyorsun?" dedi mi? Ve beklenen yine olmuş. Adamı serbest bırakmışlar. Bu işler nasıl oluyor anlamıyorum. Bu adamı nasıl serbest bırakabiliyorlar? Madem psikolojik sorunlu alın Bakırköy'e yatırın. Şimdi bu adam yeni bir vukuat yapsa, bunun sorumlusu kim olacak? Bizim yargılama hukukumuzda bir çarpıklık var. Bu çarpıklığı gidermek için daha ne olacak da adım atılacak? Gerçekten merak ediyorum. Şort giyen hemşire olayı dilerim beklenen adımların atılmasını sağlar. 

Foto kaynak : neediyor.com



17 Eylül 2016 Cumartesi

Beni Unutma...


Bloğumda yeni bir şey deniyorum. Ümit Yaşar Oğuzcan'ın, Beni Unutma şiirini seslendirdim. Sizler nasıl bulacaksınız, merak ediyorum. 










15 Eylül 2016 Perşembe

Karanlık enerji nedir?

     Kendimi bildim bileli uzay ve uzaylılar konusu her zaman ilgimi çekmiştir. Ne zaman televizyonda uzayla ilgili bir belgesel görsem izler, Youtube’da uzay hakkında videolar arar ve bloglardaki uzay hakkındaki yazıları okurum. Blog demişken Emre kardeşimin bloğunda sırf uzay için bir kategori var. Emre’nin uzay ve uzaylılar hakkındaki yazılarını zevkle okurum. Emre’nin bloğuna buradan bakabilirsiniz. Uzay konusuyla ilgilenenler Haktan Akdoğan’ı da tanırlar muhakkak. Ara sıra kanallarda çıkar. Onun çıktığı programlara da rast gelirsem onları da kaçırmam. Bugün kanalları gezerken Tgrt Avrupa’da uzayla ilgili bir belgesele denk geldim. Belgeselin adı: Evrende Yolculuktu. Daha önce birkaç defa denk gelmiştim bu belgesele. Ama ortam uygun değildi.

karanlık enerji, izlediklerim, hubble teleskopu, uzay
Karanlık enerji hala gizemini koruyor


                                             TELESKOPLAR VE UZAY
     Ortam uygun değil derken. Evdekiler muhakkak diziye falan bakıyorlardır. O yani. Bugün öğle saatlerinde bir şeycikler olmadığı için, rahat rahat baktım belgesele. Anladığınız gibi bu belgesel bölümlü. Bu bölümünde kara enerjiden bahsediliyordu. Ya da başka bir tanımı ile karanlık enerjiden. Belgeselde Hubble teleskobundan, bize uzay hakkında sağladığı yeni bilgilerden bahsedildi. Bunun yanı sıra, Hubble teleskobundan daha büyük ve bize uzay hakkında yeni kapılar açacak, 3 yeni teleskopdan daha bahsetti. Anladığım kadarıyla uzay hakkında yeni yeni bilgiler edinmemizde, bu teleskopların büyük bir yeri var. Yeni teleskopların nerede yapılacağını, büyüklüklerini ve maliyetlerini anlattı. Eğer bütçe sıkıntısı yaşanmazsa, bu 3 yeni teleskop da 2020’de faaliyete geçecekmiş.
                                             EVRENİ GENİŞLETEN NE?
     Karanlık enerji terimini daha önce duymuştum. Ama ne olduğunu tam olarak anlayamamıştım. İzlediğim Evrende Yolculuk belgeselinde bu sefer çok iyi kavradım. Bildiğiniz gibi evrenimiz Bing Bang, yani büyük patlamadan beri sürekli genişlemekte. Peki evren genişliyor da nasıl genişliyor? Galaksiler hem bizden uzaklaşıyorlar, hem de kendi aralarında birbirlerinden uzaklaşıyorlar. Peki bu genişlemeyi, galaksilerin hem bizden, hem de birbirlerinden uzaklaşmalarını sağlayan güç ne? İşte bu gücün adına karanlık enerji deniyor. Karanlık enerji daha tam olarak çözümlenebilmiş değil. işte bu yeni kurulacak teleskopların, karanlık enerji hakkında daha fazla bilgi elde etmemizi sağlayacakları düşünülüyor. Bende merakla bekliyorum, karanlık enerji hakkındaki yeni gelişmeleri.


Foto kaynak: https://www.flickr.com/photos/116566212@N02/14731019610/sizes/o/

14 Eylül 2016 Çarşamba

Yoruldum artık...

yoruldum artık, umut etmek, yaşadıklarım
Umutsuzluğun kapısını çaldım

     Yoruldum artık. Her girişimimin geriye tepmesinden. Kendimi olmadığım biri gibi göstermekten. Kendimden ödünler vermekten. Alçaklara düşmekten. Artık takatim kalmadı. Artık akışına bırakma zamanı geldi. Olmayınca olmuyor. Kabullenmek lazım. Fazla zorlamak acıdan başka bir şey getirmiyor. Belki, “Bu sefer olacak. Bu sefer yapacağım” demekten yaptığım yanlışların farkına varamıyorum. Bu yüzden sürekli kaybediyorum. Belki de bu kişisel gelişimciler yalan söylüyorlar. “Devamlı deneyin, vazgeçmeyin” diyerek. Artık umutsuzum. Umut etmek ağır geliyor ruhuma artık. Umut etmelerimin sonu hep hüsran. Hayaller kurmaktan ve onların tuz buz olmasından yüreğim ezildi. Yeniden yeniden ruh dünyamda  bir şeyler inşa etmek zul geliyor artık bana. Hayatın akıntısına bıraktım kendimi. 

Foto kaynak: https://www.flickr.com/photos/mattlineker/14817747429/sizes/l

Blog konularını yazmak için not defteri aldım...

not defteri, blog konusu, yaşadıklarım
Not defterim nasıl ama?

     Bugün bir kırtasiyede küçük bir not defteri gördüm ve çok hoşuma gitti. Hemen aldım. Kendisini fotoğraflardan görebilirsiniz. Tam aradığım gibi bir not defteriydi. Ufak. Cep boyu. Her zaman yanımda taşıyabileceğim bir not defteri istiyordum. Deminden beri, “İstiyorum, istiyorum” diyorum da. Ama ne yapacağım bu not defterini? Ya biz blogcular bilirsiniz, bazı zamanlar konu sıkıntısı çekiyoruz. Bazen aklımıza çok iyi yazı fikirleri geliyor. Ama yazmayınca uçup gidiyorlar. Şimdi bana, “Telefonuna not etsene” demeyin. Çünkü telefona not etmeyi sevmiyorum. Ben kağıt-kalem seviyorum abi. İlla kağıda not alacağım. İşte bu sebeple bu not defteri çok hoşuma gitti. Şimdi her zaman yanımda olacak. Ve bu not defterini sadece aklıma gelen blog konularını yazmak için kullanacağım. 
not defteri, blog konusu, yaşadıklarım
Bu da içinden bir görüntü


13 Eylül 2016 Salı

Mehmetçik emanet reklamı duygulandırıyor...


Mehmetçik emanet reklamı, Mehmetçik Vakfı, izlediklerim

   Mehmetçik Vakfı'nın hazırlatmış olduğu emanet reklamını izlediniz mi? Ben ilk kez izlediğimde o kadar etkilendim ki. "İşte böyle anlatılır" dedim. "Olurda dönemezsem" diyor Mehmetçik. Hemen eşi atılıyor ordan, "O nasıl söz?" diyerek. Tekrar ediyor, "Olurda dönemezsem çocuğumuz önce Allah'a sonra" diyor hamile eşinin karnını tutarak. Tam bu sırada yaşlı bir amca kalkıyor ordan, "Bana emanet" diyor. Sonra bir kadın, sonra bir üniversite öğrenci grubu. Sonra yaşlı amcaların olusturduğu bir grup. Hepsi sırayla, "Bana emanet" ve "Bize emanet" diyorlar. Sonra Mehmetçik trenin kapısından, "Vatan da bana emanet" diyor. Ve sonra eşi ve tüm halk el sallıyor Metmetçiğin arkasından. İnsanı duygulandıran ve gözlerini nemlendiren bir reklam filmi olmuş emanet. Bu reklam filmini hazırlatan Mehmetçik Vakfına ve reklamı hazırlayan herkese teşekkürler. Şimdi o reklamı koyuyorum. İzlemeyenlerin izlemesi, izleyenlerin o güzel duyguları tekrar yaşaması için. Reklamı buradan izleyebilirsiniz. 

Foto kaynak: www.istasy10.net


12 Eylül 2016 Pazartesi

Hande Yener, Seviyorsun şarkısını dinlemelisin...

Hande Yener, Hande Yener seviyorsun şarkısı, dinlediklerim

     Bu bir şarkı önerme yazısıdır. Önereceğim şarkı, Hande Yener’den Seviyorsun şarkısı. Herkes Mor şarkısına yönelmişken, ben gözden kaçabilir diye size bu şarkıyı önermek istiyorum. Bu arada yazıyı hazırlarken Wikipedia Hande Yener’i nasıl anlatmış diye baktım. Detaylı bir şekilde hayatını ve müzik kariyerini ele almış. Bence Hande Yener hayranları muhakkak okumalı. Bahsettiğim sayfaya buradan ulaşabilirsiniz. Bu bir ayrılık şarkısı. Şarkı ilk başlarken, “Bu ne böyle?” diyebilirsiniz. Zira ilk bölüm sanki, Afrika’lıların halk danslarında söyledikleri şarkıların girişlerini andırıyor. Ama sonra şarkı yerini buluyor. Benim en etkileyen sözü ise: “Seviyorsun sende hala saklama gözlerin ele veriyor seni, seviyorsun hem de ilk günden daha çok”. Gerçekten de öyle olmaz mı? Sözde ayrılmışızdır ama ilk günden daha bi çok severiz. Şarkıya da buradan ulaşabilirsiniz. 

Foto kaynak: dedikoducu.tv

Kurban bayramımız mübarek olsun...

kurban bayramı, güncel, kurban capsleri

     Şükür, yine eriştik bir kurban bayramına. Öncelikle herkesin kurban bayramı mübarek olsun. Yine bayram ziyaretleri yapacağız. Uzun zamandır görmediğimiz arkadaşlarımızı, akrabalarımızı göreceğiz. Bunlar ne güzel şeyler. Kurban bayramına özel capsler var tabi birde. Dünden beri sosyal medyada paylaşılıp duruluyor. Harika capsler var. E tabi birde kaçan hayvanlar. Dün Rize’de kaçmış bir tanesi. Saatlerce uğraşmışlar yakalamak için. Klasik bayram haberleri işte. Bugün öğle ve akşama doğru da acemi kasap haberleri gelir. Her kurban bayramı değişmeyen haberlerdir bunlar. Tabi tek dileğimiz millet olarak terörsüz bayramlar görmek. Daha mutlu, daha huzurlu bir ülkede yaşamak. İnşallah gün gelir, o mutlu günleri de görürüz.


Foto kaynak: www.nazlim.net

11 Eylül 2016 Pazar

Latife Hanım'ın amcası olan ünlü yazar kim?

Latife Hanım, Halit Ziya Uşaklıgil


     Dün Youtube’dan izlediğim bir videoda yeni bir şey öğrendim. Bu öğrendiğim yeni bilgi, Mustafa Kemal Paşanın eski eşi Latife Hanım hakkındaydı. Meğer Latife Hanım’ın amcası, hepimizin tanıdığı çok ünlü bir yazarmış. Bu ünlü yazar: Halit Ziya Uşaklıgil. Hani şu meşhur Aşk-ı Memnu kitabının yazarı. Ben duyduğumda çok şaşırdım. Bu arada şunu da belirteyim. Latife Hanım, 75 yaşına kadar yaşamış ve kanserden o yaşta vefat etmiş. Ve bir şey daha: Latife Hanım da bir hatırat yazmış. Ama bunun yayınlanmasına izin verilmemiş. Neden izin verilmediği bir muamma. Şu anda bu hatırat Türk Tarih Kurumu’ndaymış. Bu hatıratta neler yazdığına dair bir takım iddaalar  var. Ama tabi bu hatırat ortaya çıkıncaya kadar, söylenen her şey bir spekülasyon olacaktır.

foto kaynak: Zete.com